Bismillahirrahmanirrahim
NAMAZDA ELLERİN KONUMU
Soru-644:
Muhterem kardeşim, aşağıdaki
soruma yanıt getirmenizi rica ediyorum:
Caferiler olarak namazı elleriniz açık
kılıyorsunuz; bunun sebebi nedir? Delilleriyle
açıklarsanız memnun olurum..
Cevap-644:
Muhterem kardeşim, her şeyden önce şunu
bilmeliyiz Kur’an’dan sonra Resulullah’ın
(s.a.a) sünnetinin biz Müslümanlar için şer’i
bir kaynak olduğunda hiçbir Müslüman şüphe
etmez. Ancak şunu da biliyoruz ki bizler asr-ı
saadetten 1400 yıl sonra gelmiş bulunuyoruz. Ve
bu uzun müddet içerisinde maalesef Müslümanlar
arasında bir sürü görüş ayrılığı ortaya çıkmış,
bazen birbiriyle taban tabana zıt olan iddialar
türemiştir. Bunların hepsinin doğru olması da
mümkün değildir. Aksi takdirde İslam’ı
çelişkilerle dolu bir din olarak kabul etmemiz
gerekir. Dolayısıyla böyle bir kargaşanın içinde
bizi Resulullah’ın sünnetine ulaştıracak en
sağlam kanal ve kaynağı bulmak zorundayız. Bu
konuda en akıllı yol, Resulullah’tan nakledilen
müşterek hadislerdir. Yani hem Ehl-i Sünnet’in
hem de Ehlibeyt mektebinin naklettiği ortak
hadisler. Kaynaklara baktığımızda bize,
sarılmamız ve ölçü olarak kabul etmemiz gereken
kaynak Ehlibeyt olarak gösterilmiştir. İşte size
iki tarafın da çeşitli senetlerle naklettikleri
Sekaleyn (emanetler) hadisi:
"Ben sizin aranızda iki paha
biçilmez emanet bırakıyorum; o ikisine
sarıldığınız müddetçe asla dalalete düşmezsiniz;
Allah'ın Kitabı (Kur'an) ve Ehlibeyt'im olan
itretimi. Hiç şüphesiz, bu ikisi (Kevser)
havuz(u) başında bana varıncaya dek, hiçbir
zaman birbirinden ayrılmazlar. Bakın benden
sonra onlara nasıl davranacaksınız?"
Bu hadisin kaynakları için şu
kitaplara müracaat edilebilir:
(Sahih-i
Müslim, c.4, s.1874 Hadis: 36-37; Sünen-i
Tirmizî, c.5, s.662, Hadis: 2786-2788; Müsned-i
Ahmed b. Hanbel, c.4, s.30-36-54, c.7, s.84,
c.8, s.118-138-154; Sünen-i Darimî, c.2, s.889,
Hadis: 3198; Müstedrek'üs-Sahihayn, c.3, s.118;
et-Tabakat'ül-Kubra, c.2, s.196;
el-Mu'cem'ül-Kebir, c.3, s.65-67;
es-Savaik'ul-Muhrika (İbn-i Hacer), s.226…
Evet, doğruluğunda kimsenin şüphe
etmediği bu hadis-i şerife göre Resulullah'tan
sonra ümmetin dalaletten korunma garantisi,
emanetleri olan Kur'an ve Ehlibeyt'ine sarılmak,
onları örnek ve önder edinmektir.
Bu gerçekten hareketle, bizler
ümmetin ihtilaf ettiği konularda Ehlibeyt’in
görüşlerini, naklettikleri hadisleri ölçü olarak
kabul ediyoruz. Aksi takdirde Resulullah’ın
emanetine sahip çıkmış sayılmaz ve yolumuzu
şaşarız. Aslında bu problem (yani bizi
Resulullah’a götürecek en sağlam ve güvenilir
kanal ve kaynak sorunu) halledilirse, bu
detaylarda takılıp kalmayız. Çünkü nerede bir
ihtilaf olduğunu görürsek, ölçünün ne olduğu,
kime müracaat etmemiz, kime sarılmamız
gerektiğini biliriz.
Şimdi gelelim sizin bahsettiğiniz
şu namazda el bağlama olayına…
Evvela Resulullah’ın bize sarılın
diye emrettiği Ehlibeyt’ten nakledilen hadisler,
sözler bunun caiz olmadığı yönündedir. İşte
bunlardan birkaç örnek:
1- Muhammed b.
Müslim, İmam Muhammed Bâkır (a.s) veya İmam
Cafer-i Sadık'a (a.s) şöyle sordu: "Kişi namazda
sağ elini sol elinin üzerine koyabilir mi?"
Cevabında İmâm (a.s) "Hayır, bunu yapmamalıdır"
buyurdu. (Vesâil-üş
Şia, C.4, Namazı Bozan Sebepler, Bab: 15, Hadis:
1)
2- Zürâre İmâm
Muhammed Bâkır'dan (a.s) şöyle nakletmektedir:
"Namazını şevk ve huzur içinde kıl ve ellerini
bağlama; zira bu fiil tarzını Mecusiler
(büyüklerine karşı) yapmaktadırlar."
(Aynı kaynak, Hadis: 2)
3- Şeyh Sadûk
kendi senediyle Hz. Emir-ül Mu'minin Ali'den
(a.s) şöyle nakletmektedir: "Müslüman bir kimse
namazında Allah'ın huzurunda durduğu bir sırada
ellerini bağlayarak küfür ehli olan Mecusîlere
benzememelidir." (Aynı
kaynak, Hadis: 7)
Zaten Ehl-i
Sünnet'in de dört mezhebinden hiç birisi el
bağlamanın farz olduğuna, hatta vacip olduğuna
fetva vermemiştir. Hanefî, Şâfiî ve Hanbelî
mezheplerinde sünnet olduğu söylenirken, İmam
Mâlik'e bu konuda üç fetvâ isnad edilmiştir: a)
Meşhur fetvası olan ellerin namazda açılması ve
bağlanmaması gerektiği b) Ellerin göğüs ile
göbek arasında bağlanması c) Mükellefin, bağlama
veya açma hususunda serbest olduğu. (Bu konuda
Ehl-i Sünnet'in şu kaynaklarına baş
vurulabilir:
(El-Mecmu', C.3, S.311, El-Lübâb, C.1, S.71,
El-Muğnî, C.1, S.473, El-Hidâye, C.1, S.47,
Şerh-u Feth-il Kadir,C.1, S.201, Neyl-ül Evtar,
C.2, S.203, Şerh-ul Hidaye,C.1, S.102,
El-Mebsut, C.1, S.23-42)
Gördüğünüz gibi
hiç bir imamları bunun farz olduğuna fetva
vermemiştir. Ama maalesef insanlarımızın çoğu
bunları bilmediği için birisinin eli açık namaz
kıldığını görünce, hemen "Bu da nasıl namaz
kılmaktır?” diye itiraz ediyorlar.
Hatta burada şunu
söyleyebiliriz ki elleri açmak her halükarda
ihtiyata daha uygundur. Zira elleri açarak namaz
kılmak bütün imamların fetvasına göre yeterlidir
ve insan vazifesini eda etmiş olur. En fazlası
bir sünneti kaçırmış olur; bu da ona bir
sorumluluk getirmez. Ancak elleri bağlamada bu
ihtiyat söz konusu değil; zira Ehl-i Beyt
İmamlarının hepsi istisnasız ve İmam Malik en
meşhur fetvasında bunun caiz olmadığını
söylemektedirler. Şimdi bu görüş doğru olduğu
takdirde, insanın tedbir alabileceği mümkün
olduğu halde, caiz olmayan bir şeyi yaptığı
ortaya çıkmış olur...
Şimdi gelelim Eh-i Sünnet
kaynaklarında bu konuda nakledilen rivayetlere:
1- Hz. Ali’den nakledildiği iddia
edilen hadis:
Hz. Ali’nin şöyle dediği rivayet
ediliyor: “Sağ elin, sol el üzerine konması,
göbeğin altına konması sünnettendir.” Ebu
Davut’tan sizin nakliniz böyle. Oysa rivayetin
doğrusu öyle değildir, şöyledir: “İbn Cerir
ed-Dabbi kanalıyla babası Cerir ed-Dabbi'den
şöyle aktarır: “Ben, Ali (as) ı sol elini sağ
eliyle göbeğinin üstünde tutarken gördüm.”
Beyhaki ise aynı hadisi aynı
raviden şöyle nakleder: “Beyhaki, Gazvan b.
Cerir'den, O da babası Cerir'den rivayetle Cerir
şöyle der: “Ali (as) namaza kalktığında tekbir
alır, sağ elini sol bileğinin üstüne koyar,
rukua eğilinceye kadar böyle devam ederdi. Ancak
cildini kaşımak veya elbisesini düzeltmek
istediğinde bu durumu bozulurdu.” (Sünen-i
Beyhaki, c.2, s.29)
Her iki rivayetin de zayıf olduğu
kenindir. Çünkü her iki rivayetin ravisi olarak
gözüken Gazvan'ın babası Cerir meçhul birisidir.
Bu da bir rivayetin zayıflığı için yetrli
sebeptir. Ehl-i sünnetin rical alimi Zehebi der
ki: “Cerir ed-Dabbi'nin Hz. Aliden ve oğlunun da
kendisinden rivayeti tanınmamaktadır.”
(Mizanu'l-İtidal, c.1, s.397, 1474 nolu
Tercüme-i Hal)
Şunu da
hatırlatmak gerekir ki faraza hadiisn zayıflı
sabit olmasaydı bile, yine de hadise amel etmek
akıl karı değildir.
Zira
yukarıda da gördüğünüz gibi aynı Hz. Ali’den tam
aksi yönde bir hadis nakledilmiştir ve bu işi
Mecusilere benzeme olarak nitelendirmekteydi.
Faraza Hz. Ali’den nakledilen bu iki hadisin
hanginsin uydurma olduğunu ispat edemesek bile
yine de ihtiyat, elleri bağlamamaktadır. Çünkü
yukarıda da değindiğimiz gibi hiçbir Ehli Sünnet
alimi, imamı el bağlamanın farz olduğunu
söylememiştir. Sizin Hz. Ali’den naklettiğiniz
hadiste bile sadece sünnet olduğu söyleniyor.
Dolayısıyla bu hadis doğru olursa elleri
bağlamayan kimse, en fazla bir sünneti kaçırmış
olur. Ama namazının sıhhatine herhangi bir halel
gelmez. Fakat bizim Hz. Ali’den naklettiğimiz
hadis doğru olursa, o zaman iş “Mecusilere
benzemek gibi” çok tehlikeli bir boyut kazanmış
olur.
2-
Vâil b. Hacer'in
Rivâyeti:
Bu rivayet ise
birkaç türlü nakledilmiştir:
a)- Müslim Vâil
b. Hacer'den şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah'ı gördüm ki namaza girdiğinde,
ellerini kaldırarak tekbir getirdi, sonra
elbisesini üzerine sardı ve sağ elini sol elinin
üzerine koydu; rukûa gitmek istediğinde ise
elini elbisesinden çıkardı ve yukarı kaldırarak
tekbir getirip öyle rükûa gitti..."
(Sahih-i Müslim, C.1, S.382,
Namaz Kitabı, Bâb:5)
Evvela bu hadisin
senedi zayıftır; zira senedinde "Hemmam" isimli
râvî var. Ricâl âlimlerinden İbn-i Ammâr, onun
hakkında "O itina edilmeyen bir râvîdir "
demiştir. Yine Amr b. Şeybe, Affân'dan şöyle
nakleder: "Yahyâ b. Said Hemmâm'ın naklettiği
hadislerin çoğuna itiraz ediyordu."
(Hüdes-Sârî, C.1, S.449)
Saniyen, bu
hadise delil olarak istinad etmek, bir fiile
istinad etmektir. Bu ise ancak yapılan fiilin
gerekçesi belli olursa doğru olur. Burada ise
Allah Resulü'nün neden böyle yaptığı belli
değil. Zira hadisin zahirinden anlaşılan şu ki
Allah Resulü, elbisesinin etrafını toplayarak
onunla göğsünü kapatıp sağ elini sol elinin
üzerine koydu. Şimdi bunu bir sünnet olarak mı
yaptı; yoksa böylece elbisesinin açılmamasını,
bu vesileyle de soğuktan korunmasını sağlamak
için mi yaptı? Bizce ikincisinin ihtimali daha
büyüktür. En azından bu iki ihtimalin ikisi de
söz konusudur. Onun için fiilin kesin nedeni
belli olmadığı müddetçe bu rivayet delil olarak
gösterilemez. Aksi takdirde namazda elbisenin
vücuda sarılmasını da bir sünnet olarak görmemiz
gerekir; çünkü râvînin dediğine göre Resulullah
namazda bunu da yapmıştır; oysa kimse böyle bir
şeyi iddia etmemiştir.
Kaldı ki
Resulullah, Muhâcir ve Ensârdan oluşan
Medine'deki Müslümanlara, on yılı aşkın bir
zaman zarfında sürekli namaz kıldırmış ve bütün
fiilleri onun gözünün önünde cereyan etmiştir.
Eğer böyle bir şey Resulullah'tan görülmüş
olsaydı, bu, yaygın, hatta mütevâtir bir şekilde
ashap vasıtasıyla çeşitli kanallardan nakledilir
ve sadece Vâil b. Hacer'le sınırlı kalmazdı; hem
de böylesine müphem bir şekilde!!
Aynı konuda
Vail'den birkaç rivayet daha nakledilmiştir ki
sırasıyla onların da üzerinde durmağa çalışalım:
Beyhakî kendi
senediyle Musa b. Ümeyr'den, o da Alkame b.
Vâil'den, o da babası Vâil'den şöyle
nakletmiştir: "Resulullah namaza durduğunda sol
elini sağ eliyle tutardı." Râvî diyor: "Ben
Alkame'nin de aynı şeyi yaptığını gördüm."
(Sünen-i Beyhakî, C.2,
S.28)
Evvela, bu
rivayetin de senedi zayıftır. Zira senedinde
Abdullah b. Cafer b. Necih vardır ki İbn-i Muin
onun hakkında: "Bir şey değil" demiştir. Nesâî
ise onun hakkında: "O terkedilmiş birisidir"
tespitinde bulunmuştur. Veki'e onun hadisi
getirildiğinde sözü keser (dinlemezdi). Evet,
onun zayıflığında ittifak edilmiştir."
(Delail-üs Sıdk, C.1, S.87)
Saniyen, Vâil'in
birinci rivayeti hakkında dediğimiz burası için
de geçerlidir. Yani burada da bir fiile istinad
söz konusudur ve nedeni belli değildir. Sonra
Resulullah'ın sürekli bu işi yaptığı vaki
olsaydı, meşhur olur ve bunlar hep gözleri
önünde cereyan eden onca sahabiden muhtelif
kanallardan nakledilirdi; ama öyle olmadığı
ortadadır. Hatta râvînin "Ben Alkame'nin de öyle
yaptığını gördüm" demesi, onun da böyle bir
şeyden haberi olmadığını ve ilk defa Alkame'de
böyle bir şeye rastladığını gösteriyor.
Beyhakî başka bir
senetle de bu rivayeti Vâil b. Hacer'den
nakletmiştir ki değindiğimiz sorunlar aynen
orası için de geçerlidir. Üstelik onun da senedi
zayıftır. Çünkü senedinde Abdullah b. Recâ'nın
ismi geçmekte. Amr b. Aliyy-il Fellâs onun
hakkında şöyle demiştir: "Çok karıştırır ve hata
yapardı. Nakilleri hüccet ve delil sayılmaz."
(Hüdes-Sârî, C.1,
S.437)
3- Kabise
(veya Kubeyse) bin Hulb’un Rivayeti:
Tirmizi Kuteybe'den, Kuteybe
Ebu'l-Ahvas'dan, O da Semmak İbn Harb'den, O da
Kubeyse İbn Hülb'den, O da babası Hülb'den
rivayetle şöyle der: “Resulullah (saa) namazda
bize imam olur, sağ elini sol elinin üzerine
koyardı.” (Sünen-i Tirmizi, c.2, s.32, hd
no:252)
Beyhaki ise
hadisi diğer bir lafızla rivayet eder:
“Resulullah (saa) ı namazda sağ elini sol elinin
üzerine koyarken gördüm.” [29]
İnceleme:
Sened de delalet gibi zayıftır. Senedde geçen
iki şahsın tercüme-i halini sunacağız.
Kubeyse İbn Hülb:
Zehebi, İcli'nin ‘Sıkadır’ dediğini zikreder.
İbn Hibban O'nu es-Sıkat adlı eserinde zikreder.
İbnü'l-Medini:
‘Meçhuldur/tanınmıyor’ der. [30]
İbn Hacer de:
‘Meçhuldür, Semmak dışında kimse O'ndan hadis
rivayet etmez" der.
Nesei:
‘Meçhuldür’ der. [31]
Semmak bin Harb:
Zehebi: ‘Doğrudur, salihtir’ der. İbn Mübarek,
Süfyan'ın, ‘O zayıftır’ sözünü aktarmıştır.
Cerir ed-Dabbi de: ‘Ben Semmak'ın yanına
gittiğimde O'nu ayakta ihtiyaç giderirken
gördüm. Bir şey sormadan geri döndüm. O
bunaktır’ der.
Ahmed bin Ebu
Meryem, Yahya'nın ‘Semmak güvenilirdir, fakat
Şu'be O'nu zayıf kabul ediyordu’ sözünü aktarır.
Ahmed: ‘Çelişkili
hadisleri olan bir zattır’ der.
Ebu Hatem:
‘Güvenilir ve doğru sözlüdür’ der.
Salih: ‘Zayıftır’
der.
Nesei: ‘Şayet bir
hadisi rivayette tek kaldıysa hüccet/kanıt
değildir.’ der. [32]
İbn Hacer
Tehzibu't-Tehzib adlı eserinde şunları aktarır:
Ahmed, Semmak hakkında ‘Hadisleri çelişkilidir’
der.
İbn Ebu Hayseme:
‘İbn Main'e Semmak'ın ayıplanma sebebi soruldu.
O da cevaben; hadisleri isnad edilmeyen
kimselere isnad ederdi’ der.
İbn Ammar da
O'nun hakkında: ‘O'nun hadisleri karıştırdığını
söylüyorlar ve insanlar O'nun hakkında ihtilaf
etmişlerdir’ der.
Sevri de bazı
sebeplerden dolayı O'nu zayıf sayıyordu. Yakub
İbn Şeybe der ki: ‘Ben İbn Medini'ye, Semmak'ın
İkrime'den rivayet etmesi hakkında sordum. O da
‘çelişkilidir’ dedi.
Zekeriyya ibn
Ali, İbn Mübarek'in ‘Semmak, hadiste zayıftır’
sözünü aktarır. Yakup ise ‘Özellikle İkrime'den
rivayetleri çelişkilidir’ der. [33]
Delalet noktasına
gelince, Resulullah (saa)’ın okuma esnasında sağ
elini sol elinin üzerine koyduğuna dair bir
açıklık yoktur. Aksine hadisin zahiri, namazın
bütün hallerinde Resulullah (saa)’ın sağ elini
sol elinin üzerine koyduğunu göstermektedir. Bu
ise hiç kimsenin ulaşmak istemediği sonuçtur.
4- Sehl b.
Sa'd'ın Rivâyeti:
Buhârî Ebu
Hâzim'den, o da Sehl b. Sa'd'dan şöyle
nakletmiştir; dedi ki: "İnsanlara, sağ ellerini
sol dirseklerinin üzerine koymaları
emrediliyordu." Ebu Hâzim "Bana göre ravî bunu
Resulullah'a isnad etmek istemiştir" diye de
kendi görüşünü rivayetin altına eklemiştir.
Buharî'nin hocası İsmail b. Ebi Üveys ise Sehl
b. Sa'd'a isnad etmeden "Bu emir Resulullah'a
isnad ediliyor" tespitinde bulunmuştur."
(Feth-ül Bârî Fî Şerh-i
Sahih-il Buhârî (İbn-i Hacer), C.2, S.224,
Es-Sünen-ül Kübrâ (Beyhakî), C.2, S.28)
Bize göre bu
rivayete dayanarak Resulullah'ın böyle bir
emirde bulunduğunu iddia etmek doğru değildir.
Zira eğer gerçekten Allah'ın Resulü böyle bir
şeyi emretseydi, o zaman "İnsanlara böyle
emrediliyordu" demenin bir anlamı yoktur.
"Resulullah böyle emrediyordu" denmesi
gerekirdi. Bu da bu işin Resulullah'tan sonra
emir sahibi ve halife olan kimselerden
kaynaklandığını gösteriyor. Evet, onlar güya
böyle bir şeyin namazda daha çok huşuya vesile
olduğu içtihadında bulunarak insanlara namazda
böyle yapmalarını emrediyorlardı. İbn-i Hacer'in
de bu konuda yaptığı açıklama bunu gösteriyor. O
diyor ki: "Namazda böyle bir şekle bürünmenin
(el bağlamanın) hikmeti, bunun zelil bir sâile
yakışan bir durum olduğudur. Ayrıca bu, insanın
boş şeylerle (saçı sakalıyla oynaması gibi)
meşgul olmasına engel olur ve huşuya daha yakın
bir durumdur. Buharî de bunu düşündüğü için
ardından hemen "Huşu Bâbı" diye bir bâb
açmıştır.
Rivayetin altında
İsmail'den nakledilen söz de bizce bu işin
Resulullah tarafından değil ondan sonraki emir
sahiplerinden kaynaklandığının karinesidir. Zira
o diyor ki "Bu iş Resulullah'a isnad ediliyor."
Demek ki Sünnetten olduğu kesin değildir. Sadece
bir isnad söz konusudur; isnad edenin de kim
olduğu belli değildir. İsmai'lin bu açıklaması
dikkate alınırsa Sehl b. Sa'd'ın bu rivayetinin
merfu' (senedi kopuk) bir durumda olduğu
görülür. Böyle bir rivayet de hiçbir zaman başlı
başına bir hüccet ve delil sayılmaz. İbn-i
Hacer'in açıklaması da bu yöndedir; O diyor ki:
"Hadis ehlinin ıstılahında bir râvînin "Şöyle
isnad ediliyor" demesi o hadisi merfu' (senedi
kopuk) olarak Resulullah'tan naklettiğini
gösterir." (Feth-ül Bârî Fî Şerh-i Sahih-il
Buhârî (İbn-i Hacer), C.2, S.224, 1. dipnot)
İsmail'den önceki
Ebu Hâzim'in dipnotuna gelince, gerçi o "Bana
göre, Sehl bunu Resulullah'a isnad ediyor"
diyerek hadisi merfu' olmaktan çıkarmağa
çalışıyorsa da bizce bu yeterli değildir. Zira
"Bana göre.." demesi onun da elinde delil
olmadığı için bu konuda kesin konuşmadığını ve
başkasından duyduğunu göstermektedir.
5- Abdullah b.
Mes'ud:
Beyhakî Abdullah'tan şöyle
nakletmiştir: "Ben namaz kılıyordum ve sol elimi
sağ elimin üzerine koymuştum. Bunu gören
Resulullah (s.a.a), benim sağ elimi sol elimin
üzerine koydu." (Sünen-i Beyhakî, C.2, S.28)
Bu rivayetle
ilgili olarak iki hususu belirtmekle
yetineceğiz.. Evvela bu rivayetin senedi de
zayıftır. Zira senedinde Heşîm b. Beşir vardır
ki uydurmacılıkla meşhurdur.
(Hüdes-Sârî, C.1, S.449)
Saniyen ilk iman
edenlerden sayılan Abdullah b. Mes'ud gibi alim
sahabi, nasıl olmuştu da o güne kadar henüz
namazın sünnetlerinden bihaber kalmıştı?! Yani o
güne kadar bir kere olsun Allah Resulü'nün nasıl
namaz kıldığını görmemiş miydi ki böyle basit
bir hataya düşmüş olsun? Sizin akıl mantığınız
böyle bir şeye ihtimal verebiliyor mu?!
Bu konuda Sünnî
kaynaklarda bir kaç rivayet daha mevcuttur ki
hem sened hem de muhteva açısından bunlardan
daha zayıf bir durumda oldukları için, onları
ele almaya lüzum kalmadığını düşünerek bu
kadarıyla yetiniyoruz.
Konuyla ilgili
hatırlatılmasında fayda mülahaza ettiğimiz bir
husus da şudur ki, ister Ehl-i Sünnet, isterse
Ehl-i Beyt kaynaklarında birçok hadisler
nakledilmiştir ki onlarda Allah Resulü'nün nasıl
namaz kıldığı sahabe tarafından izah
edilmektedir. Gerçi bunların arasında bir takım
farklılıklar mevcuttur; ancak hepsinin ortak bir
noktası Allah Resulü'nün namazda elleri
bağladığına dair her hangi bir açıklamanın
onların hiç birisinde yer almayışıdır. Bunu da
bizce böyle bir şeyin esasen söz konusu
olmadığına bir karine olarak zikredebiliriz.
Bir diğer husus da
şudur ki Ehl-i Sünnet kaynaklarında namazda
ellerini açan birçok tabiînin de ismi
geçmektedir ki, İbn-i Zübeyr, İbn-i Sirin, İbn-i
Müseyyib ve Said b. Cübeyr bunlardan bir
kaçıdır. Bu konuda Ehl-i sünnetin meşhur kaynağı
El-Müsannaf, C.1,
S.428’e müracaat edileblir.
Son bir hususu da
aktarıp bu konuyu noktalamak istiyoruz. Yukarıda
aktardığımız hususlara dayanarak diyoruz ki
bizce el bağlama olayı, ya esasen asılsızdır;
yada bazı Ehl-i Sünnet alimlerinin de değindiği
gibi bu bir sünnet değil, namazda uzun zaman
ayakta duranların istirahat etmesi için böyle
yapmaya verilen bir ruhsattır. Mesela İmam Evzâî
bu konuda mükellefin bağlama veya açma hususunda
serbest olduğunu söyledikten sonra şöyle
demiştir: "Elleri birbirinin üzerine koymalarına
izin verilmeleri, onlara bir şefkat ve
merhametten dolayı idi. Zira onlar uzun uzun
ayakta ibadete duruyorlardı; öyle ki kan
parmaklarının ucuna iniyordu. Bu yüzden
rahatlamak için kendilerine "Ellerinizi
birbirinin üzerine dayarsanız bir sakıncası
yoktur" denilmiştir." (El-Mebsût, C.1,
S.23-42)
|