Advertisement

KEVSER YAYINCILIK

  Ana Sayfa / Soru ve Cevaplar

 

Bugün :  

Sık Kullanılanlara Ekle

 

Başlangıç Sayfası Yapın

 
 

Bismillahirrahmanirrahim

İSLÂM'DA ÖLen için AĞLAMAK

Soru 347: Bazıları ölüye ağlamanın caiz olmadığını söylüyorlar. Dolayısıyla Şia’nın Hz. Hüseyin’e matem utup ağlamasını eleştiriyorlar. Bu eleştiriyi nasıl cevaplayabiliriz? Delilleriyle açıklarsanız memnun olurum. Özellikle Sünni kaynaklara dayandırarak…

 

Cevap: Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Resulünde güzel bir örnek vardır.[1]

 

Hz. Resulullah'ın (s.a.a) Ölen için Ağladığına Dair İslâmi Metinlerde Geçen Rivayetler:

1- Resulullah'ın (s.a.a) Sa'd b. Ubâde'nin Hastalığında Ağlaması

Sahih-i Müslim'de şöyle geçer:

Abdullah b. Ömer der ki: Sa'd b. Ubâde hastalanmış, yatıyordu. Hz. Resulullah efendimiz (s.a.a) Abdurrahman b. Avf, Sa'd b. Ebî Vakkâs ve Abdullah b. Mesud'la birlikte onu ziyarete gitti. Sa'd'ın kendisinden geçtiğini görünce, "Öldü mü?" diye sordu. Ölmediğini söylediler. Resulullah (s.a.a) ağladı, orada bulunanlar da ağladılar.

Sonra Resul-i Ekrem (s.a.a) orada bulunanlara hitaben şöyle buyurdu.

"Dikkat etmez misiniz?! Yüce Allah, ağladığı veya üzüldüğü için kimseyi kınamaz; ama (mübarek dillerine işaret ederek) bunun için kınar -veya gerekirse- rahmetine boğar."[2]

2- Hz. Resulullah'ın (s.a.a), Oğlu İbrahim'in Ölümünde Ağlaması

Sahih-i Buharî'de Enes'ten şöyle rivayet edilmiştir:

Hz. Resulullah'la (s.a.a) birlikte bir grup Müslüman, (Re-sulullah'ın eşi ve oğlu İbrahim'in annesi) Hz. Mâriye'nin evine gittik. Hz. Resulullah'ın (s.a.a) minik yavrusu İbrahim can vermek üzereydi. Hz. Peygamber'in gözleri doluverdi. Abdurrahman b. Avf, Hz. Resulullah'a dönerek

− Sen de mi ya Resulullah?! diye sordu. Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a):

− Ey Avf'ın oğlu! Ağlamak Allah'ın rahmetindendir. Göz yaşlarım dökülmekte, yüreğim yanıp kavrulmakta şimdi; ama Allah'ın rızasına aykırı düşecek bir şey söylemiyorum. diye buyurdular.

Hz. Peygamber, bu sırada yüzünü minik İbrahim'e çevirip ona hitaben şöyle buyurdu:

− İbrahimciğim! Yokluğun bizi pek üzmekte, hicranın bize keder vermektedir.

İbn Mâce'nin Sünen'inde, Hz. Peygamber'in bunları söyleyerek minik İbrahim'in üzerine kapanıp ağladığı nakledilir.[3]

3- Hz. Resulullah'ın (s.a.a), Torununa Ağlaması

Sahih-i Buharî'de şöyle geçer:

Hz. Resulullah'ın (s.a.a) kızlarından biri ona haber göndererek oğlunun ölmek üzere olduğunu ve mümkünse hemen gelmesini istedi. Hz. Resulullah (s.a.a) aralarında Sa'd b. Ubâde'nin de bulunduğu bir grup sahabeyle birlikte kızının evine gitti. Kesik kesik soluk alan ve son nefesini vermek üzere bulunan yavrucağı Hz. Peygamber'in kollarına bıraktılar. Allah Resulü'nün (s.a.a) ağladığını gören Sa'd:

"Ey Allah'ın Resulü, ne oluyor size?!" diye sorunca, Hz. Peygamber:

"Bu, yüce Allah'ın, kullarının kalbine yerleştirdiği bir rah-mettir. Allah sevecen, merhametli ve yufka yürekli kullarına rahmet ve şefkatte bulunur."[4] diye buyurdu.

4- Hz. Resulullah'ın (s.a.a), Sevgili Amcası Hz. Hamza'ya Ağlaması

İbn Sa'd'ın Tabakât'ında ve Vâkıdî'nin Meğazi'sinde özetle şöyle yer alır:

Uhud Savaşı sonrasıydı. Ensarın bulunduğu mahalleden, şehitlerine ağlayan Müslümanların sesi duyuluyordu. Hz. Resulullah'ın gözleri doldu: "Hamza'nın, ağlayacak kimsesi de yok!" buyurdu. Hz. Resul-i Ekrem'in (s.a.a) bu sözünü Sa'd b. Muâz duymuştu; Benî Abduleşhel kadınlarına haber göndererek Hz. Resulullah'ın (s.a.a) evinde toplanmalarını istedi. Kadınlar gelip oturdular. Hz. Hamza'ya yas tutup ağladılar.

Onların mersiye ve ağlama seslerini duyan Peygamber (s.a.a) onlar için hayır duada bulundu ve yas meclisi tamamlandıktan sonra onları uğurladı.

O tarihten sonra ensar kadınları arasında, ölülerine ağlamadan veya onun yasını tutmadan önce Hz. Hamza'nın (r.a) şahadetini anarak ona gözyaşı dökmek âdet olup gelenekleşti.[5]

Ayrıca, Hz. Resulullah (s.a.a), sevgili anneleri Amine Hatun'un (r.a) mübarek mezarı başında ağlamış, hatta onunla birlikte yanındakiler de kendilerini tutamayıp ağlamışlardır.[6]

5- Resulullah (s.a.a) Ölü Evine Yemek Temin Edilmesini Emrediyor

Cafer'in şehadet haberi geldiğinde Hz. Resulullah (s.a.a) "Cafer'in âilesine yemek pişirin; onlar yaslıdır, bu gibi şeylerle uğraşacak durumda değildirler." buyurdu.[7]

6- Hz. Resulullah (s.a.a) Yas Süresini Belirtiyor

Mütevatir rivayetlerle nakledilen bir hadiste Hz. Resulullah'ın (s.a.a), kadının, kocası dışındaki ölülerine 3 gün, kocası içinse Kur'ân'da da belirtildiği üzere 4 ay 10 gün yas tutmasını buyurduğu geçer.[8]

7- Hz. Resulullah'ın (s.a.a) Cafer b. Ebutâlib'e (r.a) Ağlaması

Sahih-i Buharî'de şöyle geçer:

Hz. Resulullah (s.a.a) Zeyd, Cafer ve Abdullah b. Revâha-nın şahadet haberi gelmeden önce onların şahadetlerini haber vererek yaslarını tuttu ve şöyle buyurdu: "Sancağı Zeyd aldı. Zeyd şehit oldu, Cafer aldı! O da vurulup şehit düştü, İbn Revâha aldı, o da şehit düştü…!"

Hz. Resulullah (s.a.a) bu haberleri verirken mübarek gözlerinden yaşlar süzülmekteydi.[9]

Hz. Cafer b. Ebutâlib'in biyografisi hakkında el-İstiâb, Usdu'l-Gâbe, el-İsâbe, Tarih-i Taberî ve diğer kaynaklarda geçen metinlerin özeti mealen şöyledir:

Cafer'le arkadaşları şehit düşünce, Hz. Resulullah (s.a.a) Cafe-r'in evine gitti, onun çocuklarını çağırıp yanına oturttu, onları öpüp kokladı, ağlayarak sevip okşadı. Cafer'in eşi Esma, "Anam babam sana feda olsun ya Resulullah, ne oldu, neden ağlıyorsunuz? Cafer'le arkadaşlarından bir haber mi var yoksa?!" diye sorunca Hz. Peygamber-i Ekrem (s.a.a), "Evet, onlar bugün şehit düştüler!" diye buyurdu.

Esma, olayı şöyle nakletmektedir: "Bu haberi duyunca elimde olmaksızın çığlık atıp kalktım, yüksek sesle ağlıyordum, komşu kadınları etrafıma toplandı, ağlaşıyor, ağıtlar yakıyorduk. Bu sırada Fâtıma, "Eyvahlar osun! Ne oldu amcama?!" diye ağlayarak içeriye girdi. Hz. Resulullah (s.a.a), "Cafer gibi birine elbette ki ağlanır!" buyurdular.

8- Hz. Resulullah'ın (s.a.a), Torunu İmam Hüseyin'e (a.s) Ağlaması

a) Ümmü'l-Fazl Hadisi:

Müstedrekü's-Sahiheyn, Tarih-i İbn Asâkir, Hârezmî'nin Mak-tel'i ve diğer İslâmî kaynaklarda Haris'in kızı Ümmü'l-Fazl'dan şöyle rivayet edilir:

Hz. Resulullah'ın (s.a.a) huzuruna vararak:

− Ey Allah'ın Resulü! Dün gece kötü bir rüya gördüm, dedim.

Gördüğüm rüyayı sorunca; çok ürkütücü olduğunu söyledim.

Bunun üzerine Hz. Peygamber, tekrar buyurdu:

− Rüyanı anlat.

− Rüyamda, sizin vücudunuzdan olan bir parça et kollarımdaydı!...

Hz. Resulullah (s.a.a) gülümsedi:

− Korkmana gerek yok, hayırdır. Allah'ın izniyle kızım Fâtıma bir erkek evlât getirecek dünyaya, o bebeği senin kucağına verecekler.

Hz. Resulullah'ın (s.a.a) bu tabirinden sonra çok geçmeden Hz. Fâtımatü'z-Zehrâ (s.a) doğum yaptı ve Hz. Hüseyin'i (a.s) getirdi dünyaya; tıpkı Hz. Resulullah'ın (s.a.a) önceden buyurmuş olduğu gibi, bebeğin bakımını bana verdiler!

Bir gün Hz. Resulullah (s.a.a) girdi içeriye, bebeği onun kollarına bıraktım. Biraz sonra Hz. Peygamber'in ağladığını fark ettim, telaşla atıldım:

− Ya Resulullah! Anam babam sana feda olsun, ne oldu?

Hz. Peygamber, yaşlı gözlerle cevap verdiler:

− Cebrail (a.s) gelerek ümmetimin bu yavrumu şehit edeceğini haber verdi bana!

− Bunu mu?! Hüseyin'i mi?!

− Evet bunu, Hüseyin'i!... Hatta mezarının kırmızı renkli toprağından da biraz getirip verdi bana!"

Hâkim, bu hadisi aktardıktan sonra şöyle yazar: "Şeyheyn'in (Buharî ve Müslim'in) belirlemiş olduğu kurallara göre bu hadis-i şerif kesinlikle sahihtir; ama her nedense kendileri bu sahih hadisi aktarmamışlardır!"[10]

b) Cahş Kızı Zeyneb Hadisi:

İbn Asâkir'in Mecmau'z-Zevâid'inde, İbn Kesir'de ve diğer tarih kaynaklarında Cahş kızı, Zeynep'ten şu hadis rivayet edilir:

Hz. Resulullah'ın (s.a.a) benim evimde olduğu bir gündü; henüz yürümeye başlamış olan minik Hüseyin de benim ya-nımdaydı. İşle meşgul olduğum bir sırada minik Hüseyin Hz. Peygamber'in odasına girdi, engellemek için içeri koştuysam da, Hz. Peygamber, "Ona engel olma." buyurdular. ...Derken, Hz. Peygamber (s.a.a) namaza durdu. Kıyamda Hüseyin'i kucağına alıyor, rükû ve secdeye varmadan önce onu yavaşça yere bırakıyordu. Namazını bitirdikten sonra oturup ağlamaya başladı, ellerini açıp dua etti. Duasını bitirince:

− Ya Resulullah, bugüne değin hiç görmediğim bir davranıştı bu! (namazda Hüseyin'i kucağınıza almanız) dedim.

Hz. Peygamber, şöyle buyurdular:

− Cebrail inerek, ümmetimin şu yavrumu öldüreceğini haber verdi bana! Cebrail'den, Hüseyin'imin şehit düşeceği yerin toprağını bana getirmesini istedim, o da kırmızı renkli bir toprak getirdi bana..."[11]

c) Âişe'nin Rivayet Ettiği Hadis:

Abdurrahman oğlu Ebu Seleme'den naklen: İbn Asâkir, Mak-tel-i Hârezmî, Mecmau'z Zevâid ve diğer büyük kaynaklarda, Abdurrahman oğlu Ebu Seleme'nin, Âişe'den naklettiği şu hadis geçer:

Hz. Resulullah (s.a.a) minik Hüseyin'i kucağına almış, di-zine oturtmuştu, bu sırada Cebrail inerek:

Bu senin evlâdın mı? diye sordu.

Hz. Resulullah (s.a.a), "Evet." diye cevap verince Cebrail (a.s) şöyle dedi:

Ümmetin senden sonra onu öldürecek. İstersen, öldürüleceği yeri gösterebilirim!

Hz. Resulullah (s.a.a) göstermesini isteyince Cebrail, Hz. Peygamber'e Tef arazisinin toprağını gösterdi. "

Aynı rivayet bir başka yerde de "Cebrail Tef arazisini gösterdi ve oradan aldığı bir miktar toprağı Hz. Peygamber'e vererek "işte bu, onun katledileceği yerin toprağıdır!" dedi. şeklinde geçer.[12]

d) Ümmü Seleme Rivayeti:

Müstedrekü's-Sahiheyn, Tabakât-ı İbn Sa'd, İbn Asâkir Tarihi ve diğer güvenilir kaynaklarda Abdullah İbn Vahab'dan şöyle rivayet edilir: Ümmü'l-Müminin Hz. Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ) bana şöyle dedi:

Hz. Resulullah (s.a.a) bir gece uyumak için yatağına girdi; ama çok geçmeden tedirgin ve rahatsız bir hâlde yataktan kalktı. Tekrar uzanıp uyudu; ama çok geçmeden aynı şekilde yeniden uyandı. Bu defa, ilk hâlinden biraz daha farklıydı.

Üçüncü kez uyandığında yine rahatsızdı; ama bu kez avucunda kırmızı renkli bir toprak vardı, sevgiyle öpüyordu bu toprağı! Dayanamayıp sordum:

Ya Resulullah, bu ne toprağı böyle?

Cebrail (a.s), Hüseyin'imin Irak topraklarında öldürüleceğini haber verdi bana; onun öldürüleceği yerin toprağını göstermesini istedim; işte bu, o topraktır!"

Hâkim, bu hadisin sonunda şöyle yazar: "Bu hadis, Buharî ve Müslim'in koyduğu kural ve şartlara göre tamamen sahih ve doğru olduğu hâlde her nasılsa Buharî de Müslim de bu hadisi aktarmamışlardır!!"[13]

e) Enes b. Mâlik'in Rivayet Ettiği Hadis

Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde, Taberânî'nin Mu'cemu'l-Ke-bir'inde İbn Asâkir Tarihi'nde ve diğer birçok önemli kaynakta, Enes b. Mâlik'ten şöyle rivayet edilir:

Mukarreb meleklerden olan "Katar" meleği Hz. Resulul-lah'la (s.a.a) görüşebilmek için yüce Allah'tan izin istedi. Yü-ce Allah izin verdi. O gün Ümmü Seleme'nin (r.a) günüydü. Hz. Resulullah (s.a.a) Ümmü Seleme'ye (r.a) kapıda oturma-sını ve kimseyi içeriye almamasını buyurdu. Ümmü Seleme der ki: "Ben kapının önünde oturmuştum, bu sırada Hüseyin b. Ali geldi, kapıyı açıp doğru Hz. Peygamber-i Ekrem'in (s.a.a) odasına girdi. Hz. Peygamber, onu kucağına alıp şefkatle öpmeye başladı. Melek, "Onu seviyor musun?" diye sordu, Hz. Peygamber, "Evet." diye buyurunca, melek, "Üm-metin onu öldürecek, istersen öldürüleceği yeri göstereyim sana!" dedi. Hz. Peygamber, göstermesini isteyince o melek kırmızı renkli, kuma benzer bir miktar toprak verdi Peygamber'e. Ümmü Seleme, bu toprağı Hz. Peygamber'den alıp itinayla sakladı.

Sabit şöyle yazar: "Biz oraya 'Kerbela.' deriz."[14]

Peki bütün bu delillere rağmen bu konudaki ihtilâfın kaynağı nedir? Bu ihtilâfın kaynağı yine Sahih-i Buharî ve Sahih-i Müslim gibi bazı kitaplarda nakledilen bazı rivayetlerdir. Biz önce bu rivayetleri nakledip, daha sonra cevabına geçeceğiz:

Hz. Peygamber'in (s.a.a) Ağlamayı Yasakladığı İddia Edilen Rivayetin Kaynağı

Sahih-i Müslim'le Sünen-i Nesâî'de Abdullah b. Ömer'den rivayetle Hafsa'nın, babası Ömer'e ağladığını ve bunun üzerine Ömer'in, "Sakin ol kızım, Allah'ın Peygamberi'nin, 'Ölüye ağlamak, onu azaba sokar.' buyurduğunu bilmiyor musun?" dediğini yazar.[15]

Bir başka rivayette de yine Ömer'den naklen Hz. Peygamber'in (s.a.a) şöyle buyurduğu geçer:

Ölü, kendisine ağlanıp feryat edildiği için mezarında azap çeker.[16]

Bir başka rivayette de yine Ömer'in oğlundan şöyle nakledilir:

Halife Ömer yaralanınca, kendisinden geçmiş ve ağlama sesleri yükselmişti. Kendisine gelince, "Hz. Peygamber'in, ağlama ve feryatların ölüyü azaba soktuğu şeklindeki buyruğunu bilmiyor musunuz?" dedi.[17]

Bu rivayetlere cevabımız şudur:

Bu rivayetlerdeki yanlış, daha doğrusu yanlış anlama, bizzat Ümmü'l-Müminin Âişe tarafından düzeltilmiştir:

Bu konuda nakledilen şu rivayetlere dikkatinizi çekiyoruz: Sahih-i Buharî, Müslim ve Sünen-i Nesâî'de İbn Abbâs'tan naklolunan bir hadiste özetle şöyle geçer:

Biz Medine'ye ulaştıktan sonra çok geçmeden Halife Ö-mer'i yaraladılar. Bu sırada Süheyb, "Eyvah kardeşim, eyvah dostum!" diye figan ederek içeriye girdi. Ömer'in oğlu "Peygamber'in; yakınlarının ağlamasının ölüyü rahatsız edeceğini buyurduğunu duymadın mı?" dedi.

Ben kalkıp Âişe'nin yanına gittim ve bu rivayeti kendisine ileterek doğruluk derecesini sordum. Âişe "Hayır." dedi, "Vallahi doğru değil! Allah Resulü (s.a.a) hiçbir zaman ölüye ağlamanın onun azabına sebep olacağını buyurmuş değildir. Hz. Peygamber "Yüce Allah, yakınlarının ona ağlaması, kâfir ölünün azabını artırır, güldüren de, ağlatan da Allah'tır. Kimse bir başkasının günahını yüklenecek değildir." buyur-muşlardır.

Kâsım b. Muhammed de şöyle rivayet eder:

Ömer'le oğlu Abdullah'ın söylediği sözü Âişe duyunca, "Öyle birinden duymuşsunuz ki ne yalan söyler, ne iftira atar; ama kulağı yanlış duymuş onun!" dedi.[18]

Sahih-i Buharî'de, Müslim'de, Sünen-i Tirmizî'de ve Mâlik'in Muvattâ'sında Hişâm b. Urve'nin kavliyle, babasından şöyle bir rivayet geçer:

Ömer'in oğlunun söylediği sözü Âişe'ye aktararak, "Yakınlarının ona ağlaması ölünün azabını artırır." dediğini söy-lediler. Bunun üzerine Âişe şöyle dedi:

"Yüce Allah Ebu Abdurrahman'ı (Abdullah b. Ömer) affetsin, bir şey duymuş, ama iyi anlayamamış. Duyduğu şeyin aslı şudur: Bir gün Yahudi bir ölünün cenazesi mezarlığa götürüldüğünde, yakınlarının ona ağladığını gören Hz. Resulullah, (s.a.a) o cemaate hitaben, 'O azap çektiği hâlde siz ona ağlamaktasınız!' buyurdular."[19]

İmâm Nevevî (öl. 676) Sahih-i Müslim'e yazdığı şerhte Hz. Resulullah'ın (s.a.a) ölüye ağlamayı reddettiğine dâir gelen bütün rivayetlerin sadece Ömer'le, oğlu Abdullah tarafından nakledildiğini ve bu rivayetlerin Ümmü'l-Müminin Âişe tarafından kesinlikle reddedilerek yanlışlık ve unutkanlık eseri böyle bir şeyin ortaya çıktığını vurgulandığını yazar.[20]

Ömer'in Ağlayanlara Mani Olmak İstemesi Üzerine Hz. Resu-lullah'ın (s.a.a) Rahatsız Olup Ömer'i Hemen Engellemesi

Sünen-i Neseî'yle İbn Mâce ve Müsned-i Ahmed'de Mesleme b. Ezrak'tan nakille şöyle geçer:

Ebu Hüreyre'den şöyle duydum: Peygamber'in yakınlarından biri vefat etti. Kadınlar toplanıp ona ağladılar. Ömer, onları engellemek ve ağlayanları oradan uzaklaştırmak için ayağa kalkınca, Hz. Peygamber, "Ey Ömer! Onları kendi hâllerine bırak! Gözler yaşlı, yürekler buruktur şimdi. Çünkü sevdikleri birini henüz kaybetmiştir onlar!"[21] diye buyurdu.

Yine Müsned-i Ahmed'de Vahab b. Kiysân'dan ve -o da- Mu-hammed b. Ömer'den naklen Mesleme b. Ezrak'ın ona şöyle dediği geçer:

Abdullah b. Ömer'le çarşıda oturmuştuk. Bir cenazenin mezarlığa götürüldüğünü gördük, yakınları ağlaşıyorlardı. Abdullah b. Ömer onları azarlayarak üzerlerine yürümeye kalkışınca, onu sakinleştirerek, "Böyle söyleme." dedim ve ardından Ebu Hüreyre'den duyduğum şu rivayeti kendisine anlattım:

Mervân b. Hakem'in yakınlarından bir hanım ölmüştü; Mervân, ölüye ağlayanları engelliyor ve oradan uzaklaştırmaya çalışıyordu. Ben -Ebu Hüreyre- Ey Abdulmelik'in babası! Onları kendi hâllerine bırak. Ben bizzat bir olaya şahit oldum. Hz. Peygamber'in de bulunduğu bir yerde bir cenaze kaldırılırken yakınları ağlaşmış ve Ömer ağlayan kadınlara hiddetlenerek onları önlemeye yeltenmişti. Ama Hz. Peygamber (s.a.a) hemen müdahalede bulunarak, "Ey Hattab oğlu! Onları kendi hâllerine bırak, gözleri yaşlı, kalpleri yaslıdır; sevdikleri birini henüz kaybetmiştir onlar!" diye buyurdu.

Ömer'in oğlu Abdullah, "Sen bunu bizzat Ebu Hüreyre-den mi duydun?" diye sordu, "Evet." dedim. Bunun üzerine, "Allah ve Peygamber'i elbette ki daha iyi bilir." dedi.[22]

Bu Rivayetlerin Ortaya Koyduğu Sonuç

Bu rivayetlerin birinci bölümünden çıkarılan neticede, can ver-mekte olana, ölüye ve şehide, hatta ölünün mezarı başında ona ağlamak, asla Hz. Resul-i Ekrem'in (s.a.a) sünnetine aykırı değildir; hatta Hz. Peygamber'in kendisi bunlardan birçoğunu bizzat yapmışlardır.

Yukarıdaki rivayetlerin 2. bölümünde ise Hz. Resulullah (s.a.a) efendimizin, sevgili şehit torunu Hz. Hüseyin'e (a.s) defalarca ağladığını görmekteyiz ki bu aynı zamanda 1. bölümün de mevzuuna girmekte ve Hz. Peygamber'in sünneti sayılmaktadır.

Hz. Resulullah'ın (s.a.a) ölen için ağlamayı yasakladığı iddia olunan üçüncü kısımdaki rivayetler ise, görüldüğü üzere sadece halife Hattab oğlu Ömer'le onun oğlu Abdullah'a münhasır rivayetlerdir ki, onların da söz konusu rivayetleri yanlış duyup aktardıklarını bizzat Ümmü'l-Müminin Âişe'nin açıklamalarında gördük. Âişe meselenin aslını açıklamakta ve Ebu Hüreyre'yle İbn Abbâs gibi diğer sahabelerin rivayetlerinde de olduğu gibi olay şu şekilde netleşmektedir:

İkinci Halife'yle oğlunun, ölüye ağlamanın nehyedildiğine dair Hz. Peygamber-i Ekrem'e (s.a.a) isnatta bulunduğu rivayet yanlıştır.

Ölmekten korkan biri için veya ölmüş birinin mezarı başında ağlamak Hz. Resulullah'ın (s.a.a) sünnetine aykırı değildir.

Şehitlerin efendisi Hz. İmam Hüseyin'e ağlamak, Hz. Resulul-lah'ın (s.a.a) sünnetidir.

Buraya kadar Allah'ın inayet ve lütfüyle, bazı rivayetlerin yol açtığı ihtilâflardan örnekler vermeğe çalıştık. Şimdi kimi ayetlere getirilen tevillerin yol açtığı ihtilâflardan bazı örnekler sunmaya çalışacağız.

 


 

[1]- Ahzâb, 21

[2]- Sahih-i Müslim, 2, 636, "Cenâiz" kitabı, 6. bab.

[3]- Sahih-i Buhârî, "Cenâiz" kitabı, "Kavlu'n-Nebi İnna Bike Le-Mah-zunûn" bâbı, c.1, s.158 ve Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Fezâil, "Rahmetuhu Bi's-Sibyan ve'l-İyâl, c.62 ve Sünen-i İbn Mâce, Kitabu'l-Cenâiz, "Mâ Câe Fi'n-Na-zari İle'l-Meyyit" babı, c.1, s.473, 1475. hadis ve Tabakât-ı İbn Sa'd, c.1, böl: 1, s.88 ve Müsned-i Ahmed c.3, s.193.

[4]- Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Cenâiz, "Kavlu'n-Nebi Yuezzebu'l-Meyyit Bi Ba'zi Bukai Ehlihi Aleyh..." bâbı, ve Kitabu'l-Merzâ, "İyadetu's-Sübyan" bâbı c.4, s.3, Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Canâiz, "el-Bukau Ale'l-Meyyit" bâbı, s.636, hadis: 11 ve Sünen-i Ebî Davud, Kitabu'l-Cenaiz, "el-Bukau Ale'l-Meyyit" babı, c.3, s.193, hadis: 3125 ve Sünen-i Nesâî, Kitabu'l-Cenâiz, "el-Emru Bi'l-İhtisa-bi Ve's-Sabr, c.1, s.246; Müsned-i Ahmed, c.2, s.306 ve c.3, s.83, 88, 89.

[5]- İbn Sa'd'in Tabakât'ında Hz. Hamza'nın Hayatı, Dar-ı Sadır, Beyrut baskısı. 1377, c.3, s.11. Daha geniş şekilde: Vâkıdî'nin Meğazi'si, c.1, s.315-317 ve İmtau'l-Esma, c.1, s.163 ve Müsned-i Ahmed, c.2, s.40 ve Tarih-i Taberî. Ayrıca İbn Abdulbir'in el-İstiab'ında ve İbn Esîr'in Usdu'l-Gabe'sinde aynı konu, Hz. Hamza'nın biyografisi kısmında özetle geçer.

[6]- Sünen-i Nesâî, Kitabu'l-Cenâiz, "Ziyaretu Kabri'l-Müşrik" babı, c.1, s.267; Sünen-i Ebî Davud, Kitabu'l-Cenâiz, "Ziyaretu'l-Kubur" babı, c.3, s.218, hadis: 3234 ve Sünen-i İbn Mace, Kitabu'l-Cenâiz, "Ma Câe Fî Ziyareti Ku-buri'l-Müşrikîn" babı, c.1, s.501, hadis: 1572.

[7]- Sünen-i İbn Mace, Kitabu'l-Cenâiz, "Ma Câe Fi't-Taâm Yub'es İlâ Ehli'l-Meyyit" babı, c.1, s.514, hadis: 1610 ve 1611 ve Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Cenâiz, "Ma Câe Fi't-Taâm Yusneu Li-Ehli'l-Meyyit" babı, c.4, s.219'da bu hadisin hasen ve sahih olduğu kayıtlıdır. Yine Sünen-i Ebî Davud, Kitabu'l-Ce-nâiz, "Sun'atu't-Taâm Li-Ehli'l-Meyyit" babı, c.3, s.195, hadis: 3132 ve Müs-ned-i Ahmed b. Hanbel, c.1, s.205 ve c.6, s.370.

[8]- Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Cenâiz, "Hidadu'lMer'eti Alâ Gayri Zevciha" babı, c.1, s.154 ve Talâk Kitabı, "Teheddu'l-Müteveffa Anha Zevcuha Erbatate Eşhurin ve Arşen" babı, c.3, s.189 ve 68. bab ("el-Kuhlu Li'l-Hadde" babı) ve "el-Kıstu Li'l-Hâdde İnde't-Tuhr" babı ve "Telebbusu'l-Hadde Siyabe'l-Asb" babı ve "Velleziyne Yeteveffevne minkum ve Yezerûne Ezvacen" babı, c.3, s.189, 190 ve Sahih-i Müslim, Talâk Kitabı, "Vücubi'l-İhdad Fî İddeti'l-Vefat ve Tahrimuhu Fî Gayri Zalike İllâ Selasete Eyyam" babı, s.1124-1128 hadis: 1486, 1487, 1490, 1491 ve Sünen-i Ebî Davud, Talâk Kitabı, "Hidadu'l-Müteveffa Anha Zevcuha" babı, c.2, s.290, hadis: 2299 ve "Fî-Ma Tectenibu-hul'-Mu'tedde Fî İddetiha" babı, c.2, s.291, hadis: 2302 ve Sünen-i Tirmizî, Talâk ve Liân Kitabı, "Ma Câe Fî İddeti'l-Müteveffa Anha Zevcuha" babı, c.5, s.171, 174 ve Süneni Nesâî, Talâk Kitabı, "İddetu'l-Müteveffa Anha Zevcuha", "el-İhdad", "Sukutu'l-İhdad Ani'l-Kitabiyyeti'l-Müteveffa Anha Zevcuha", Ter-ku'z-Ziyneti Li'l-Haddeti'l-Müslime Dûne'l-Yahudiyyeti ve'n-Nasraniyye", "Ma Tectenibu'l-Hâddetu Mine's-Siyabi'l-Musabbeğa" ve "el-Hızabu Li'l-Mer'eti" bapları ve Sünen-i İbn Mâce, Talâk Kitabı, "Hel Tehuddu'l-Mer'etu Alâ Gayri Zevcihâ" babı, c.1, s.374, hadis: 2087 ve 2087 ve Sünen-i Daremî, Talâk Kitabı, "İhdadu'l-Mer'eti Ale'z-Zevc, c.2, s.167 ve el-Muvatta, İbn Malik, Talâk Kitabı, hadis: 101, 105 ve İbn Sa'd'in Tabakât'ı, c.4, 1. bölüm, s.27, 28 ve c.8, s.70 ve Müsned-i Ahmed, c.5, s.8, c.6, s.37, 184, 249, 281, 286, 287, 324, 325, 326, 369, 408, 462 ve Müsned-i Tayâlesî, s.1587, 1589, 1591.

[9]- Sahih-i Buhârî, "Peygamber'in Ashabının Faziletleri" kitabı, "Halid b. Velid'in Menkıbesi" babı, c.2, s.204.

[10]- İbn Asâkir Tarihi, hadis: 630-631 ve Mecmau'z-Zevâid, c.9, s.179 ve Maktel-i Harezmî, c.1, s.159 ve s.162'de farklı deyişle; Tarih-iİbn Asâkir, c.6, s.230 ve c.8, s.199 ve el-Emali, Şecerî, s.188 ve el-Fusulu'l-Mühimme, İbn Sabbağ el-Mâlikî, s.145 ve er-Ravzu'n-Nezîr, c.1, s.89 ve es-Savâik, s.115 ve bir başka baskısında da, s.190 ve Kenzü'l-Ummâl, eski baskı, c.6, s.223 ve el-Hasâisu'l-Kübrâ, c.2, s.125. Ehlibeyt kaynaklarından ise: Musiru'l-Ahzân, s.8; el-Luhuf, İbn Tavus, s.6 ve 7.

[11]- İbn Asâkir Tarihi, hadis: 629; Mecmau'z-Zevâid, c.9, s.188; Kenzü'l-Ummâl, c.13, s.112; İbn Kesir Tarihi, c.8, s.199. Ehlibyet kaynaklarından ise: el-Emâlî, Şeyh Tusî, c.1, s.323, Musiru'l-Ahzan, s.7-10 (ki bunun sonunda çok önemli bilgiler de verilmektedir) ve el-Luhuf, s.7- 9.

[12]- Tabakât, İbn Sa'd, hadis: 269 ve İbn Asâkir Tarihi, İmâm Hüseyin'in (a.s) hayatı, hadis: 627 ve Maktel-i Harezmî, c.1, s.159 ve Mecmau'z-Zevâîd, c.9, s.187- 8 ve Kenzü'l-Ummâl, c.13, s.108 ve eski baskısında, c.6, s.223 ve es-Savâiku'l-Muhrika, İbn Hacer, s.115 ve diğer bir baskıda, s.119; Hasâis, Su-yutî, c.2, s.125 ve Cevahiru'l-Kelam, Karaoğlu, s.117. Ve Ehlibeyt mektebi kaynaklarından ise: Şeyh Tusî'nin el-Emâli'sinde, c.2, s.325 ve Şecerî'nin E-mâli'sinde, s.177'de tafsilatlı şekilde geçmektedir.

[13]- Hâkim, Müstedrek'üs-Sahihayn, c.4, s.398 ve Taberânî'nin Mu'cemu'l-Kebir'i, hadis: 55 ve Tarih-i İbn Asâkir, hadis: 619 ve 621 ve İbn Sa'd'in Ta-bakât'ında Hz. İmam Hüseyin'in (a.s) Şerhihâli kısmında, hadis: 267 ve Zehe-bî'nin İslâm Tarihi, c.3, s.11 ve Siyeru'n-Nubelâ, c.3, s.194 ve 195 ve Maktel-i Hârezmî, c.1, s.158, 159'da özetle ve Zahairu'l-Ukbâ, Muhibbuddin Taberî, s.148, 149 ve Tarih-i İbn Kesir, c.6, s.230 ve Kenzü'l-Ummâl, Mattaki-i Hindî, c.16, s.266.

[14]- Müsned-i Ahmed, c.3, s.242, 265 ve Tarih-i İbn Asâkir, hadis: 615 ve 617 ve Taberânî'nin Mu'cem'i, hadis: 47; Harezmi'nin Maktel'i, c.1, s.160-162; Zehebî'nin İslâm Tarihi, c.3, s.10; Siyeru'n-Nubelâ, c.3, s.194; Zehairu'l-Ukbâ, s.146, 147; Mecmau'z-Zevâid, c.9, s.187 ve s.190'da "hasen" olarak adlandırılan bir başka senetle geçer. Tarih-i İbn Kesir, c.6, s.229'da da şöyle geçer: "Biz, Hüseyin'in Kerbelâ'da öldürüleceğini duymuştuk." Yine Kenzü'l-Ummal, c.16, s.266; es-Savâik, s.115; Ebu Nuaym'in ed-Delail'i, c.3, s.202; el-Mevahibu'l-Ludeniyye, Kastalanî, c.2, s.195; Süyutî'nin Hasâis'i, c.2, s.25. Ehlibeyt okulu kaynaklarından ise: Şeyh Tusî'nin (öl. 460 hk.) Emâli'si, Nu'man baskısı, Necef, 1384 hicrî kamerî, c.1, s.221. (Burada "meleklerin büyüklerinden biri" şeklinde geçiyor.)

[15]- Sahih-i Müslim, 2, 639, Kitabu'l-Cenâiz, "el-Meyyit Yuazzebu Bi-Bukai Ehlihi Aleyh" bâbı; Sünen-i Nesâî, Kitabu'l-Cenâiz, "Ölüye Ağlamak Nehyedil-miş Midir?" bâbı.

[16]- Sahih-i Müslim, c.2, s.639 ve Sahih-i Tirmizî, c.4, s.222, Kitabu'l-Ce-nâiz, bâb: 24 ve Sünen-i İbn Mâce, c.1, s.508, Kitabu'l-Cenâiz, "el-Meyyit Yu-azzebu Bi-Bukai Ehlihi Aleyh" bâbı.

[17]- Sahih-i Müslim, c.2, s.639 ve Sünen-i Nesâî, c.4, s.18.

[18]- Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Cenâiz, bab: 9, hadis: 22 ve 23; Sahih-i Bu-hârî, Kitabu'l-Cenâiz, "Kavlu'n-Nebiyy: el-Meyyit Yuazzebu Bi-Bukai Ehlihi Aleyh" babı, c.1, s.155 ve 156; Sünen-i Nesâî, Kitabu'l-Cenâiz, "Ölen İçin Ağlamanın Nehyi..." babı, c.4, s.18.

[19]- Nevevî'nin Şerh-i Sahih-i Müslim'i, Kitabu'l-Cenâiz, c.6, s.228, "el-Meyyit Yuazzebu Bi-Bukai Ehlihi Aleyh" babı.

[20]- age.

[21]- Sünen-i Nesâî, Kitabu'l-Cenâiz, "er-Ruhsa Fi'l-Bukai Ale'l-Meyyit" bâbı, c.2, s.19; Müsned-i Ahmed, c.2, s.110, 283, 333, 408 ve 444; Sünen-i İbn Mâce, Kitabu'l-Cenâiz, "Ma Câe Fi'l-Bukai Ale'l-Meyyit" bâbı, c.1, s.505, hadis: 1587.

[22]- Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.2, s.283, 408 ve aynı anlama yakın olarak, s.333'te de geçmektedir.

 

 

 
Site içi Arama


 

 

 

 

Go to top of page  Ana Sayfa | Kitap Listesi | Kıble Dergisi | Makaleler | Kadin ve Aile | Cocuklar Îçin | Soru Ve Cevap | Yazarlarımız |
Kur`an | Hadisler | Dualar | Şiirler | Ses ve Video | Programlar | Linkler  |  Îletişim için |

Copyright© 2000 Kevser Yayinlari Internet Hizmetleri. Tüm Haklari Saklidir Ayrintili bilgi almak için veya bize her konuda yazmak için, paragonxx@yahoo.de  'e mesaj yollayiniz. WWW.KEVSERNET.COM