Bismillahirrahmanirrahim
Soru-92:
Muhterem site sahibi kardeşler, üzülerek bir noktaya burada
işaret etmek istiyoruz, o da bazı alim kardeşlerimizin "tevelli
ve teberri" vazifesini hakkıyla yerine getirmediklerini, hatta
bunu ihlal ettiklerini görüyoruz; bu da bizi son derece
üzmektedir. Bu konu üzerinde biraz durmanızı istirham ediyorum.
Cevap-92:Aziz
kardeşim, sorunuzun cevabında üç noktaya değinmeği gerekli
görüyoruz:
1. Sizin de
işaret ettiğiniz gibi Şia’nın en çok önem verdiği temellerden
biri teberridir. Teberri Yani Ehl-i Beyt’in düşmanlarıyla
düşman olmak ve onlardan uzak olmak/uzak olduğunu bildirmek.
Şüphesiz bu
ilkeyi riayet etmeksizin tevelli de doğru bir şekilde yerine
gelmez. Bu ilkenin Ehl-i Beyt mektebindeki önemini bilmek ve
bu çerçevede davranmak her Şia’nın temel görevlerindendir. Bu
hususa bu mektebe mensup bir insan riayet etmeli ve kendi
çocuğuna öğrettiği temel öğretiler arasında yer vermelidir;
asla ihmal etmemelidir. Bu hususta duyarsız davrananları
uyarmamız da bir vazifedir.
2. Allah’ın
doğru bir kalp ve iman sahibi olan fikir ve davranışında
eğriliklerden uzak duran insanlara verdiği en büyük
nimetlerden biri, dini anlamak (din bilinci- ettefekuhu fiddin)
nimetidir. Bu nimete sahip olan kimseler bilirler ki, din
sadece bir ilkeden oluşmamıştır. Dinde ve mezhepte temel
ilkelerin yanı sıra fer’i ilkeler de vardır. Bu sağduyudan
mahrum olanlar, kendi dar görüşleri ve kalplerindeki darlık
yüzünden bir ilkeyi görüp dindeki diğer ilkeleri görmezlikten
gelebilir veya tatbikinde çeşitli yanılgılara düşebilirler.
Hatta bu gibi insanlar dini ters anladıkları için dinin asıl
sahipleriyle bile muhalefet etmek pahasına da olsa, kendi dar
görüşleri üzerinde ısrara devam edebilirler. Sıffin savaşından
sonra Muaviye ile barıştığı için Hz. Ali (a.s)’ı teberri
ilkesini riayet etmemekle suçlayan bir kısım Hariciler bunun
açık örneğidir. Bunlar Hz. Ali (a.s)’ı bu işinden tövbe
etmediği taktirde dinden çıkmış olacağını ileri sürerek İmam’a
karşı çıktılar. Hz. Ali (a.s)’ın beyanında yer aldığı üzere
bunlar hakkı arayıp ancak hakkı teşhis etmede yanılgıya düşen
ve bu yüzden dinden çıkan kimselerdi; yine Hz. Hasan (a.s)’ı
Muaviye ile barıştığı için teberri ilkesini riayet etmemekle
suçlayan ve İmam’ı "Ey müminleri zillete uğratan" diye hitap
eden kimseler de bunun diğer örnekleridir. Aynı tavır Hz. İmam
Muhammed Bakır (a.s) ve İmam Ca’fer Sadık (a.s)’a karşı da
takınılmıştır. Ve keza İmam Rıza (a.s)’ı Memun’un
veliahtlığını kabul ettiği için teberri ilkesini riayet
etmemekle suçlayan ve küstahça o İmam’a dil uzatan kimselerin
varlığı kesin tarihi gerçekler arasındadır.
Bu günde
aynı tehlike mevcuttur. Bazıları Ehl-i Beyt’i savunmak ve bu
nurlu mektepten müdafaa adı altında ortaya çıkarak, dinin ve
mezhebin temeline düşmanların vurmadığı darbeleri vurabilirler.
Kendilerine yeni mezhep ve ekol oluşturabilir, ulemayı
reddedebilir ve okların yaylarından fırladığı gibi, hızla
dinden uzaklaşabilirler. Çünkü Ehl-i Beyt’ten geri kalmak
insanın helak olmasına sebep olduğu gibi, onlardan ileri
geçmeğe çalışmak da insanın helak olmasına sebep olur.
3. Ehl-i
Beyt İmamları sürekli insanları kendi ilimlerini taşıyan
kimselere müracaat etmeğe emretmiş ve özellikle gaybet
döneminde, bunu bu mektebin temel bir ilkesi olarak
açıklamışlardır. Ehl-i Beyt imamları gaybet döneminde Ehl-i
Beyt’in ilimlerini taşıyan, dünyaya düşkün olmayan takva
sahibi ulemaya her konuda müracaat etmeği her Şia’nın şer’i
vazifesi bilmişlerdir. Hatta muteber hadis kaynaklarımızda
nakledilen meşhur tevkii de Hz. Mehdi (Ruhumuz onun
ayaklarının altının toprağına feda olsun) buyurmuşlardır ki:
“O ulema (Ehl-i Beyt’in hadislerini nakleden fakihler) benim
sizlere olan hüccetimdir, (açık delilimdir); ve ben de onlara
Allah’ın hüccetiyim; onları reddeden bizi (Ehl-i Beyti)
reddetmiş ve bizi reddeden Allah’ı reddetmiştir.” Buna binaen
teberri ilkesini bahane ederek ulemaya dil uzatmaya yeltenen
insan, teberri ilkesini bahane ederek Hz. Ali (a.s) ve Hz.
Hasan (a.s)’a karşı koyan kimselerin durumuna düşmek
tehlikesiyle ciddi olarak karşı karşıya olduğunun farkında
olmalıdır. Çünkü biz teberrinin ve ölçüsünün neler olduğunu,
nerede bu ilkenin ve nerede diğer ilkelerin uygulanacağını,
yine ulemadan öğrenmeliyiz. Aksı taktirde hatalarımız
hususunda Allah karşısında bir mazeretimiz olmaz. Allah tüm
müminlere şerh-i sadr lütuf eylesin.
|