Bismillahirrahmanirrahim
Soru-591:
Hocam, ben bir yazıda okuduğum aşağıdaki cümleyi
arkadaşlarla paylaştım: Biz Ehl-i Beyt
dostlarının görüşü: Biz Ehl-i Beyt dostları, ister
büyük, ister küçük peygamberlerin, her türlü
günahtan masum olduklarına inanıyoruz.
Ve aşağıdaki
yazdığım eleştiriyi aldım. Peygamberlerin küçüğü
büyüğü olmaz. Birde bu arkadaşım Nebi ve Resul
kavramlarının ayni olduğunu ayrılık konulmaması
gerektiğini yazıyor. Bu konudaki eleştiriyi size
sunuyorum; Sizden ricam bana aciklar mısınız?
Peygamberlerin büyüğü küçüğü var mıdır?
Bakara 136.
ayet
Şöyle deyin:
"Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e,
İshak'a, Yakub'a, onun torunlarına indirilene,
Mûsa'ya ve İsa'ya verilene ve diğer nebilere
verilene inandık. Bunlar arasından hiç kimseyi
ayırmayız. Biz yalnız O'na/Allah'a teslim
olanlarız."
Ali İmran 84
De ki:
"Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e,
İshak'a, Yakub'a, torunlarına indirilmiş olana,
Mûsa'ya, İsa'ya ve diğer nebilere Rablerinden
verilmiş bulunana inandık. Onlardan hiçbirini
ötekinden ayırmayız. Biz O'na teslim olanlarız."
Burada "Diğer
Nebilere verilene inandık, bunlar arasında hiç
kimseyi ayırmayız." Manası açıktır; Kur’an-ı
Kerim’de böylesine güzel ve açık bir mana varken,
Nebileri BÜYÜK VE KÜÇÜK olarak ayırmak Hakk'ı
kabul eden bir tutum değildir; hoş değildir.
Yapmayın etmeyin; hakk'ı yerine teslim edin
lütfen...
Nebilerin
büyüğü küçüğü olmaz; Nebiler Nebi'dir. Biz onlar
arasında herhangi bir ayırım yapmayız.
Bir de bu
ayeti kerime var: İsra 55… “Rabbin, göklerdeki ve
yerdeki kimseleri de daha iyi bilir. Yemin olsun
biz, Nebilerin bir kısmını bir kısmına üstün
kılmışızdır. Davûd'a da Zebur'u verdik.” Sanırım
bu ayeti kerime nedeniyle BÜYÜK, KÜÇÜK ayrımı
yapılıyor; oysaki bu ayeti kerimede Nebilerin bir
kısmını bir kısmına üstün kıldık derken; Harun A.S
ile Musa A.s gibi, İbrahim A.S ile İsmail A.S gibi
Nebileri kastetmektedir.
Bu ayete
dayanarak Nebileri derecelendirmek doğru değildir;
Çünkü yukarıdaki ayetlerde açıkça birbirinden
ayırmayın demektedir; Büyük küçük kavramı da bir
ayırımdır...
Cevap-591:
Muhterem kardeşim, evvela yukarıdaki tabirde büyük
küçük ifadesi peygamberlerle alakalı değildir.
Maksat günahın büyük ve küçüklüğüdür. Yani
peygamberler ister büyük günah olsun ister küçük,
bütün günahlardan masumdurlar. Peygamberler
hakkında ise bu tabir yerine bazısının bazısından
üstün olduğu görüşü vardır.
Bu arkadaşınız da bu konuya
eğilmiş ve konuyla alakalı ayetleri de vermiş, ama
maalesef ayetlerin tahlili ve sahih tefsirini
yapmaktan aciz kalmış.
Birinci ayette geçen ayrım
yapmayız ayetinden maksat, birisi rede edip
diğerine kabul etme gibi bir yanlışı yapmayız.
Hepsini hak peygamber olarak kabul ederiz, ama her
birisini kendi zamanı için. Yani bu Yahudi ve
Hıristiyanlara bir göndermedir. Zira Yahudiler,
Hz. İsa’yı ve Hz. Muhammed’i (s.a.a),
Hıristiyanlar da Hz. Muhammed’i peygamber olarak
kabul etmiyorlardı. Oysa Müslümanlar kendi
Peygamberlerinin yanı sıra diğer bütün
Peygamberlere inanıyor, onları Allah’ın elçileri
olarak kabul ediyorlar.
Ama bu bir peygamberin diğer bir
peygambere makam açısından fazilet açısından üstün
olmadığı anlamına gelmez. Zaten diğer ayet de bunu
açık bir şekilde ortaya koymuştur. (İsra, 55)
Ancak vatandaş iki ayetin arasını uzlaştıramadığı
ve kafasına koyduğu manadan da vazgeçemediği için
sanırım (!) diyerek öylesine bir yorum getirmeye
çalışmış ve şöyle demiş: “Sanırım bu ayeti kerime
nedeniyle BÜYÜK, KÜÇÜK ayrımı yapılıyor; oysaki bu
ayeti kerimede Nebilerin bir kısmını bir kısmına
üstün kıldık derken; Harun A.S ile Musa A.s gibi ,
İbrahim A.S ile İsmail A.S gibi Nebileri
kastetmektedir.”
Allah aşkına siz bundan bir şey
anladınız mı? Ne demek yani bu gibi peygamberler?
Yani abi kardeş olan, baba oğul olan Peygamberler
mi? Yani birisi abi diğeri kardeş, birisi baba
diğeri oğul olduğu için mi üstün olmuş diğerine?
Her halükarda bu olsa bile bu da bir türlü
üstünlüktür. Kadı ki Hz. İbrahim’de de bu
attığınız tutsa, Hz. Musa ve Harun’da tutmaz;
çünkü Hz. Harun’un yaşı Hz. Musa’dan daha
büyüktür!! Yani abi olan Hz. Harun’dur, Hz. Musa
değil.J
Oysa hiçbir kimse şu ana kadar Hz. Harun’un Hz.
Musa’dan daha üstün olduğunu söylememiştir. Zaten
öyle olsaydı, Hz. Musa Onun veziri olurdu, O Hz.
Musa’nın değil! Kitap ona verilirdi, Hz. Musa’ya
değil.
Sonra Ulul’azm peygamberlerin
diğerlerinden üstün olduğu da birçok ayet ve
hadisten anlaşılmaktadır.
Örneğin şu ayet: “Biz,
peygamberlerden mîsaklarını almıştık. Senden
Nûh'tan, İbrahim'den, Mûsa'dan, Meryem oğlu
İsa'dan, bunların hepsinden (daha) kuvvetli bir
sözleşmeyle mîsak aldık.” (Ahzap, 7)
Ayrıca Resul-i Kibriya Hz.
Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) diğer peygamberlere
üstünlüğüyle alaklı daha önce yazdığım bir yazının
da bir bölümünü buraya aktarıyorum:
Resulullah'ın (s.a.a) diğer bütün
peygamberlerden üstün olduğunu Kur'an'dan birçok
delille ispatlamak mümkündür:
1- Allah-u Teala Peygamberlerin
bazısının bazısından üstün kılındığı söylüyor:
"O işaret olunan resuller yok mu,
biz onların bazısını, bazısından üstün kıldık.
İçlerinden kimi var ki Allah, kendisiyle konuştu,
bazısını da derecelerle daha yükseklere çıkardı.
Biz Meryem oğlu İsa'ya da o delilleri verdik ve
kendisini Rûhu'l-Kudüs (Cebrail) ile
kuvvetlendirdik. Eğer Allah dileseydi, bunların
arkasındaki ümmetler, kendilerine o deliller
geldikten sonra birbirlerinin kanına girmezlerdi.
Fakat ihtilâfa düştüler, kimi iman etti, kimi
inkâr etti. Yine Allah dileseydi, birbirlerinin
kanına girmezlerdi. Fakat Allah dilediğini yapar."
(Bakara, 253)
Dolayısıyla Peygamberlerin
birbirleriyle eşit olmadığı kesindir. Bu noktadan
hareketle diğer peygamberlerde olup da bizim
peygamberde aynısı veya daha üstünü olmayan bir
özellik yoktur.
2- Bütün peygamberlerin
müjdelediği Peygamber:
Başka her hangi bir Peygamber
hakkında onun önceden diğer Peygamberlerce
müjdelendiğine dair bir işaret yoktur.
Allah-u Teala,
Kur’an’da Hz. İsa (a.s.)’ın dilinden Resulullah’ın
geleceğini müjdeliyor:
“Ve hatırla o
zamanı ki Meryem oğlu İsa, ey İsrailoğulları şüphe
yok ki ben size elimdeki Tevrat’ı doğrulayan ve
benden sonra gelecek ve adı Ahmet adında bir
peygamberi müjdeleyen Allah’ın elçisiyim...”(Saf,
6)
Müjdelemek,
gelecek peygamberin ümmet için ve bütün beşeriyet
âlemi için yeni bir şeyler getireceği zaman söz
konusu olur. Eğer Resulullah, İncil ve Tevrat gibi
semavi kitaplarda gönderilen hükümlerden farklı ve
daha üstün hükümler getirmeyecek olsa o zaman
müjdelenmesinin manası olmazdı.
Hz. İsa
(a.s.)’ın, Resulullah’ın geleceğini müjdelemesi,
hem Resulullah’ın kendisinden üstün olduğunu hem
de getireceği ilahi hükümlerin (Kur’an’ın ) İncil
ve önceki semavi kitaplardan üstün olduğunu
gösteriyor. Çünkü her peygamberin makam ve manevi
kişiliği getirmiş olduğu semavi kitapta tecelli
eder. Hz. Musa (a.s.) Tevrat’ta, Hz. İsa (a.s.)
İncil’de ve önceki peygamberler getirmiş oldukları
kitap ve suhuflarda tecelli edip makamları o
kitaplarda zuhur etmiştir. Resulullah da Kur’an-ı
Kerim’i getirdiği için onda tecelli etmektedir.
3- Kur’an
kendisinden önceki kitapları tasdik edip
onayladığı gibi onlardan üstün, onlara ihata, ilmi
nüfuz ve onları koruyuculuk özelliğine de
sahiptir.
“Sana da
kendinden önceki kitabı doğrulayan ve onu (ihate
edip ) kollayıp koruyan Kitabı (Kur’an’ı) hak
olarak indirdik.” (Maide, 48)
Ayette
“muhaymin” kelimesi kuşatmak, korumak, içinde
barındırmak manasında olduğundan Kur’an’ın diğer
kitaplardan üstünlüğünü gösterir. Dolayısıyla bu
Kitabı getiren Resulullah da Kur’an’da tecelli
ettiği için diğer peygamberlerden üstün olacaktır.
4- Bütün alemlere rahmet:
Âlemleri
yaradan Allah-u Teala kendisini tanıtırken
rahmetinin bütün alemi kapladığını; canlı, cansız
bütün varlıkları, mümin, kafır bütün insanları
genel rahmetine mazhar kıldığını belirtiyor (vasiet
rahmeti kulle şey). Diğer taraftan özel bir
rahmeti olduğunu ve bunu da yalnızca muttaki ve
müminlere ait olduğunu beyan ediyor (seektubuha
lillezine yettekun). Kur’an’da Resulullah’ı
tanıtırken Onun aynı sıfata sahip olduğunu; hem
genel rahmet hem de özel rahmete sahip olduğunu
beyan buyuruyor.
a) “Biz
seni, ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”
(Enbiya, 107)
Resulullah bütün âlemlere
rahmettir, hidayet yolunu göstermede insanlar
arasında hiç bir fark gözetmez, ilahi mesajı
tebliğ edip insanları hak yola davet etmede
ayrıcalık yapmaz, kulların Allah’a dönmelerinde o
kadar çaba harcamıştır ki, Allah-u Teala kendisine
şöyle buyuruyor:
"(Resulüm!)
Onlar iman etmiyorlar diye adeta kendine
kıyacaksın!"(Şuara,
3)
Resulullah,
genel rahmeti gereği bütün insanları düşünmek ve
onların hidayetlerini istemek zorundadır. Ama
birçok insanlar alemlere rahmet, ilahi feyz
kaynağı bu peygamberin kadrini bilemediler ve
bilememektedirler.
b)
“Andolsun, size içinizden öyle bir Pezgamber
gelmiştir ki, bir sıkıntıya düşmeniz pek ağır
gelir ona, pek düşkündür size, müminlere esirger
ve rahimdir.” (Tevbe, 128)
Ayet-i
Kerime’de belirtilen “rahimdir” kelimesi,
Resulullah’ın müminlere özel inayeti ve rahmeti
olduğuna işaret etmektedir. Hidayet yolunu bulmuş,
tekâmül yolunda ilerlemek isteyen, Rabbulalemin'e
ulaşmak arzusunda olan müminlere özel ilgi ve
alakası olduğunu belirtiyor.
Ayrıca, o
hayatında rahmet vesilesi olduğu gibi, mematından
sonra da rahmet vesilesidir.
5- Bütün insanların peygamberi:
"Biz seni ancak bütün insanlara
bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Fakat
insanların çoğu bilmezler."
(Sebe', 28)
Diğer Peygamberlerin en azından
kahir çoğunluğu belli bir bölge veya kavim için
seçilmişlerdi.
6- Her Peygambere ismiyle hitap
etmiştir, ama İslam Peygamberine lakabıyla.
Ya Eyyuher-resul, Ya
Eyyuhen-Nebi..
7- Diğer
ümmetlere Resullerini isimle çağırmak caiz idi.
Ama Resulullah'ı ismiyle çağırmak yasaktı.
(Nur, 63)
8- Allah Onun
bulunduğu şehire bile yemin etmiştir:
(Beled, 1)
9- Sadece onun
Ömrüne yemin etmiştir:
(Hicr, 72)
10- Onun
Risaleti için yemin etmiştir:
(Yasin, 1)
Yasin Vel-Kuranil-Hekim, inneke Le-minel-Mürselin.
11- Risalet
onun vücuduyla hatm edildi.
12- O
şahitlerin şahidiydi:
"Her ümmetten
bir şahit getirdiğimiz ve seni de onların üzerine
bir şahit yaptığımız zaman bakalım kâfirlerin hali
ne olacak!.."
(Nisa, 41)
13- Allah ona
kendi razı oluncaya kadar verecek:
Hiçbir
Peygamber hakkında böyle bir tabir yoktur.
Hadislerde bu makamın şefaat makamı olduğu
nakledilmiştir. (Duha, 5)
14- Allah-u
Teala onun azametli (muhteşem) bir ahlak üzere
olduğu söylemiştir:
Bu tabir de
hiçbir Peygamber hakkında kullanılmamıştır. İnneke
le-ala hulukin azim… (Kalem, 4)
15- Bütün
peygamberlerden onun nübüvvetine misak alınmıştır:
"Allah
peygamberlerden şöyle söz almıştı: "Andolsun ki
size kitab ve hikmet verdim, sonra yanınızda
bulunan (kitaplar)ı doğrulayıcı bir peygamber
geldiğinde ona muhakkak inanacak ve ona yardım
edeceksiniz! Bunu kabul ettiniz mi? Ve bu hususta
ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?" demişti. Onlar:
"Kabul ettik" dediler. (Allah da) dedi ki:
"Öyleyse şahit olun, ben de sizinle beraber şahit
olanlardanım."(Al-i
İmran, 81)
16- Mirac
olayı ona has bir özelliktir. Hiçbir peygamber
hakkında böyle bir şey nakledilmemiştir.
|