Advertisement

KEVSER YAYINCILIK

  Ana Sayfa / Soru ve Cevaplar

 

Bugün :  

Sık Kullanılanlara Ekle

 

Başlangıç Sayfası Yapın

 
 

Bismillahirrahmanirrahim

 

Soru 368: Bazıları, Üsame ordusundan bahsedildiğinde ve Resulullah’ın (s.a.a) Hz. Ali (a.s) dışında bütün Sahabeyi bu orduda yer almalarını emrettiğini ve ondan geri duranları lanetlediğini söylediğimizde, bunu inkâra kalkıp Sünni kaynaklarında böyle bir şey yoktur veya sizin anlattığınız şekilde değildir, diyorlar. Eğer mümkünse bu konuyu detaylı bir şekilde ve Sünni kaynaklara dayandırarak açıklayabilir misiniz?

 

Cevap: Peygamber (s.a.a), mübarek ömrünün son günlerinde Roma İmparatorluğu'na karşı savaşmaya göndermek üzere Üsame b. Zeyd komutanlığında bir ordu düzenlemişti. Anam babam ona feda olsun, bu ordu onun için büyük önem taşıyordu. Ashabına bu orduya katılmak için hazırlanmalarını emretmiş, onları buna teşvik etmişti. Onlara moral vermek, gayrete getirmek için de kendi elleriyle onları donatmıştı. Muhacirler ve Ensar'ın Ebu Bekir, Ömer,[1] Ebu Ubeyde ve Sa'd gibi ileri gelenlerinin hepsinden orduya katılmalarını istemişti.[2] Bu olay, hicretin on birinci yılının sefer ayının sonuna dört gece kala olmuştu.[3] Ertesi gün Resulullah (s.a.a), Üsame'yi çağırmış, ona şöyle demişti:

Babanın öldürüldüğü yere kadar hareket et, atları oraya kadar sür. Ben seni bu ordunun komutanı kıldım. Sabah erkenden Übna[4] ehline hücum et. Haberiniz onlara ulaşmadan siz onlara ulaşın. Eğer Allah onlara karşı sana zafer verirse, aralarında fazla kalma. Yanına yol rehberleri al. Gözcülerin ve öncü birliklerin olsun.

Sefer ayının yirmi sekizinci günü olunca Resulullah'ın (s.a.a) ölüm hastalığı başladı. Anam babam ona feda olsun, ateşi yükseldi ve başı ağrıdı. Yirmi dokuzuncu günün sabahı onların ağır davrandığını görünce, o hasta hâliyle dışarı (mescide) çıktı ve onları hareket etmeye teşvik etti. Hamiyetlerini tahrik etmek ve kararlılıklarını pekiştirmek için de kendi mübarek eliyle sancağı bağlayıp Üsame'ye verdi. Sonra şöyle buyurdu:

Gazan Allah'ın adıyla ve Allah'ın yolunda olsun. Allah'ı inkâr edenle savaş.

Üsame, Peygamber'in bağladığı sancağı alıp Peygamber'in huzurundan ayrıldı. Sonra onu Büreyde'ye verdi. Ardından Medine'nin dışında Cüref'te konuşlanan orduya komuta etmek üzere yola düştü. Fakat ordu, Peygamber'in (s.a.a) ısrarla hemen hareket etmesini emrettiği hâlde ağır davranıp hareket etmedi. Ordunun içinden bazıları, Üsame'nin komutan seçilmesine itiraz ettiler. Daha önce de babasının komutanlığına itiraz ettikleri gibi. Onun komutanlığına itirazı uzatabildikçe uzattılar. Oysa onu, Peygamber (s.a.a) onlara komutan yapmıştı. Peygamber'in (s.a.a), "Ben seni bu ordunun komutanı kıldım." sözünü kendi kulaklarıyla duymuşlar, yüksek ateşine rağmen kendi mübarek elleriyle komutanlık sancağını onun için bağladığını kendi gözleriyle görmüşlerdi. Fakat bu onların, Üsame'nin komutanlığına itiraz etmelerine engel olmamıştı. Sonunda Peygamber (s.a.a) onların bu hâllerine çok kızmış, hasta hasta, başını bir bezle bağlamış, kadifesine bürünmüş, ağrı ve ateşten ayakta duracak hâli olmadığı bir hâlde hasta yatağından kalkıp, mescide gidip tekrar olaya müdahale etmek zorunda kalmıştı.[5] Bu olay, anam babam ona feda olsun, Peygamber'in (s.a.a) vefatından iki gün önce rebiyülevvel ayının onuncu gününde cereyan etmişti.[6] Minbere çıkmış, Allah'a hamdüsenadan sonra, tüm siyerciler ve tarihçilerin naklettiği ve tüm ilim ehlinin Peygamber'den sudur ettiğini kabul ettiği şu konuşmayı yapmıştı:

Ey insanlar! Üsame'yi komutan yapmamla ilgili bazılarınızdan bana ulaşan sözler de ne?! Şimdi Üsame'yi komutan yapmama itiraz ettiğiniz gibi, daha önce de babasını komutan yapmama itiraz etmiştiniz. Allah'a yemin ederim ki o, komutanlığa lâyık biriydi. Ondan sonra da oğlu buna lâyıktır.[7]

Bu sözlerin ardından onları hemen hareket etmeye teş-vik etti. İnsanlar Peygamber'le vedalaşıp ordunun konuşlandığı Cüref'e doğru yola çıkıyorlardı. Peygamber (s.a.a) de onlara, acele etmeleri gerektiğini tembih ediyordu. Sonra, anam babam ona feda olsun, hastalığı ağırlaştı. Fakat hastalığının ağırlaşmasına rağmen, "Üsame'nin ordusunu donatın! Üsame'nin ordusunun hazırlıklarını tamamlayın! Üsame'nin ordusunu hemen gönderin!" diyor ve bunu sık sık tekrarlıyordu.[8]

Ancak Peygamber'in (s.a.a) bu kadar ısrarına rağmen onlar hâlâ ağır davranıyorlardı. Rebiyülevvel ayının on ikisi, pazartesi günü olunca Üsame, ordugâh'tan ayrılarak Peygamber'in huzuruna çıktı. Peygamber (s.a.a) ona, "Yüce Allah'ın bereketiyle yarın erkenden hareket et." buyurarak hareket etmesini emretti. Üsame, Peygamber'le vedalaşıp ordugâha döndü. Sonra, bu kez de Ömer ve Ebu Ubey-de ile beraber ordugâhtan geri döndü ve hep birlikte, anam babam ona feda olsun, Peygamber'in huzuruna vardılar. O sırada Peygamber (s.a.a) canını teslim etmek üzereydi ve nitekim aynı gün canını âlemlerin Rabbine teslim ederek bu dünyadan göçtü.[9] Canım ve âlemlerin canları ona feda olsun!

Bu olay üzerine ordu sancakla birlikte Medine'ye geri döndü. Sonra da orduyu göndermekten tamamen vazgeçmeye niyetlendiler. Bu hususta Ebu Bekir'le konuştular ve son derece ısrarcı oldular. Oysa Peygamber'in (s.a.a) bu ordunun gönderilmesine, hem de hemen gönderilmesine ne kadar önem verdiğini, döne döne haber düşmana ulaşmadan önce onlara hücum edilmesi gerektiğini vurguladığını, Üsame'yi kendi eliyle donattığını, ona ne yapması gerektiğini söylediğini, sancağı kendi eliyle onun için bağladığını gözleriyle görmüşlerdi. Can çekiştiği anda bile, "Yüce Allah'ın bereketiyle yarın erkenden hareket et." dediğini duymuşlardı. Buna rağmen ordunun hareket etmesini geciktirdikçe geciktirmişler, Peygamber vefat ettikten sonra da ordunun gönderilmemesini, dağıtılmasını ve bağlanan sancağın açılmasını istemişlerdi. Ne var ki halife (Ebu Bekir), buna razı olmamış ve ordunun gönderilmesi gerektiği konusunda kararlı bir tutum sergilemişti. Ömer b. Hattab, halifenin kararlı olduğunu görünce halifenin huzuruna çıkarak Ensar'ın dilinden, en azından Üsame'yi azledip yerine başka birini komutan etmesini istemişti.[10] Oysa Peygamber'in (s.a.a), Üsame'nin komutanlığına itiraz etmelerine sinirlenmesinin, bundan oldukça rahatsız olmasının, hasta hasta, ateşler içinde yandığı, ağrıdan başını bağladığı, elbisesine bürünüp onu başına örttüğü, hâlsizlikten ayaklarının nerdeyse vücudunun ağırlığını taşıyamadığı bir hâlde ağır adımlarla mescide gelip minbere çıkmasının ve zorla nefes aldığı bir hâlde, "Ey insanlar! Üsame'yi komutan yapmamla ilgili bazılarınızdan bana ulaşan sözler de ne?! Şimdi Üsame'yi komutan yapmama itiraz ettiğiniz gibi, daha önce de babasını komutan yapmama itiraz etmiştiniz. Allah'a yemin ederim ki, o komutanlığa lâyık biriydi. Ondan sonra da oğlu buna lâyıktır." demesinin üzerinden uzun bir zaman geçmemişti. Peygamber'in (s.a.a) şiddetli hastalığına rağmen hasta yatağından kalkıp mescide gelmesi ve yemin ve isim cümlesi gibi tekit bildiren ve "inne" ve "lâm" gibi tekit edatları içeren yukarıdaki sözü sarf etmesi, onları içine düştükleri inat hâletinden soyutlamak içindi. Ama ne üzücüdür ki bunda başarılı olamamıştı. Nitekim bu inatlarını Peygamber'in vefatından sonra da sürdürmüşlerdi. Fakat halife onları dinlememiş, Üsame'yi azletmemiş, ordunun gönderilmesinden vazgeçmemişti. Hatta sıçrayıp Ömer'in sakalından tutmuş ve, "Anan seni kaybetsin ve yasında ağlasın ey Hattab'ın oğlu! Resulullah (s.a.a) onu komutan olarak atamış, sen ise benden onu azletmemi istiyorsun!" demişti.[11]

Nihayet çeşitli bahanelerle hareket etmesi engellenen ordu hareket etti. Üsame, bini atlı, üç bin savaşçıyla yola çıktı.[12] Fakat Resulullah'ın (s.a.a) orduda yer almasını istediği bir grup orduya katılmadı.[13] Oysa Resulullah (s.a.a), "Üsame'nin ordusunu donatın. Ondan geri kalana Allah lânet etsin." demişti.[14]

Herkesin teslim edeceği gibi onlar, siyasetlerinin temellerini sağlamlaştırmak ve direğini dikleştirmek için Peygamber'in açık emirlerini göz ardı ederek ilk başta ordunun hareket etmemesi için ağır davrandılar, sonunda da orduya katılmadılar. Çünkü siyasetlerini korumayı, onun gereğini yerine getirmeyi daha önemli buluyorlardı. Ordu er geç, onlar katılmasa da gönderilebilirdi. Fakat onlar Peygamber'in (s.a.a) vefatından önce savaşa çıksalardı, hilâfet ellerinden çıkacaktı. Anam babam ona feda olsun, Peygamber (s.a.a), Medine'nin onlardan boşalmasını, böylece çekişme ve kavgadan uzak, sakin bir ortamda onlar dönünceye kadar Emir'ül-Müminin Ali b. Ebu Talib'in hilâfetinin tespit edilmiş olmasını istiyordu.

Üsame gibi on yedi yaşındaki[15] bir genci onlara komutan etmesi de bu amaca yönelikti. Çünkü hilâfet makamına göz koymuş olanlardan birini onlara komutan etseydi, bunu Peygamber'in onun halife olmasını istemesine ilişkin bir işaret olarak kullanabilirlerdi. Böyle bir ihtimale mahal bırakmamak için itiraz edenlerin itirazına rağmen Üsame'-yi onlara komutan yapmıştı.

Fakat onlar, Peygamber'in hangi amaçla bu tedbirleri aldığını sezmişlerdi. Bu nedenle de Üsame'nin komutan seçilmesine itiraz etmiş, ağır davranmış ve Cüref'ten ileri adım atmamışlardı. Nihayet Peygamber (s.a.a) Rabbine kavuşmuştu. Ondan sonra da ordu gönderilmesinin askıya alınmasını, bağlanan sancağın açılmasını, bu da olmayınca Üsame'nin azledilmesini istemişlerdi. Sonra da birçokları bu orduya katılmamıştı. Böylece bu olayla ilgili olarak saydığımız bu beş hususta Peygamber'in açık emirlerini göz ardı ederek içtihat edip kendi görüşleri doğrultusunda hareket etmeyi yeğlemişlerdi.

 


 

[1]- Ebu Bekir ve Ömer'in Üsame'nin ordusunda oldukları tarihçiler ve siyerciler açısından kesindir ve bu konuda hiçbir ihtilâf göze çarpmamaktadır. Örnek olarak et-Tabakat'ül-Kübra'ya, Tarih-i Taberî'ye, el-Kâmil'e, es-Siret'ül-Halebiyye'ye, es-Siret'üd-Dehlâniyye'ye ve Üsame Ordusu'na değinen diğer kitaplara bakabilirsiniz. Halebî, Siret'inde (c.3, s.207) bu ordudan bahsederken zarif bir hikâye anlatır. Der ki: "Abbasî halifelerinden Mehdi, Basra'ya girdiğinde aklı ve zekâsı dillere destan olan Eyas b. Muaviye'yi gördü. Gencecik bir çocuk olmasına rağmen arkasında âlimlerden ve cübbe sahiplerinden dört yüz adam vardı. Bu duruma şaşıran Mehdi, 'Yazıklar olsun bu uzun sakal sahiplerine! İçlerinde bu çocuktan başka öne geçirecekleri bir yaşlı adam yok muydu?!' dedi. Sonra da o gence dönüp, 'Ey genç! Kaç yaşındasın?' diye sordu. Genç adam, halifeye şu cevabı verdi: 'Allah müminlerin emirine uzun ömürler versin, Allah Resulü (s.a.a), içlerinde Ebu Bekir ve Ömer'in de bulunduğu orduya Üsame b. Zeyd'i komutan ettiği gün Üsame kaç yaşındaydıysa, be de o yaştayım.' Halife, 'Allah seni bereketli kılsın, önderlik senin hakkın!' dedi." Halebî, o gencin on yedi yaşında olduğunu yazar.

[2]- Ömer, Üsame'ye şöyle derdi: "Resulullah (s.a.a) öldüğünde sen benim emirimdin." Bunu siyerciler, tarihçiler ve hadisçilerden birçok kişi nakleder. Örnek olarak bk. es-Siret'ül-Halebiyye, c.3, s.209.

[3]- Bu tarih, İbn-i Sa'd, Halebî ve Dehlânî gibi çok sayıda Ehl-i Sünnet âliminin verdiği tarihtir. Burada Üsame Ordusu'yla ilgili olarak Halebî ve Dehlânî'nin Siret'lerini esas almışızdır.

[4]- Übna; Suriye topraklarında Belka bölgesinde, Üsame'nin babası Zeyd b. Harise ve cennette kendisine iki kanat verildiği için "Tayyar" lâkabıyla anılan Cafer b. Ebu Talib'in şehit düştüğü Mûte yakınlarında, Askalân ve Remle arasında bir yerin adıdır.

[5]- Üsame Ordusu olayını zikreden tüm hadisçiler, siyerciler ve tarihçiler, Peygamber'in (s.a.a), Üsame'nin komutanlığına itiraz edilmesine çok sinirlendiğini ve yukarıda anlattığımız şekilde mescide çıkıp yukarıda aktardığımız konuşmayı yaptığını kaydederler. Örnek olarak bk. et-Tabakat'ül-Kübra, c.2, s.190; es-Siret'ül-Hale-biyye, c.3, s.207 ve 209 ve hamişindeki es-Siret'üd-Dehlâniyye, c.2, s.339.

[6]- Bu tarih; Halebî, Dehlânî ve İbn-i Sa'd gibi Ehl-i Sünnet siyerci ve hadisçilerine göredir. İmamiye'ye göre, Peygamber'in vefatı sefer ayının yirmi sekizinde vaki olmuş ve bu olaylar bu tarihten önce cereyan etmiştir.

[7]- Sahih-i Buharî, c.6, s.19, Peygamber'in Üsame'yi Savaşa Göndermesi Babı; Tarih-i Taberî, c.2, s.429 ve 431; et-Tabakat'ül-Kübra, c.2, s.248-252; Vâkıdî, el-Megazî, c.2, s.1119.

[8]- Tarih-i Taberî, c.2, s.431; et-Tabakat'ül-Kübra, c.2, s.248-250; Vâkıdî, el-Megazî, c.2, s.1119.

[9]- Peygamber'in vefat tarihi, Ehl-i Sünnet tarihçilerine göre böyledir. Bize göre ise, canımız ona feda olsun, aziz Peygamberimiz yüce ruhu, sefer ayının yirmi sekizinde ebediyet yurduna intikal etmiştir.

[10]- es-Siret'ül-Halebiyye, c.3, s.209 ve hamişindeki es-Siret'üd-Dehlâniyye, c.2, s.340; el-Kâmil, c.2, s.334-335.

[11]- es-Siret'ül-Halebiyye, c.3, s.209 ve hamişindeki es-Siret'üd-Dehlâniyye, c.2, s.340; Tarih-i Taberî, c.2, s.462, Hicrî 11. Yılın Olayları; el-Kâmil, c.2, s.335; Şerh-i Nehc'ül-Belâga, c.17, s.183.

[12]- Üsame, bu ordusuyla Übna halkına baskın yaptı; evlerini yaktı, hurma ağaçlarını kesti ve tarlalarında atlarını koşturdu; öldürdüğünü öldürdü, esir ettiğini de esir etti. Öldürdüklerinin arasında babasının katili de vardı. Allah'ın lütfu ve yardımıyla Müslümanlardan tek bir kişi bile öldürülmedi. Şiarları da, Peygamber'in Bedir Savaşı'ndaki şiarıydı: "Ya mensuru emit!" diye. Aldıkları ganimetleri de, atlılara iki, yayalara bir pay olmak üzere askerlerinin arasında paylaştırdı, kendisine de aynı miktarda pay aldı.

[13]- Üsame'nin ordusuna katılmayanların arasında Ömer b. Hattab ve Ebu Bekir de vardı. bk. Vâkıdî, el-Megazî, c.2, s.1121.

[14]- el-Milel ve'n-Nihal, c.1, s.29; Şerh-i Nehc'ül-Belâga, c.6, s.52, Cevherî'nin es-Sakife adlı kitabından naklen.

[15]- On sekiz, on dokuz ve yirmi yaşında olduğunu da söyleyenler vardır. Fakat yirmiden fazla olduğunu söyleyen yoktur.

 

 
Site içi Arama


 

 

 

 

Go to top of page  Ana Sayfa | Kitap Listesi | Kıble Dergisi | Makaleler | Kadin ve Aile | Cocuklar Îçin | Soru Ve Cevap | Yazarlarımız |
Kur`an | Hadisler | Dualar | Şiirler | Ses ve Video | Programlar | Linkler  |  Îletişim için |

Copyright© 2000 Kevser Yayinlari Internet Hizmetleri. Tüm Haklari Saklidir Ayrintili bilgi almak için veya bize her konuda yazmak için, paragonxx@yahoo.de  'e mesaj yollayiniz. WWW.KEVSERNET.COM