Advertisement

KEVSER YAYINCILIK

  Ana Sayfa / Soru ve Cevaplar

 

Bugün :  

Sık Kullanılanlara Ekle

 

Başlangıç Sayfası Yapın

 
 

Bismillahirrahmanirrahim

 

Soru-488: Bazı Sünni kaynaklarda Ğaranik olayı diye bir masaldan bahsediliyor. Ve maalesef birçokları da bunun doğruluğunu açık bir şekilde itiraf etmiştir. Hatta Mürted Salman Rüşdi bile malum Şeytani Romanını bu masala dayanarak yazmıştır. Bu olayı etraflı bir şekilde ele alıp, çirkinliğini ortaya koyabilir misiniz? 

 

Cevap-488: Maalesef, Taberî gibi bazı tarihlerde nakledilen korkunç ve iğrenç iftiralardan birisi de "Garânik veya Şeytan ayetleri" rivayetidir. Yalan, iftira, hatta iğrençliği her akıllı ve münsif insana gün gibi aşikâr olan ve muhakkik alimlerin hemen hepsinin şiddetle reddettiği bu rivayeti aslında gündeme getirmeye bile gerek yoktur. Ama yine de iki sebepten dolayı ele alıp üzerinde durmayı gerekli görüyoruz: Birincisi Resulullah'ın masumiyetiyle ilgili iddia ve rivayetlerin hepsinin bir arada değerlendirilip muhaliflerin eline muhalefet için zayıf da olsa her hangi bir bahane bırakılmaması..

İkincisi rivayetin maalesef bazı meşhur tarihlerde nakledilişi ve dolayısıyla bu durumun bazıları için yanıltıcı olabileceği endişesi..

 

Olay, özetle şöyle rivayet edilmiştir:

Müslümanlar Habeşistan'a hicret ettikten iki ay sonra, Resulullah (s.a.a) müşriklerle bir raya geldi. O sırada Allah-u Teâlâ Necm suresini nazil etti. Resulullah sureyi okudu, tam  "Siz de gördünüz değil mi o Lât ve Uzza'yı? * Ve üçüncü olarak da öteki (put) Menat'ı?"[1] ayetlerine ulaştığı sırada, Şeytan Resulullah'a vesvese etti ve iki cümleyi onun diline koydu; o da onları ayet zannedip diğer ayetlerle birlikte okudu. O cümleler şöyleydi: "O yüce Ğırnıklar var ya; hiç şüphesiz onların şefaati umulur." Sonra sureyi devam edip secde ayetine ulaşınca, Resulullah secde etti. Bunu gören Müslümanlar ve müşrikler de onunla birlikte secde ettiler. Bir tek Velid bin Muğıyra (bir rivayete yaşlılığından, bir rivayete göre ise kibirden dolayı) eğilip secde edemedi; biraz toprak alıp alnına koydu ve ona secde etti. Bunu yapanın Said ibn As veya ikisi veya Ümeyye İbn Halef veya Ebu Leheb ya da Muttalib olduğu da söylenmiştir.

Bazıları Müslümanlar ve müşriklerle birlikte insanlar ve cinlerin secdeye kapandığını ilave etmiş ve şöyle devam etmişlerdir: "Haber bütün Mekke'ye yayıldı ve müşriklerin sevinmesine yol açtı! Hatta Resulullah'ı omuzlayıp Mekke'nin bir ucundan diğerine kadar taşıyarak "Abd-i Menâf oğullarının Peygamberi!" diye tezahürat yapıyorlardı!!"

O gün akşam Cebrail (a.s) Resulullah'ın (s.a.a) yanına geldiğinde, Allah Resulü sureyi kendisine sunduğunda, söz konusu Şeytan ilavesi cümleleri de sureye ekledi. Cebrail (a.s) onların ayet olduğunu inkar edince, Resulullah (s.a.a) "O zaman ben Allah'a söylemediği sözleri mi isnat etmiş oldum?!" dedi. Bunun üzerine Allah-u Teâlâ ona şu ayeti indirdi: "(Ey Muhammed!) Az kalsın seni bile, sana vahy ettiğimizden başkasını bize karşı iftira edesin diye, fitneye düşüreceklerdi ve o takdirde seni dost edineceklerdi.  Eğer biz sana sebat vermemiş olsaydık, neredeyse sen onlara birazcık meyledecektin. O takdirde, muhakkak hayatın da, ölümün de azabını sana kat kat tattırırdık. Sonra bize karşı kendin için hiçbir yardımcı bulamazdın." (İsra, 73-75)

Bu olayı doğru kabul edenler, yukarıdaki rivayetin doğruluğunun ispatı için olayla ilgili indiğini de iddia ettikleri şu ayeti delil göstermişlerdir: "Biz senden önce hiçbir elçi ve hiçbir peygamber göndermedik ki o bir şey temenni ettiği zaman, şeytan onun arzusuna yönelik telkinlerde bulunmasın. Ancak Allah şeytanın telkinlerini yok ediyor, sonra da Allah, âyetlerini tahkim ederdi (güçlendirirdi). Allah Alîm'dir (her şeyi bilir), Hakîmdir (Hikmet sahibidir)." (Hac, 52)

Maalesef bu rivayetlerin senetleri bazı fırkalara göre sahih addedilmiştir! Bu rivayetlerin bazısında şu ilave de yapılmıştır: "Habeşistan'a hicret eden Müslümanlar, Resulullah ve Kureyş arasında meydana gelen bu ılımlı ve barışçıl tutumları duyunca, onlardan bir grubu Mekke'ye geri döndüler. Ama anlatılanların tam tersi bir durum yaşandığını görünce, tekrar Habeşistan'a döndüler."[2]

 

Rivayetin Tahlili:

Bizce bu rivayet kesinlikle doğru olamaz; zira:

1) Kıssayı nakleden rivayetlerin hepsi (Said bin Cübeyr tarikiyle olan hariç) zayıf ya da senedi kopuktur.[3] Said bin Cübeyr'in rivayeti ise, mürsel (senetsiz)dir. Mürsel hadis ise hadisçilerin kahir çoğunluğuna göre zayıf hadislere dâhildir; zira güvenilir olmayan kimselerden naklettiği muhtemeldir.[4] Ayrıca mürsel rivayeti delil olarak kabul etsek dahi, bu sadece fer'î (Fıkhî) konularda geçerli olur. Bahsettiğimiz konu ise, yakin ve katiyet gerektiren itikatla alakalı bir konudur. Ayrıca bu rivayetlerin senetlerini gözden geçiren bir kimse, bunların bu olay vuku bulduğunda dünyaya gemlememiş bir sahabî veya tabiîye dayandığını görür. 

Kaldı ki bu rivayet, hatta muttasıl bir senede sahip olsaydı dahi kesin bir şekilde reddedilmesi gerekirdi. Zira ileride de göreceğimiz gibi aklın kat'î hükmüne aykırıdır. Ama bütün bunlara rağmen maalesef Kastalânî ve Askalânî gibi bazıları bu rivayetin sahih olduğuna ve rivayet yollarının çokluğundan dolayı bir aslının olabileceğine hükmetmişlerdir![5]

 

2) Rivayetin çeşitli nakilleri arasında bir sürü çelişki vardır. Secde edenler hakkındaki çelişkileri yukarıda zikretmiştik; buna şunları da ilave edebiliriz: Bazı nakiller Allah Resulü'nün sureyi namaz halinde okuduğunu söylerken, bazısı ise Resulullah'ın kavminin arsında oturduğu sırada okuduğunu söylüyor. Bazıları sureyi içinden okuduğunu, bazısı ise dile getirdiğini söylüyor. Bazısı Şeytan'ın müşriklere Resulullah'ın söz konusu cümleleri söylediğini haber verdiğini iddia ederken, bazısı ise sureyi bizzat müşriklere okuduğunu iddia etmiştir. Bazsı Resulullah'ın sureyi okurken olayı fark ettiğini söylerken, bazısı akşama kadar fark etmediğini söylemektedir. Hatta Kelâî şöyle demiştir: "Olayın iç yüzünün ortaya çıkması bir hayli zaman aldı; öyle ki haber yayıldı ve ta Habeşistan'a "Bu olaydan ötürü Müslümanlar Mekke'de emniyete kavuştular" şeklinde yansıdı. Onlar kalkıp Mekke'ye geldiler, o sırada Şeytan'ın telkin ettiği cümlelerin neshi nazil oldu. Allah-u Teala olayın iç yüzünü açıklayınca, müşrikler Müslümanlara daha çok baskı yapmaya, eziyet etmeye başladır."[6] Ve daha nice çelişkiler ki rivayetleri karşılaştıran her kes bunları görebilir. Evet, yalancının hafızası zayıf olur derler…

 

3) Bu rivayet, Resulullah'ın hata ve sehivden, özellikle tebliğ konusunda masum olduğunu ispat eden kat'î delillere ters düşmekle kalmaz, hatta Resulullah'ın (hâşâ) mürtetliğini dahi gösterir. Rabbim hepimizi söylem ve eylem saçmalıklarından muhafaza buyursun.

 

4) Bu rivayet açık bir şekilde Allah-u Teâlâ'nın "Hiç şüphesiz, senin (şeytanın), benim (halis) kullarım üzerinde herhangi bir sulta ve hâkimiyetin olamaz" (İsra, 65) veya "O (Şeytan'ın), iman edip de Allah'a tevekkül edenlerin üzerinde sultası yoktur" Neml, 99) ayetleriyle çelişmektedir. Elbette eğer rivayete inananlar, Resulullah'ı, Allah'ın kullarından, iman edenlerden veya Allaha tevekkül edenlerden saymazlarsa (hâşâ), o başka. Bu da açık bir küfürdür..

 

5) Kelâî'nin naklinde geçtiği üzere Resulullah Necm suresinin sonunu okuduğunda müşrikler de Müslümanlarla birlikte secdeye kapandılar. Bu durumu gören Müslümanlar müşriklerin de secdeye kapanmasına şaşırdılar. Çünkü Müslümanlar, Şeytan'ın müşriklerin diline cari ettiği cümleleri duymamışlardı! Oysa aynı adam, birkaç satır öncesinde Şeytan'ın söz konusu cümleleri bizar Resulullah'ın diline koyduğunu söylüyor. Her halükarda bu cümleden çıkan sonuç şudur ki Müslümanlar, müşriklerin Resulullah'tan duyduğu cümleleri duymamışlardı, oysa onlar da Resulullah'ın yanındaydılar. Demek ki müşrikler Resulullah'a Müslümanlardan daha yakınlardı!

 

6) Esasen bu rivayet, Necm suresinin önceki ayetleriyle çelişmektedir. Zira 19 ila 23. ayetlerde şöyle buyuruyor: "Siz de gördünüz değil mi o Lât ve Uzza'yı? * Ve üçüncü olarak da öteki (put) Menat'ı? * Size erkek O'na dişi öyle mi? * Öyle ise bu çok insafsızca bir taksim. * Onlar hiçbir şey değil, sırf sizin ve babalarınızın taktığınız (boş) isimlerdir. Allah onlar hakkında hiçbir delil indirmedi. Onlar yalnız zanna ve nefislerin sevdasına uyuyorlar. Hâlbuki onlara Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir." Nasıl olurda müşrikler, putlarını açık bir şekilde, hem isim vererek şiddetle kınayan ayetleri görmezden gelip söz konusu iki cümleye kanarak Resulullah'la birlikte secdeye kapanırlar?! Nasıl oldu da böyle açık bir çelişkiyi görmediler veya gördülerse nasıl yorumladırlar ki öylesine sevince kapıldılar ve Resulullah'ın omuzlayıp Mekke'nin bir başından diğer başına taşıyıp güya Resulullah lehine tezahürat yaptılar?!

Ayrıca Resulullah (s.a.a) böyle açık bir çelişkiyi nasıl oldu da fark edemedi ve akşama kadar bundan gafil kaldı ve ancak Cebrail (a.s) kendisine geldiğinde yaptığı yanlışın farkına vardı?! Haşa bu kadar mı idrak gücünden yoksundu (neuzü billah)?!

Sonra aynı surenin başında (3. ve 4. ayetlerde) Allah-u Teâlâ yeminle "O heva ve hevese dayalı konuşmaz; (onun) söyledikleri vahyedilen bir vahiydir" buyurmamış mıydı? Nasıl olur da aynı surede hevasından konuşur; hatta Şeytan'ın söylediklerini ayet zanneder?! Başka bir ayette "O, bize isnâden bazı sözler uydurmaya kalkışsaydı, * Elbette biz onu bundan dolayı kuvvetle yakalardık. * Sonra da onun şah damarını keser atardık" (Hâkka, 44-46) buyurmamış mıydı? Peki neden şah damarını koparıp atmadı?!

 

7) Daha önce, olayı nakledenlerin "Biz senden önce hiçbir elçi ve hiçbir peygamber göndermedik ki o bir şey temenni ettiği zaman, şeytan onun arzusuna yönelik telkinlerde bulunmasın. Ancak Allah şeytanın telkinlerini yok ediyor, sonra da Allah, âyetlerini tahkim ederdi (güçlendirirdi). Allah Alîm'dir (her şeyi bilir), Hakîmdir (Hikmet sahibidir)." (Hac, 52) ayetinin de bu olayın ardından indiğini iddia ettiklerine de değinmiştik. Oysa bu ayet Hac suresinde yer almaktadır ve bu surenin Medenî bir sure olduğu ittifakla kabul edilmiştir. Zehhâk, İbn Abbâs, Katâde, İbn Zübeyr vb. bir çok sahabi veya tabiî de surenin Medenî olduğunu söylemişler. Ayrıca surenin içinde hac, cihad, gibi hükümlerden bahsedilmektedir ki bunların hepsi hicretten sonra, hatta bazısı yıllar sonra inen hükümlerdir. Dolayısıyla bunlar yukarıdaki ayetin (Hac, 52) de Medeni olduğunu ve Ğarânik olayından yıllar sonra nazil olduğunu göstermektedir; çünkü Ğaranik olayını nakledenler, olayın bisetin 5. yılında vuku bulduğunu iddia etmektedirler. O halde nasıl olur da Allah-u Teâlâ- olayla ilgili ayeti yıllar sonra Resulullah'a güya teselli olsun diye (!) nazil eder?!

Kaldı ki iddia edilen Ğarânik rivayeti, bu ayetin muhtevasıyla da bağdaşmamaktadır. Zira "temenni" sevilen ve rağbet edilen olumlu bir şeyin olmasını arzulamaktır. Resul'ün temennileri ancak, onun makamına ve görevine yakışan şeyler olabilir. Dolayısıyla böyle bir insanın en büyük temennisi, hak ve hidayetin ortaya çıkması, batıl ve dalaletin yok olmasıdır. Şeytan ise, insanları vesvese edip azdırmaya çalışarak onun bu arzusunu baltalamaya çalışır. Böylece insanlar için imtihan sahneleri oluşur. Kalbinde hastalık olanlar imtihanı kaybeder, ama Allah-u Teala hidayet nuruyla Şeytan'ın hilelerini nesheder ve akl-ı selime sahip olanlar için hak ve hidayet ortaya çıkar. Evet, temenninin doğru tefsiri bundan ibarettir; ancak eğer ayeti onların dediğine tatbik edersek, onların da iddia ettiği gibi temenniyi ayette okuma ve tilavet etme olarak anlamamız gerekir. Oysa bu şaz ve garip bir manadır ki hem lügate, hem de lafzın zahirine terstir. Bu mananın da bahsettiğimiz sahte rivayete uygun düşmesi için uydurulduğunda şüphemiz yoktur. Bizce Hassan bin Sabit'e isnad edilen bir şiirde de temenninin okuma anlamına tutulduğu da, yine aynı maksatla uydurulmuştur; bunun benzerine tarih kitaplarında sık sık rastlamak mümkündür.

Kaldı ki temenniyi "okuma" anlamına tutsak dahi yine de ayete makul bir yorum getirmek mümkündür. Merhum Seyyid Murtaza bu konuda şöyle diyor: "Eğer ayetteki temenniyi okuma anlamına tutsak dahi, ayeti şöyle yorumlamamız gerekir: 'Peygamber ayetleri kavmine okuduğu zaman, onlar ayetleri tahrif etmeye ve ondan yanlış yorumlar çıkarmaya, artırıp eksiltmeye yeltenirler. Nasıl ki Yahudiler kendi Peygamberlerinin diline yalanlar uydurdular. Bunun Şeytana isnad edilmesinin sebebi ise, insanların tahrifatı, Şeytan'ın vesveseleriyle gerçekleştirdiklerinden dolayıdır.

Rivayeti kabul eden zevat, bir de İsra suresinin 73-75. ayetlerinin de bu hadise için nazil olduğunu iddia etmişlerdi.

"(Ey Muhammed!) Az kalsın seni bile, sana vahy ettiğimizden başkasını bize karşı iftira edesin diye, fitneye düşüreceklerdi ve o takdirde seni dost edineceklerdi.  Eğer biz sana sebat vermemiş olsaydık, neredeyse sen onlara birazcık meyledecektin. O takdirde, muhakkak hayatın da, ölümün de azabını sana kat kat tattırırdık. Sonra bize karşı kendin için hiçbir yardımcı bulamazdın." Ayetin muhtevasına dikkat eden her akıllı insan, ayetlerin bu hadiseyle alakalı olması bir yana, tamamen onunla çeliştiğini görür. Zira ki bu ayetler açıkça Allah'ın yardımıyla Resulullah'ın müşriklere meyletmediğini, hatta azcık olsun meyletme eğilimi bile göstermediğini ve eğer böyle bir şey olsaydı Allah tarafından cezalandırılmış olacağını ortaya koymaktadır. Oysa Ğarânik rivayetinde vuku bulduğu iddia edilen şey, bunun tam tersidir. Yani sadece müşriklere meyletmekle kalmamış, onların isteklerine icabet etmiş, Allah'a iftirada bulunmuş ve Kur'ân'dan olmayan şeyleri ona katmıştır!

Ayrıca birçok önemli Sünni kaynakta bu ayetin sebeb-i nüzulüyle ilgili Ğarânik iftirasıyla hiçbir alakası olmayan rivayetler nakletmişlerdir.[7]

Her halükarda yazının başlarında da ifade ettiğimiz gibi bu ayet, masumiyet karşıtlarının iddialarının tam aksine bizzat Resulullah'ın masumiyetinin açık ve sağlam bir delilidir.

 

8) Bu rivayetin uydurma olduğunu gösteren bir diğer önemli husus şudur ki Kur'an-ı Kerim açık bir şekilde müşriklerin secdeye karşı olduklarını ve buna yanaşmadıklarını beyan ediyor:

"Onlara "Rahmân'a secde edin" dendiği zaman, "Rahmân da neymiş? Senin bize emrettiğine secde eder miyiz hiç?" derler ve bu emir onların nefretini artırır." (Furkan, 60) O zaman nasıl oldu da Ğarânik rivayetlerinde geçtiği üzere müşrikler Necm surenin sonundaki "Secde edin ve ibadet edin" ayetine duyduklarında Müslümanlarla birlikte secdeye kapandılar. Demek ki ya Kur'ân'da (hâşâ) bir çelişki vardır ya da müşrikler önceki inanışlarından vazgeçmişlerdi. Bunların hiç birisi olmadığına göre, rivayetin yalan olduğunu söylemekten başka bir çaremiz yoktur.

Bu noktada dikkat edilmesi gereken bir başka çelişki ise, bu olaya şahid olan Müslümanların durumudur. Nasıl oldu da onlardan hiçbir kimse Resulullah'ın putları methedişini, hatta onların şefaatlerinin umulduğunu (!) söylemesine rağmen mürtet olmadılar veya imanları sarsılmadı?!

 

9) Son olarak bu rivayetlerin içeriği hakkında cevapsız bazı soruları da gündeme getirip bu bölümü noktalayalım.

a- Bu rivayetlerin bazısında diyor ki Resulullah bu cümleleri içinden kendi kendine söyledi. Bunu kabul eden kimseler hiç kendilerine sormazlar mı "Peki nasıl oldu da müşrikler onun içinden geçen şeyden haberdar olup söz konusu hareketleri sergilediler. Sonra Resulullah'ın içinden geçen bir şeyi nasıl oldu da ta Habeşistan'daki Müslümanlar bile öğrendiler ve Mekke'ye geldiler?! Tam bir çelişkiler yumağı anlayacağınız..

b- Bu rivayetlerin diğer bazısında ise, olayın ardından müşriklerin Resulullah'ın omuzlayıp Mekke'de dolaştırdıklarını ve tezahurat yaptıkları söyleniyor. Peki, düne kadar Resulullah'a onca muhalefet ve eziyet eden müşriklerin nasıl oldu da birden 180 derece dönüşle böyle bir davranış içine girdiğini hiç mi merak edip sormadı Allah'ın Resulü ki akşama kadar olayı çakmadı ve ancak Cebrail (a.s) gelince fark etti?! Böyle saçmalıklara itibar edenler, hiç mi kullanmazlar Allah'ın verdiği akıl nimetini!

c- Yine diyorlar ki bu olay Müslümanların Habeşistan'a hicretinden iki ay sonra vuku buldu. Aynı şekilde Mekke'ye dönüşleri de iki ay sonra olmuştur. Peki, o günün şartlarında böyle bir haber, bu kadar süratli bir şekilde nasıl ulaştı onlara ve nasıl böyle süratli bir şekilde Mekke'ye ulaşabildiler acaba? Yoksa o gün teleks, telefon, internet, uçak vs.  keşfedilmişti de bizim mi haberimiz yok?!!  

 

d- Yine söz konusu rivayetlerde deniliyordu ki Cebrail (a.s) inip de Resulullah'tan söz konusu iki cümleyi dinlediğinde, bunların ayet olduğunu inkar etti ve Allah Resulü'nün: "Şimdi ben Allah'a söylemediği şeyleri mi isnat etmiş oldum" demesi üzerine "(Ey Muhammed!) Az kalsın seni bile, sana vahy ettiğimizden başkasını bize karşı iftira edesin diye…" ayeti nazil oldu. Bu iddiaya göre Resulullah'ı aldatmak isteyenlerin insanlar olduğu vurgulanmaktadır. Oysa Ğarânik rivayetlerinde vesvese eden ve aldatanın Şeytan olduğu söyleniyor. Bu da görüldüğü gibi açık bir çelişkidir ve olayın esastan yalan ve iftira olduğunu göstermektedir.

Rivayetleri, dikkatle inceleyen her kes daha nice yaman çelişki ve cevapsız sorularla karşılaşabilir ki biz bu kadarıyla yetiniyoruz.

 

Olayın Gerçek Yüzü:

Bizim zannımız şudur ki bazı ayetleri ve rivayetleri inceleyip de bir araya getirdiğimizde olayın kısmen, ama asla Resulullah'ın masumiyetine aykırı bir durum söz konusu olmadan ve esasen Resulullah ve vahiyle alakalı bir tarafı olmadan, gerçeklik payı olduğunu görürüz. Şöyle ki muteber tarihlerin de yazdığı gibi Resulullah (s.a.a) inen ayetleri okuyup insanlara tebliğ ettiğinde, müşrik ve kâfirler, sürekli kargaşa ve gürültü çıkararak İlahi mesajların başkaları tarafından duyulmasına engel olmaya çalışıyorlardı. Bunu şu ayetten de açık bir şekilde anlıyoruz: "İnkâr edenler: "Bu Kur'ân-ı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın, belki üstün gelirsiniz" dediler." (Fussilet, 26) Dolayısıyla Allah Resulü'ne Necm suresi nazil olduğunda, Resulullah onu tebliğ etmeye çalışırken, müşrikler gürültü ve kargaşa çıkarmak ve putları açıktan yeren ve3 onları yerden yere vuran ayetlerin duyulmaması için söz konusu iki cümleyi ("O Ğırnıklar var ya…") tekrar etmeye başladılar. Nitekim bu cümlelerin önceden müşrikler arsında meşhur olduğunu ve Kabe'nin etrafına dönerken bunları söylediklerini bazı tarihçiler –Kelbî'nin Kitabü'l-Esnâm'ın'da örneğin- yazmışlardır.[8]

Ancak ne var ki ahmak kıssacılar ve İslam ve Peygamberine kin güden münafıklar ve sonradan Müslüman olup da eski kalıntı ve kırıntılarını koruyan ve İsrailiyyat olan birçok uydurma rivayeti Müslümanlar arsasında yayan eski kitap ehli zahiri Müslümanlar, yapmışlar yapacaklarını ve şeytani hedefleri doğrultusunda bu olayın üzerine gördüğünüz korkunç ama ahmakça senaryoyu düzmeye çalışmışlardır. Fakat üzücü olan bu gibi rivayetlerin bazı basit ve sığ düşünceli kimseler tarafından kitaplarında nakledilmesidir. Maalesef bu gün de bazı İslam düşmanları ve oryantalistler, bu gibi rivayetleri kendi şeytani hedefleri doğrultusunda kullanmaya çalışmaktadırlar ki bir numunesi Selman Rüşdü alçağının yazdığı "Şeytan Ayetleri" kitabıdır. Ama bilmezler ki "Allah nurunu tamamlayacaktır, kâfirler ve müşrikler istemese de…"


 

[1]- Necm, 19-20.

[2]- Ed-Dürrü'l-Mensûr, c.4, s.194, 366-368, Siretü'l-Halebiyye, c.1, s.325-326, Taberî Tefsiri c.17, s.131-134, Fethü'l-Bâri, c.8, s.333, El-Bidâyetu Ven-Nihâye, c.3, s.90.

[3]- Fethü'l-Bârî, c.8, s.333.

[4]- Mukaddimetu İbn Salâh, s.26.

[5]- Fethü'l-Bârî, c.8, s.333, Es-Siretü'l-Halebiyye, c.1, s.326, Siretu Mağlatây, s.24, El-Mevâhibü'l-Ledünniyye, c.1, s.53.

[6]- El-İktifâ' (Kelâî), c.1, s.352-353.

[7]- Es-Siretü'l-Halebiyye, c.1, s.326, Ed-Dürrü'l-Mensûr Tefsiri, El-Hâzin Tefsiri ve diğer Tefsir kitapları… 

[8]- Es-Siretü'n-Nebeviyye (Dehlân), c.1, s.128, Tenzihü'l-Enbiya, s.107, Kitabü'l-Esnâm (Kelbî)…

 

 
Site içi Arama


 

 

 

 

Go to top of page  Ana Sayfa | Kitap Listesi | Kıble Dergisi | Makaleler | Kadin ve Aile | Cocuklar Îçin | Soru Ve Cevap | Yazarlarımız |
Kur`an | Hadisler | Dualar | Şiirler | Ses ve Video | Programlar | Linkler  |  Îletişim için |

Copyright© 2000 Kevser Yayinlari Internet Hizmetleri. Tüm Haklari Saklidir Ayrintili bilgi almak için veya bize her konuda yazmak için, paragonxx@yahoo.de  'e mesaj yollayiniz. WWW.KEVSERNET.COM