|
HALİFENİN MECLİSİNDE
Kan dökücü ve zorba Abbasi halifesi
Mütevekkil, halkın İmam Hadi (a.s)’a olan manevi teveccühünden
korkuyor ve halkın, onun emirlerine istekle itaat etmelerinden
acı çekiyordu. Dedikodu edenler de ona, Ali ibni Muhammed (İmam-ı
Hadi (a.s))’nin inkilaba kast etmiş olmasının, silahların veya
en azından niyetini belli eden mektupların evinde meydana
çıkmasının mümkün olacağını söylediler. Bunun üzerine
Mütevekkil bir sefer habersizce gece yarısından sonra ve bütün
gözlerin uykuya daldığı, her kesin yatağında dinlendiği bir
anda cellatlardan ve taraftarlarından bir kaçını İmamın evine,
evi aramaları ve imamı huzuruna getirmeleri için gönderdi.
Mütevekkil, bu kararı meclisin kurulduğu ve şarap içmekle
meşgul olduğu bir halde verdi. Habersiz gelen memurlar imamın
evine girdiler ve önce kendisine doğru gittiler; imamı, odayı
boşaltmış Allah’a niyaz edip zikir söylemekle meşgul buldular.
Diğer odalara girdiler aradıklarından hiç bir şey bulamadılar.
Çaresiz imamı Mütevekkilin huzuruna götürmekle yetindiler.
İmam içeri girdiğinde Mütevekkil, meclisin baş ucunda içki
alemine kurulmuş, şarap içmekle meşguldü. İmamın,yanına
oturmasına izin verdi. İmam oturdu. Mütevekkil elinde bulunan
şarap kadehini imama sundu. İmam men ederek: “Allah’a yemin
ederim ki kanıma ve etime asla şarap girmedi, beni muaf tut”
buyurdu. Mütevekkil kabul etti; “O halde şiir oku, güzel
şiirler ve parlak gazellerle meclisimizi renklendir.” dedi.
İmam -”Ben şair değilim, eski şiirlerden
pek azını ezbere biliyorum” buyurdu. Mütevekkil: “hiç çare yok,
şiir okuman lazım” dedi. İmam şu mealde olan, şiirleri okumaya
başladı:
“Yüksek tepeleri kendilerine konak
ettiler ve daima etrafında silahlı adamlar vardı ki, onları
koruyorlardı. Fakat hiç biri ölümlerinin önüne geçemedi ve
devranın zararından koruyamadı onları”
“En sonunda o yüksek tepelerin eteğinden,
o sağlam ve korunmuş kalelerden mezar çukurlarına çekilmiş
oldular ve ne de kötü bir bedbahtlıkla o çukurlara indiler!”
“Bu anda münadi bağırdı! ve onlara: o
ziynetler, taçlar, o azamet, yücelik, ve celal, nereye gitti?
diye seslendi.”
“Gurur ve sonsuz kibirlerinden dolayı
renkli perdelerin arkasında, kendisini halkın gözlerinden
gizleyen, nimetlerle beslenmiş o çehreler nereye gitti?”
“Mezar, akıbetini rüsva etti onların ve
nimetlerle beslenen o çehreler, en sonunda yer böceklerinin
dolaştığı bir mekan haline geldi.”
“Dünyanın uzun zamanlarında yediler
içtiler ve her şeyi yuttular. Fakat o gün her şeyi içenler bu
gün, toprak ve yerdeki haşarat tarafından yendiler.”
İmamın sedası, kendine özgü tesirli
çınlamasıyla ve orada bulunanlarla Mütevekkil’in ruhlarının
derinliklerine nüfuz eden bir ahenkle bu şiiri bitirdi.
İçenlerden, şarabın neşesi kaçtı. Mütevvekkil şarap kadehini
kuvvetle yere vurdu, gözyaşları, yağmur gibi aktı.
Ve bu şekilde eğlence meclisi dağıldı.
Hakikatın ışığı, gurur ve gaflet tozunu, kısa bir müddet için
olsa da, kesafet dolu bu kalpten temizledi.
[1] [2] [3] [4] [5] [6] [7] [8] [9] [10] [11] [12] [13] [14] [15] [16] [17] [18] [19] [20] [21] [22] [23] [24] [25] [26] [27] [28] [29] [30] [31] [32] [33] [34] [35] [36] [37] [38] [39] [40] [41] [42] [43] [44] [45] [46] [47] [48] [49] [50] [51] [52] [53] [54] [55] [56] [57] [58] [59] [60] [61] [62] [63] [64] [65] [66] [67] [68] [69] [70] [71] [72] [73] [74] [75] [76]
|
|