HALİFENİN
SOFRASI
Şerik bin Abdullah Nahdi, hicri ikinci
asrın tanınmış fakihlerindendi. İlim ve takvasıyla bilinirdi.
Abbasi halifesi Mehdi bin Mansur’un, kadılık makamını, Şerik’e
devretmeye çok alaka ve isteği vardı. Fakat Şerik bin
Abdullah, kendisini zülmün tezgahından kurtarmak için, bu yükü
yüklenmiyordu. Halife, onlara hocalık yapmasını arzuluyordu.
Şerik ise bu işi kabul etmiyor, sahip olduğu hür ve fakirane
yaşamına kanaat ediyordu.
Bir gün halife onu istedi ve: “Bu gün, şu
üç işten, birini kabul etmen gerekir. Ya kadılık makamının
sorumlusu olursun, ya çocukların talim ve terbiyesini kabul
edersin veyahut da bugün öğle yemeğinde benimle olur
soframızın başında oturursun dedi:
Şerik, kendi kendine düşündü ve: Şimdi bu
üç işten birini yapmak zorunda olduğuma göre üçüncüsü benim
için de daha kolaydır, dedi.
Bunun yanı sıra halife, mutfak müdürüne
bu gün Şerik için yemeklerin en lezizini”hazırla diye emretti.
Beyin, nebat ve balla hazırlanmış, rengarenk yemekler
hazırladılar ve sofrayı getirdiler. O zamana kadar, böylesine
bir yemek görmemiş ve yememiş olan Şerik, sonsuz bir iştahla,
karnını doyurdu.
Sofracı başı halifenin kulağına “Allah’a
yemin ederim ki, artık bu adam, kurtuluş yüzü görmeyecek” dedi.
Uzun zaman sürmedi ki Şerik’in, halifenin
çocuklarını talimi görevini aldığını, kadılık makamını da
kabul ettiğini ve Beytülmaldan kendisine muayyen bir maaş
tayin edildiğini gördüler.
Bir gün Mutemetle arasında bir tartışma
oldu. Mutemet; ona “bize buğday mı sattın ki bu kadar
diretiyorsun?” diye sordu.
Şerik: “Size buğdaydan daha değerli bir
şey sattım, o da dinimdi” dedi.
- Müruc
al-Zeheb, Mes’üdi, c. 2, Halet-i Mehdi Abbasi
[1] [2] [3] [4] [5] [6] [7] [8] [9] [10] [11] [12] [13] [14] [15] [16] [17] [18] [19] [20] [21] [22] [23] [24] [25] [26] [27] [28] [29] [30] [31] [32] [33] [34] [35] [36] [37] [38] [39] [40] [41] [42] [43] [44] [45] [46] [47] [48] [49] [50] [51] [52] [53] [54] [55] [56] [57] [58] [59] [60] [61] [62] [63] [64] [65] [66] [67] [68] [69] [70] [71] [72] [73] [74] [75] [76]
|