Advertisement

KEVSER YAYINCILIK

  Ana Sayfa / Soru ve Cevaplar

 

Bugün :  

Sık Kullanılanlara Ekle

 

Başlangıç Sayfası Yapın

 
 

Bismillahirrahmanirrahim

 

Soru-467: Bazıları Resulullah'ın (s.a.a) azad olmuş kölesi Zeyd'in boşadığı Zeynep bint-i Cahş ile evliliği konusunda Resulullah'ın masumiyetini gölgeleyecek, hatta onu haşa kadın düşkünü birisi olarak gösterecek açıklamalarda bulunmuşlardır ve bu konuda bir takım rivayetleri de ileri sürmekten geri durmamışlardır. Bu olayı, ilgili ayet ve rivayetleri de dikkate alarak sağlıklı bir şekilde nasıl açıklayabiliriz?

 

Cevap-467: Evet, masumiyet inancına karşı olanların sık sık asıldıkları bir konu ise, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) Zeyd b. Harise'nin boşadığı eşi Zeynep bint-i Cahş ile evliliği konusunda Kur'ân'da geçen bazı tabirler ve olayla ilgili bazı rivayetlerdir. Onlar bu tabirlerin zahirini ve konuyla ilgili nakledilen bazı uydurma rivayetleri ciddi bir araştırmaya tabi tutmadan ele alıp onlarla Resulullah'ın masum olmadığını ispatlamaya yeltenmişlerdir. Biz önce olayı onların anladığı ve kabul ettiği şekliyle kısaca aktardıktan sonra, hem rivayetlerin sıhhat derecesini, hem de konuyla alakalı ayetlerde asıldıkları bazı cümlelerin gerçek muradını açıklamaya çalışacağız; o zaman Allah'ın izniyle hem olayın onların kabul ettiği şekilde olmadığı, hem de ayetlerde istinad ettiklerin cümlelerin onları hiçbir şekilde desteklemediği ortaya çıkacaktır.

 

Söz konusu hadise hakkında Ehl-i Sünnet kaynaklarında nakledilen rivayetlerden bir tanesi şöyledir:

Taberi, Veheb bin Münebbih'ten şöyle rivayet eder: "Allah Resulü (s.a.a) halasının kızı Zeynep binti Cahş'ı, kendi oğulluğu Zeyd bin Harise'yle nikâhlandırmıştı. Bir gün Zeyd'i görmek için onun evine gittiğinde, kapıda asılı perdeyi rüzgar savurdu ve peygamberin gözü, başörtüsüz halde evinde oturan Zeyneb'e ilişti. İşte bu sırada Allah Resulü (s.a.a) Zeyneb'e aşık oldu. Bu olay üzerine Zeynep kocasından soğudu ve bir gün Zeyd Hz. Resulullah'ın (s.a.a) huzuruna vararak: "Zeynep'ten ayrılmak istiyorum" dedi. Hz. Resulullah (s.a.a): "Ne oldu? Ondan bir yanlışlık mı gördün?" diye sorunca Zeyd: "Hayır dedi, Ey Allah'ın Resulü, vallahi iyilikten başka şey görmedim ben ondan ..."[1]

Buna benzer bir rivayet de Hasan Basrî tarafından aktarılmıştır.

 

İşte masumiyet karşıtları bu gibi rivayetlere dayanarak, konuyla alakalı ayetleri de yanlış yorumlamış ve böylece kendi iddialarını doğrulamaya gayret etmişlerdir. Önce ayetleri görelim.

"Hani sen, Allah'ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin kişiye "eşini yanında tut ve Allah'tan sakın" diyordun; insanlardan da çekinerek, Allah'ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun, oysa Allah, kendisinden çekinmene çok daha layıktı. Artık Zeyd ondan ilişkisini kesince biz onu seninle evlendirmiş olduk. Böylece evlatlıklarının kendilerinden ilişkilerini kestikleri -kadınları boşadıkları- zaman, onları evlenme konusunda mu'minler üzerine bir güçlük olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir. * Allah'ın kendisine farz kıldığı bir şeyi yerine getirmede peygamber üzerine hiçbir güçlük yoktur. Bu daha önce gelip geçen ümmetlerde de olan Allah'ın sünnetidir. Allah'ın emri, takdir edilmiş bir kaderdir. * Ki onlar -o peygamberler- Allah'ın risaletini tebliğ edenler, O'ndan içleri titreyerek korkanlar ve Allah'tan başka kimseden korkmazlar. Hesap görücü olarak Allah yeter." (Ahzap, 37-39)

Evet, bu ayetlerden de özellikle iki cümleyi alıp ellerinde koz olarak kullanmaya çalışmışlardır. O iki cümle şunlardır:

a) İnsanlardan da çekinerek..

b) Allah'ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun..

Diyorlar ki evvela masum olan Peygamber nasıl olur da Allah yerine insanlardan çekinir? Saniyen O, Zeyneb'e olan aşkını içinde saklıyordu. Ama Allah bilahare bunu ortaya çıkardı ve Zeyd bunu sezince eşini boşamaya karar verdi!! Masum olan bir peygamber bu duruma nasıl düşer?!

Bu sözleri söyleyenler, nasıl olur da gözü kapalı ve hiç hicap duymadan en çirkin şeyleri dahi Allah'ın en sevgili ve değerli kuluna isnad etmekten çekinmez, sıkılmazlar?!! İnsan normal bir kimseye dahi bu tür şeyleri isnad ederken bin düşünüp bir söylemelidir. Kaldı ki hakkında ileri geri konuştukları Seyyid-i Kainat'tır, Server ve Hatem-i Enbiya'dır, Habib-i Kibriya'dır…

Her halükarda önce konu hakkında nakledilen rivayet hakkında bir iki cümle söyleyip ayetlere geçelim. Bu rivayetler iki raviden nakledilmiştir, biri Veheb bin Münebbih diğeri ise Hasan-ı Basri. Bu iki ravi Resulullah'ın bu evliliğiyle ilgili naklettikleri rivayetin benzerlerini Hz. Davud'un, kendi komutanlarından olan Urmiya'nın eşiyle evliliğinin keyfiyeti hakkında da nakletmişlerdir ki insan dile getirmekten dahi haya ediyor. Ama konunun daha iyi anlaşılması için bunlardan kısa olan birisini nakletmeye mecburuz:

Taberi ve Suyuti, tanınmış tefsirlerinde Hasan Basri'den şu rivayeti naklederler:

"Hz. Davud (a.s) günlük veya haftalık zamanını 4'e ayırmıştı. Her gün vaktinin belli bir kısmını kadınlarına, bir kısmını ibadete, bir kısmını yargı ve hakemliğe, bir kısmını da İsrailoğullarını ziyarete ve dostluk görüşmelerine ayırırdı, bu ziyaretlerde onlarla konuşur, sohbet eder, dînî konuşmalar yapar ağlar ve onları da ağlatırdı.

Bu ziyaret ve görüşme vakitlerinden biriydi, Davud, yanındaki İsrailoğullarına "Buyrun, sözünüzü söyleyin" dedi, onlardan biri "İnsanın hiç günah işlemediği bir gün olmuş mudur?" diye sordu. Bunun üzerine Davud, kendisinin böyle -günah işlemeyen- biri olduğunu geçirdi içinden.

İbadet vakti gelince Davud kapıları kapatarak rahatsız edilmemesini istedi ve Tevrat'ı tilavete koyuldu. Tevrat okuduğu sırada altın sarısı bir güvercin gelip tam önüne konuverdi, çok güzel ve alımlı bir güvercindi. Davud onu yakalamak isteyince uçup biraz ötede yere kondu. Davud, yıkanmakta olan çok güzel bir kadını görerek ona aşık oldu. Davud'un gölgesini -veya siluetini- gören kadın hemen saçlarını çözerek vücudunu gizlemeye çalıştı ki onun bu davranışı Davud'un ona duyduğu ilgiyi daha da kırbaçladı.

Davud, o kadının kocasını özel bir savaş vazifesiyle görevlendirmişti. "Falanca yerlere git, filan yerlerde savaş" diye ona mektup yazdı ve onu, sonu mutlaka ölüm olan tehlikeli bir göreve gönderdi. Adam emri yerine getirdi ve o savaşta öldü, Davud da onun dul karısını nikâhladı!"[2]

Veheb bin Münebbih'in naklettiği ise daha geniş ve daha iğrenç şeyleri içermektedir.[3]

Şimdi asıl konumuza dönelim.

Bu iki ravinin biyografisi konusunda şu ilginç noktayı hatırlatmamız yeterli olacaktır. Bunların her ikisi de Hz. Resul-i Ekrem'in (s.a.a) vefatından yıllar sonra dünyaya gelmiş olduklarından, Resulullah'ın zamanında vuku bulmuş bir hadiseye bizzat şahid olmaları mümkün değildir. Mevzuyu bizatihi aktarmaları elbette ki kesinlikle inandırıcı değildir. Bu iki şahsın aynı hadiseyi hiçbir senet ve aracı göstermeden doğrudan doğruya rivayet etmiş olması bir hayli düşündürücü değil midir?![4]

Rivayetin muhtevasına gelince, görüldüğü gibi bu rivayetin ekseni Zeynep'tir; onu başı açık bir halde -yüzünü- gören Allah Resulü (s.a.a)'in hemen ona vurulup gönlünü kaptırdığı iddia edilmektedir. Güya bunun üzerine Allah Resulü (s.a.a) onun Zeyd'den boşanmasını ve kendisiyle evlenmesini arzulamış ve bunu da kalbinde saklı tutup kimseye açamamıştır(!)

Bu uyduruk rivayetin en bariz tutarsızlığı, evvelâ Zeyneb'in Hz. Resulullah (s.a.a)'in halakızı olması ve çocukluktan itibaren birlikte büyüdükleri için birbirlerini zaten yeterince görmüş olmalarıdır. İkincisi ve daha da önemli olanı, hicab -örtünme- ayetinin, Zeynep'le evlilikten çok sonra inmiş olmasıdır!!

Bu durumda Hz. Peygamber efendimizin (s.a.a) kendi halakızları olan Zeyneb'i defalarca hicapsız olarak gördüğü halde, Zeyd'in evinde bir kez başı açık görmekle ona vurulmayacağı apaçık ortadadır.

Bütün bunlar bir tarafa, Allah-u Teâlâ'nın "mükemmel insan örneği" olarak yaratmış olduğu Hz. Resulullah'ı (s.a.a) evli bir kadına gönül verecek kadar şehvetine düşkün ve nefsi zayıf biri derecesine indirerek süflileştiren bu tür rivayetler elbette ki O yüceler yücesine iftira olup, kim tarafından rivayet edilirse edilsin apaçık bir yalan ve iftiradır!

 

Şimdi bu hadisenin aslını, siyer kaynaklarından aktaralım:

Müslümanlar Medine'ye hicret ettikten sonra Abdulmuttalib'in kızı olan Emiyme'nin kızı Zeyneb'e sahabeden bazıları elçi geldiler. Zeyneb, kardeşini Hz. Resulullah'ın (s.a.a)  huzuruna göndererek o hazretin fikrini sordu. Allah Resulü:

- Allah'ın kitabı ve Resulünün sünnetini ona öğretebilecek olan birine ne dersiniz? buyurdular.

Zeynep bunun kim olduğunu sorduğunda hazret "Zeyd" buyurdular. Bu ismi duyunca Zeynep pek rahatsız olmuş ve meseleyi İslam inancı yerine kavmî ve ailevî taassupla değerlendirerek şöyle demişti:

- Ya Resulullah! Halanın kızını kendi azadlı kölene mi lâyık buluyorsun yani?! Onunla evlenmem mümkün değil! Ben ailevi açıdan ondan daha soyluyum, ailemin seçkin kızıyım ben!

Zeyneb'in bu sözleri üzerine Ahzâb Suresi'nin 36. ayeti nazil oldu. Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyordu:

 "Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman mu'min olan bir erkek ve mu'min olan bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulüne isyan ederse artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapıtmıştır."

Bu ayet üzerine Zeynep hiçbir itirazda bulunmayacak ve Hz. Resulullah'ın siyah bir Habeşli kadın olan Ümm-ü Eymen'le evlendirdiği ve ondan Usame'nin dünyaya gelmiş olduğu Zeyd'le evlenecek ve onun 2. karısı olacaktı.

Zeynep, Zeyd'e karşı geçimsiz davranıyor, ona sinirleniyor, ikide bir Zeyd'in ona lâyık olmadığını söyleyerek onu aşağılıyordu. Zeyd durumu birkaç kez Resulullah'a (s.a.a)  açtı ve Allah Resulü de sabretmesini tavsiye etti, ama bu evlilik uzun sürmedi ve Zeyd sonunda Zeyneb'i boşamak zorunda kaldı.

Allah-u Teâlâ'nın yüce takdiri böyleydi; Araplar arasında cahiliyet döneminden kalma "babalığın, evlatlığın boşadığı kadınla evlenemeyeceği" şeklindeki yanlış geleneğin bizzat Hz. Resulullah'ın (s.a.a) ameliyle değişip düzelmesi için bu evlilik ve boşanmanın ve ardından Hz. Resulullah'ın (s.a.a) Zeynep'le evlenmesi önceden takdir olunmuş ve Allah-u Teâlâ da bunu Hz. Resul-i Ekrem'e vahiyle bildirmişti. Ancak Hz. Resulullah (s.a.a) insanların cahiliyet taassubuyla "oğlunun boşadığı karısını babası aldı" demelerinden çekindiği için daha önceden kendisine vahiyle inen bilgiyi kimseye açıklamayıp kendi içinde saklı tutarak Zeyd'e "Karını boşama, onunla geçinmeye çalış ve Allah'tan kork" buyurmuştu.

Ne var ki Zeyd, Zeyneb'in geçimsizliğine daha fazla tahammül edemeyecek ve onu boşayacaktır.

Zeyneb'in iddet süresi tamamlanınca söz konusu ayetler (Ahzâb, 37- 40) bir arada Hz. Resulullah'a (s.a.a) inerek meselenin içyüzü açıklanmış ve "evlat edinme" olayının İslam'daki hükmü belirtilerek şöyle buyrulmuştu:

"Zeyd onu -Zeyneb'i- boşayınca biz onu seninle evlendirmiş olduk ki böylelikle evlatlıklarının kendilerinden ilişkilerini kestikleri -kadınları boşadıkları- zaman onlarla evlenme konusunda mu'minler üzerine bir güçlük olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir. Allah'ın kendisine farz kılmış olduğu bir şeyi yerine getirmede peygamber üzerine hiçbir güçlük yoktur. Bu daha önce gelip geçenlerde de olan Allah'ın sünnetidir. Allah'ın emri takdir edilmiş bir kaderdir. (...) Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir, ancak o, Allah'ın Resulü ve Peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir."

Yine aynı surenin 4. ve 5. ayet-i kerimesinde de şöyle buyrulur:

"...Evlatlıklarınızı da sizin öz çocuklarınız saymadı. Bu sizin yalnızca ağzınızla söylediğiniz bir şeydir, Allah ise hakkı söyler ve doğru yola yöneltip iletir. Onları -evlatlıklarınızı- babalarına nispet ederek çağırın, bu, Allah katında daha adildir. Eğer babalarını bilmiyorsanız artık onlar dinde sizin kardeşleriniz ve dostlarınızdır..."

 

Zeyd'le Zeyneb'in evlenmesi olayında Hz. Resulullah (s.a.a) kendi halasının kızı olan ve Kureyş'in önde gelen "soylu" bir ailesine mensup bulunan Zeynep'le; kabilevî açıdan Kureyş'ten çok aşağı sayılan ve daha önce Hz. Peygamber (s.a.a)'in kölesi olduğu halde sonradan o Hazret tarafından âzad edilen "dünün kölesi, bugünün azatlısı siyah derili Zeyd"i evlendirmek suretiyle gerçekte büyük bir sosyal ıslahatta bulunuyor ve o güne değin Arap cahiliyet geleneklerinin önemli kurallarından biri olan "herkes kendi dengiyle evlenebilir ancak" şeklindeki bâtıl bir geleneği bilfiil "geçersiz" ilan etmiş oluyordu.

Bu olay bütün Mekke'yle Medine'de günün konusu olmuş, ancak böylesine büyük bir sosyal inkılabın gürültüleri henüz dinmeden Allah-u Teâlâ Peygamber'ine yeni bir görev daha iblağ ederek Zeyd'in boşadığı Zeyneb'i iddet süresinden sonra bizzat kendisine nikahlamasını emretmişti! Böylece cahiliyet döneminde kalma" evlatlık öz evlatla aynı fıkhî işleme tabidir" ve bu cümleden olmak üzere "evlatlıkla babalık, yekdiğerinden dul kalan kadınla evlenemezler" şeklindeki bâtıl bir gelenek daha yıkılmış ve yerini İslâmî doğrulara bırakmış oluyordu. Hz. Resulullah (s.a.a)'in bu sünneti ve uygulaması, İsrailoğulları arasındaki bir cahiliyet kuralının yerine İslam hükmünü ikame edebilmek için savaşta ölen Urya'nın dul karısıyla evlenip yüzyıllar boyunca süregelen kemikleşmiş bir yanlış uygulamayı kıran Hz. Davud'un (a.s) uygulamasıyla büyük benzerlikler taşımaktadır ki, Allah'tan başka ilah tanımayan ve insan topluluklarında zamanla oluşup yerleşmiş batıl inanç ve kuralları ıslah için görevlendirilmiş bulunan hak peygamberlerin davranış ve eylemlerindeki bu ıslahatçı tutum ve benzerlikler, aynı İlahi kaynaktan beslendiği ve aynı merkezden gelen emirleri uyguladıkları için hiç de şaşırtıcı değildir aslında.

Allah'ın ilâhî risaletle görevlendirmiş olduğu peygamberler ilâhi hükümlerin icrasında daima öncü olmuş ve ilk adımı kendileri atmışlardır. Nitekim Hz. Resul-ü Ekrem (s.a.a) efendimiz cahiliyet döneminden beri bütün bir Arabistan Yarımadasın'da zamanla gelenekleşmiş olan faiz şart ve kurallarıyla, intikam ve kan davası ile ilgili câhili kanun ve kuralların tamamını ilk kez Veda Haccı'nda bâtıl ilan ederken de yine kendi ailesinden işe başlamış ve kendi amcası Abbas'ın faiz alacaklarının tamamının bundan böyle geçersiz ve batıl olduğunu, keza kendi amcaoğlunun cahilî bir girişimle dökülen kanının davasına girişmeyeceklerini ve kendilerinin bu kandan ilâhi hüküm gereğince artık vazgeçmiş olduklarını ve kimsenin de artık bu kan davasını gütme hakkı taşımadığını ilan etmiştir[5]

Evet, Hz. Davud'un (a.s) Urya'nın duluyla evlenmesi ve Hz. Resul-ü Ekrem'in (s.a.a) oğulluğu Zeyd'in duluyla nikâhlanması hadiselerinin aslı özetle böyledir. Ne var ki, geçmiş peygamberlerin kıssalarının teviline karıştırılan israiliyatlar ve benzeri mevzularda çeşitli neden ve etkenlerle uydurulmuş bulunan asılsız rivayet ve nakillerin basit bir dikkatsizlik neticesinde bazı İslam tefsir ve kaynak eserlerine sızmış olması neticesinde bu gibi daha nice mevzular tarihin karanlık labirentlerinde kalmış ve araştırmacıların birçok meselede hataya düşerek nice hakkı batıl, nice batıl şeyleri de hak zannetmelerine neden olmuştur.

Yine bu tür israiliyatların yardımıyladır ki İslam tarihinde nice şehvetperest egemenler fesat ve şehvetperestliklerine dînî kılıflar uydurmuş ve kendi hayvanî çehrelerini masum gösterebilmek için Allah'ın has kulları olan peygamberler ve evliyaullaha bu tür iftiralarda bulunmaktan çıkar ummuşlardır. Nitekim Yezid bin Muaviye'yle ondan sonra tahta geçen Mervanoğulları'nın işlemiş olduğu affedilmez hatalar ve beyanı dahi iğrenç olan büyük günahlarla fesat ve ahlâksızlıklar; hilafet okulu mensuplarının Allah'ın has kulları olan peygamberlere de -Allah'ın selam ve salâtı cümlesine olsun- en çirkin amelleri dahi yakıştırabilme gaflet ve bahanesini vermiş, gerçekte Allah-u Teâlâ'nın her nevi günahtan arındırmış olduğu peygamberlerin de pekalâ günahkâr oldukları zannını yaratmalarına neden olmuş ve o yüce peygamberler hakkındaki ayetlerin tevili yoluyla, bazı halifelerin işlemiş olduğu nice fesat ve ahlaksızlığın sessizce geçiştirilmesine, hatta eleştirilmelerinin bile men edilmesiyle sonuçlanacak boyutlara varmasına neden olmuştur.

Bu uzun açıklamanın ardın özetlemek gerekirse, evvela söz konusu rivayetler, tümden yalan ve iftiradır. Allah Resulü'nün Zeynep'le evliliği (hâşâ) bir aşık olma falanın neticesi değil, iki önemli hedef taşıyordu: Birincisi cahliyet zamanından kalan evlatlığa her yönden gerçek evlat muamelesi yapılmasının yanlışlığını bizzat Allah Resulü'nün eliyle düzeltilmesi, İkincisi Zeyd'le sırf Allah ve Resulü'nün emri üzere evlenen ve daha sonra da boşanma olayıyla iyice sarsılan Zeyneb'in onurunun tamir edilmesi.

Korku ve çekince meselesine gelince, aynı surenin yukarıdaki ayetlerin ardında yer alan ayetten de anladığımız gibi Resulullah'ın bu korku ve çekincesi hâşâ maddi ve dünyevi bir korku değildi. Çünkü söz konusu ayet açıkça Allah'ın elçilerinin sadece Allah'tan korktuklarını ve Ondan başka kimseden korkmadıklarını beyan etmektedir. (Ahzap, 39) Allah Resulü'nün çekincesi manevi bir çekinceydi. O da insanların olayı yanlış yorumlayarak dine ve dinin elçisine soğumaları ve olumsuz bir gözle bakmalarıydı. Ama Allah-u Teâlâ birçok yerde olduğu gibi burada da Resulü'ne o kadar da kendisi sıkmaması gerektiğini ve insanların kaygılarından çok İlahi emirlerin uygulanmasını göz önünde bulundurmasını emretmiştir. Dolayısıyla burada da masumiyete ters düşecek bir durum söz konusu değildir. 


 

[1] - Taberî Tefsiri, 22/ 10- 11 Beyrut, Dâr'ul-Ma'rife basımı.

[2]- Taberi Tefsiri, c. 23 s. 95, 96, Beyrut, Dâr'ul-Ma'rife basımı. Ed-Dürrü'l-Mensûr (Suyûtî), 5- 148. (Biz Taberî'den naklettik).

[3]-  Taberî Tefsiri c. 23 s. 95, 96, Beyrut, Dâr'ul-Ma'rife basımı.

[4]- Üstad Allame Askeri kitabında bu iki ravi hakkında şu bilgileri vermektedir:

Veheb bin Münebbih:

Veheb'in babası İranlıdır, İran Kisrası Enuşirevan onu Yemen'e göndermiştir. Veheb'in biyografisi hakkında İbn Sâ'd'ın Tabakât'ında özetle şöyle geçer:

Veheb, gökten inen 92 kitap okuduğunu, bunların 72'sinin sinagog ve havralarda mevcut olduğunu, ama geriye kalan 20 kitaptan belli sayıda insanlardan başka kimsenin haberi olmadığını bizzat söylemiştir.

Dr. Cevad Ali, "Veheb'in Yahudi asıllı olduğu söylenir; Yunanca, Süryanice ve Hımyerice'yi iyi bildiği ve kadim kitaplar konusunda uzman olduğu da bilinmektedir" der.

Keşf'ul Zunun'da onun telif eserlerinden birinin Kısas'ul Enbiya olduğu geçmektedir. (Tabakaat, İbn Sa'd, 5-395 Avrupa bas. ve Keşf'uz Zunun 1328 ve İslam Öncesi Arap Tarihi: Cevad Ali c. 1, s. 44.)

2- Hasan Basri:

Künyesi Ebu Said'dir. Babası ensardan Zeyd bin Sabit'in kölelerindendi. Ömer'in hilafetinin bitimine 2 yıl kala doğmuş ve Basra'da, 100 yaşında, yani h. 110'da ölmüştür.

Hasan Basri güçlü bir edebiyatçıydı, hem hilafet hem halk nazarında pek itibar gören, biraz da kendisinden çekinilen biriydi. Basra'daki hilafet okulu (Ehl-i Sünnet mektebinin) izleyicilerinin lideri konumundaydı. (Vefeyat'il A'yan: İbni Hallikan c. 1 s. 354 1- basım. ve İbni Sa'd'ın Tabakaat'ı 7/1-120 Avrupa basımı.)

Hakkında gelen rivayetler ve İbni Sâ'd'ın Tabakât'ında geçenlere göre Hasan Basri "kader"e cebre inanan biriydi ve bu hususta başkalarıyla da münazara ve tartışmaları olmuştur. Ne var ki bir süre sonra bu inancından vazgeçmiş ve görüşü değişmiştir. Haccac bin Yusuf Sakafi gibi dönemin tanınmış zalim kan dökücülerine karşı kıyam etmeyi câiz saymayanlardandı.

 

[5]- İbn Hişâm Siyeri 1356 basımı c. 4 s. 275'te şöyle geçer: "Allah Resulü (s.a.a) Veda Haccı'nda îrâd buyurduğu hutbede şöyle buyurdu: "... Ve her nevi faiz haramdır, sadece asıl sermaye sizinkidir, ne zarar görün, ne de zarar verin! Allah-u Teâlâ faizin olmamasını emretmiş bulunmaktadır. Nitekim -bu cümleden olmak üzere amcam olan- Abbas bin Abdulmuttalib'in -alacağı- faizleri bundan böyle tamamen bâtıldır ve ödenmemelidir. Keza, cahiliyet döneminde dökülen her kan da kimin olursa olsun, bâtıldır ve boşa gitmiştir! Bu hususta batıl ve heder ilan edeceğim ilk kan da Rabia bin Heris bin Abdulmuttalib'in öldürülen çocuğunun kanıdır; Benî Leys kabilesindeki bu minik yavrucak henüz süt çağındayken Huzeyl tarafından öldürülmüştü, cahiliyet döneminde dökülmüş olan bu kan, benim heder ve karşılıksız (kan davası ve intikamı gerektirmeyen) ilan ettiğim ilk kandır!"

 

 
Site içi Arama


 

 

 

 

Go to top of page  Ana Sayfa | Kitap Listesi | Kıble Dergisi | Makaleler | Kadin ve Aile | Cocuklar Îçin | Soru Ve Cevap | Yazarlarımız |
Kur`an | Hadisler | Dualar | Şiirler | Ses ve Video | Programlar | Linkler  |  Îletişim için |

Copyright© 2000 Kevser Yayinlari Internet Hizmetleri. Tüm Haklari Saklidir Ayrintili bilgi almak için veya bize her konuda yazmak için, paragonxx@yahoo.de  'e mesaj yollayiniz. WWW.KEVSERNET.COM