Bismillahirrahmanirrahim
Soru-449:
(Ve ne oluyor size de Allah yolunda mallarınızı
harcamıyorsunuz? Ve Allah’ındır göklerin ve
yeryüzünün mirası; Mekke'nin fetihten önce Allah
için mal veren ve savaşanlar, daha sonra harcayıp
savaşanlarla eşit değildir. Onların derecesi,
sonradan Allah yolunda harcayan ve savaşanlardan
daha yüksektir. Bununla beraber Allah hepsine de
en güzel olanı [Cenneti] vâdetmiştir.) [Hadid 10]
Ayet-i kerimede,
sapıklara fırsat vermemek için “Ve küllen
va'adallahü husna
buyuruluyor. Yani Allah hepsine Cenneti söz
vermiştir buyruluyor. Fazilet bakımından elbette
Mekke'nin fethinden önce Müslüman olanlar, daha
sonra Müslüman olanlardan daha üstündür. Buna göre
hepsi cennetlik olan Sahâbe-i kirâmı özellikle Hz.
Ebubekir (r.a) ve Hz. Ömer(r.a) nasıl
eleştirebiliyorsunuz?
Cevap-449:
Bu ve bundan sonraki ayetlerde hitap müminleredir,
yoksa imanı izhar edip kalbinde küfrü gizleyen
münafıklar ve bunun gibi sonunda imandan çıkan
kimselerin bundan müstesna olduğunda kimse şüphe
etmemiştir. Çünkü amelin kabul olmasının şartı
mutlak surette imandır
Allah Teala
buyuruyor ki:
“...ve kim
imanından döner ve kafir olursa tüm amelleri hiç
olur.” (Maide 5)
Ayette geçen kullen hepsine değil, “her birine”
anlamındadır. yani Mekke’nin fethinden önce Allah
için mal veren ve savaşanlarla Mekke’den sonra
Allah için mal verip savaşan gruplardan her birine
Allah en iyi olanı (cenneti) söz vermiştir. Demek
ayetteki vade sadece söz konusu iki grup
hakkındadır. Tüm Müslümanlar hakkında değil.
Ayette yer alan minkum yani içinizden.... tabiri
de bunu her Müslüman için geçerli olmadığını
açıkça gösterir. Ebubekir ve Ömer’in ise ne
fetihden önce ve ne sonra savaştığı
nakledilmemiştir. Eğer bir savaşa katılmışlarsa da
kaçmış ve hezimetle geri dönmüşlerdir.
Üstelik onlar
savaşıp mal harcasalar bile Allah sadece iman
şartıyla ameli kabul ettiği için onların kalben
iman ettikleri sonradan Peygamber’in apaçık
emirlerine karşı tutumlarından anlaşıldığı üzere
sabit değildir. Eğer başta iman etmiş olsalar bile
sonradan Peygamber’i Hz. Ali ve Ehlibeyti
hakkındaki apaçık vasiyetlerini ihlal ettikleri
için tüm amelleri batıl olmuştur.
Dindeki her yeni emir iman eden kimseler için bir
imtihan vesilesidir Örneğin bir grup namaz hükmü
veya zekat hükmü gelince direnmiş ve dinden
çıkmışlar ve sahabenin bir çoğu da Hz.
Peygamber’in Hz. Ali’yi kendinden sonra Allah’ın
emri üzere halifesi ve müminlerin imamı olduğunu
ilan etmesi üzerine direnmiş ve bu hükme boyun
eğmedikleri için imanlarının değersiz
kılmışlardır. Bunun apaçık belirtisi peygamber’in
emri üzere Usame’nin ordusuna gitmekle yükümlü
olan sahabenin bu emri yerine getirmemeleri ve
Peygamebr’in defalarca buyurduğu vasiyetini
yazdırmak istemesi üzere Ömer’in “bırakın bu adam
sayıklıyor bize Allah’ın kitabı yeter” diyerek
Peygamber’in bu konudaki emrini yerine
getirmeyeceklerini bildirmesidir. Bu da onların
imanlarını yok etmek için yeterlidir. Çünkü
Peygamber’e hakaret edecek derecede onun
emirlerini reddetmek asla iman ile bağdaşmaz.
Peygamber’in vefatından sonrada Hz. Fatime
Zehra’nın çocuğunu düşürmesine ve kendisinin şehit
düşmesine yol açacak şekilde Ebubekir’in emri
üzere Ömer’in ve Ebubekir’in hizmetçisi tarafından
vurulması bile onların imanla alakalarını kesmek
için yeterlidir. Çünkü Hz. Fatima normal bir insan
değildir Peygamber’in kendisi hakkında sahih
hadisler gereği ona eziyet bana eziyettir ve onun
gazabı benim gazabımdır buyurduğu kimsedir ve
bizce Hz. Meryem gibi hatta ondan daha üstün masum
bir şahsiyettir. Kim bir masum şahsiyete hakarette
bulunursa imansız olur. Allah Teala; bu ayetin
devamında yer alan ayetlerde münafıkların, dünyada
müminlerden görünseler bile kıyamette azaba duçar
olacaklarını açıkça bildirmektedir. Bu da cennet
vadesinin gerçek anlamda imanı olan kimselere
mahsus olduğunu gösterir.
Bu açıklamadan
aşağıdaki ayetler hakkındaki şüphelerinizin cevabı
da belli oldu. Çünkü tüm bu vasıf ve özellikler
ancak müminler hakkındadır, gayrı müminler
hakkında değildir. Rızvan biatı hakkında da
özellikle Allah Teala biat eden müminler kaydını
zikrediyor.
Sahabiler içinde münafıkların olduğu gerçeği ise
şüphe götürmeyen bir konudur Çünkü Kur’an-ı Kerim
buyuruyor ki “Medine halkından öyle münafıklar var
ki onları yalnız biz biliriz; sen (Ey peygamber)
onarın kim olduklarını bilmezsin.” (Bkz. Tevbe:
101)
Böylece zahirde Müslüman olmalarına rağmen ve
Müslümanların onları sahabilerden saymalarına
rağmen münafıkların varlığı Kur’an sünnet
açısından inkar edilmeyecek bir gerçektir.
Yine biatin
bozulabileceği yani bazılarının doğru biat
etmelerine rağmen sonra biatlerini
çiğneyebilecekleri gerçeği de Kur’an ile sabittir.
Rızvan biatı hakkındaki ayeti içeren surede yani
bizzat Fetih Sure’sinde yine rizvan biatı
hakkındaki diğer bir ayette şöyle buyuruyor
“Muhakkak ki seninle biat edenler ancak Allah’a
biat etmektedirler; Allah’ın eli onların elinin
üzerindedir. Kim biatini bozarsa kendi aleyhine
bozmuş olur. Kim de Allah ile olan ahdine vefa
gösterirse Allah ona büyük bir mükafat
verecektir.” (Fetih 10)
Böylece anlaşılıyor
ki Allah’ın, rizvan biatina katılanlar için vaat
ettiği mükafat biatlerini bozmayan müminler
içindir; mümin olmayanlar veya sonradan biatlerini
bozanlar için değildir.
GENEL BİR AÇIKLAMA:
Burada sizin için
genel bir hatırlatma olsun diye şu hususu da
açıklayalım ki, Kur’an’ın gerçek tefsiri ancak
Ehlibeytin yanındadır. Çünkü bu iki emanet yani
Kur’an ve Ehlibeyt birbirinden ayrılmazlar.
Peygamber saa’nın ve Ehlibeyt imamlarının
açıklamalarına rağmen Kur’an’a bir yorum getirmek
ve bunun kendi hayalince bir görüşü ispat ettiğini
sanmak temel itibarıyla geçersiz ve anlamsız ve
imkansız bir tavırdır. Çünkü bu, Allah’ın nurunu
vesile kılarak Allah’ın nurunu söndürmeğe
çalışmaktan ibaret, boşuna bir çabadır. Konunun
anlaşılması için İmam Cafer Sadık ile Ebuhanife
arasındaki bir konuşmanın bir bölümünü size
aktaralım:
Şeyh Hurr Amilinin
kendi senediyle nakline göre Ehlibeyt İmamlarından
olan İmam Cafer Sadık Ebuhanife’ye “sen Irak
halkının fakihi misin diye” sordu Ebuhanife evet,
dedi, İmam neye dayanarak fetva veriyorsun, dedi
Ebuhanife Allah’ın kitabı ve Peygamber’in sünneti
ile dedi. İmam Cafer Sadık “Acaba Allah’ın
kitabının nasıhını, mensuhunu hakkınca biliyor
musun?” dedi. O evet dedi. İmam “Allah’ın sadece
kitabının ilmini taşıyan kimselere verdiği bir
ilmin kendinde olduğunu iddia ediyorsun. Oysa
yazıklar olsun sana! Allah bu ilmi Peygamber’in
soyundan sadece özel bir kesimin yanında
bırakmıştır. Allah kendi kitabının ilminden bir
harfi bile sana vermemiştir....” (Vesail c 27 s
48)
Evet, Kur’an’ın
tefsire ve yoruma ihtiyacı olan ayetlerini delil
göstererek bu gibi konuları ele almak sizi haktan
daha da uzaklaştırır. Kur’anı anlamak için tek yol
ondan ayrılmayan diğer emaneti Ehlibeyt’i tanımak
ve onların hayatları ve sözleri çerçevesinde
Kur’an'ı anlamaya çalışmaktır.
Şu noktayı da
hatırlatalım ki biz tartışmayı özenen birisi
değiliz. Allah Teala biliyor ki sizin önem
verdiğiniz şahsiyetlere dil uzatarak sizi rencide
etmeyi de kendimize hedef edinmiş değiliz. Şer’i
sorumluluk hissetmeseydik bu yazdıklarımızı da
size yazmazdık. Ricamız odur ki bizi bir tartışma
heveslisi zannederek her kafanızdan geçen şeyi,
bize yazmayın. Eğer gerçekten araştırmak
istiyorsanız bu ve benzeri siteler gibi Ehlibeyt
mektebi hakkındaki konuları içeren sitelerdeki
yazıları inceleyin inşallah yeterli olur.
Yukarıdaki soruların cevabına dikkatle diğer
sorularınızın cevabı da genel çerçevede verilmiş
sayılır. Bu yüzden diğer şüphelerinizi (Tevbe 100,
Feth 18) ayrıca incelemeyeceğiz.
|