Advertisement

KEVSER YAYINCILIK

  Ana Sayfa / Soru ve Cevaplar

 

Bugün :  

Sık Kullanılanlara Ekle

 

Başlangıç Sayfası Yapın

 
 

Bismillahirrahmanirrahim

 

Soru-585: Madem Hz. Ali'nin Peygamber’den sonra geleceği yazıyordu; Kur’an’da da Allah tarafından tayin edildiği ve itaat edilmesi gerektiği yazıyordu, o zaman Peygamber’in sözü yerine gelmediğine göre Peygamber yalan mı söyledi (haşa)? O benden sonra gelecek dememiş miydi? Allah'ın her şeye gücü yetmez miydi? O tayin ettiyse, ne diye karışmadı bu halifelik olayına? Harun Musa'ya yardımcı iken bile yardımı olan Allah, ne diye Peygamber’den sonraki Ali'ye yardım etmedi?

 

Cevap-585: Muhterem kardeşim, bu sözleri size kim söylemişse, maalesef, hilafet ve imamet meselesinin elifbasından bile haberdar değildir.

 

“Madem Peygamberden sonra Hz. Ali gelecekti…” de ne demek? Eğer bu vatandaş imametin ne olduğunu bilseydi böyle abes bir cümle sarf etmezdi!

 

Bizim imamet inancımız özetle şöyledir. Resulullah’tan (s.a.a) sonra ümmetin imamı Hz. Ali’dir ve bu seçimle falan değil, Allah’ın tayiniyledir. Yani Allah-u Teala Peygamberlerin peygamber oluşunu insanların seçimine bırakmadığı ve kendisi Peygamber olacak kimseleri seçtiği gibi Peygamberlerin vasileri ve onların yerine geçecek imamları da tayin etmiştir ki bunların ilki Hz. Ali’dir.

Bu sözleri söyleyenler esasen imametin ne olduğunu bilmiyorlar. İmamın görevlerinden haberdar değillerdir.

Evet, Ehlibeyt mektebine göre imamet nübüvvetin bir uzantısı ve devamı olduğu için imam da peygamberin vazifelerini aynen devam ettirmektedir. Yanlış anlaşılmasın, imam da peygamberdir demek istemiyoruz. Maksadımız şudur ki görev ve sorumluluk noktasında imam olan kimse bir husus hariç diğer bütün hususlarda Peygamberin görevlerini üstlenmekte ve onu temsil etmektedir; bu ise peygamberlik ve vahiy alama konudur.  Zira peygamberlik ve vahiy, İslam Peygamberi’nin vefatıyla son bulmuştur. Demek ki imamet makamının önemini ve imamın görevlerini bilmek için önce Peygamberin görevlerini bilmemiz gerekir; bu görevleri şöyle sıralayabiliriz:

 

1.        Vahiy alma (son bulmuştur).

2.        Gelen vahiyleri (dini) koruma

3.        Vahiyden ibaret olan dini tebliğ etme

4.        Dini ve ilahi vahiyleri, sahih ve tahriflerden uzak bir şekilde, olduğu gibi tefsir etmek.

5.        İnsanlara dinî ve dünyevî işlerinde önderlik ve öncülük yapmak.

6.        İnsanların amellerinin şahidi olmak. Kur’an-ı Kerim şöyle buyurmaktadır: “(Ey Peygamber.) her ümmetten bir şahid (gözlemci) getirip, seni de o şahitlerin şahidi olarak getirdiğimizde o (inkarcıların) halleri nasıl olacak?” (Nisa, 41)

Görüldüğü gibi her zamanın topluluğunun bir şahidi vardır; onların amellerini görüp kıyamet günü şahitlik yapacaktır. Her peygamber kendi zamanının ümmetine şahittir. İslam Peygamberi de kendi zamanının şahidiydi; ayrıca bütün şahitlerin şahidi konumundadır. Peki Peygamber’den sonra gelecek toplulukların şahidi kim olacaktır? Buna Ehl-i Sünnet’in vereceği bir cevap yoktur. Ehlibeyt mektebi ise, her zamanda yaşayan masum imamın diğer görevleriyle birlikte kendi zamanının insanlarının şahidi olduğuna inanmaktadır. Yoksa yukarıdaki ayet anlamsız kalır. Çünkü ayet açıkça her zamanın mutlaka bir şahidi olması gerektiğini vurgulamaktadır.

 

Bu görevlerden birincisi sona ermişse de diğerleri aynen devam etmektedir. Zira onların devam etmemesi, bu dinin evrenselliği ve ebedi bir din ve hayat düzeni olmasıyla çelişir.

Evet, İslam'ın evrenselliği bir yandan ve Allah Resulü'nün bütün ilahi hükümleri bütün Müslümanlara ulaştırma ve tebliğ etme fırsatını bulamadığını veya şartların buna müsait olmadığını dikkate alırsak yukarıda zikrettiğimiz görevlerin buna layık birisi tarafından devam ettirilmesinin zaruret ve önemini daha iyi anlarız.

Bu bir iddia değil, belgelerle kanıtlanan bir gerçektir ki Allah Resulü özellikle teferruatıyla birlikte her şeyi her kese tebliğ etmemiş veya edememiştir; yani şartlar müsait olmamıştır. Nitekim Resulullah'ın vefatından sonra onun ilminin mirasçıları ve onun yerine oturmaya en layık olan kimselere (Ehlibeyt'e) inanmayan ve onları İslam'ın ilmi mercileri olarak görmeyenler, daha ilk yıllarda Kur'an ve sünnetten bir delilin olmadığını bahane ederek şahsi içtihatlara, kıyas, re'y, istihsan gibi kâidelere amel etmeğe başlamışlardır.

Dolayısıyla İmam olan kimsenin görevi sadece insanlara siyasi önderlik yapmak değildir ki, bunu yapma imkanı olamadığında, ya da insanlar tarafından kabul görmeyip dışlandıklarında artık imamet anlamsız hale gelmiş olsun. Ya da “Madem böyle olacaktı, neden onları Allah imam tayin etti?” sorusu gündeme getirilsin?

Evvela imamet makamı siyasi yönetimle sınırlı değildir, saniyen insanların onlardan uzaklaşması, onları imametten uzaklaştırmış olsun. İnsanlar kabul etseler de etmeseler de onlar imamdır. Nitekim peygamberlerde de durum aynen böyledir. Birçok Peygamber zamanlarının kahir çoğunluğu tarafından peygamber olarak kabul edilmemiş ve esasen birkaç peygamberin dışında Peygamberlerin kahir çoğunluğu insanların siyasi ve sosyal önderliğini üstlenememişlerdir; zalimlerin sultası ve insanların nefislerine ve şeytana uymalarından dolayı. Ama her halükarda onlar Peygamberdiler ve diğer vazifelerini ifa etmekteydiler. Hz. Nuh (a.s) 950 yıl peygamberlik yapmış ve bu uzun zaman içinde sadece 80 küsur insan ona iman etmiştir. Yani ortalama her 12 yılda bir insan!! Peki, Allah-u Teala bunun böyle olacağını bilmiyor muydu (haşa)? Elbette ki biliyordu. O halde ne diye Hz. Nuh’u peygamber yaptı? Ya da ne diye ona yardım etmedi?! Burada böyle bir şeyi söylemek ne kadar abes ve anlamsız ise, imamet konusunda da durum farksızdır.

 

 

 
Site içi Arama


 

 

 

 

Go to top of page  Ana Sayfa | Kitap Listesi | Kıble Dergisi | Makaleler | Kadin ve Aile | Cocuklar Îçin | Soru Ve Cevap | Yazarlarımız |
Kur`an | Hadisler | Dualar | Şiirler | Ses ve Video | Programlar | Linkler  |  Îletişim için |

Copyright© 2000 Kevser Yayinlari Internet Hizmetleri. Tüm Haklari Saklidir Ayrintili bilgi almak için veya bize her konuda yazmak için, paragonxx@yahoo.de  'e mesaj yollayiniz. WWW.KEVSERNET.COM