KEVSER YAYINCILIK

  Ana Sayfa / Soru ve Cevaplar                                                                                                           Soru ve Cevaplar

Bugün :  

  Sık Kullanılanlara Ekle                                                                                                                                                                                                                                                         Başlangıç Sayfası Yapın
 

Bismillahirrahmanirrahim

 

Soru-69: İmamiye, İmam Mehdi'nin gaybet ve zuhuru konusunda çelişkiye düşmüştür. Bir taraftan, İmam’ın gözlerden kaybolmasını ve insanların ona ulaşamamasını, Allah Teala irade etmiştir diyorlar; öte yandan bir İmamın olmasının gerekliliğinin felsefesi hakkında, insanların dinin hükümlerini bilen birine ihtiyacı olup, Allah’ın onu göndermesi gerektiğini söylemektedirler. Başka bir ifadeyle eğer Allah böyle birini göndermez ve insanlar dinin hükümlerini öğrenme imkanını bulamazlarsa bu Allah’ın beşeri nizamı gözetmediğini, kullarının ihtiyacını tam ve güzel bir şekilde temin etmediğini göstermez mi? diyorlar. Görülüğü üzere bu iki iddia tamamen birbiriyle çelişmektedir.

Cevap-69: Bu eleştiri de esassız ve batıldır. Çünkü bu eleştiriyi yapan kimselerin Allah’ın fiillerindeki maslahat ve mefsedelerinin niteliği hususunda bilgilerinin olmadığı anlaşılıyor. Çünkü hekim ve alim olan birisinin hareketleri her zaman bir ölçü üzerinedir; dış etkenler değiştiği zaman, onların hareketleri ve davranışları da değişebilir.

Örneğin, alim ve hekim olan bir şahıs kendi çocuklarına, akrabalarına ve dostlarına iyi ahlak, edep ve ilim öğretiyor; daha sonra maddi imkanları ve onların ticaret yapabilmesi için gerekli olan şeyleri onların hizmetine sunuyor. Onlar bu sebeple hem maddi, hem de manevi yönden kimseye ihtiyaç duymazlar. Eğer bu kimseler halka karşı iyi ahlaklı olur edep ve ilim öğrenmede çaba harcarlarsa ve işlerinde dikkatli olarak çalışılırsa, hekim ve alim olan bu şahıs maslahat gereği bu insanlara sunduğu imkanları daha da artırır. Onların ahlak, ilim ve ticari yönde gelişmeleri için gerekli olan neyleri hazırlar. Ama bunun aksine bu kimseler ilim, edep, ahlak ve marifet tahsil etmede kusur ederlerse, kendi hizmetlerine sunulan maddi imkanları iyi kullanmayıp iflas ederlerse, uygunsuz davranışlarda bulunarak halkla olan irtibatlarını kesenlerse tabii olarak bu hekim ve alim şahıs onlara ilim öğretmekten sakınır, sunduğu maddi imkanları geri alır. Burada görüldüğü gibi hekim olan şahsın maslahata uygun olarak yaptığı, birbirinin tam zıddı olan iki ayrı hareketi vardır. Bu iki davranış aynı şahıslar üzerinde uygulanıyor. Farklı olan yöntem her ikisi de yerli yerinde ve maslahata uygun olarak yapılıyor; tezatlık diye bir şey söz konusu değildir.

Arif ve alim olan insanlar, Allah’ın tedbir ve hikmete dayalı sünnetinin kullar arasında uygulanışının yukarıda verdiğimiz misal gibi olduğunu kabul ederler. Şöyle ki, Allah kullarına akıl ve düşünme gücü vermiştir. İnsanlar akıllarıyla iyi ahlakı ve beğenilen yöntemleri anlayabilirler.

Allah Teala, peygamberler ve semavi kitaplar vasıtasıyla insanların iyi ahlak ve iyi amelleri yapmalarını emretmiştir. Bu emir insanların maslahatı için verilmiş bir emirdir. Çünkü insan ancak bu emirlere uymakla ebedi saadete ve kurtuluşa ulaşabilir.

Dolayısıyla eğer insan Allah’ın verdiği aklı kullanarak, onun emirlerine uyarsa, Allah da onu gaybi yardımlarla destekler ve onun hak yolda ilerleyebilmesi için gerekli olan sebepleri hazırlar. Ama eğer insan akıl ve mantığını kullanmaz, Allah’ın emirlerine itaat etmezse o zaman durum tamamen değişir.

Bu iki iş muhtelif ve farklıdır; maslahat bunu gerektirmektedir. Bu farklı yöntemler arasında akli ve mantıki olarak hiç bir zıtlık söz konusu değildir.

Allah insanları kendisine ve gönderdiği peygamberlere iman etmeye davet etmiştir. Şüphesiz Allah insanların maslahatına uygun olarak bu emri vermiştir. Ama eğer insanın canı tehlikeye düşerse canını kurtarmak için Allah ve peygamberlerini inkar ederse, günaha düşmez; aksine yaptığı bu hareketle sevap kazanmış olur. Allah kendisine iman etmeyi emrediyor öte yandan zorluk anında inkar etme izni veriyor. Bu iki emir de yerine göre verilmiştir.

Burada yöntem ya da vazifenin değişmesi ile böyle bir durum ortaya gelmiştir. Bu da zalim ve inkarcıların hak olduğunu göstermez. Onlar, yaptıkları bu zorlamaya karşılık olarak cezalarını çekeceklerdir.

Allah Teala hac ve cihadı insanlara farz kılmış, bu iki görevi yerine getirmeyi şartlara bağlamıştır. Eğer insanın gücü olur, hiç bir engelde söz konusu olmazsa muhakkak bu emirleri yerine getirmelidir. Eğer bunları yapacak güce sahip değilse ve engel varsa o zaman bu yükümlülük ortadan kalkar, çünkü şartlar bunu gerektirmektedir. Bu işe engel olanlar sorumludur; cezalandırılacak olanlar da onlardır. .

Şüphesiz Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın gaybet ve zuhur meselesi de böyledir. Çünkü kullar kendi İmamına itaat eder, gerekli vazifelerini yerine getirir ve hak yolda ilerlemede ona yardımcı olurlarsa, o zaman İmam zuhur eder ve insanlar da ona ulaşabilirler. Ama insanlar ona itaat etmeyip, hak ve tekamül yolunda yardımda bulunmazlarsa, İmam insanların erişemeyeceği ve göremeyeceği bir ortama yani gaybete çekilmesi gayet doğal bir olaydır. Onun gaybete çekilmesine sebep olanlar bu sorumluluğu taşımakta ve cezasını da onlar çekecektir. İmamın gözlerden kaybolması bu yöndedir. Ona yardım edecek bir kimse kalmaz ise, o da yardım edecek birileri gelinceye dek gizliliğini devam ettirecektir.

 

 

 

 

Go to top of page  Ana Sayfa | Kitap Listesi | Kıble Dergisi | Makaleler | Kadin ve Aile | Cocuklar Îçin | Soru Ve Cevap | Yazarlarımız | Îletişim için |

  Kur`an | Hadisler | Dualar | Şiirler | Ses ve Video | Programlar | Linkler  |  

Copyright© 2000 Kevser Yayinlari Internet Hizmetleri. Tüm Haklari Saklidir Ayrintili bilgi almak için veya bize her konuda yazmak için, paragonxx@yahoo.de 'e mesaj yollayiniz. WWW.KEVSERNET.COM