Bismihi teala
Seninle neyi konuşsam? Bilemiyorum?
Yorgun bir ceylan'ı mı konuşsam? yoksa gam ve
keder dolu bir gönül sohbeti mi açsam?
Semaya açılan niyaz elleri mi? Yoksa çölde suya
susamış kuru dudakları mı.?
Ya da bunların hiç birini konuşmadan sadece ve
sadece seni mi düşünsem? Seninle yaşasam, izinden
yürüsem ve yaralı gönüllere ilaç olsam.
Yine bu gece gönlüm sen diyarlı oldu.
Doğuşun sevgi armağanıdır Yüce’den bize.
Çok tatlıdır varlığın, dünyaya gelişin.
Meltemsi bir esintinin çimenleri okşaması gibi,
yağmurun çöle yağması gibi,
bir çocuğun aynada gülmesi ve bir kelebeğin
kozasından çıkıp sonra semaya süzülmesi gibi.
Keşke diyarındaki güvercinler gibi etrafında
uçabilsem ve şem'in etrafında dönen aşık
kelebekler gibi nurunda yansam.
" Ey seher kuşu, aşkı pervaneden öğren,
öyle daldı ki sevgili ateşinde fena etti kendini
ah bile demeden"
Harimin cennet değilse cennet neresidir acaba?
Kubben arş değilse arş neresidir acaba?
Aşk ateşiyle tutuşan şeyda gönüller arşa ulaşır
burada.
Yorgun gönüller ve kırık kalpler huzuru bulur
burada.
Ey sevgili susamasaydım gelmezdim kapına!
Öyleyse nerede o uzaklardan bile beni mest eden
kadehin?
Susamasaydım gelmezdim! O ilk bakışınla aşık ve
mest ettiğin sevgi dolu bakışın nerede?
Susamasaydım gelmezdim! Öyleyse sirab eyle
o lütuf dolu bakışlarınla bu çaresizi.
İşte aşkından umutsuz, lütfuna gözlerini
dikmiş bir halde sığındım rıza sofrana,
bir rıza lokması sunmaz mısın bu kemterine?
Karanlığımdan aydınlığına geldim, bir meşale
vermez misin uzun ve korkunç yolculuğum için?
Hazanımdan baharına geldim yeşertmez misin
umutlarımı?
Cehennemlerimden cennetine, firdevs-i birinine
geldim kabul etmez misin bu rusiyahı?
Gaflet ve cehalet hiçliğimden geldim var etmez
misin bu naçizi?
Bu yorgun gönüller sana umut bağlamış ve bir anlık
bakışına sığınıyorlar.
Bunca gönül sözleri senin dudaklarından dökülecek
tek kelimeyi duymak için akmaktadır gözlerden.
Kırık kalplerin bahanesisin sen ve gönül
kaptırmanın bedeli.
Bu kalp ne senden kopabiliyor ne de sana
ulaşabiliyor! N’olur ! Tut ellerimden vaslına
erdir, koparma ellerimi eteğinden.
Kalbe vuslat, ruha huzursun çünkü.
Rıza bakışlı gözlerin beni sana cezb ediyor,
cana diriliş veren bakışlarındır aşkımı
alevlendiren.
Bir tebessümün dileklerin kabul şartıdır rızan ise
arınmanın ta kendisi!
Yuvasız ve yalnız güvercin gurbet köşelerine
çekilir senin gurbetin gibi ve nefis fırtınasının
dalgaları senin sahilinde ancak sükunet bulur.
Hangi gurbet duygusu senin gurbetin hatırlanınca
unutulmaz ki?
Ve hangi kırık kalp senin aşkına ulaşmakla
kırgınlığını unutmaz ki?
Ey sevgili sahi sen olmasaydın dertlerimizi kim
teskin ederdi?
Eşiğine yüz koyup, ellerimi semaya ve yüce Mevlaya
açsam ve tek cümleyle yalvarsam “ Ey rızası çabuk
olan! Rıza hürmetine, o güneşin doğuşu bereketine
bu naçiz kulunu o güneşe pervane eyle”
desem acaba geri çevrilir mi bu istek?
Bitsin istemiyorum bu gönül sözlerim ancak
“Geceye dedim ki: "Seni aydınlatan ay'ı seviyorsan,
ona imanın varsa, bu çabucak göçüp gitmen ona
vefasızlıktır, sevgi noksanlığıdır. Gece, yüzünü
bana dönerek şöyle bir özür beyan etti: "Bizim ne
günahımız var? Aşkın sonu yok ki."” (şems)
İmam Rıza dostlarına bu mübarek miladi tebrik arz
ediyorum.
|