 |
Bismillahirrahmanirrahim
Soru-469:
Sünni tefsirlerde "Ne peygambere, ne iman
edenlere akraba bile olsalar cehennemlik oldukları
iyice belli olduktan sonra müşriklere istiğfar
etmek yoktur." (Tevbe, 113) ayetinin
tefsirinde Resulullah'ın (s.a.a) müşrik birisine
(ki bunun da haşa Hz. Ebu Talib olduğunu
söylüyorlar) istiğfar etmiş ve bu ayetin inmesiyle
bu işten men edildiği iddia edilmiştir. Masumiyet
karşıtları da bu iddiayı kendilerine dayanak
olarak alıp Resulullahın masum olmadığını iddia
etmişlerdir. Biz bunun böyle olmadığını
zannediyoruz. Bunun yanlışlığını ortaya koyacak
deliller nelerdir acaba?
Cevap-469:
Evet, soru da geçtiği üzere masumiyet düşüncesinin
doğru olmadığını kanıtlamak için ileri sürülen
iddialardan birisi de Resulullah'ın Tevbe suresi
113. ayete aykırı olarak akrabalarından olan
müşrik birisine istiğfar etmesidir. Onlar, Hz. Ebu
Talib'i (hâşâ) müşrik bildikleri için bazı sahte
rivayetlere de dayanarak bu olayın Hz. Ebu Talib
hakkında vuku bulduğunu söylemişlerdir. Konuyla
alakalı olduğunu iddia ettikleri ayetin metni
şöyledir:
"Ne peygambere,
ne iman edenlere akraba bile olsalar cehennemlik
oldukları iyice belli olduktan sonra müşriklere
istiğfar etmek yoktur."
(Tevbe, 113)
Konuyla alakalı
dayandıkları bazı rivayetler:
ed-Dürr'ül-Mensûr
adlı tefsirde, "Allah'a ortak koşanlar için af
dilemek ne peygambere yaraşır ne de inananlara."
ayetiyle ilgili olarak İbn Ebî Şeybe, Ahmed,
Buhârî, Müslim, Nesaî, İbn Cerir, İbn Münzir, İbn
Ebî Hâtem, Ebu'ş-Şeyh, İbn Mürdeveyh ve
Beyhakî'nin "ed-Delâlil" adlı eserinde Said b.
Müseyyeb'den, onun da babasından şöyle rivayet
ettiği belirtiliyor: "Ebu Talib ölüm döşeğine
düşünce Resulullah Efendimiz (s.a.a) yanına gitti.
Ebu Cehil ve Abdullah b. Ebî Ümeyye de orada
bulunuyorlardı. Peygamberimiz (s.a.a) dedi ki:
Amcacığım, Lailâheillallah (Allah'tan başka ilâh
yoktur) de ki, Allah katında bununla seni
savunayım." Ebu Cehil ve Abdullah b. Ebî Ümeyye
atıldılar: "Ey Ebu Talib, yoksa sen
Abdulmuttalib'in dinini terk mi ediyorsun?"
Peygamberimiz (s.a.a) bu öneriyi tekrarladıkça Ebu
Cehil ve Abdullah da tepkilerini ortaya koyarak
onu caydırıyorlardı. Ebu Talib son olarak onlara
şöyle söyledi: "Ben Abdulmuttalib'in dini
üzereyim." Lalilâheillallah demekten kaçındı.
Bunun üzerine
Peygamber Efendimiz (s.a.a) buyurdu ki:
"Vazgeçirilmediğim sürece senin için af
dileyeceğim." Bu olay üzerine, "Ortak koşanlar
için af dilemek ne Peygamber'e yaraşır, ne de
inananlara." ayeti indi. Allah Ebu Talib'le
ilgili olarak da peygamberimize hitaben şu ayeti
indirdi: "Sen sevdiğini
hidayet erdiremezsin, fakat Allah dilediğini
hidayete erdirir."
Bu anlamda başka
rivayetler de Ehlisünnet kaynaklarında yer
almaktadır. Bu rivayetlerin birinde, Müslümanların
peygamberimizin müşrik amcası için af dilediğini
gördüklerinde müşrik babaları için af dilemeye
başladıkları, bunun üzerine yukarıdaki ayetin
indiği belirtiliyor.
*
Evvela daha önce de vurguladığımız gibi bu tür
emirler, birer tedbirdir ve konunun önemini ve
kimsenin hükümden istisna edilmediğini, Peygamber
de dâhil her kesin bu İlahi hükme dâhil olduğunu
vurgulamak, yine "kızım sana diyorum, gelinim sen
anla" babından dolaylı mesaj vermek içindir. Ama
illa da böyle bir şey vuku bulmuş da ondan dolayı
ayet inerek bundan nehyetmiştir, demek değildir.
Yoksa benzer hitapların hepsinde aynı şeyi
söylememiz gerekir. Daha önce Allah Resulü'ne
"Allah'tan gayrı ilah edinme" "Puta tapma" gibi
bazı hitapları nakletmiştik. Hâşâ Allah Resulü
daha önce başka ilah mı edinmişti, puta mı
tapıyordu?
Saniyen Ehlibeyt
İmamları'ndan (a.s) gelen rivayetlerde, ittifakla
Ebu Talib'in Müslüman olduğu, ancak Peygamber'i
(s.a.a) himaye edebilmesi için Müslümanlığını
açıklamadığı belirtiliyor. Sahih kanallarda, Ebu
Talibe ait oldukları belirtilen birçok şiirde,
onun tevhide inandığına, peygamberliği
onayladığına ilişkin somut ifadeler yer alır.
Dolayısıyla kendilerini Ehlibeyt gibi nurlu ve
şaibesiz bir kaynaktan mahrum kılanların, Emevi
uydurması rivayetlere dayanarak böyle bir sonuca
gitmeleri doğaldır aslında.
|
 |