KÖLE MİDİR YOKSA
ÖZGÜR MÜ?
Saz ve eğlence sesi yükselmişti; Evin
yanından geçen her kimse evin içinde ne olduğunu tahmin
edebilirdi. içki ve eylence sofrası serilmiş, şarap kadehleri
ardardına boşalıyordu. Hizmetçi cariye evin içini süpürmüş,
çöpleri toplamış,onları bir kenara dökmek için evin dışına
çıkmıştı. Aynı anda yüzünde ibadet izleri görünen ve alnı uzun
secdeleri anlatan bir adam, oradan geçiyordu. Cariyeye sordu:
-
Bu evin sahibi,
köle mi özgür mü?
-
Özgür.
Özgür olduğu malum. Köle olsaydı, sahibi
ve maliki olan Allah’ından korkar, bu sofrayı sermezdi.
Bu cariyeyle o adam arasındaki konuşmalar,
cariyenin evin dışında daha çok beklemesine sebep oldu. Eve
döndüğünde sahibi “Niçin bu kadar geç kaldın?” diye sordu.
Cariye başından geçenleri anlattı. “Bu
durumda bir adam geçiyordu, o sordukça ben cevap verdim” dedi.
Ev sahibi, onun başından geçen, bu
şeyleri işitince, bir müddet düşünceye daldı. Özellikle “Köle
olsaydı, sahibinden korkardı” cümlesi ok gibi kalbine saplandı.
Farkında olmadan yerinden sıçradı ve ayakkabısını giymeye
zaman bulmadan, çıplak ayakla sözü söyleyenin peşinden gitti.
Sözün sahibi Musa ibn-i Cafer (a.s)’e ulaşıncaya kadar koştu
ve hazretin eline, tövbe etmek için tutundu. O gün çıplak
ayakla tövbe şerefine kavuşmuş olduğundan artık ayakkabı
giymedi. O güne kadar Boşr bin Harız bin Abdurrahman Mervezi
diye tanınıyordu. Ondan sonra El-Hafi yani çıplak ayaklı
lakabını aldı ve Boşr-i Hafi diye tanındı ve meşhur oldu.
Yaşadığı müddetçe kendi sözüne sadık kaldı. O güne kadar
ayyaşlar takımından olan Hafi ondan sonra dindar adamlar
arasına girdi.
[1] [2] [3] [4] [5] [6] [7] [8] [9] [10] [11] [12] [13] [14] [15] [16] [17] [18] [19] [20] [21] [22] [23] [24] [25] [26] [27] [28] [29] [30] [31] [32] [33] [34] [35] [36] [37] [38] [39] [40] [41] [42] [43] [44] [45] [46] [47] [48] [49] [50] [51] [52] [53] [54] [55] [56] [57] [58] [59] [60] [61] [62] [63] [64] [65] [66] [67] [68] [69] [70] [71] [72] [73] [74] [75] [76]