Advertisement

KEVSER YAYINCILIK

  Ana Sayfa / Soru ve Cevaplar

 

Bugün :  

Sık Kullanılanlara Ekle

 

Başlangıç Sayfası Yapın

 
 

Bismillahirrahmanirrahim

 

 Soru-37: "İmam Ali (r.a) hilafete haklı olduğu halde (Şiilere göre) Ebubekir (r.a), Ömer (r.a) ve Osman (r.a.)'ın hilafetleri döneminde onlara isyan etmediği gibi onların "Şeyh-ül İslamlık" vazifesini, (yirmi üç sene) kemal-i liyakatle yerine getirdi; NEDEN?"

Cevap-37: Sorunun cevabý için þu noktalarý nazara almak gerekir:

Evvela birinci, ikinci ve üçüncü halife dönemlerinde "Þeyh-ül Ýslamlýk" makamý diye bir þey yoktu ve hiçbir meþhur tarihçi ve alim de bu dönemlerde böyle bir kurumun varlýðýndan söz etmemiþtir.

Buna göre, sorunuz yanlýþ bir varsayým üzerine kuruludur ve temelden yanlýþtýr. Ama eðer maksadýnýz ilk üç halife döneminde Hz. Ali (a.s)'ýn ilmine müracaat etmeleri ise, elbette bu doðrudur. Ama þu gerçeði bilmek gerekir ki, Hz. Ali (a.s)'ýn halifelere karþý tavrý, asla halifeleri meþru gösterecek þekilde deðildi. Bunu anlamak için, Hz. Ali (a.s)'dan nakledilen aþaðýdaki söz ve hutbeler üzerinde düþünmek yeterlidir. Hz. Ali (a.s), Cemel savaþýndan önce yaptýðý bir konuþmada þöyle buyuruyor:

"Allah'a yemin ederim ki, Allah-u Teala, Yüce Peygamberi'nin ruhunu aldýðýndan bugüne kadar, sürekli ben hakkýmdan uzaklaþtýrýlmýþ bulunuyorum..." (Nehcu'l-Belaða, Hutbe: 6)

Yine kendi hilafeti döneminde halifeler dönemiyle ilgili bir konuþmasýnda halifelerin ona ait olan bir hakký yaðmaladýklarýný dile getirerek, gözünde diken boðazýnda kemik kalmýþ biri gibi bu duruma tahammül ettiðini açýkça dile getirmiþtir:

"Allah'a andolsun ki falan kimse (Ebu Kuhafe oðlu Ebubekir), hilafete göre yerimin, deðirmen taþýnýn mili gibi olduðunu bildiði halde hilafeti bir gömlek gibi üzerine giyindi. Oysa sel her zaman benden akar ve hiç bir kuþ benim yükseldiðim yüce zirvelere yükselemez. Ben de hilafetle kendi arama bir perde gerdim, ondan tümüyle yüz çevirdim. Baþladým kendi kendime düþünmeye; þu kesilmiþ elimle hemen ataða mý geçeyim, yoksa þu kapkaranlýk körlüðe sabýr mý edeyim? Öyle bir karanlýk ve körlük ki bu, büyüðü tamamýyla yýpratýr, küçüðü tümüyle ihtiyarlatýr, mümin kimse de Rabbine ulaþýncaya dek bu karanlýk körlükte sürekli olarak zahmetten zahmete düþer. Gördüm ki sabretmek akla daha yatkýndýr, sabrettim. Ama gözümde diken vardý, boðazýmda ise kemik. Mirasýmýn tümüyle yaðmalandýðýný görüyordum."

Hz. Ali'nin Medine'de kendi hilafeti döneminde okuduðu bir hutbede neden hakkýný almak için kýyam etmediðini de þöyle açýklamýþtýr:

"Peygamber (s.a.a), bizim aramýzdan gittiðinde biz onun varisi, velileri ve öz soyundan olan yakýnlarýyýz, artýk kimse hilafet konusunda bizimle niza etmez ve göz dikmez, dedik. Ama beklemediðimiz bir þekilde Kureyþ'ten bir grup bizim hakkýmýza el uzatarak yöneticilik hakkýný bizden aldý ve kendileri sahiplendiler. Allah'a yemin ederim ki, eðer Müslümanlarýn arasýnda bölünme meydana gelmesi, küfrün tekrar geri dönerek dinin tamamen yok olmasý korkusu olmasaydý bu gün üzerinde olduðumuz þeyden farklý bir durumda olurduk." (Þerh-i Nehcu'l-Belaða, Hutbe: 3)

         Hz. Ali (a.s), ikinci halife tarafýndan kurulan þurada kendisine hilafeti vermeleri        karþýsýnda, ortaya konulan Ebubekir ve Ömer'in yolunu devam ettirmesi þartýný açýkça reddetmiþ ve yalnýz Allah'ýn kitabý ve Peygamber'in sünnetine baðlý kalacaðýný açýklamýþtýr. Açýktýr ki, Hz. Ali (a.s) onlarýn Þeyhu'l-Ýslamlýðýný yapmýþ olsaydý veya onlarýn hilafetteki yöntemlerini meþru bilseydi, o zaman onlarýn sünnetini bir ölçü olarak reddetmesinin bir anlamý kalmazdý. Yakubi nakletmiþtir ki, Ömer'in kurduðu altý kiþilik halife belirleme þurasýnda olan Abdurrahman b. Avf, Hz. Ali'yi bir kenara çekerek þöyle dedi:

"Allah bizimle senin aranda þahit olsun ki, kendi hilafetin döneminde Allah'ýn kitabýna ve Peygamberi'nin sünnetine ve Ebubekir ve Ömer'in sünnetine uyasýn."

Hz. Ali þöyle karþýlýk verdi:

"Halife olursam gücüm yettiðince sizlerin arasýnda Allah'ýn kitabý ve Peygamber'in sünnetine uygun olarak davranacaðým."

Abdurrahman sonra Osman'ý bir kenara çekerek ayný sözü ona da dedi, Osman onun isteðini hemen kabul etti. Tekrar Hz. Ali'ye ayný teklifi tekrarladý; ama Hz. Ali yine ayný cevabý vererek sözlerine þunlarý ekledi: "Allah'ýn kitabý ve Peygamber'in sünnetinin yaný sýra artýk baþka bir kimsenin gelenek ve gidiþatýna uymaya bir ihtiyaç yoktur. Aslýnda sen bu hilafeti benden uzaklaþtýrmaya çalýþýyorsun."

Bütün bunlar gösteriyor ki Hz. Ali (a.s) üç halife döneminde hilafet sisteminin meþruiyetini kabul etmemiþ ve onlarý kendi hakkýný yaðmalayan güçler olarak görmüþtür. Elbette Hz Ali (a.s)'ýn eþsiz ilmi makamý yüzünden, halifeler kendi siyasetleriyle çeliþmediði ve bilgisizlik yüzünden baþka bir alternatifleri de olmadýðý hallerde Ýmam'a baþvurmuþlardýr. Ýmam Ali de onlarýn dinle ilgili sorularýný halletmiþ ve Ýslam'ýn hükmünü beyan etmiþtir.

Ama neden Ýmam'a baþvurduklarýnda onlarýn ilmi ihtiyaçlarýný gidermiþ ve onlara yol göstermiþtir acaba? Oysa isteseydi onlarýn sorularýna cevap vermeyi reddederdi. Bunun cevabý aþaðýdaki hususa dikkat edilirse açýktýr.

Masum Ýmam'ýn da Peygamberler gibi iki önemli ilahi vazifesi vardýr; birincisi hilafet ve ikincisi þehadet (gözetleyicilik). Yani Hz. Adem aleyhisselam'dan baþlayarak her dönemde bu iki ilahi görevi üstlenmeleri için, her zaman bulunan masum ilahi þahsiyetler (peygamberler veya peygamberlerin vasileri) var olmuþlar. Hilafet görevi, insanlarýn doðru þekilde yönetilmesini ve toplumda ilahi hükümlerin uygulanmasýný saðlamak içindir. Ýkinci görev olan þahadet (gözetleyicilik) görevi ise, dine baðlý olan insanlarýn haktan sapmalarýný önlemek ve sürekli ilahi hükümlerin tahriften korunmasýný saðlamak içindir.

Kur'an-ý Kerim'de bir çok ayet peygamberlerin bu iki ilahi göreve sahip olduðunu açýklamaktadýr. Bu açýklama ýþýðýnda þu noktaya dikkat etmek gerekir ki, bir peygamber veya imamda bu iki görevden birinin sekteye uðramasý yani bazý engeller yüzünden yürürlük kazanmamasý, diðer vazifenin de tatil olmasýný gerektirmez. Bir çok peygamber kendi dönemlerinde hilafet görevini yüklenmemesine raðmen ikinci görevlerini, yani þehadet (gözetleyicilik görevini) yerine getirmiþtir. Peygamber veya masum imam bu iki görevden hangisini ifa etmeðe bir fýrsat bulursa onu yerine getirmelidir. Çünkü bu onun ilahi mesuliyetidir.

Hz. Ali (a.s) ilk üç halife döneminde hilafet görevini ifa etmekten mahrum býrakýlmasýna raðmen þehadet görevini kýsmen ifa etmeðe fýrsat bulmuþ ve bu vazifeyi yerine getirmiþtir. Ancak bunun yaný sýra, sürekli onlarýn hilafetlerinin meþru olmadýðýný da çeþitli þekillerde imkan dahilinde beyan etmiþtir. Ýslam'ýn temeli tehlikeye düþmesin diye de bir kýyama baþ vurmamýþtýr. Bizce, Ýslam tarihinde gerçek manada bir araþtýrmasý olan kimse bunlarýn hiçbir gizli yönü olmayan apaçýk gerçekler olduðunu anlar. Ýsteyen kabul eder ve istemeyen emr-i vaký'i müdafaa etmek için onlarý görmezlikten gelir. Vesselam....

 
Site içi Arama


 

 

 

 

Go to top of page  Ana Sayfa | Kitap Listesi | Kıble Dergisi | Makaleler | Kadin ve Aile | Cocuklar Îçin | Soru Ve Cevap | Yazarlarımız |
Kur`an | Hadisler | Dualar | Şiirler | Ses ve Video | Programlar | Linkler  |  Îletişim için |

Copyright© 2000 Kevser Yayinlari Internet Hizmetleri. Tüm Haklari Saklidir Ayrintili bilgi almak için veya bize her konuda yazmak için, paragonxx@yahoo.de  'e mesaj yollayiniz. WWW.KEVSERNET.COM