Bismillahirrahmanirrahim
Soru-580:
Bir olay var Sünniler içinde. Güya namaz
vakitlerinin sayısı çokmuş, ama Hz. Muhammed
(s.a.a) o vakitleri Allah'la anlaşarak 5 vakte
indirmiş. Biz Şiiler böyle bir şeye inanıyor
muyuz?
Cevap-580:
Muhterem kardeşim, yaygın olarak Sünni kaynaklarda
ve nadir de olsa bazı Şii kaynaklarda nakledilen
bu rivayet, muhakkik âlimler tarafından
reddedilmiştir. Biz önce bu rivayetin özetini
aktarıp daha sonra tahliline geçelim.
Evet, bu rivayete göre, beş vakit
namaz Resulullah (s.a.a) miraca gittiğinde farz
kılınmıştır. Yani önce 50 vakit namaz olarak farz
kılınmış ve Resulullah’a bildirilmişti. Daha sonra
Resulullah miraçtan dönerken Hz. Musa (a.s) ile
karşılaşıyor. Hz. Musa, Resulullah’a geri dönüp
hükmün hafifletilmesini Allah’tan istemesini
öğütlüyor; zira ümmetinin buna güç
yetiremeyeceğini, nitekim Beni İsrail’in de güç
yetiremediğini söylüyor. Resulullah da bunun
üzerine geri dönüp hafifletme diliyor; namazlar 40
vakte indiriliyor. Geri döndüğünde tekrar Hz.
Musa’yla karşılaşınca, Hz. Musa geri dönüp bir
daha hafifletilme dilemesini tavsiye ediyor. Bu
sefer 30’a indiriliyor. Sonra yine aynı şey
tekrarlanıyor. Bu sefer yirmiye, ardından 10’a ve
bilahare 5’e indiriliyor. Ama Hz. Musa tekrar
ısrarcı olunca Resulullah geri dönmeye hayâ ediyor
ve böylece namazlar beş vakitte karar kılınıyor.
Bir başka rivayette ise, 5’er 5’er azaltılmış ve
bilahare 5’te kakar kılınmıştır.
Burada meşhur Lübnan’lı muhakkik
alim, Üstad Allame Cafer Murtaza Amuli’nin rivayet
hakkındaki mülahazalarını aktarmakla yetiniyoruz.
Şöyle diyor:
Bu rivayet bazı Şii
kaynaklarda da geçmiş olsa, bunu kabul etmemiz
mümkün değil. Merhum Seyyid Murtaza da rivayet
hakkında şöyle görüş bildirmiş: “Bu rivayet ahad
rivayetlerdendir ve yakin ifade etmez; ayrıca
âlimler tarafından taz’if edilmiştir (zayıf olarak
addedilmiştir).” (Tenzihü’l-Enbiya, s.121)
Rivayet hakkında
akla gelen bazı sorular ve mülahazaları şöyle
sıralayabiliriz:
1- Neden Allah-u
Teala önce 50 vakit farz kılıyor, daha sonra
Resulullah’ın müracaatıyla hafifletme yoluna
gidiyor? Eğer maslahat 50 vakit namazda ise, o
zaman hafifletmenin bir anlamı yoktur. Yok, eğer
maslahat 5 vakit namazda ise, o zaman baştan 50,
daha sonra 40, daha sonra 30, 20 ve 10 vaktin farz
kılınmasının, ya da 5’er 5’er azaltılmasının
hikmeti nedir?
Gerçi Seyyid
Murtaza kitabında bir ihtimal olarak şöyle cevap
verilebilir demiştir: “Mümkündür ki maslahat önce
50 vakit olmayı gerektirirken, Resulullah’ın
müracaatından sonra maslahat değişmiş ve 5 vakit
olmayı gerektirmiş olabilir.”
Ama bize göre
Seyyid’in bu cevabı yeterli bir cevap değildir.
Zira eğer Resulullah, Allah-u Teala’nın ancak
maslahat üzere hüküm teşrii ettiğini biliyorsa (ki
mutlaka biliyordur), o zaman dönüp de hükmü
değiştirmesini istemesi nasıl düşünülebilir? Bunu
düşünmek, maslahata uygun olmayan bir hükmün
teşriini istemek olur ki Allah Resulü hakkında
böyle bir şeyin ihtimalini bile vermek abestir.
Eğer burada sırf
Resulullah’ın müracaatı ve ricasıyla maslahatın
değiştiğini söylersek, bu durum her yer ve diğer
bütün hükümler için geçerli olmalıdır. Oysa başka
hiçbir konuda böyle bir şey söz konusu olmamıştır.
Nasıl ki Hz.
Musa’nın da hafifletmeyi istemesine “ümmetin buna
güç yetiremez” şeklinde sunduğu gerekçe, bu
teşriin maslahata uygun olmadığını düşündüğü
sonucunu doğurur ki Allah-u Teala hakkında hâşâ
böyle bir ihtimal imkânsızdır; aynı şekilde ister
Hz. Musa’dan, isterse Hz. Resulullah’tan böyle bir
şeyin sadır olması mümkün değildir.
2- Bir diğer soru
şudur: “Nasıl oluyor da (haşa) Allah-u Teala İslam
ümmetinin 50 vakit namaza güç yetiremeyeceğini
fark edemiyor da Hz. Musa fark ediyor?!
3- Ayrıca “güç
yetirmemek”ten maksat nedir? Acaba bundan maksat
aklen mümkün olmayan bir şey mi? Eğer bu ise,
insanların Allah tarafından aklen mümkün olmayan
bir şeyle mükellef kılınmasının mümkün olmadığını
hepimiz biliyoruz, Kur’an’da da açık bir şekilde
beyan edilmiştir.
Eğer maksat, çok
zor ve meşakkatli bir hüküm olduğu ise, bunun da
İslam Şeraiti’nde olmadığını hem hadisler, hem de
Kur’an-ı Kerim açıkça ortaya koymuştur. Örneğin
Kur’an’da şöyle
buyuruyor: “Allah sizin için kolaylığı istiyor,
zorluğu değil.” (Bakara, 185)
Yine şöyle
buyuruyor: “Allah, dinde size zorluk ve meşakkat
yüklememiştir.” (Hac, 78)
Bu
söylediklerimizden ayrıca şunu da anlamış oluyoruz
ki Allah-u Teala’nın Beni İsrail’i güç
yetiremedikleri şeylerle mükellef kılmış olması
imkânsızdır.
Kur’an’da geçen “Ya
Rabbi, bizden öncekilere yüklediğin gibi bize
“ısr” olan şeyleri yükleme” cümlesinden maksat,
imkânsız şeyler değildir; günahların ağır ve
meşakkatli cezalarıdır. Ya da dünyada helak-yok
etme cezasıdır.
Aynı ayette “Ya
Rabbi takatimiz olmayan şeyleri bize yükleme”
duasından ise, ilk baştan takat üstü bir
mükellefiyeti kaldırmayı istemek değildir. Zira
bunu istemeye gerek yoktur; hem akıl bunu imkânsız
görüyor, hem de zaten aynı ayetin başında Allah-u
Teala hiçbir kimseyi gücünün üzerinde bir şeyle”
mükellef kılmayacağını beyan etmiştir. Bundan
maksat ya Hakk’a muhalefetin sonucu olan acı ve
büyük azab-ı İlahidir, ya da maksat ilk başta
mümkün olduğu halde yanlış tercihin ardından
imkansız bir şeye müptela olmasıdır. Örneğin kendi
tercihiyle öldürücü zehiri kafaya diken bir kimse,
ölmeden önce pişman olursa, artık bu pişmanlık onu
ölümden ve dolayısıyla intiharın cezasından
kurtarmayacaktır.
4- Bir soru da
şudur ki Hz. Musa, güya İslam ümmetinin güç
yetiremeyeceğinden bahsederken, Beni İsrail’i de
örnek olarak zikrettiğinden ve nasıl ki “Beni
İsrail de güç yetirmemişti” dediğinden bahsediyor
rivayet… Eğer durum bu ise, peki nasıl olmuş da
haşa Allah-u Teala başarısız Beni İsrail
tecrübesini unutarak, aynı şeyi İslam ümmetinde
de tekrarlamak istemiştir?!
5- Ayrıca nasıl
oluyor da Hz. Musa bu hükmün ağırlığı veya
imkânsızlığını fark ediyor da peygamberlerin en
üstünü ve en faziletlisi olan Resulullah (s.a.a)
hem de kendi ümmeti hakkında bunu fark edemiyor,
hem de bir defa değil defaten?! Ya Hz. Musa
olmasaydı, bu uyarıyı yapmasaydı, bu ümmetin hali
nice olacaktı?
6- Bir de neden
Allah-u Teala birinci müracaatta hükmü 5 vakte
indirmiyor da Resulü ve Habib’ini o kadar inip
çıkmaya ve hatta mahcup duruma düşmeye mecbur
kılıyor?
Bütün bunlar bu
rivayetin kabul edilebilir bir yanı olmadığını
açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Not: Bazı Şia kaynaklarında da
nakledilen bu rivayet, Merhum Seyyid Murtaza'ın da
beyan ettiği gibi taz'if edilmiştir. Zaten Şia'da
hiç bir kaynağa yüzde yüz garanti verilmemiştir.
Ama faraza rivayetin Ehlibeyte intisabı
ispatlanabilirse, Ehlibeytin böyle bir rivayeti
söylemelerindeki en güçlü ihtimal takiyye
ortamında bulunmuş olmalarıdır. Yine de en
doğrusunu Rabbimiz bilir... |