Bismillahirrahmanirrahim
Soru – 552:
Hocam, Maide suresinin 55. ayetinin Hz. Ali’nin
velayeti hakkında nazil olduğunu biliyoruz. Ancak
Ehli Sünnet, diyor ki “Ayette ‘İman edenlerden’
maksat Hz. Ali olmuş olsaydı, kelime tekil olarak
kullanılmalıydı; çoğul olarak kullanıldığına göre
Hz. Ali hakkında nazil olması anlamsızdır.” Buna
nasıl cevap vermemiz gerekir?
Cevap - 552:
Bu konuda şöyle cevap verilmiştir:
Ayette çoğul
lafzının kullanılmasının ayetin Hz. Ali (a.s)
hakkında nazil olmasıyla hiçbir çelişkisi yoktur.
Zira, Arap dilinde
tekil kastedildiği halde, ikram ve tazim kastıyla
çoğul lafzının kullanılması en doğal konuşma
üslubudur. Kur'an-ı Kerim bunun örnekleriyle
doludur. Aslında Arap dilinde çoğul lafzının
kullanılmasını gerektiren bir nükte olduğu
taktirde, kasıt tekil bile olsa, çoğul yerine
tekil lafzını kullanmak yanlış olur.
Buna bir örnek
olarak, Allah Teala'nın; "Onlar ki; insanlar
kendilerine: "Toplum size karşı toplanmış,
onlardan korkun" dediler de bu, onların imanını
artırdı ve: "Allah bize yeter. O ne güzel
Vekil'dir" dediler" (Al-i İmran, 173) ayeti
kerimesinde geçen haber getiren kişinin, bütün
müfessir ve hadisçilerin icmasıyla tek bir kişi,
yani Naim bin Mesut El- Aşcei olduğu halde, ayette
çoğul anlamı ifade eden, "insanlar...dediler"
tabirinin seçilmesini zikredebiliriz.
Açıktır ki, bu, o
kişinin sözüne kulak vermeyerek Hz. Resulullah'ı
yalnız bırakmayan kişilere tazim etmek ve övmek
maksadıyla olmuştur. Zira eğer ayette, tek bir
kişi böyle bir haber getirdi de, onlar ona kulak
vermediler, denmiş olsaydı, bu onların yaptıkları
işin pekâlâ övgüye layık bir iş olduğuna delalet
etmezdi.
İşte görüldüğü
üzere, gerektiği yerde tekil bile kastedilmiş
olsa, çoğul lafız kullanmak daha uygundur.
Bahis konusu
ayetteki nükteye gelince, ilk olarak çoğul
lafzının kullanılması, Hz. Ali için bir çeşit
tazim ve ikram anlamını ifade ediyor. Hz. Ali
(a.s) da sıradan bir insan olmadığına göre, böyle
bir tazim ve ikramla anılması daha uygundur.
Sonra İslam
düşmanlarının ve münafıkların Hz. Ali'ye karşı
düşmanlık ve kıskançlılıkları hiçbir kimse
tarafından inkar edilemez. Bu durumda eğer, Hz.
Ali'nin velayetinin tekil olarak bizzat Kur'an-ı
Kerim'de açıklanması, onların düşmanlık ve
kıskançlılıklarını daha da körükleyebilir, İslam'a
karşı yıkım hareketlerini daha da artırabilir,
hatta onların ellerini kulaklarına koyup da inkar
yolunu seçmelerine vesile olabilirdi.
İlahi hikmet ve Hz.
Resulullah'ın İslam'ın tebliğindeki metodu
insanlara ağır gelecek bir konuyu birden değil de,
tedrici olarak insanlara anlatmasını icap
ettiriyordu.
Nitekim insanlara
ağır gelen konularda Cenab-ı Hak ve Hz. Resulullah
hep aynı metodu seçmiştir. İşte bu ayette de aynı
yöntem uygulanmış ve insanlara ağır gelen bir konu
olan velayet konusu, tedrici ve insanlara ağır
gelmeyecek tabirlerle anlatılmaya gidilmiştir.
İşte bunun için Hz.
Ali'nin velayeti çeşitli yerlerde çeşitli
tabirlerle insanlara anlatılmıştır. Ve bilahare
daha sonra göreceğimiz üzere, Hz. Ali'nin
velayetinin tespiti ile Allah nimetini insanlara
tamamlamış ve dinini kâmil kılmıştır.
Bu ayette çoğul
lafzının seçilmesinin hikmeti olarak Ehl-i Sünnet
kardeşlerimizin önde gelen en büyük âlimlerinden
olan Zemahşeri bir ayrı nükte de zikretmiştir. Biz
onun bu tespitini aynen alıyoruz.
Zemahşeri şöyle
yazıyor: "Eğer; "Bu ayetin Ali (a.s) hakkında
olduğu nasıl doğru olabilir? Oysa onda kullanılan
lafız çoğul lafzıdır?" denilirse, derim ki: "Gerçi
ayetin nüzul sebebi bir kişidir. Ama diğer
insanları da onun yaptığı işin benzerini yapmaya
teşvik edip, onun nail olduğu sevaba ulaşmalarını
sağlamak ve mü'minlerin hasletlerinin ihsan ve
iyilik yapmaya düşkünlük açısından bu derece ileri
olmalarının ve fakirlerin durumuyla ilgilenmek
gerektiği takdirde namazda bile olsalar, namazın
bitimini beklememeleri gerektiğine tembih etmek
amacıyla onda çoğul lafzı kullanılmıştır."
Demek ki, ayette
çoğul lafzının kullanılması onun Hz. Ali hakkında
oluşuna hiçbir halel getirmemektedir.
|