KEVSER YAYINCILIK

  Ana Sayfa / Soru ve Cevaplar                                                                                                           Soru ve Cevaplar

Bugün :  

  Sık Kullanılanlara Ekle                                                                                                                                                                                                                                                         Başlangıç Sayfası Yapın
 

Bismillahirrahmanirrahim

 

 

Soru-65: Esasen İmamiye'nin iddiası gerçeklerle uyuşmamaktadır. Çünkü bu kadar uzun süre yaşayan bir insanın yaşadığı yerden ve yaşam tarzından hiç kimsenin haberdar olamaması imkansız gibidir.

 

 

Cevap-65: Bu eleştiri de bir kaç yönden reddedilmiştir:

1) Şiilerden güvenilir bir grup İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’ın  sırdaşı olup, onunla Şiilerin arasında vasıta idiler. Onlar, İmam Mehdi aleyhi’s-selâm’la görüşüp, Ondan çeşitli hüküm ve meseleler nakletmişlerdir. Şiilerden aldıkları malları İmam aleyhi’s-selâm’a teslim ediyorlardı. Osman b. Said Amri, onun oğlu Muhammed b. Osman bu güvenilir vasıtalardandır. Yine “Beni Said” ve “Beni Mehziyar” Ahvazda, “Ben-il Rukuli” Kufede, “Ben-i Nevbaht” Bağdat’ta ve bazıları da Kum, Kazvin vs. bölgelerdeki vasıtalardandırlar. Onların hepsi İmamiye ve Zeydiye’nin içinde meşhur olup, Ehl-i Sünnetin çoğunluğu tarafından da tanınmaktadırlar. Onlar akıllı, emin, düşünen, bilgin, Şii ve Şii olmayanların itimat ettiği insanlardı. Hatta halifeler bile onlara saygı gösterirlerdi. Çünkü onlar toplum nezdinde fazilet ve adaletle tanınmış kimselerdi. Öyle ki halife, düşmanların onlara ettiği ithamları asla önemsemezdi.

2) Daha Mehdi aleyhi’s-selâm dünyaya gelmeden yıllar önce peygamber sallâ’llâhu aleyhi ve alih ve İmamlar, Onun kıyam etmeden önce biri küçük biri de büyük olmak üzere iki gaybetinin olacağını haber vermişlerdi. Büyük gaybeti çok uzun olacaktır. Küçük Gaybette ise yalnız  özel dostları onun haberlerini başkalarına bildireceklerdir. Büyük Gaybette ise mümin ve takvalı insanların dışında kimse onun yerini bilmeyecek, ondan kimse haber alamayacaktır.

Bu konudaki hadisler, babası İmam Askeri ve ceddi daha dünyaya gelmeden Şiilerin hadis kitaplarında nakledilmiştir. İki gaybetin gerçekleşmesi, bu hadislerin ve İmamiye’nin inancının doğru olduğunu ortaya koymuştur.

3) Dini bir gereklilikten dolayı gözlere görünmeyen bir insanın, hangi delile dayanarak mutlaka yakınları veya güvendiği dostları tarafından yerinin bilinmesinin gerektiği iddia olunuyor? Bir çok insan vardır ki gizlendikleri zaman kimsenin onlardan haberi olmadı. Bu gibi insanların bazılarını örnek olarak aşağıda sunuyoruz:

A) Müslüman ve Müslüman olmayan tarihçilerin hepsi ve semavi dinlerin takipçileri Hz. Musa aleyhi’s-selâm’dan çok daha önce gelen Hızır aleyhi’s-selâm adında bir peygamberin gözlerden saklandığını ve bu güne kadar da yaşadığını naklediyorlar. Kimse onun yerini keşfedememiş, onunla irtibatı olanlardan da onun hakkında haber alamamıştır. Kur’an-ı Kerim sadece onunla, Hz. Musa aleyhi’s-selâm arasında geçen bir olayı kısaca aktarmıştır. Bazı tarihçiler de, onun takvalı insanlardan bazılarına tanınmayacak şekilde gözüktüğünü söylüyorlar. Halkın da bir kısmı şöyle diyor: Bazı takvalı insanlar onu görmüşlerdir, ama tanıyamamışlardır. Ondan ayrıldıktan sonra, o şahsın Hz. Hızır aleyhi’s-selâm olduğunu anlamışlardır.

B) Kur’an, Hz. Musa aleyhi’s-selâm’ın Firavun rejiminden dolayı vatanından kaçıp gizlendiğini, uzun bir süre kimsenin ondan ve yerinden haberi olmadığını ve sadece peygamberliğe seçildikten sonra kavmini davet için Mısır’a geri döndüğü açıklamaktadır.

C) Kur’an-ı Kerim, “Yusuf” suresinde Hz. Yusuf aleyhi’s-selâm’ın hikayesini ve onun kayboluşunu beyan etmektedir. Bu olay, babası Hz. Yakub aleyhi’s-selâm’ın peygamber olduğu ve kendisine vahiy nazil olduğu zaman gerçekleşmiştir. Kur’an, Hz. Yusuf aleyhi’s-selâm’ın kayboluşunu, baba ve kardeşlerinin hiç bir şekilde ondan haberleri olmadığını, kaybolduğu dönemde Mısıra padişah olduğunu açıklamaktadır. Kardeşleri defalarca onu görmüş ondan eşya almış ve onunla sohbet etmelerine rağmen, kaybolan kardeşleri olduğunu anlayamamışlardır. Hz. Yakub, oğlu Hz. Yusuf için yıllarca ağlamış ve bu ayrılık Hz. Yakup’un belini bükmüş, gözlerini kör etmişti. Ama sonunda Allah’ın iradesiyle birbirlerine kavuşmuşlardır.

D) Hz. Yunus aleyhi’s-selâm’ın hikayesi de şaşırtıcı hikayelerden biridir. Hz. Yunus aleyhi’s-selâm bir müddet kavmine tebliğ etti. Kavmi onu dinlemedi ve onunla alay etti. O da onları terk etti. Onların arasından ayrıldığı süre içinde, Allah’tan başka kimse onun yerini bilemedi. Çünkü Allah onu bir balığın karnında saklamıştı. Hz. Yunus burada uzun bir süre kaldı. Daha sonra Onu balığın karnından çıkarıp, sahilde bir ağacın altına attı. Hz. Yunus aleyhi’s-selâm ağacı ve o yeri tanımıyordu. Görüldüğü gibi bu tür gaybetler normalin dışında olan bir şey olmasıyla birlikte Kur’an-ı Kerim tarafından teyit edilmiş ve bütün semavi dinlerin takipçileri de bunu tarih kitaplarında nakletmişlerdir.

E) Bundan daha şaşırtıcı şey Ashabı Kehf’in hikayesidir. Kur’an bu hikayeyi şöyle anlatıyor: Onlar, köpekleriyle beraber mağaraya gittiler. Köpekleri mağaranın girişinde başını ön ayaklarının üstüne koyup yattı. Onlar 309 yıl mağarada kaldılar. Normal olarak uyuyan bir insan gibi, o tarafa bu tarafa dönüyorlardı. Bu süre içinde güneşin onlara yansıması ve rüzgarın üzerlerine esmesi hiç zarar vermemiş ve salim kalmışlardı. Bedenlerinde hiç bir zayıflık ve kokuşma olmamıştı. Sonra Allah Teala onları uyandırdı. İçlerinden birini üzerlerinde eskiden kalmış olan parayla yiyecek alması için şehre gönderdiler.

Kur’an’ın buyurduğu gibi, bu süre içinde kimsenin onlardan haberi yoktu.

Böyle bir olay normal olarak imkansız bir şeydir. Ama eğer Kur’an’da açıkça gelmeseydi bu olayı maddecilerin inkar ettiği gibi, bizim muhaliflerimiz de mutlaka inkar ederlerdi.

F) Şaşırtıcı kıssalardan bir başkası Üzeyir (veya başka bir rivayete göre Urumiya)in hikayesidir.[1] Onun hikayesi Kur’an’da ve diğer semavi kitaplarda geçmiştir. Yahudiler ve Hıristiyanlar onun peygamber olduğuna inanıyorlar. Olayın özeti şöyledir: O bir şehirden geçiyordu. O şehrin yıkılıp, viraneye döndüğünü gördü. Kendi kendisine şöyle dedi: Allah, yıllar öncesinden ölen ve hiçbir eseri kalmayan insanları nasıl diriltmektedir?

Allah onları nasıl dirilteceğini ispatlamak için onu 100 yıl ölü bırakmıştı. Sonra diriltti. Yanında getirdiği yiyecekleri bozulmamış ve hiç bir değişiklik olmamıştı.

Allah şöyle buyurdu: Yiyeceğine bak hiç bozulmamış. Ölü insanların bedenlerine de bak, onun zerrelerini topraktan çıkarıyor, bir birlerine ekliyor ve onlara et giydirerek ilk haline getiriyoruz. Üzeyir, ölülerin dirilme olayını görünce şöyle dedi: “Allah’ın gücünün her şeye yettiğini anladım.”

Daha öncede belirtildiği gibi bu kıssa Kur’an'da anlatılmıştır. Kitap ehli de buna inanıp, onu nakletmişlerdir. Bu kıssa da alışılan normal şartlarla değerlendirilemez. Bu yüzden maddeciler onu şiddetle inkar etmişlerdir.

Bu kıssalara nazaran İmam Mehdi aleyhi’s-selâm’ın gaybeti tabii şartlara daha uygundur. Bu gibi kıssalara dinler tarihiyle ilgili kitaplarda çokça rastlanmaktadır.

Yine tarih yazarları naklediyorlar ki: Fars padişahları ülkelerinin durumunu göz önüne alarak uzun bir süre halklarından gizleniyor ve bu gaybet süresi içinde kimse onların yerini ve durumunu bilmiyordu. Uzun bir süre sonra ülkelerine dönüyorlardı. Bu olayların benzeri Hint ve Rum padişahlar tarafından da uygulanıyordu. Bunlar tarih kitaplarında nakledilmiştir. Bunların hepsi normalin dışında olan şeylerdir. Biz bu kıssaları burada aktarmayacağız. Çünkü cahil eleştiriciler, bunları sırf normalin dışında olduğu için inkar edebilirler. Bu yüzden sadece Kur’an’daki kıssaları naklettik. Bu kıssalarda kimsenin şüphesi yoktur. Çünkü Müslümanların hepsi onu Allah’tan bilmiş ve doğruluğunda da ittifak etmişlerdir.

Özellikle İmamiye’nin iddiasına göre zuhur edeceği zaman tamamen genç, aklı kamil ve güçlü olacaktır. Bu normalin dışında olan bir şeydir.


 

[1] - Kur’an bu olaydan, “yıkılan şehire uğrayan kimse” diye bahsediyor. Onun adının ne olduğuna dair ihtilaflar var. Bazıları onun “Üzeyir” bazılarda “Urumiya” olduğunu söylüyorlar. Her iki isim de hadislerde geçmiştir. Daha geniş bilgi için Bihar-ul Envar, c. 5; Taberi, c. 1, Bakara/259 ayetin tefsirine başvurunuz.

 

 

 

 

Go to top of page  Ana Sayfa | Kitap Listesi | Kıble Dergisi | Makaleler | Kadin ve Aile | Cocuklar Îçin | Soru Ve Cevap | Yazarlarımız | Îletişim için |

  Kur`an | Hadisler | Dualar | Şiirler | Ses ve Video | Programlar | Linkler  |  

Copyright© 2000 Kevser Yayinlari Internet Hizmetleri. Tüm Haklari Saklidir Ayrintili bilgi almak için veya bize her konuda yazmak için, paragonxx@yahoo.de 'e mesaj yollayiniz. WWW.KEVSERNET.COM