Bismillahirrahmanirrahim
AL-İ İMRAN
SURESİNİN
7., 8. VE 9.
AYETLERİNİN TEFSİRİ
Soru 401:
Aşağıda "muhkem ve müteşabih" konusunda 10 sorunun
cevabı verilmiştir:
7- "Sana kitabı (Kur'an'ı) indiren
O'dur. Ondan bir kısım ayetler muhkemdir (manaları
açık olanlardır) ki onlar kitabın anasıdır (Diğer
ayetlerde olan belirsizlik ve müphemlikler, bu
muhkem ayetler vasıtasıyla aydınlığa kavuşur).
Diğerleri ise müteşabihtir. (Yani derin ve gaybi
konulara ilişkin olduğu için veya başka bazı
sebeplerden dolayı ilk bakışta değişik manalar
onlardan akla gelebilir; ancak muhkem ayetlere
müracaat edildiğinde onların gerçek manaları
anlaşılabilir.) Kalplerinde bir kayma-sapma
olanlar, fitne çıkarmak ve (kendi nefsani
isteklerine göre) yorumunu yapmak için (muhkem
ayetlere baş vurmadan, sürekli) ondan müteşabih
olanını takip ederler. Oysa onun tevilini (gerçek
tefsirini-yorumunu) Allah'tan ve ilimde
derinleşenlerden başkası bilmez. Onlar (İlimde
derinleşenler) derler ki: "Biz ona inandık, (ister
muhkem olsun, isterse mütaşabih) tümü Rabbimizin
katındandır". Temiz akıl sahiplerinden başkası
öğüt alıp-düşünmez (ve bu hakikati idrak
etmezler)."
8- "Rabbimiz, bizi doğru yola
ilettikten sonra kalplerimizi kaydırma ve katından
bize bir rahmet bağışla. Şüphesiz sen, en çok
bağış yapansın."
9- "Rabbimiz, sen mutlaka insanları
kendisinde asla şüphe bulunmayan bir günde
toplayacaksın. Doğrusu Allah, vadinden dönmez."
Aşağıda bu ayetlerin tefsirini soru
cevap şeklinde kısaca açıklamaya çalışacağız:
1- Bu ayette Kur'an ayetleri,
muhkem ve müteşabih diye iki kısma ayrılmıştır, bu
kelimelerin tam anlamı nedir?
Cevap:
"Muhkem" Arapça lügatinde, "İhkam" kökünden
türetilmiş ve önleme, engelleme anlamınadır.
Sağlam ve sabit varlıklara muhkem denilmesinin
sebebi, her türlü saptırıcı sebep ve faktörleri
önlemesinden dolayıdır. Yine sağlam, açık ve kesin
sözlere muhkem denilmesi, her türlü yanlış ve
batıl ihtimalleri önlediği içindir. İlime aynı
kökten türeyen "hikmet" denilmesi de insanı
kötülüklerden alıkoyduğu içindir. Bu manayı
dikkate aldığımızda, "Muhkem Ayetler"den maksat,
manası çeşitli yanlış ve batıl yorumlara yer
bırakmayacak şekilde manası açık ve belli olan
ayetlerdir.
"Müteşabih" kelimesi ise, lügatte
çeşitli açılardan birbirine benzeyen şeylere
denir. Bu yüzden girift ve karmaşık manaları
olduğu için değişik ama birbirine benzeyen
ihtimallere müsait olan kelime ve cümlelere
"müteşabih denir. Bu manayı dikkate aldığımızda
"Müteşabih Ayetler"den maksat, ilk bakışta
manasında çeşitli ihtimaller verilebilen ve girift
bir mana yapısına sahip olan ayetlerdir.
2- Muhkem ayetler, Kur'an'ın anası
olarak adlandırılmaktadır; bunun sebebi nedir?
Cevap:
Çünkü bir çocuk
karşılaştığı zorluklarda ve çözemediği her konuda
anasına baş vurup ona sığındığı gibi, müteşabih
ayetlerin de çözüm kaynağı ve yorumlayıcısı muhkem
ayetlerdir. Yani manası açık ayetlerden istifade
ederek onların manasını çözmeğe çalışmak lazım.
Yoksa o ayetlerden bağımsız bir halde müteşabih
ayetlerin gerçek mana ve tefsirini yapmak zor,
hatta imkansızdır.
3- Ayetlerin sebebi nüzulü nedir
(hangi olaydan dolayı inmiştir)?
Cevap:
Bu konuda iki tane rivayet nakledilmiştir.
Bunlardan birisinde İmam Muhammed Bakır'dan (a.s)
şöyle nakledilmiştir: "Yahudilerden birkaç kişi
"Hayy İbn-i Ahtap ve kardeşiyle birlikte
Resulullah'ın yanına gelerek şöyle dediler:
"Kur'an'da "Eli-Lam-Mim" diye bir ayet vardır.
(Arapça'da Ebced hesabı diye bir hesap vardır ve
bu hesapta her harfin bir rakamı vardır; bu
rakama göre) "Elif" harfi bire, "Lam" harfi otuza
ve "Mim" harfi de kırka eşittir. Biz, senin kendi
getirdiğin sözden anlıyoruz ki senin ümmetin ancak
yetmiş bir yıl devam edecektir!" Allah Resulü
onların bu art niyetlerini önlemek için buyurdu
ki: "Sizler neden "Eif-Lam-Mim" ayetine yapışmış
ve böyle bir sonuç çıkarmaya çalışıyorsunuz. (Eğer
bu hesabınızda samimi iseniz) neden diğer Mukattaa
harflerini görmezden geliyorsunuz. Çünkü Kur'an'da
bunlara benzer başka ayetler de vardır. Örneğin
"Elif-Lam-Mim-Sad" veya "Elif-Lam-Ra" ve diğer
mukattaa harfleri. Eğer gerçekten bu harfler benim
ümmetimin beka müddetine işaret ise (ki öyle
değildir), o zaman diğer mukattaa harflerini de
hesaplayın!! (Neden sadece bu ayete
yapışmışsınız?)" İşte bu olayın ardından
yukarıdaki ayet indi ve onların bu tavrı kınanarak
kalplerinde sapma ve maraz olduğuna vurgu
yapıldı." (Nur-üs Sekaleyn Tefsiri, C.1, S.313)
Bazı Sünni kaynaklarında ise şöyle
nakledilmiştir: "Necran Hıristiyanlarından bir
grup Resulullah'ın yanına gelerek, Kur'an'da Hz.
İsa hakkında buyrulan "O (İsa) Allah'ın
kelimesidir… O'ndan olan bir ruhtur…" (Nisa, 171)
cümlelerini kendi batıl inançları olan Hz. İsa'nın
ilahlığına güya bir delil olarak göstermeğe
çalışıp "Sizin kitabınız da bizim dediğimizi
onaylıyor" demeğe getirdiler. Oysa Kur'an'da en
açık biçimde Allah'ın hiçbir benzeri ve ortağı
olmadığını gösteren ayetleri görmezden geldiler.
İşte bu olayın ardından Allah-u Teala yukarıdaki
ayeti indirerek onlara gereken cevabı vermiştir.
(Fi Zilal-il Kur'an Tefsiri) Belki de iki olay da
yaşandıktan sonra bu ayet nazil olmuştur. Bu
yüzden her ikisi de doğru olabilir. Zaten sonuç
olarak her ikisi de aynıdır.
4- Müteşabih ayetlerin
indirilmesinin hikmet ve felsefesi nedir? Neden
bütün ayetler muhkem ve açık olarak
indirilmemiştir?
Cevap:
Bunun için birkaç
sebep zikredilebilir:
a) Ayetin kendisinde de
zikredildiği gibi, bu bir imtihandı; kalbinde
sapma ve hastalık olan ve bu ayetleri nefsani
istek ve hedeflerine alet etmek isteyenler,
Allah'a teslim olup onun gönderdiği muhkem ayetler
vasıtasıyla asıl ilahi maksadın ne olduğunu
anlamaya çalışanlardan ayrılmış olsunlar ve kimin
ne olduğu, nasıl bir niyet taşıdığı ortaya çıksın.
.
b) Bu vesileyle insanlar düşünme ve
tedebbür etmeğe teşvik olsunlar.
c) İnsanlar kendilerini İlahi
önderlere ve ilimde derinleşmiş kimselere muhtaç
hissedip doğruları öğrenmek için onlara müracaat
etsinler ve bu vesileyle onlarla aralarındaki
ilişki bağları günden güne yoğunlaşsın,
sağlamlaşsın. Eğer ders sürekli kolay olursa,
öğrenci hocaya müracaat etme ihtiyacı hissetmez
kendinde. Bu yüzden görüyoruz ki Allah Resulü
şöyle buyurmuştur: "Ben size iki ağır emanet
bırakıyorum, birisi Allah'ın kitabı (Kur'an),
diğeri ise benim Ehl-i Beytim. Onlara sarıldığınız
müddetçe asla dalalete düşmezsiniz. Onlar (Kevser)
havzu başında bana varıncaya kadar asla
birbirlerinden ayrılmazlar." (Müstedrek-üs
Sahihayn (Hakim Nişaburi), c.3, S.148)
5- Diğer bazı ayetlerde Kur'an'ın
tümü muhkem, diğer bazısında ise tümü müteşabih
olarak nitelendirilmiştir. Oysa bu ayette bir
kısmının muhkem, bir kısmının ise müteşabih olduğu
söyleniyor. İlk görünüşte bir çelişki olarak
gözüken bu nitelendirmenin açıklaması nedir?
Cevap:
Kur'an'ın tümünü
muhkem olarak niteleyen ayetin maksadı, Kur'an'ın
bütünün sağlam ve hak olduğu ve onda gevşek ve
temelsiz hiçbir görüş ve düşünce bulunmadığına
vurgu yapmaktır. Bu anlamda ister muhkem, isterse
müteşabih bütün ayetler muhkemdir (sağlamdır).
Kur'an'ın tümünü müteşabih olarak
niteleyen ayetin maksadı ise şudur ki (müteşabihin
birbirine benzer anlamı verdiği dikkate alınarak)
Kur'an ayetlerinin hepsi sistematik olarak
birbirine benzemekte ve birbiriyle asla
çelişmemekte ve aynı hedefi takip etmektedirler;
başka yazılar gibi bir kısmı diğerinden üstün ve
daha güzel ve daha sağlam değildir; hepsi aynıdır.
Gerçi insanların anlaması bakımından bazısının
manası açık ve kolay, ama bazısı mübhem ve
zordur.
Bu ayetteki muhkem ve müteşabihten
maksadın ne olduğunu da yukarıda açıkladık.
6- Bu ayette geçen "Onun tevilini
ancak Allah ve ilimde derinleşenler bilir."
cümlesindeki "tevil"den maksat nedir?
Cevap:
"Tevil" kelimesi
hakkında çeşitli tefsirler yapılmıştır, ancak
bunların en tutarlısı şudur ki, tevil lügatte bir
şeyi geri çevirmek demektir. Buna göre her işi
veya sözü asıl hedefine ulaştırmaya tevil denir.
Örneğin bir kimse bir işi yaptığında hedefini önce
belirlemez ve daha sonra bunu açıklarsa, bu onun
tevili olur.
Bu manayı dikkate aldığımızda
ayetin manası şöyle olur. Müteşabih ayetlerin
manasını asıl maksadına geri çevirip gerçek
anlamda ne demek istediğini açıklayabilecek olan
ancak Allah ve ilimde derinleşen kimselerdir.
Kalbi sapan kimseler ise fitne çıkarmak ve ayeti
asıl manasından saptırıp onu yanlış yere çevirmek
için mütaşabih ayetleri takip ederler.
7- Neden kalbinde hastalık olanlar
müteşabih ayetlerin peşine gidiyorlar?
Cevap:
Zira onların maksadı Kur'an'ı ve Allah'ın
hükümlerini öğrenmek değil, Kur'an'ı kendi nefsani
heva ve heveslerine alet etmektir. Bu iş için ise
müteşabih ayetler uygundur. Çünkü manası net
olmadığı için, onu istediği yere çekebilir;
istediği şekilde yalan yanlış tevil ve yorumları
Kur'an'a tahmil edebilir.
8- İlimde derinleşenlerden maksat
kimlerdir?
Cevap:
İlimde
derinleşenler, yani onda sarsılmaz ve sabit görüş
sahibi olanlardır. Gerçi bu geniş bir çerçeveye
sahiptir. Ancak bunun en açık ve en kamil
örnekleri peygamberler, onların vasiyleri ve
imamlardır. Ehl-i Beyt'ten nakledilen bazı
hadislerde de "Bunlardan maksat Peygamber ve Ehl-i
Beyti'dir" derken maksat İlimde derinleşenlerin
en kamil olanlarını zikretmektir. Yoksa diğer
ilim ehli de her kes kendi çapında ve Resul'den ve
Ehl-i Beyt'inden istifadeyle ve aldıkları bazı
anahtar bilgilerle, bir takım gizlilikleri
keşfedebilir; muhkem ayetlerden istifadeyle
müteşabih ayetleri yorumlayabilirler. Ancak Resul
ve Ehl-i Beyt'in dışında olanların her
söylediğinde kesinlik olmayabilir. Kısacası
Kur'an'ın bu konulardaki nihai görüşünü Peygamber
ve onun vasileri olan Ehl-i Beyt imamlarından
öğrenmek gerekir.
9- Müteşabih ayetlere bazı örnekler
zikreder misiniz?
Örneğin Bir ayette şöyle buyuruyor:
"Kıyamet gününde bazı parlak yüzlüler Rablerine
bakacaklar." Şimdi bu ayetin zahirine bakan kimse,
ilk etapta Allah-u Teala'nın da gözlerle
görülebileceği ve bir mekanda yer tuttuğu imajını
vermektedir. Aksi takdirde Allah'a nasıl bakar
parlak yüzlüler? Bu ayetin zahirinden ilk olarak
akla gelen şey budur. Ancak biraz meseleyi
derinlemesine incelersek ve muhkem ayetlere de baş
vurursak bu ilk anlaşılan şeyin yanlış olduğunu
anlayacağız. Çünkü evvela Kur'an'ın kendisi başka
bir ayette "Onu gözler algılayamaz, ama o gözleri
algılar." buyurmaktadır. Saniyen başka delillerle
Allah-u Teala'nın gözle görülemeyeceğini, çünkü
böyle olsaydı cismi özellikler taşıyıp mekana
muhtaç olacağını, sınırlanacağını ve.. biliyoruz.
Bunlar ise onun zatı mukaddesinden uzaktır. Demek
ki o ayetin zahirinden anlaşılan kastedilmemiştir;
bundan maksat, ya kalbi görüştür yada Allah'ın
lütuf ve nimetlerine bakmaktır. Allah'ın elinden
bahseden, duymasından, görmesinden, gelmesinden,
gitmesinden bahseden ayetlerde de aynı; yani
bunların hepsine sahih ve muhkem ayetlerle
örtüşecek bir tevil ve yorum getirmeliyiz. İlmin
derinliklerine inen ve İlahi ilimlere mazhar olan
Resul ve Ehl-i beyt'i ve onların yolunu izleyen
büyük alimler, bunların hepsine muhkem ayetlerden
istifadeyle uygun yorumlar getirmişlerdir. Mesela
Allah'ın elinden maksadın onun kudreti olduğu,
duyması ve görmesinden maksadın onun ilmi ve
duyulacak görülecek şeylerden haberdar olduğu
demektir.
Buna daha bir çok ayet
zikredebiliriz ki söz uzamasın diye şimdilik
bunlarla yetiniyoruz. Başka fırsatta bu konuda
daha fazla bilgi vermeğe çalışırız.
10- Ayetlerden, başka hangi
nükteleri anlamak mümkündür?
Cevap:
Ayetlerden şu
nükteleri de çıkarabiliriz:
1) Her kes her ayeti anlayamaz.
2) Sıhhatli ve selametli bir ruha
sahip olmayan kimseler fitne çıkarmak ve insanları
saptırmak için müteşabih ayetlerin peşine
giderler.
3) Fitne sadece savaşlarla, fiziki
kavgalarla değil, bazen indi ve yalan yanlış
yorumlarla gerçekleşir. Kısacası kültürel fitne ve
savaşın, fiziki ve maddi fitne ve savaştan aşağı
bir tarafı yoktur, hatta daha tehlikeli ve
kalıcıdır.
4) Bir kimsenin ruh sağlığından
emin olmadığımız takdirde, onun Kur'ani
delillerine dahi güvenmememiz gerekir.
5) İlahi ayetlerin son ve
tartışmasız hedef ve yorumunu ancak Allah ve
İlimde derinleşenler bilir.
6) Asıl önemli olan yüzeysel
bilgiler ve ezbercilik değil, ilimde
derinleşmektir.
7) İlimde derinleşenler, Allah-u
Teala ile birlikte anılmaktadırlar; bu da onların
yüce makamını göstermektedir.
8) Anlamanın çeşitli dereceleri
vardır ki bunun en üstün mertebesi ayetlerin
gerçek tevillerini ve nihai hedefini bilmektir.
9) Daha derin bilgi sahibi olanlar
Allah'a karşı daha mütevazı ve daha çok
teslimdirler "İlimde derinleşenler derler ki biz
ona (Kur'an'a) İman ettik…"
10) Her anlamadığımız şeyi hemen
inkar etmemeli ve ehil ve güvenilir kimselere
sorup öğrenmeğe, kavramaya çalışmalıyız.
11) Kur'an'ı anlamak için temiz ve
itidalli bir ruha sahip olmak gerekir.
12) Batıla meyletmek, ilimde
derinleşmeye engeldir.
13) İlimde derinleşenler, sürekli
kendi ruhlarını koruyup kollama düşüncesindedirler
ve herhangi bir sapmaya meyletmekten ve
ilimleriyle gururlanmaktan korkup Allah'a
sığınırlar. Sekizinci ayette şöyle diyordu:
(İlimde derinleşenler derler ki):
"Rabbimiz, bizi doğru yola ilettikten sonra
kalplerimizi kaydırma ve katından bize bir rahmet
bağışla. Şüphesiz sen, en çok bağış yapansın."
14) Sekizinci ayetin verdiği bir
diğer mesaj, şudur ki hidayeti bulmak çok önemli
değildir; asıl önemli olan hidayeti
koruyabilmektir. Çünkü bulunduktan sonra
korunamayan bir hidayet hiçbir fayda sağlayamaz
insana. Hatta daha çok vebale vesile olabilir;
çünkü bilenle bilmeyen aynı olamaz.
15) İlimde derinleşmenin
göstergesi, Allah'a yönelip ondan yardım
dilemektir. Eğer bir kimsede bu yoksa ve kendi
ilmine güvenip gururlanıyorsa, gerçek ilimden
nasipsizdir demektir. Başak bir ayette de
""Allah'ın kullarından (gerçek anlamda) ancak
(gerçek) alimler Allah'tan korkarlar." (Fatır, 28)
16) Kötü akibete uğramaktan korkmak
ve Allah'a sığınmak lazımdır. Zira her kes
hayatının her aşamasında imtihanlarla baş başadır.
17) İlimde derinleşenler
korkuyorsa, bizim daha çok korkmamız gerekmez mi?!
18) İlimde derinleşenler kıyamet
gününe ve Allah'ın verdiği vaadlere sadık
kalacağına yakin edip o günden korkuyorlar; zira
dokuzuncu ayette onların dualarının devamı şöyle
nakledilmektedir:
"Rabbimiz, sen mutlaka insanları
kendisinde asla şüphe bulunmayan bir günde
toplayacaksın. Doğrusu Allah, vadinden dönmez."
|