EBU TALİB’E
KUVVET VEREN SÖZ
Resul-i Ekrem (s.a.a) olaylar ehemmiyet
vermeden, şaşılacak bir dayanıklılıkla, Kureyş karşısında
mukavemet ediyordu. Hedefindeki yolundan gidiyordu. Putlara
hakaret etmekten, putperestlerin aklını kısa bulmaktan,
babalarının ve atalarının sapıklık ve delalete düştüklerini
söylemekten çekinmiyordu. Kureyş büyükleri artık sıkıldılar.
Konuyu Ebu Talibe götürdüler ve ondan bizzat yeğenine engel
olmasını, rica ettiler. Ebu Talib Kureyşi yumuşak dille
susturdu. Nihayet iş, yavaş yavaş büyüdü. Artık Kureyşlilerin
tahammülü mümkün değildi. Her evde Muhammed (s.a.a) den söz
ediliyordu. Bir araya gelen her iki kişi, birbirleriyle onun
gidişatından söz ediyordu. Köşe bucak, her tarafta, bir bir ya
da grup grup, onun izinden gidenlerin sayısının artmasından
endişeli ve rahatsızca söz ediyorlardı. Kaybedilecek zaman
yoktu. Hepsi her ne şekilde olursa olsun bu kargaşalığın kısa
kesilmesinde sözbirliği ettiler. Tekrar Ebu Talib’le bu
mevzuda görüşmeye ve bu defa, daha ciddi ve daha kararlı
olarak, sohbet etmeye karar verdiler.
Kureyş’in kumandan ve reisleri Ebu
Talib’in huzuruna gelip “Biz senden yeğenini tutmanı rica
ettik fakat tutmadın. Biz sana hürmeten, ihtiyar bir adam
olduğun için, konuyu sana söylemeden önce, ona arzetmedik.
Fakat artık tahammül etmiyeceğiz. Çünkü bizim tanrılarımızı
ayıplıyor, aklımıza gülüyor ve cedlerimizin delalet ve
sapıklık içinde bulunduğunu söylüyor. Bu defa son sözümüzü
söylemek için geldik. Çünkü, yeğenine engel olmasan, artık
sana hürmet etmeyeceğiz ve ihtiyarlığına bakmıyacağız. Sen ve
onunla, ikinizle, bir taraf sağ kalıncaya kadar savaşacağız
dediler.
Bu açık ültimatom Ebu Talib’i çok
rahatsız etti. O güne kadar Kureyş’ten hiç böyle kaba bir söz
işitmemişti. Malumdu ki, Ebu Talib’in Kureyş’le mukavemet ve
mübarezeye gücü yoktu. Eğer iş tehlikeye varacaksa kendisi,
yeğeni, bütün aile ve kendisine bağlı olanlar tebah
olacaklardı.
Resul-i Ekreme (s.a.a) adam gönderdi ve
durumu ona açıkladı. “Şimdi iş buraya vardı, sükut et, çünkü
ben ve sen, her ikimiz tehlikedeyiz” dedi.
Duygulanan Resul-i Ekrem (s.a.a),
kureyş’in ültimatomunun tesir ettiği Ebu Talibin cevabında,
tek bir cümle söyledi, öylesine bir cümle ki, Kureyş’in bütün
sözlerini, Ebu Talib’in hatırından sildi. “Amcacığım şu kadar
söyleyeyim ki; güneşi sağ elime, ayı da sol elime, verseler
bile, Allah kendi dinini aşikar edinceye kadar veya canımı bu
işte verinceye kadar, davet ve faaliyetime, asla son
vermeyeceğim.” buyurdu. Bu cümleyi söyledi ve gözlerinden yaş
döküldü, Ebu Talib’in yanından kalktı. Bir kaç adımdan fazla
gitmemişti ki, Ebu Talib’in sesiyle döndü. Ebu Talib: “Mademki
durum böyledir, o halde bildiğin, şekilde yap. Allah’a yemin
ederim, ki, son nefesime kadar, seni koruyacağım” dedi.
[1] [2] [3] [4] [5] [6] [7] [8] [9] [10] [11] [12] [13] [14] [15] [16] [17] [18] [19] [20] [21] [22] [23] [24] [25] [26] [27] [28] [29] [30] [31] [32] [33] [34] [35] [36] [37] [38] [39] [40] [41] [42] [43] [44] [45] [46] [47] [48] [49] [50] [51] [52] [53] [54] [55] [56] [57] [58] [59] [60] [61] [62] [63] [64] [65] [66] [67] [68] [69] [70] [71] [72] [73] [74] [75] [76]