BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hz. Resulullah:
"Şaban benim ayım, Ramazan ise Allah'ın ayıdır.
Şaban temizleyici Ramazan ise günahları dökendir.
"
Yine
"Ramazan Allah'ın ayı ve fakirlerin baharıdır."
buyuruyor efendimiz.
Dinimizin en önemli ibadi aktivitelerinden olan
oruç eyleminin farz kılındığı ramazan ayı yine
gelip çattı ve İslam dünyasında özellikle
ülkemizde vasf edilmeyecek bir heyecan
yaşanmaktadır. Hemen hatırlatmalıyım ki bu heyecan
ve coşkunun önemli bölümü kültür dinine aittir,
dinin kültürüne değil.
Bu yazıda din kültüründe ramazan ve orucun
konumunu kısmen anlatmaya çalışacağım, böylece
kültür dinine ait olan ve din kültüründe
olmayanlar kendiliğinden anlaşılacaktır.
Hz. Ali(a.s.) şöyle naklediyor:
“Resulullah (sallallahu aleyhi ve
âlihi ve sellem) Şaban ayının son Cuma günü halka
hitaben şöyle buyurdular:
Ey insanlar! Allah’ın ayı
(Ramazan) bereket, rahmet ve mağfiretle size
ulaşmaktadır. Bu ay Allah katında ayların en
üstünü, gündüzleri gündüzlerin en değerlisi,
geceleri gecelerin en faziletlisi, saatleri de
saatlerin en kıymetlisidir. Bu ayda sizler
Allah’ın ziyafetine davet olunmuş ve Allah’ın
ikramına layık kimselerden kılınmışsınız. Bu ayda
nefesleriniz. tesbih ve uykunuz ibadet sayılır;
amelleriniz kabul, dualarınız da kabul olur.
Öyleyse sadık bir niyet ve temiz bir kalple
Allah’tan dileyin ki, sizi bu ayın orucunu tutmaya
ve Allah’ın kitabını tilavet etmeye muvaffak
kılsın.
Bu büyük ayda kim Allah’ın
mağfiretinden mahrum kalırsa, gerçekten de
bedbahttır. Bu ayda tahammül ettiğiniz açlık ve
susuzluğunuzla kıyamet gününün açlık ve
susuzluğunu hatırlayın. Fakir ve biçarelere sadaka
verin; büyüklerinize saygı gösterin; dillerinizi
(haram olan şeylerden) koruyun; gözlerinizi helal
olmayan şeylere kapatın ve dinlenilmesi helal
olmayan şeylere kulaklarınızı tıkayın.
Başkalarının yetimlerine şefkatli
davranın ki, onlar da sizin yetimlerinize şefkatli
davransınlar. Günahlarınızdan tövbe edip Allah’a
yönelin. Namaz vakitlerinde ellerinizi O’na doğru
kaldırarak duada bulunun; çünkü namaz vakitleri
saatlerin en üstünüdür. Allah-u Teala bu
vakitlerde kullarına rahmetiyle bakar; niyazda
bulunurlarsa icabet eder; çağırırlarsa “lebbeyk”
der; dua ederlerse kabul eder.
Ey insanlar! Doğrusu ruhlarınız,
amellerinizin elinde rehine durumundadır; öyleyse
yüce Allah’tan âf ve bağışlanma isteyerek
ruhlarınızı hürriyete kavuşturun. Sırtlarınız
günahlarla ağırlaşmış, secdelerinizi uzatarak bu
ağır yükü hafifletin. Yine biliniz ki, yüce Allah
kıyamet gününde insanların Âlemlerin Rabbi
karşısında dikilip kaldıkları gün, namaz
kılanlara, secde edenlere, azap etmeyeceğine ve
cehennem ateşiyle de korkutmayacağına dair izzeti
ve yüceliği hakkı için yemin etmiştir.
Ey insanlar! Sizlerden kim bu ayda
oruç tutan bir mümine iftar verirse, bu ameliyle
Allah katında bir köleyi azat etmenin sevabını
alır ve geçmiş günahları bağışlanır.”
“Ya Resulellah! Hepimizin buna
gücümüz yetmiyor”
denildiğinde şöyle buyurdu:
“Bir hurmanın yarısıyla olsa bile
kendinizi cehennemin ateşinden korumaya çalışın;
bir içim suyla olsa bile kendinizi ateşten
kurtarmaya çalışın.
Ey insanlar! Sizden her kim bu
ayda ahlakını güzelleştirirse, ayakların sıratta
kaydığı gün, bu ona sırattan geçme izni olur. Kim
bu ayda elinin altında olan köle (veya
hizmetçi)’sinin işini hafifletip kolaylaştırırsa,
Allah da onun hesabını hafifletip kolaylaştırır.
Kim bu ayda fesat ve kötülüklere engel olursa
Allah da kıyamet günü (ona karşı) gazabının önünü
alır. Kim bu ayda bir yetime ikramda bulunursa,
Allah’ı mülakat edeceği gün Allah da ona ikramda
bulunur.
Kim bu ayda sıla-i rahimde
bulunursa (yakınlarına ve akrabalarına ihsan
ederse), kıyamet günü Allah-u Teâlâ ona rahmetle
bağışlamada bulunur. Kim bu ayda yakınlarıyla
ilişkisini keserse, Allah-u Teâlâ da onunla
kıyamet günü rahmet ilişkisini keser. Kim bu ayda
müstehap namazlarını kılarsa, Allah-u Teâlâ da onu
cehennem ateşinden korur. Kim bu ayda farz
namazlardan birini eda ederse, ona Ramazan ayı
dışında kılınan yetmiş farz namaz sevabı verilir.
Kim bana çok salâvat gönderirse, amel
terazilerinin hafif olduğu kıyamet günü, Allah-u
Teâlâ onun amel terazisini ağırlaştırır. Kim bu
ayda Kur’ân-ı Kerim’den bir ayet okursa, diğer
aylarda Kur’an’ı hatmeden kimseye verilen sevap
verilir ona.
Ey insanlar! Bu ayda cennetin
kapıları açıktır; Rabbinizden dileyin ki, o
kapıları yüzünüze kapatmasın. Cehennemin kapıları
da kapalıdır; Rabbinizden dileyin ki, o kapıları
yüzünüze açmasın. Şeytanlara da demir halka
vurulmuştur; Rabbinizden dileyin ki, onları size
musallat etmesin.”
Emirü'l-Müminin Hz. Ali (a.s)
diyor ki: “Ben; ya
Resulullah! Bu ayda amellerin en iyisi
hangisidir?” diye
sorduğumda, Resulullah (s.a.a); “Ya Ebe’l-Hasan!
Bu ayda amellerin en iyisi, Allah’ın haram ettiği
şeylerden kaçınmaktır” diye buyurdu ve ağlamaya
başladı.
"Ya Resulullah! Niçin ağlıyorsun?"
diye sorduğumda ise şöyle buyurdu:
“Ya Ali! Bu ayda sana karşı reva
görülen şey için ağlıyorum; zira Rabbine namaz
kıldığın anda geçmişlerin ve geleceklerin en
kötüsü sana taraf gelip kılıçla seni vurarak
sakalını kana boyadığını görür gibiyim.”
Ben; “Ya
Resulullah! Bu dinimin salim kalması yolunda mı
olacak?” diye sorunca
Resulullah (s.a.a); “Evet, bu,
dininin salim kalmasındadır” cevabını vererek
şöyle buyurdular:
“Ya Ali! Kim seni öldürürse, beni
öldürmüştür; kim sana buğz ederse, bana buğz
etmiştir; kim sana küfrederse, bana küfretmiştir;
çünkü sen gerçekten de kendi nefsim gibi
bendensin; ruhun benim ruhumdur; ahlakın benim
ahlakımdır. Doğrusu Allah Tebarek ve Teala beni ve
seni bir (anda) yarattı; beni ve seni seçti; beni
nübüvvete, seni de imamete seçti. Kim senin
imametini inkâr ederse, benim nübüvvetimi inkâr
etmiş olur.
Ya Ali! Sen benim vasim,
çocuklarımın (Hasan ve Hüseyin’in) babası, kızım
Fatıma’nın kocasısın; hayatımda ve ölümümden sonra
ümmetime halifemsin. Beni nübüvvetle gönderene ve
yaratılmışların en üstünü kılana andolsun ki, hiç
şüphesiz sen, Allah’ın yaratıkları üzerine
hücceti, sırrının emini ve kulları üzerine
halifesisin.”[2]
Efendimiz bu hutbesinde çok önemli ve Müslümanlar
için hayati önem taşıyan konulara dikkat çekmiş
ve bizlere yol gösteriştir.
Efendimizin bu hutbede dikkat çektiği konular
başlıca şu şekilde sıralanabilir.
1- RAMAZAN AYININ ÖNEMİ
Bu ayda yapılan ibadetlerin diğer zamanlara göre
daha faziletli ve daha makbul olduğu
vurgulanmıştır. O kadar ki hem gecesi, hem
gündüzü, hem uyumak, hem uyanıkken yapılanlar,
hatta nefes almak bile ibadet sayılmaktadır.
Bunlara vurgu yapıldıktan sonra genel manada dini
ibadetler sıralanmış ve bu ayda yapılmasına daha
fazla özen gösterilmesi istenmiştir.
Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a) bir hutbesinde şöyle
buyuruyor:
"Her kim Ramazan ayını sükut
halinde oruç tutar da, kulağını, gözünü, dilini,
şehvetini ve vücudunun organlarını yalandan,
haramdan ve gıybetten kurbet (Allah’a yaklaşma)
kastıyla korursa Allah-u Teâlâ onu kendine
mukarreb (yakın) kılar."
2- GÜNAHLARDAN ARINMAK VE BAĞIŞLANMAK AYI
Kullarına rahim ve rahman olan mihriban Rabbimiz
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
"Ey iman edenler, sizden
öncekilere yazıldığı gibi, oruç size de yazıldı
(farz kılındı). Umulur ki sakınır takvalı
olursunuz."
Ramazan ayında oruç tutan ve oruçlu olduğu için
Ramazan ayı boyunca günah işlemekten ve
kötülüklerden sakınan kimse kendi nefsine hakim
olmaya başlar ve Ramazan ayından sonra da bu
şekilde günahı terk etmeye devam edebilir.
Bu karakteri elde etme yolunda yapılan alıştırma
ve egzersizlere başlıca şu maddeleri
sıralayabiliriz.
a) Oruç, nefsi sakındırmak ve orucu bozan özel bir
takım şeylerden uzak durmak demektir. İhlas ve
İlahi rızaya ulaşmak maksadıyla nefsi yetiştirme
ve mükemmelleştirmeye vesile olan önemli bir
ibadet ve eylemdir ki bu yapılarak insanda irade
güçlenmesi ve iradesine hakim olma yetisi gelişir.
Böylece günahlara ve kötülüklere karşı direniş
gücü artmış olur oruçlu insanın.
b) Meşru lezzet ve günahları terk suretiyle oruçlu
kimsenin kalbi temizlenir ve nurlanır. Allah’ın
zikrinden başka her türlü fikir ve zikirden
kurtulur ve bu vesileyle kutlu rububi zatın nur ve
feyizlerinden feyz alarak likaullah için istidad
ve kabiliyet kazanır. Bu durumda Allah-u Teâlâ’nın
lütuf ve inayetlerinin kapsamına girer ve ilahi
cazibelerle Allah'a yakın olma (kurb) makamına
erişir. Hadislerde geçen
“oruçlu kimsenin nefes alması ve uykusu ibadettir”
sözü de bu gerçeği anlatmak içindir.
c) Oruçlu olunduğu günler ibadet, namaz, dua,
Kur’an okuma, zikir, hayır ve salih ameller için
en iyi ve en güzel vakitlerdir. Çünkü nefis bu
durumda kalp huzuru, ihlas ve Allah’a teveccüh
etmek için her zamankinden daha hazırlıklıdır.
Mübarek Ramazan ayı vakitlerin en hayırlısı,
ibadet ve Allah’a teveccüh etmenin baharıdır.
Dolayısıyla hadislerde Ramazan ayının fazileti ve
o ayda ibadette bulunuş hakkında bir çok
tavsiyelerde bulunulmuştur.
İmam Sadık (a.s) Ramazan ayı gelince
evlatlarına şöyle tavsiye ediyordu:
"Bu ayda ibadet etmeye gayret
gösterin, çünkü bu ayda halkın rızkı bölüştürülür
ve eceller yazılır. Bu ayda, Allah’ın davetine
icabet edip gidecek olanlar belli olur. Ramazan
ayında bir gece vardır ki o gecede yapılan amel
bin gecenin ibadetinden faziletlidir."
Hz. Ali (a.s) halka şöyle buyuruyordu:
"Ramazan ayında fazla dua edin;
istiğfar edin. Zira dua vasıtasıyla sizden bela
giderilir ve istiğfar vesilesiyle günahlarınız
silinir."
Yine İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor ki:
"Oruç sadece yemeden ve içmeden
sakınmak değildir. Bilakis orucun tam ve mükemmel
olması için (gözetilmesi gereken) bir takım
şartları vardır ki o da batınî sükuttan ibarettir.
İmran kızı Meryem’in (s.a) insanlara
"ben Allah’a oruç tutmayı adadım.
O halde bugün hiç kimseyle konuşmayacağım",
yani oruçlu olduğum için sükut etmem gerekir,
dediğini duymadın mı? O halde oruçlu olduğunuz
zaman dilinizi yalandan koruyun, gözlerinizi
harama yumun, kavga ve hasetten kaçının.
Gıybetten, münakaşa ve yalandan sakının.
Birbirinize karşı suratınızı asmayın, ihtilaf
etmeyin, öfkelenmeyin, küfretmeyin, ağzınızı
bozmayın, cidal ve kavga etmeyin, zulüm ve
sitemden sakının, cahilce davranışlardan,
ahlaksızlıktan ve birbirinizi incitmekten kaçının.
Allah’ın zikrinden ve namazdan gafil olmayın.
Sükuta, düşünmeye, sabretmeye, doğruluğa ve kötü
kimselerden uzak durmaya gayret edin. Batıl
sözden, yalandan, iftiradan, düşmanlık etmekten,
su-i zandan, gıybetten ve başkalarını
çekiştirmekten sakının. Ahiret’i görün, Allah’ın
vaadlerinin gerçekleşeceği günleri bekleyin ve
likaullah için azık toplayın.
Huzur, vakar huzu ve huşu
gösterin, korku ve ümit halinde olun. Kalbini
kusurlardan, içini hileden, bedenini
pisiliklerden temizlersen ve Allah’tan başka her
şeyden yüz çevirirsen, oruçla içini ve dışını
Allah’ın yasaklarından temizleme vasıtasıyla O’nun
velayetini kabul edersen, Allah’tan korkmanın
hakkını içinde ve dışında eda edersen, oruçlu
günlerinde nefsini Allah’a bağışlarsan, kalbini
O’nun için temizler de Hak Teâlâ’nın emirlerine
amel etmeye nefsini memur edersen gerçekten oruçlu
olmuş, vazifene amel etmiş olursun. Kezâ, sana
beyan edilen şeyden her ne kadar noksan bırakırsan
orucun da o kadar noksan olur. Zira oruç sadece
yiyip içmekten sakınmak demek değildir. Bilakis
Allah Teala bunu, orucu bozan diğer amel ve
sözlere örtü ve perde kılmıştır. O halde oruç
tutanlar ne az ve aç kalanlar ne kadar da çoktur?"
3- İLAHİ ZİYAFET AYI
Ziyafet ayı denilince hepimizin aklına bol
yiyecekler ve içecekler gelmektedir, halbuki açlık
içeren oruç ibadeti ilahi ziyafet sayılmıştır.
Çünkü ancak aç bir mideyle bol rahmet sofrasına
ulaşmak mümkündür.
Günahların ruhumuzu sardığı ve acımasız pençesinde
esir ettiği bir gerçektir ve her kul bunu derinden
kendisinde hisseder, ramazan ayının bu günahlardan
arınmak ve temizlenmek için önemli bir fırsat
olduğu, bağışlanmadan bu aydan ayrılanın bedbaht
olduğu ise efendimizin vurguları arasındadır. O
halde bu ayda geçmişimizle ve vicdanımızla
hesaplaşmak ve eksiklerimizi telafi etmek
zorundayız, aksi takdirde ramazan ayı biter de
hala günahlarımız bağışlanmamış olursa gönül
sultanımız Habib-i Kibriya'nın buyurduğu gibi
bedbahtlardan oluruz ki ahiret hayatımız azapla
geçer. Şunu da bilmeliyiz ki bu arınma fırsatını
biz değerlendirmeliyiz.
Bu ayın sırf gelip gidişi bizi temizlemez.
Özellikle bu ayda yapacağımız dua, münacat,
yalvarma ve yakarışlarla bir daha o günahları
tekrarlamamaya karar vererek arınmak gerekir.
Kısacası günahtan arınmak için uzun secdeler
yapmalıyız Efendimizin emirleri uyarınca. Ancak
böyle oturabiliriz ilahi rahmet ve mağfiret
sofrasına ve bu ziyafetin mihmanı olabiliriz.
4- KADİR GECESİ VE KUR’ANIN NÜZUL AYI
Mübarek ramazan ayında derinlikleri ve tüm
boyutları normal insanlara gizli kalan bir olay
vuku bulmuştur. Ramazan ayının en büyük özelliği
ve bu ayda oruç tutulmasını gerekli kılan en
önemli sebep de Kur’anın bu ayda nazıl oluşudur.
Bir hadiste İmam Sadık’tan (a.s) Resulullah’ın
(s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilir:
"Bütün semavî kitaplar ramazan
ayında inmiştir."
Evet, ramazan ayı Kur’ân-ı Kerim’in onda
indirilmesiyle değer kazanmıştır. Yüce Allah
ramazan ayını bu özelliğiyle tanıtıyor insanlara
ve şöyle buyuruyor:
"(Orucu farz kılınan sayılı
günler) ramazan ayıdır. Bu ay öyle bir aydır ki
insanlar için hidayet olan, hidayet ve doğruyla
batılı ayırt etmenin apaçık delillerini kapsayan
Kur’ân, onda indirilmiştir." [ Bakara, 185]
Tutulan oruç da verilen bu en büyük nimete
karşılık şükretmek için olsa gerek.
Evrensel manada tüm çağlara ve mekanlara hidayet
kitabı olarak gönderilen ilahi kelam bu ayda
inmiştir. Her iki dünya mutluluğunu insanlığa
sunacak bir emanet olarak bu ayda nazil olmuştur.
Bunun için ramazan ayı Kuran ayı ve Kuran'ın
baharıdır. Bu ayda İslam ümmeti Kur’anla daha
fazla haşır neşir olmalı ve hidayet ışıklarını
kalbinde yakmalıdır.
Bin aya bedel yani 83 yıllık bir ömre bedel Kadir
gecesi de bu ayda olmakla kaderimizi belirleyen
faktörün kendi takdirlerimiz olduğunu
unutmamalıyız.
Kadir geceleri, ramazanın manevî açıdan doruğa
ulaştığı gecelerdir. Bu gecelerde müminin hayatı
baştanbaşa İlahi renge bürünür ve O’nun
yüceliğiyle dolup taşmaktadır. Gecenin sır dolu
sessizliğinde tam bir kullukla Rabbinin katında
her şeyi, hatta kendisini bile unutur gider,
yeryüzüyle ilgili her şeyden koparak gök alemine
bağlanır ve bütünleşir onunla.
Bu anlamlı bütünleşme onu soyutlaştırır ve biricik
mabuduna ibadet etmeye yönlendirir; bu sayede
nedenler, kanunlar ve evrenin sırlarını örten
perdeler açılıverir ve mümin can gözüyle her şeyi
düzüp koşan Allah’ın cemalini seyre durur ve can
kulağıyla Allah’ın kelâmına kulak verir.
"Melekler Rablerinin izniyle
inerler."
Ve kalbiyle, tüm evrenin ilâhî emrin doğrultusunda
harekete geçtiğini anlar. Kadir Gecesi, insanın
Allah’la buluşma vaktidir; cismin rengini yitirip
de ruhun hakim olduğu gecedir. Maddenin alçalıp
mananın yüceldiği, dinin maneviyatının tecelli ve
yerin semavîleştiği, müminin baştanbaşa tüm
vücudunun ilâhî fıtratının derinlikleriyle yol
arkadaşı olduğu, insanın meleklerle arkadaşlık
ettiği gecedir. Kendini unutma ve Allah’ın
varlığına dalıp O’nda boğulma, Hakk’ın rahmet ve
sevgi yağmurunun, Allah’ın peşinde olan oruçlulara
yağdığı gecedir; ilâhî takdir gecesidir. Evet,
Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır...
Kadir Gecelerinde, önderlerimizin bize öğrettiği
gibi kâinatın yaratıcısına hamd-ü senada
bulunmalı, O’nunla dertleşmeliyiz. Tüm gece
boyunca uyanık kalınmalı, namaz ve ibadetle meşgul
olunmalıdır. İstek ve ricaları yüce Rabbin
dergâhına sunmalı ve O’ndan sevgi, rahmet ve af
dilenmelidir. Gerçekten de gönül temizliğinde
eşleri bulunmayan Ehlibeyt İmamları'nın da
buyurdukları gibi: "Gerçek mahrum, bu gecenin
feyizlerinden mahrum kalan kimsedir."
Kalpleri uyanık insanlar ve özellikle gençler,
ramazan ayının bereketlerinden yararlanarak Kadir
Gecelerinde kendilerini insanî açıdan
olgunlaştırmaları ve bu değerli gecelerde iman ve
aşkla vardıkları ve varmaları gereken fazilet
evreleri ve manevî yüceliğe dikkat etmeleri ve bu
alanda ilerlemeye çalışmaları umulur. Böylece her
ramazandan sonra İslam ve onun pek değerli
hükümlerini ve derin anlamlı eğitim sistemini daha
iyi anlayarak kendi ruhumuzu bu semavî inancın
hedeflerine daha çok yaklaştırabiliriz.
5- İNFAK VE SADAKA AYI
Günümüz
dünyasında insanların birçoğunun yoksulluğu ve
insanlar arasında vücuda gelen korkunç sınıf
uçurumları çok ciddi bir sorun haline gelmiş ve
düşünce sahiplerini, meseleye bir çözüm getirmek
için düşünmeye mecbur etmiştir.
İslam,
servetin bir yerde birikmesini önlemek ve
yoksulluk belasının kökünü kurutmak için infak,
humus ve zekât kanununu koymuştur. Yani
zenginlerin, her yıl mallarından belirli bir
miktarını fakirlere vermesini emretmiştir.
Kur’an'ın
birçok yerinde zekâttan söz edilmiş ve ona o kadar
önem verilmiştir ki, çoğunlukla dinin en büyük
farizası olan namaz ile birlikte zikrolunmuştur.
Mesela, bir ayette şöyle buyrulmaktadır:
Dosdoğru namazı kılın, zekâtı
verin; önceden kendiniz için hayır olarak neyi
takdim ederseniz, onu Allah katında bulacaksınız."
(Bakara/ 110)
Kim, büyük bir
servet elde eder ve cimrilik yaparak Allah’ın o
servetteki hakkını ödemez, onu altın ve gümüş
kaplar haline getirerek süslü-püslü bir hayata
dalarsa, Allah’ın azabını hak eder ve Kur’an-ı
Kerim’de acıklı bir azapla müjdelenen kimselerden
olur. Allah Teala Tevbe suresinin 34. ve 35.
ayetlerinde şöyle buyuruyor:
"Altını ve gümüşü biriktirip de
Allah yolunda harcamayanlara acıklı bir azabı
müjdele. O gün ki, bu altın ve gümüşler cehennem
ateşinde kızartılır da alınları, böğürleri ve
sırtları bunlarla dağlanır, (ve:) "işte kendiniz
için yığıp-sakladığımz şey budur; şimdi
yığıp-saklamakta olduğunuz şeyi tadın (bakalım)."
denilir."
Bu ve buna benzer
onlarca ayet ve hadiste konunun önemine işaret
edildiğini görmekteyiz. Bu cümleden ramazan ayında
oruç ibadetiyle birlikte efendimiz infak ve sadaka
konusuna işaret ederek müminleri bu konuya davet
etmekte ve Allah’ın onlara verdiği nimetlerde
fakir ve yoksul halkın hakkının olduğunu
hatırlatmaktadır, öyleki fitre zekatı yani mali
infak ramazan ayının bitimiyle verilir ve orucun
kabul şartı sayılmıştır.
6- AKRABA
VE
YAKINLARA İLGİ AYI
İnsan sosyal bir varlıktır ve tek başına yaşaması
da çok zor hatta imkansızdır. İnsanlarla
münasebet, hayata mânâ ve güzellik katar. Bunun
için insan hayatının çok önemli yönlerinden biri,
insanlarla kurulan yakınlıklar ve bunlara yüklenen
mânâlardır. Yakınlık kurmak, insanî
duygulardandır. Akrabalık milletlerarası
münasebetlerde de aranan bir mefhumdur. Akrabalık,
dilimizdeki "akraba gibi olmak",
"akrabadan sayılmak",
"akrabadan öte" deyimlerinde görüldüğü
gibi, beşerî isteklerle ortaya çıkan ve arzu
edilen bir durumdur.
Sıla-i rahim;
akrabaya yaklaşmak, onları arayıp sormak ve
ziyaret etmek, elinden geldiğince onlara yardımcı
olmak mânâlarında kullanılmaktadır. Dinimizin
üzerinde ısrarla durduğu konulardan biri sıla-i
rahimdir ki, akrabayla ilgiyi kesmemeyi, hürmetkâr
olmayı, maddî-mânevî her çeşit yardımda bulunmayı,
onlara şefkat ve merhamet göstermeyi, yakın-uzak
akrabanın her bir ferdine samimi sevgi beslemeyi
ve güler yüz göstermeyi içine alır. Efendimizin
(s.a.a.) bu hususla ilgili hadisleri: "Allah'a
ibadet edin, akrabaya iyi davranın.", "Allah'a ve
Ahiret gününe iman eden kimse akrabasını
gözetsin.", "Hısım ve akraba ile ilgiyi kesenler
cennete giremez.", "Karşılık olsun diye
yakınlarını ziyaret eden kimse gerçekten görüp
gözeten değildir; asıl ziyaretçi, kendisiyle temas
kesildiği halde münasebetini kesmeyip sürdüren
kimsedir." şeklinde sıralanabilir.
Peygamberimiz
(s.a.a.) tebliğine karşılık, akrabasına
(Ehlibeyt'ine) meveddeti (sevgiyi) istemiştir.
Nitekim kendisinin de uzak akrabalarına bile
gösterdiği hürmet ve merhamet, bizim için bu
konuda önemli örnektir. Akrabalar arası münasebeti
kesmek dinimizde fâsık sayılan kimselerin
özelliklerinden biri olarak sayılmaktadır.
İşte bu öneme
binaen Hz. Peygamber ramazan ayına girmeden bu
ayda yapılması gerekenler içine akraba
ilişkilerini de almıştır.
Konuyu fazla
uzatmaya artık gerek yok, değerli okuyucularımız
başta nakledilen nebevi hutbeyi defalarca okuyup
almaları gereken mesajları alacaklardır, ancak son
olarak Efendimiz ve Hz. Ali arasında geçen
diyaloğu dikkatlice okumalı, çünkü Efendimizin
Ehlibeyte özel vurgusu vardır ve hatılamalıyız ki
muvahhidler serveri ve imamı Hz. Ali bu ayda yani
ramazan ayının 21. gecesi şahadet makamına ulaşmış
“Andolsun Kabe’nin Rabbine kavuştum ben
Mevlama" diyerek ebediyete göç etmiştir.
İlahi! Bu
ayın rahmet, bereket ve faziletlerini tüm
kullarına nasip et. Amin.
KADİR AKARAS. RAMAZAN – 2009.
|