Bismillahirrahmanirrahim
RESULULLAH'IN (S.A.S)
EMANETLERİ NEYDİ?
Soru-90:Hocam
Ehl-i Sünnet kardeşlerimizden bazıları, kendilerine
Resulullah'ın (s.a.a) ümmete Kur'an ve Ehl-i Beyti'ni emanet
olrak bıraktığını ve onlara sarılmamızı emrettiğini ve
onlara sarıldığımız müddetçe asla dalalete düşmeyeceğimizi,
bu iki emanetin Kevser Havzu başında kendisine varıncaya
kadar birbirinden ayrılmayacağını bildiren hadisi
okuduğumuzda, bize itiraz ederek, "Resulullah'ın
emanetlerinin bunlar değil, "Kur'an ve Sünnet" olduğunu"
söyleyip, "Siz hadisi saptırıyorsunuz, tahrif ediyorsunuz"
diye bize itiraz ediyorlar. Şimdi gerçekten Allah
Resulü'nden nakledilen hadis hangisidir? Eğer bizim
dediğimiz ise, onların söylediği sözün yanlış olduğunu nasıl
ispat edebiliriz?
Cevap-90:Aziz
kardeşim, her şeyden önce şunu söylememiz gerekir ki bu
itirazı edenler, ya maalesef kendi kaynaklarından bile
habersizdirler, ya da ortada bir art niyet ve
samimiyetsizlik söz konusudur.
Zira evvela Ehl-i Beyt'i
zikreden hadisler, Kütüb-i Sitte'den Sahih-i Muslim, Sünen-i
Tirmizi, Müsned-i Ahmed b. Hanbel'de, ve Müstedrek-üs
Sahihayn, Hasais-i Nesai, Sünen-i Beyhakî, Sünen-i Darimî,
Kenz-ül Ummâl, Üsd-ül Gâbe, Dürr-ül Mensur, Müşkil-ül Âsâr,
Tarih-i Bağdad, Taberânî, Tefsir-i Fahr-i Râzî, Mecme-üz
Zevâid, Feyz-ül Kadir, Tahzib-ül Âsâr, Hilyet-ül Evliyâ,
Sevâik-ül Muhrika, gibi onlarca meşhur kaynakta, çeşitli
senetlerle nakledilmiştir ki Meşhur Sünni alimi İbn-i
Hacer-i Mekki bunların sayısının otuz civarında olduğunu
söylüyor . Bu da bu hadisin mutevatir olduğunu açık bir
şekilde ortaya koymaktadır.
Saniyen onların iddia ettiği
rivayet, yani Nebevi emanetlerin Kur’an ve Sünnet olduğunu
belirten nakil, Malik’in Muvatta’sı hariç, Ehl-i Sünnet’in
nezdinde en muteber hadis kaynakları olarak bilinen Sahih-i
Buhari ve Sahih-i Müslim de dahil olmak üzere Kütüb-i
Tis’a’nın (dokuz hadis kaynağının) hiçbirinde yer almamıştır.
Malik’in Muvatta’sında ise sadece bir yerde (1395. hadisinde),
o da mürsel olarak, yani senetsiz olarak rivayet edilmiştir.
Malik’in bu hadisi kimden duyduğu, bu hadisin Malik’e kadar
olan senet silsilesinde kimlerin yer aldığı, o kimselerin
sika ve adil insanlar mı, yoksa yalancı ve zayıf insanlar mı
olduğu belli değildir. Dolayısıyla da hadis literatüründe
böyle bir hadis nakline hiç itibar edilmez ve kâle alınmaz.
Evet, bu
rivayet senetli olarak Hakim’in Müstedrek-üs Sahihayn
kitabında rivayet edilmiştir. Ancak, bu naklin senet
silsilesinde yer alan kişiler, bizzat Ehl-i Sünnet’in kendi
büyük alimlerince zayıf ve nakillerine itibar edilmeyecek
kişiler olduğu kaydedilmiş ve bu hadisin uydurma olduğu
itiraf edilmiştir. Ben sizi bu Ehl-i Sünnet’in iki büyük
aliminin bu rivayetle ilgili sözleri ve itiraflarıyla baş
başa bırakıyorum.
Bakınız
Ehl-i Sünnet’in önde gelen bilginlerinden olan Ahmet Sa’d
Hamdun bu rivayetin müsneed şeklini tahriç ettikten sonra
şunlara yer veriyor: “Bu hadisin senedi zayıftır. Bu senette
Salih bin Musa Talhi yer almıştır. Zehebi onun hakkında; “Zayıftır.”
demiştir. Yahya ise; “O bir şey değildir, itibar edilmez ve
hadisi yazılmaz.” demiştir. Buhari se; “Hadisleri münkerdir.”
söylemiştir. Nesai ise; “Metruktür.” demiştir.” (Usul-ü
İtikad-ı Ehl-is Sünnet, Ebu’l Kasım el-Lalkai es-Selefi, s.
8)
Ehl-i
Sünnet’in önde gelen muhaddislerinden olan Hasan bin Ali
es-Sakkaf eş-Şafii ise, bu hadisle ilgili olarak şöyle
demiştir: “Bana; Hz. Resul’ün “Sizin aranızda iki emanet
bırakıyorum; onlara sarıldığınız takdirde sapmazsınız:
Allah’ın kitabını ve...” hadisi sorulmuştur, “Acaba sahih
olanı, “ve yakınlarım olan Ehl-i Beytim'i” lafzıyla geleni
midir? Yoksa “ve sünnetimi” lafzıyla geleni mi?” diye.
“Sizden ricamız, bunu, hadis ve senedi açısından
açıklamanızdır.” denmiştir.
Cevap:
Sahih olarak sabit olan, “ve Ehl-i Beyitim'i” lafzıyla gelen
hadistir. “ve sünnetimi” lafzıyla gelen hadis ise, hem senet,
hem de metin açısından batıldır. Burada inşaallah senet
hususunu açıklayacağız. Zira soruda bu hususun aydınlığa
kavuşması istenmiştir.
Diyoruz
ki: Bu hadisi Müslim, Sahih’inde (Abdulbaki basımı,
4/1873, 2408 numaralı hadis) [4425. hadis] efendimiz
Zeyd bin Erkam’dan nakletmiştir.
O şöyle
demiştir: “Bir gün Hz. Resulullah Mekke ile Medine arasında
Hum denen suyun kenarında ayağa kalkarak bize bir konuşma
yaptı. Allah’a hamd-ü sana etti, nasihatte bulundu, Allah’ı
bize hatırlattı, sonra da şöyle buyurdu: “Bilin ki, ey
insanlar, ben de bir beşerim. Rabbimin elçisi gelip de
icabet etmem beklenir. Ve ben sizin aranızda iki ağır emanet
bırakıyorum. Onların ilki Allah’ın kitabıdır; onda hidayet
ve nur vardır. Öyleyse Allah’ın kitabını tutun ve ona
sarılın.” İnsanları Allah’ın kitabına sarılmaya teşvik
ettikten sonra da şöyle buyurdu: “Ve Ehl-i Beytim'i. Size
Allah’ı hatırlatırım Ehl-i Beytim hakkında, size Allah’ı
hatırlatırım Ehl-i Beytim hakkında, size Allah’ı
hatırlatırım Ehl-i Beytim hakkında.”
Müslim’in
lafzı böyledir. Bu hadisi Daremi de Sünen’inde bu lafızla
(2/431-432, 3182 numaralı hadisi) güneş gibi açık olan
sahih bir senetle nakletmiştir. Bu ikisi dışında diğerleri
de rivayet etmişlerdir.
“Ve
sünnetimi” lafzıyla nakledilen hadise gelince; onun
uydurulmuş bir hadis olduğunda şüphe yoktur. Zira senedi çok
zayıftır. Bu hadisin uydurulmasında Emevilerin etkisi
olmuştur.
İşte bu
hadisin senedi ve metni şöyledir: “Hakim, Müstedrek’inde
(1/93) kendi senediyle İbn-i Ebi Uveys’den, o da babasından,
o da Sevr bin Zeyd ed-Deylemi’den, o da İkrime’den, o da
İbn-i Abbas’tan rivayet etmiştir. Bu hadiste şöyle geçmiştir:
“Ey insanlar, ben sizin aranızda öyle bir şey bırakıyorum ki,
ona sarıldığınız takdirde asla sapmazsınız: Allah’ın
kitabını ve peygamberinin sünnetini.”
Ben
diyorum ki: Bu hadisin senedinde İbn-i Ebi Uveys ile babası
yer almıştır. Hafız Muzzi Tehzib-ül Kemal’de (3/127) İbn-i
Ebi Uveys’in biyografisinde -onu cerh edenlerin sözünü
aktarıyorum- şöyle der:
“Muaviye
bin Salih, Yahya bin Muin’in onların hakkında şöyle
dediklerini nakletmiştir: “Ebu Uveys ve oğlu zayıftır.” Yine
Yahya bin Muin şöyle demiştir: “İbn-i Ebi Uveys ve babası
hadisi çalıyorlardı. Yine o şöyle demiştir: “İbn-i Ebi Uveys,
karıştırıcı ve yalancıdır. Bir şey değildir (kendisine itina
edilmez).”
Ebu Hatem
ise onun hakkında şöyle demiştir: “Doğru konuşma ihtimali
vardır. Ancak basiretsiz biri idi.”
Nesai
onun hakkında; “Zayıftır.” demiştir. Yine Nesai onun
hakkında başka bir yerde; “Sika (güvenilir) değildir.”
demiştir. Ebu’l Kasım el-Lalkai ise şöyle demiştir: “Nesai
onun terk edilmesine yol açacak kadar aleyhinde konuşmaya
ileri gitmiştir.”
Ebu Ahmed
bin Adiy ise onun hakkında şöyle demiştir: “Bu İbn-i Ebi
Uveys, dayısı Malik’ten hiçbir kimsenin tabi olmadığı garip
hadisler rivayet etmiştir.”
Ben
diyorum ki: Ayrıca Hafız İbn-i Hacer, Feth-ül Bari kitabının
mukaddimesinde (S.391) şöyle demiştir: “Nesai ve
diğerlerinin İbn-i Ebi Uveys’e yaptıkları kadhten (eleştiriden)
dolayı Sahih’te olanı hariç, onun hiçbir hadisiyle ihticac
edilemez.”
Yine
Hafız Seyyid Ahmed bin Sıddık, “Feth-ül Melik-il Ali”
kitabının 15. sayfasında şöyle demiştir: “Seleme bin Şabib
demiştir ki: Ben İsmail bin Ebi Uveys’in; “Bazen Medine
halkı bir konuda ihtilafa düşünce, ben bu ihtilafı
yatıştırmak için onlara hadis uydururdum.” dediğini duydum.”
O halde
bu insan hadis uydurma ithamına maruz kalan bir kişidir.
Yahya bin Muin onu yalancılıkla itham etmiştir. Üstelik onun
naklettiği, “ve sünnetimi” lafzının yer aldığı hadis,
Sahiheyn’de (Sahih-i Buhari ve Müslim’de) de yer almamıştır.
Babasına
gelince; Ebu Hatem er-Razi, oğlunun “el-Cerh ve’t-Tadil”
kitabında (5/92) olduğu üzere, onun hakkında şöyle demiştir:
“Hadisi yazılır, ancak onunla ihticac edilmez. Güçlü biri
değildir.” Aynı kaynakta İbn-i Ebu Hatem, İbn-i Muin’in onun
hakkında; “Güvenilir değildir.” dediğini nakletmiştir.
Ben
diyorum ki: Hakkındaki sözleri naklettiğimiz bu iki insanın
senedinde bulunduğu bir hadisin sahih sayılması, iğnenin
deliğinden devenin geçmesi kadar zordur. Özellikle bu nakil
Sahih’te (Sahih-i Müslim’de) gelen nakle de aykırıdır. Bunu
iyice düşün, Allah seni hidayet etsin.
Hakim de
bu hadisin zayıf olduğunu itiraf etmiştir. Dolayısıyla da
el-Müstedrek’te (Hakim’in bu hadisi naklettiği hadis kitabı)
onu sahih saymamıştır. Sadece bu hadisin olabileceğine şahit
getirmeğe çalışmıştır. Ancak getirdiği şahit de zayıf ve
senet açısından sakıttır. Dolayısıyla da bu hadisin
zayıflığına zayıflık eklemiştir. Bizim tahkikimize göre ise
İbn-i Ebi Uveys veya babası, aşağıda nakledeceğimiz bu zayıf
kimsenin hadisini çalmış ve kendi adına nakletmiştir.
Nitekim İbn-i Muin, bu ikisinin hadis çaldığını açıkça
belirtmiştir. Bilahare Hakim, bu şahidini kitabında (1/93);
“Ben bu hadise Ebu Hüreyre’nin hadisinden de bir şahit
buldum.” diye kaydetmiş, sonra da onu kendi senediyle Zabiy
Sena Salih bin Musa et-Talhi yoluyla, Abdulaziz bin Rafi’den,
o da Ebu Salih’ten, o da merfu olarak Ebu Hüreyre’den Hz.
Resulullah’ın şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “Ben sizin
aranızda iki şey bırakıyorum ki, onlardan sonra (onlara
sarıldığınız takdirde) asla sapmazsınız: Allah’ın kitabını
ve sünnetimi. Onlar Havuz (Havz-ı Kevser) başında bana
varıncaya kadar asla birbirinden ayrılmazlar.”
Ben
diyorum ki: Bu hadis de uydurmadır ve ben bu hadisin
senedinde yer alan sadece bir kişi hakkında konuşmakla
yetiniyorum. O ise Salih bin Musa et-Talhi’dir. İşte hadis
imamlarının büyüklerinden bu kişiye itiraz eden bazılarının
Tehzib-ül Kemal (13/96) kitabında yer alan sözleri şöyledir:
“Yahya bin Muin onun hakkında; “O bir şey değildir.”
demiştir. Ebu Hatem er-Razi ise şöyle demiştir: “O gerçekten
de zayıf ve münker hadisleri rivayet eder. O bir çok sika
insandan münker hadis rivayet etmiştir.”
Nesai
onun hakkında; “Hadisi yazılmaz.” demiştir. Başka bir yerde
de “Hadisi terk edilir.” demiştir.
Hafız
İbn-i Hacer’in Tehzib-üt Tehzib adlı kitabında (4/355) ise
şunlar yer almıştır: “Bu adam, sika insanlardan sika
insanların hadislerine benzemeyen hadisler rivayet ederdi.
Dinleyen, o hadisin uydurulmuş ya da değiştirilmiş olduğunu
anlardı. Dolayısıyla onun hadisiyle delil getirmek caiz
değildir.” Ebu Naim onun hakkında; “Hadisi terk edilir,
münker hadisler nakletmektedir.” demiştir.
Ben
diyorum ki: Hafız da onun hakkında “et-Takrib” adlı
kitabında (2891 numaralı biyografi); “Metruktür.” şeklinde
hükmetmiştir. Zehebi de “el-Kaşif” adlı kitabında (2412
numaralı biyografı) “Çok zayıftır.” demiştir.
Yine
Zehebi “el-Mizan” adlı kitabında (2/302) onun
biyografisinden bahsederken, bu hadisi onun münker
hadislerine bir örnek olarak nakletmiştir.
Bu hadisi
Malik “Muvatta” adlı kitabında (899, 3 numaralı hadis)
senetsiz olarak nakletmiştir. Senedinin zayıflığını beyan
etmemizden sonra onun da bir değeri olmadığı bellidir.
Hafız
Abdulbir “et-Temhid” adlı kitabında (24/331) bu uydurulmuş
zayıf hadis için üçüncü bir senet zikretmiş ve şöyle
demiştir: “Bize Abdurrahman bin Yahya rivayet etmiştir; o da
demiştir ki, bize Ahmet bin Said rivayet etmiştir; o da
demiştir ki, bize Muhammed bin İbrahim ed-Deylemi rivayet
etmiştir; o da demiştir ki, bize Ali bin Zeyd el-Feraizi
rivayet etmiştir; o da demiştir ki, bize el-Huneyni, Kesir
bin Abdullah bin Amr bin Afv’den, o da babasından, o da
ceddinden rivayet etmiştir ki, Resulullah (s.a.a) şöyle
buyurdu....”
Ben
diyorum ki: Bu senetteki zaaflardan sadece birini
zikretmekle yetiniyoruz. O da bu hadisin senedinde yer alan
Kesir bin Abdullah’tır. İmam Şafii onun hakkında; “O,
yalanın erkânlarından biridir.” demiştir. Ebu Davud da onun
hakkında; “Yalancılardan biri idi.” söylemiştir. İbn-i
Hibban da onun için; “Bu adam, babası aracılığıyla ceddinden
uydurulmuş bir kitap nakletmiştir ki, hayret ve şaşkınlığı
ortaya koymanın dışında, onu hadis kitapları arasında
zikretmek veya ondan hadis nakletmek caiz değildir.”
Nesai ve
Darekutni ise onun hakkında; “Hadisleri terk edilmiştir.”
demişlerdir.
İmam
Ahmed de onun hakkında hadisi terk edilir, bir şey değildir.”
demiştir. Yahya bin Muin de onun için; “Bir şey değildir.”
söylemiştir.
Ben
diyorum ki: Hafız bin Hacer “et-Takrib” adlı kitabında ondan
söz ederken, onun hakkında sadece; “Zayıftır.” demekle
yetinip, ardından; “Onu yalancılıkla itham eden kimse biraz
aşırıya gitmiştir.” diye devam etmekle hata etmiştir.
Ben
diyorum ki: Hayır, asla aşırıya gitmemiştir. Aksine hadis
imamlarından gördüğün üzere onun durumu bu idi. Özellikle de
Zehebi “el-Kaşif” adlı kitabında; “Çok zayıftır.” tabirini
kullanmıştır. Gerçekten o böyledir, hadisi de uydurmadır.
Dolayısıyla ne onun hadisine uymak, ne de şahit olarak
zikretmek caiz değildir. Aksine, onun yüzüne vurulmalıdır.
Tevfik Allah’tandır...
Böylece
açıkça belli olmuştur ki, sahih olan hadis, Sahih-i
Müslim’de geçen “Allah’ın kitabı ve İtretim, (Ehl-i Beyt’im)
tabirinin yer aldığı hadistir. “Allah’ın kitabı ve sünnetim”
tabiri geçen rivayet ise batıldır ve senet açısından da
sahih değildir. O halde camilerdeki imam, vaiz ve hatiplerin,
Hz. Resulullah’tan gelmeyen bu lafzı terk etmeleri ve
insanlara, Resulullah’ın Sahih-i Müslim’de sahih senetle
sabit olan “Allah’ın kitabını ve Ehl-i Beyitim'i -yada-
yakınlarımı” lafzını açıklamaları gerekir.”
Biz artık
bu iki Sünni alimin açıklamalarından sonra bu konuda başka
bir şey eklemeğe lüzum görmüyoruz.
Son
olarak şunu da belirtmemiz gerekir ki bizim bu rivayeti
reddetmemiz, (haşa) Allah Resulü'nün mübarek Sünnet-i
Seniyyesi'ni reddetmemiz anlamına gelmez. Biz Kur'an-ı
Kerim'in bir çok ayeti de dahil, sağlam delillerle
Kur'an'dan sonra ikinci dini kaynağımızın Resulullah'ın
mübarek Sünnet'i olduğunu can-ı gönülden kabul ediyoruz.
Ancak bizim demek istediğimiz şudur ki, yukarıda sözünü
naklettiğimiz Sünni alimin de dediği gibi, Emeviler
zamanında sırf "Ehl-i Beyt"i de içeren Sekaleyn hadisini
gölgelemek için bu rivayet uydurulmuştur.
Şunu
da ilave etmekte fayda vardır ki faraza sünnet kelimesini
zikreden rivayetlerin doğruluğunu kabul etsek dahi, bunun
öbür hadislerle hiçbir çelişkisi yoktur; hatta birbirini
tamamlar niteliktedir. Adeta Allah Resulü, sahih İslam'ı
öğrenmek için Kur'an ve Sünnet'i kaynak olarak gösterdikten
sonra, bunun, yani Kur'an'ın sahih tefsirini ve
Resulullah'ın sahih sünnetini öğrenmenin en güvenilir
kanalının Ehl-i Beyt'i olduğunu ümmete öğütlemektedir.
Nitekim Ehl-i Beyt'i devreden çıkararak, Kur'an'ı ve
Sünnet'i öğrenmeğe çalışanların, düştükleri çelişkileri, hem
tarih sayfalarında, hem de günümüzde müşahede etmekteyiz.
Ümit ediyoruz ki Müslüman kardeşlerimiz, bir an evvel bu
gafletten uyanıp asırlar boyu unuttukları veya
unutturuldukları Ehl-i Beyt gibi tertemiz ve şaibesiz
hazineyi yeniden keşfeder ve Resulullah'ın (s.a.a) müekket
tavsiyelerine rağmen Kur'an'dan ayırdıkları bu emanete
yeniden sahip çıkıp Allah Resulü'nün sadece kuru bir "sevgi"
değil, onlara "sarılmayı" ve böylece yanlışlardan korunmayı
istediğini bilmeleridir artık.
Rabbim,
hepimize doğruları olduğu gibi keşfetmeyi ve taassuplardan
uzak bir şekilde onlara ittiba etme cesaret ve samimiyetini
inayet buyursun. Amin!