Bismillahirrahmanirrahim
Soru
411:
Türbe ziyareti hakkında aşağıdaki soruları
yanıtlar mısınız?
1- Türbeleri ziyaretin ölen kişiye
ne faydası var? Ben herkesin ancak kendi ameliyle
kurtulacağına inanıyorum. Ölenin adına okunan
hatimlerin, Yasinlerin, Fatihaların ve hayrına
dağıtılan yemeklerin ölüye bir faydası olabilir
mi?
2- Kabirlerin süslenmesi aynı
camiler gibi israf değil mi? Ve de âlimlere türbe
yapılmasının onlara bir faydası var mı?
3- Türbelerin yapılması bir nifak
kapısı açmıyor mu? Çünkü burada insanlar dilekler
tutuyor, kurbanlar kesiyor, az kalsın şirke
girebiliyorlar?
Cevabınızı Kur'ani bir dairede
verirseniz daha tatminkâr olacaktır inşallah.
Allaha emanet olunuz
Cevap:
Muhterem kardeşim:
1- Türbe ve genel anlamda
mezarların ziyareti iki açıdan ele alınabilir:
Birincisi bu ziyaretin mezarda yatana faydalı olup
olmadığı, ikincisi ziyaret edene faydası olup
olmadığı açısından. Birinci açıdan ölen kimseye
Fatiha okunması, Kur'an okunması, salat u selam
getirilmesi veya istiğfar edilmesinin elbette ki
faydası vardır. Kur'an-ı Kerim'de Allah-u Teala
Resulullah'ın mu'minlere salat (dua) etmesini
emrediyor:
"Onların mallarından sadaka al ki,
onunla kendilerini temizlersin, tertemiz edersin.
Bir de haklarında hayır dua et. Çünkü senin duan
kalplerini yatıştırır. Allah işitendir, bilendir."
(Tevbe, 103)
Yine onlara mağfiret dilemesini
emrediyor:
"Ey Peygamber! İnanmış kadınlar
sana gelip Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamaları,
hırsızlık etmemeleri, zina etmemeleri, çocuklarını
öldürmemeleri, elleri ile ayakları arasında bir
iftira uydurup getirmemeleri, iyi bir işte sana
karşı gelmemeleri hususunda sana bey'at ederlerse
onların bey'atlarını al ve onlar için Allah'tan
mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan, çok
merhamet edendir."
(Mümtehine, 12)
"Sen (o zaman), sırf Allah'ın
rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer
kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin
etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları sen
bağışla, onlar için Allah'tan mağfiret dile…"
(Al-i İmran, 159)
"Biz hangi peygamberi gönderdikse,
sırf Allah'ın izni ile itaat edilmek üzere
gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri
zaman sana gelir de Allah'tan günahlarının
bağışlanmasını diler ve Resul de onların
bağışlanmasını dilerse, elbette Allah'ı affedici,
merhametli bulurlar..."
(Nisa, 64)
Eğer sizin dediğiniz gibi sadece
insanın kendi ameliyle kurtulabileceği söz konusu
olsaydı, Allah-u Teala Resulüne mu'minlere dua
etmeyi, hata yapanlar için mağfiret dilemeyi
emretmezdi.
Aynı şekilde Hz. Yakub'un çocukları
kardeşleri Hz. Yusuf'a yanlış yaptıktan sonra
pişman olduklarında, babaları Hz. Yakub'un yanına
gelerek: "Dediler ki: "Ey babamız, bizim için
Allah'tan bağışlanma dile. Biz gerçekten büyük
günah işlemiştik. * Dedi ki: "Sizin için Rabbimden
ilerde bağışlanma dileyeceğim. Şüphesiz o çok
bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir." (Yusuf,
97-98)
Görüldüğü gibi Hz. Yakub onların
isteğini geriye çevirip de "Benim istiğfarımın bir
faydası yoktur, gidin kendiniz Allah'tan
bağışlanma dileyin!" demiyor. "Sizin için
Rabbimden ilerde bağışlanma dileyeceğim. Şüphesiz
o çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir"
buyuruyor. Bütün bunlar insanın kendi amellerinin
dışında da bazı sebeplerin insana manevi
faydalarının olabileceğini açık bir şekilde
kanıtlıyor. Esasen bu Allah'ın bir lütfüdür ki
bizim bağışlanmamız ve rahmetine mazhar olmamız
için çeşitli yollar ve sebepler koymuştur. Eğer
böyle olmasaydı, bizim gibi hatâkâr kulların hali
nice olurdu? Tabi bunun anlamı bu değil ki insan
her melaneti işlesin, ondan sonra da gözünü
başkalarının dualarına, istiğfarlarına, şefaate
vs. diksin. Hayır, bunlar sadece tamamlayıcıdır.
Yani insanın kendisinde de maya olacak, ama var
olan bazı eksikleri bu tür yollarla telafi
edilecek. Zaten şefaatin anlamı da budur. Şefaat,
iki şeyin birleşmesi demektir. Yani insanın inancı
ve ameli, şefaatle bir araya gelip onu
tamamlayacak. Yoksa inanç ve amelden temelli
yoksun olan bir kimse için bunlar asla geçerli
değildir. Bu tıpkı ayağı kırılıp alçıya alınan bir
kimseye benzer. Böyle bir kimsenin koltuğuna
mesela bir asa verilir veya birileri yardım
ederse, yürüyebilir, kendisini ağır aksak da olsa
maksada ulaştırır. Ancak temelli felç olan bir
kimsenin koltuğuna kırk tane de değnek koysan yine
de yürüyemez!!
Ayrıca ziyaret edilen mezar
sahipleri, Peygamber veya Allah'ın veli kulları
olursa, onlara getirilen salat ve selam veya
okunan Kur'an, manevi makamlarının yücelmesine
muciptir, tıpkı bizim Allah Resulü'ne getirdiğimiz
salat ve selam gibi..
İkinci hususa gelince, mezar
ziyaretinin mezar sahiplerinden önce ziyaret
edenler için faydası vardır. Bu ise ölümü ve
ahireti hatırlayıp gafletlerden sıyrılmalarıdır.
Ayrıca onları ziyaret eden, onların hayatlarıyla
aşina olur, onların halleri ve hayat sahneleri
gözlerinde canlanır, onlardan ders ve ibret alır.
Ayrıca bu konularda yani mezar
ziyaretinin faydaları ve ölülere yapılan duaların,
hayır amellerin ve hayır hasenatın meşru ve
faydalı olduğuna dair onlarca hadis nakledilmiştir
ki bunların mütevatir hadisler olduğunda hiçbir
şüphe yoktur. Siz temelli hadis olayını inkâr
ediyorsanız, o sizin bileceğiniz bir iştir.
2- Peygamberler ve Allah'ın veli
kulları için yaptırılan türbelerin de onlara bir
faydası yoktur, ancak bu onlara bir nevi saygı ve
hürmetin ifadesidir. Tıpkı Kur'an'lara yapılan
süsleme ve tezhipler gibi.. O mübarek zatlar
Allah'ı bize hatırlatan şiarlardır ve Allah-u
Teala Kur'an'da İlahi şiarların yüceltilmesini
emretmiştir:
"Bu böyledir; kim Allah'ın
şiarlarına-nişanelerine, saygı gösterirse-onları
yüceltirse, şüphesiz o kalplerin takvasındandır."
(Hac, 32)
Allah-u Teala Hz. Musa ve Hz. Harun
ailelerinin nişanelerinin içinde bulunduğu
"Tabut"un (sandukanın) Beni İsrail tarafından
kutsandığını ve o sandukanın savaşlarda ordunun
önünde taşındığını ve Talut'un hükümranlığının
Allah tarafından onayladığının bir alameti olarak
onlara getirildiğinden bahsediyor.
"Peygamberleri, onlara şunu da
söylemişti: Haberiniz olsun, Onun hükümdarlığının
alâmeti, size o tabutun gelmesi olacaktır ki onda
Rabbinizden bir sekine (sükûnet, gönül rahatlığı),
Musa ve Harun ailelerinin bıraktıklarından bir
bakiyye (kalıntı) vardır. Onu melekler
getirecektir. Eğer iman etmiş kimselerden iseniz,
bunda sizin için kesin bir ibret, bir alâmet
vardır."
(Bakara, 248)
Böylece Allah-u Teala bu sandukada
olanların kutsallığını ve İlahi bir nişane
olduğunu teyid etmiş oluyor.
Allah-u Teala Kur'an'da Hz.
Yusuf'un göleğinin kutsallığından ve Hz. Yakub'un
gözlerinin şifa bulmasına bir vesile olarak
bahsediyor.
Hz. Yusuf yanına gelen kardeşlerine
dedi ki:
"Alın şu gömleğimi götürün de
babamın yüzüne sürün, gözü açılır. Ve bütün
ailenizle toplanıp bana gelin." * Ne zaman ki,
kafile (Mısır'dan) ayrıldı, öteden babaları dedi
ki: "Eğer bana bunak demezseniz, doğrusu ben
Yusuf'un kokusunu alıyorum." * Dediler ki:
"Vallahi sen hâlâ o eski şaşkınlığındasın." *
Fakat ne zaman ki, gerçekten müjdeci geldi,
gömleği Yakub'un yüzüne koydu, hemen gözü açıldı.
"Ben size demedim mi, ben Allah'tan sizin
bilmediklerinizi bilirim." dedi."
(Yusuf, 93 ila 96)
Türbe ziyaretlerine karşı gelip,
onların ziyaretine ve oralarda örneğin hastaların
şifası için dua edenler, Hz. Yusuf'un zamanında
olsalardı gömleğini babasının şifası için
gönderdiğine karşı gelip onu da şirkle suçlarlar
mıydı?!!
Şifa elbette Allah'tandır, ama
Allah isterse, bir ilacı şifa vesilesi kıldığı
gibi, bir veli kulunun gömleğini veya türbesini,
duasını veya şefaatini de şifa vesilesi kılabilir?
Bunda yadırganacak ne var ki?! Önemli olan ölçüyü
kaybetmemek ve her etkinin kaynağının Allah-u
Teala olduğuna ve diğer her şeyin sadece bir
vesile olduğuna inanmaktır.
3- Türbelerde kesilen kurbanlar
eğer sırf o türbe sahipleri için ve onlar adına
(hâşâ) kesilirse, elbette şirk olur. Ama eğer
maksat kesilen kurbanların Allah rızası için
kesilip fakir fukaraya, oraya gelen ziyaretçilere
dağıtılır ve sevabı mezar sahibine hediye
edilirse, bunun hiçbir sakıncası yoktur. Şirk
falanla da bir alakası yoktur; tıpkı Allah yolunda
bir fakire verilen sadaka gibi. Sadaka fakire
veriliyor, ama niyet Allah'ın rızasını bu işten
kazanmaktır. Türbelerde kesilen kurbanlar veya
yapılan harcama ve adaklar da genelde bu niyetle
yapılıyor. Eğer bazı cahiller bunun dışında bir
niyet taşırsa, bu onların cahilliği ve sorunudur.
Dolayısıyla bundan dolayı işin aslına muhalefet
etmek doğru değildir; burada yapılacak şey
insanların niyetlerini doğrultmak ve
cahilliklerini gidermektir.
|