İSLÂM'DA
ÖLen için AĞLAMAK
Soru
347:
Bazıları ölüye ağlamanın caiz olmadığını
söylüyorlar. Dolayısıyla Şia’nın Hz. Hüseyin’e
matem utup ağlamasını eleştiriyorlar. Bu
eleştiriyi nasıl cevaplayabiliriz? Delilleriyle
açıklarsanız memnun olurum. Özellikle Sünni
kaynaklara dayandırarak…
Cevap:
Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü
umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın
Resulünde güzel bir örnek vardır.
Hz.
Resulullah'ın (s.a.a) Ölen için Ağladığına Dair
İslâmi Metinlerde Geçen Rivayetler:
Sahih-i
Müslim'de şöyle geçer:
Abdullah b. Ömer der ki: Sa'd b.
Ubâde hastalanmış, yatıyordu. Hz. Resulullah
efendimiz (s.a.a) Abdurrahman b. Avf, Sa'd b. Ebî
Vakkâs ve Abdullah b. Mesud'la birlikte onu
ziyarete gitti. Sa'd'ın kendisinden geçtiğini
görünce, "Öldü mü?" diye sordu. Ölmediğini
söylediler. Resulullah (s.a.a) ağladı, orada
bulunanlar da ağladılar.
Sonra Resul-i Ekrem (s.a.a) orada
bulunanlara hitaben şöyle buyurdu.
"Dikkat etmez misiniz?! Yüce Allah, ağladığı veya
üzüldüğü için kimseyi kınamaz; ama (mübarek
dillerine işaret ederek) bunun için kınar -veya
gerekirse- rahmetine boğar."[2]
Sahih-i
Buharî'de Enes'ten
şöyle rivayet edilmiştir:
Hz. Resulullah'la (s.a.a) birlikte
bir grup Müslüman, (Re-sulullah'ın eşi ve oğlu
İbrahim'in annesi) Hz. Mâriye'nin evine gittik.
Hz. Resulullah'ın (s.a.a) minik yavrusu İbrahim
can vermek üzereydi. Hz. Peygamber'in gözleri
doluverdi. Abdurrahman b. Avf, Hz. Resulullah'a
dönerek
− Sen de mi ya Resulullah?! diye
sordu. Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a):
− Ey Avf'ın oğlu! Ağlamak Allah'ın
rahmetindendir. Göz yaşlarım dökülmekte, yüreğim
yanıp kavrulmakta şimdi; ama Allah'ın rızasına
aykırı düşecek bir şey söylemiyorum. diye
buyurdular.
Hz. Peygamber, bu sırada yüzünü
minik İbrahim'e çevirip ona hitaben şöyle buyurdu:
− İbrahimciğim!
Yokluğun bizi pek üzmekte, hicranın bize keder
vermektedir.
İbn Mâce'nin
Sünen'inde, Hz. Peygamber'in bunları
söyleyerek minik İbrahim'in üzerine kapanıp
ağladığı nakledilir.[3]
Sahih-i
Buharî'de şöyle geçer:
Hz. Resulullah'ın (s.a.a)
kızlarından biri ona haber göndererek oğlunun
ölmek üzere olduğunu ve mümkünse hemen gelmesini
istedi. Hz. Resulullah (s.a.a) aralarında Sa'd b.
Ubâde'nin de bulunduğu bir grup sahabeyle birlikte
kızının evine gitti. Kesik kesik soluk alan ve son
nefesini vermek üzere bulunan yavrucağı Hz.
Peygamber'in kollarına bıraktılar. Allah
Resulü'nün (s.a.a) ağladığını gören Sa'd:
"Ey Allah'ın Resulü, ne oluyor
size?!" diye sorunca, Hz. Peygamber:
"Bu,
yüce Allah'ın, kullarının kalbine yerleştirdiği
bir rah-mettir. Allah
sevecen, merhametli ve yufka yürekli kullarına
rahmet ve şefkatte bulunur."[4]
diye buyurdu.
İbn Sa'd'ın
Tabakât'ında ve Vâkıdî'nin Meğazi'sinde
özetle şöyle yer alır:
Uhud Savaşı
sonrasıydı. Ensarın bulunduğu mahalleden,
şehitlerine ağlayan Müslümanların sesi
duyuluyordu. Hz. Resulullah'ın gözleri doldu:
"Hamza'nın, ağlayacak kimsesi de yok!"
buyurdu. Hz. Resul-i Ekrem'in (s.a.a) bu sözünü
Sa'd b. Muâz duymuştu; Benî Abduleşhel kadınlarına
haber göndererek Hz. Resulullah'ın (s.a.a) evinde
toplanmalarını istedi. Kadınlar gelip oturdular.
Hz. Hamza'ya yas tutup ağladılar.
Onların mersiye
ve ağlama seslerini duyan Peygamber (s.a.a) onlar
için hayır duada bulundu ve yas meclisi
tamamlandıktan sonra onları uğurladı.
O tarihten sonra
ensar kadınları arasında, ölülerine ağlamadan veya
onun yasını tutmadan önce Hz. Hamza'nın (r.a)
şahadetini anarak ona gözyaşı dökmek âdet olup
gelenekleşti.[5]
Ayrıca, Hz.
Resulullah (s.a.a), sevgili anneleri Amine
Hatun'un (r.a) mübarek mezarı başında ağlamış,
hatta onunla birlikte yanındakiler de kendilerini
tutamayıp ağlamışlardır.[6]
Cafer'in
şehadet haberi geldiğinde Hz. Resulullah (s.a.a)
"Cafer'in âilesine yemek pişirin; onlar
yaslıdır, bu gibi şeylerle uğraşacak durumda
değildirler." buyurdu.[7]
Mütevatir
rivayetlerle nakledilen bir hadiste Hz.
Resulullah'ın (s.a.a), kadının, kocası dışındaki
ölülerine 3 gün, kocası içinse Kur'ân'da da
belirtildiği üzere 4 ay 10 gün yas tutmasını
buyurduğu geçer.[8]
Sahih-i
Buharî'de şöyle geçer:
Hz. Resulullah
(s.a.a) Zeyd, Cafer ve Abdullah b. Revâha-nın
şahadet haberi gelmeden önce onların şahadetlerini
haber vererek yaslarını tuttu ve şöyle buyurdu:
"Sancağı Zeyd aldı. Zeyd şehit oldu, Cafer aldı! O
da vurulup şehit düştü, İbn Revâha aldı, o da
şehit düştü…!"
Hz.
Resulullah (s.a.a) bu haberleri verirken mübarek
gözlerinden yaşlar süzülmekteydi.[9]
Hz. Cafer b.
Ebutâlib'in biyografisi hakkında el-İstiâb,
Usdu'l-Gâbe, el-İsâbe, Tarih-i
Taberî ve diğer kaynaklarda geçen metinlerin
özeti mealen şöyledir:
Cafer'le
arkadaşları şehit düşünce, Hz. Resulullah (s.a.a)
Cafe-r'in evine gitti, onun çocuklarını çağırıp
yanına oturttu, onları öpüp kokladı, ağlayarak
sevip okşadı. Cafer'in eşi Esma, "Anam babam sana
feda olsun ya Resulullah, ne oldu, neden
ağlıyorsunuz? Cafer'le arkadaşlarından bir haber
mi var yoksa?!" diye sorunca Hz. Peygamber-i Ekrem
(s.a.a), "Evet, onlar bugün şehit düştüler!"
diye buyurdu.
Esma, olayı
şöyle nakletmektedir: "Bu haberi duyunca elimde
olmaksızın çığlık atıp kalktım, yüksek sesle
ağlıyordum, komşu kadınları etrafıma toplandı,
ağlaşıyor, ağıtlar yakıyorduk. Bu sırada Fâtıma,
"Eyvahlar osun! Ne oldu amcama?!" diye ağlayarak
içeriye girdi. Hz. Resulullah (s.a.a), "Cafer
gibi birine elbette ki ağlanır!" buyurdular.
a)
Ümmü'l-Fazl Hadisi:
Müstedrekü's-Sahiheyn,
Tarih-i İbn Asâkir, Hârezmî'nin Mak-tel'i
ve diğer İslâmî kaynaklarda Haris'in kızı
Ümmü'l-Fazl'dan şöyle rivayet edilir:
Hz. Resulullah'ın (s.a.a) huzuruna
vararak:
− Ey Allah'ın Resulü! Dün gece
kötü bir rüya gördüm, dedim.
Gördüğüm rüyayı sorunca; çok
ürkütücü olduğunu söyledim.
Bunun üzerine Hz. Peygamber,
tekrar buyurdu:
− Rüyanı anlat.
− Rüyamda, sizin vücudunuzdan olan
bir parça et kollarımdaydı!...
Hz. Resulullah (s.a.a) gülümsedi:
− Korkmana gerek yok, hayırdır.
Allah'ın izniyle kızım Fâtıma bir erkek evlât
getirecek dünyaya, o bebeği senin kucağına
verecekler.
Hz. Resulullah'ın (s.a.a) bu
tabirinden sonra çok geçmeden Hz. Fâtımatü'z-Zehrâ
(s.a) doğum yaptı ve Hz. Hüseyin'i (a.s) getirdi
dünyaya; tıpkı Hz. Resulullah'ın (s.a.a) önceden
buyurmuş olduğu gibi, bebeğin bakımını bana
verdiler!
Bir gün Hz. Resulullah (s.a.a)
girdi içeriye, bebeği onun kollarına bıraktım.
Biraz sonra Hz. Peygamber'in ağladığını fark
ettim, telaşla atıldım:
− Ya Resulullah! Anam babam sana
feda olsun, ne oldu?
Hz. Peygamber, yaşlı gözlerle
cevap verdiler:
− Cebrail (a.s) gelerek ümmetimin
bu yavrumu şehit edeceğini haber verdi bana!
− Bunu mu?! Hüseyin'i mi?!
− Evet bunu,
Hüseyin'i!... Hatta mezarının kırmızı renkli
toprağından da biraz getirip verdi bana!"
Hâkim, bu
hadisi aktardıktan sonra şöyle yazar: "Şeyheyn'in
(Buharî ve Müslim'in) belirlemiş olduğu kurallara
göre bu hadis-i şerif kesinlikle sahihtir; ama her
nedense kendileri bu sahih hadisi
aktarmamışlardır!"[10]
b)
Cahş Kızı Zeyneb Hadisi:
İbn Asâkir'in
Mecmau'z-Zevâid'inde, İbn Kesir'de
ve diğer tarih kaynaklarında Cahş kızı, Zeynep'ten
şu hadis rivayet edilir:
Hz. Resulullah'ın (s.a.a) benim
evimde olduğu bir gündü; henüz yürümeye başlamış
olan minik Hüseyin de benim ya-nımdaydı. İşle
meşgul olduğum bir sırada minik Hüseyin Hz.
Peygamber'in odasına girdi, engellemek için içeri
koştuysam da, Hz. Peygamber, "Ona engel olma."
buyurdular. ...Derken, Hz. Peygamber (s.a.a)
namaza durdu. Kıyamda Hüseyin'i kucağına alıyor,
rükû ve secdeye varmadan önce onu yavaşça yere
bırakıyordu. Namazını bitirdikten sonra oturup
ağlamaya başladı, ellerini açıp dua etti. Duasını
bitirince:
− Ya Resulullah, bugüne değin hiç
görmediğim bir davranıştı bu! (namazda Hüseyin'i
kucağınıza almanız) dedim.
Hz. Peygamber, şöyle buyurdular:
− Cebrail inerek,
ümmetimin şu yavrumu öldüreceğini haber verdi
bana! Cebrail'den, Hüseyin'imin şehit düşeceği
yerin toprağını bana getirmesini istedim, o da
kırmızı renkli bir toprak getirdi bana..."[11]
c)
Âişe'nin Rivayet Ettiği Hadis:
Abdurrahman
oğlu Ebu Seleme'den naklen: İbn Asâkir, Mak-tel-i
Hârezmî, Mecmau'z Zevâid ve diğer büyük
kaynaklarda, Abdurrahman oğlu Ebu Seleme'nin,
Âişe'den naklettiği şu hadis geçer:
Hz. Resulullah (s.a.a) minik
Hüseyin'i kucağına almış, di-zine oturtmuştu, bu
sırada Cebrail inerek:
− Bu
senin evlâdın mı? diye sordu.
Hz. Resulullah (s.a.a), "Evet."
diye cevap verince Cebrail (a.s) şöyle dedi:
−
Ümmetin senden sonra onu öldürecek. İstersen,
öldürüleceği yeri gösterebilirim!
Hz. Resulullah
(s.a.a) göstermesini isteyince Cebrail, Hz.
Peygamber'e Tef arazisinin toprağını gösterdi. "
Aynı rivayet
bir başka yerde de "Cebrail Tef arazisini gösterdi
ve oradan aldığı bir miktar toprağı Hz.
Peygamber'e vererek "işte bu, onun katledileceği
yerin toprağıdır!" dedi. şeklinde geçer.[12]
d)
Ümmü Seleme Rivayeti:
Müstedrekü's-Sahiheyn,
Tabakât-ı İbn Sa'd, İbn Asâkir Tarihi
ve diğer güvenilir kaynaklarda Abdullah İbn
Vahab'dan şöyle rivayet edilir: Ümmü'l-Müminin Hz.
Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ) bana şöyle dedi:
Hz. Resulullah (s.a.a) bir gece
uyumak için yatağına girdi; ama çok geçmeden
tedirgin ve rahatsız bir hâlde yataktan kalktı.
Tekrar uzanıp uyudu; ama çok geçmeden aynı şekilde
yeniden uyandı. Bu defa, ilk hâlinden biraz daha
farklıydı.
Üçüncü kez uyandığında yine
rahatsızdı; ama bu kez avucunda kırmızı renkli bir
toprak vardı, sevgiyle öpüyordu bu toprağı!
Dayanamayıp sordum:
− Ya
Resulullah, bu ne toprağı böyle?
−
Cebrail (a.s), Hüseyin'imin Irak topraklarında
öldürüleceğini haber verdi bana; onun öldürüleceği
yerin toprağını göstermesini istedim; işte bu, o
topraktır!"
Hâkim, bu
hadisin sonunda şöyle yazar: "Bu hadis, Buharî ve
Müslim'in koyduğu kural ve şartlara göre tamamen
sahih ve doğru olduğu hâlde her nasılsa Buharî de
Müslim de bu hadisi aktarmamışlardır!!"[13]
e)
Enes b. Mâlik'in Rivayet Ettiği Hadis
Ahmed b.
Hanbel'in Müsned'inde, Taberânî'nin
Mu'cemu'l-Ke-bir'inde İbn Asâkir
Tarihi'nde ve diğer birçok önemli kaynakta, Enes
b. Mâlik'ten şöyle rivayet edilir:
Mukarreb meleklerden olan "Katar"
meleği Hz. Resulul-lah'la (s.a.a) görüşebilmek
için yüce Allah'tan izin istedi. Yü-ce Allah izin
verdi. O gün Ümmü Seleme'nin (r.a) günüydü. Hz.
Resulullah (s.a.a) Ümmü Seleme'ye (r.a) kapıda
oturma-sını ve kimseyi içeriye almamasını buyurdu.
Ümmü Seleme der ki: "Ben kapının önünde
oturmuştum, bu sırada Hüseyin b. Ali geldi, kapıyı
açıp doğru Hz. Peygamber-i Ekrem'in (s.a.a)
odasına girdi. Hz. Peygamber, onu kucağına alıp
şefkatle öpmeye başladı. Melek, "Onu seviyor
musun?" diye sordu, Hz. Peygamber, "Evet." diye
buyurunca, melek, "Üm-metin onu öldürecek,
istersen öldürüleceği yeri göstereyim sana!" dedi.
Hz. Peygamber, göstermesini isteyince o melek
kırmızı renkli, kuma benzer bir miktar toprak
verdi Peygamber'e. Ümmü Seleme, bu toprağı Hz.
Peygamber'den alıp itinayla sakladı.
Sabit şöyle
yazar: "Biz oraya 'Kerbela.' deriz."[14]
Peki bütün bu
delillere rağmen bu konudaki ihtilâfın kaynağı
nedir? Bu ihtilâfın kaynağı yine Sahih-i Buharî
ve Sahih-i Müslim gibi bazı kitaplarda
nakledilen bazı rivayetlerdir. Biz önce bu
rivayetleri nakledip, daha sonra cevabına
geçeceğiz:
Sahih-i
Müslim'le Sünen-i
Nesâî'de Abdullah b. Ömer'den rivayetle
Hafsa'nın, babası Ömer'e ağladığını ve bunun
üzerine Ömer'in, "Sakin ol kızım, Allah'ın
Peygamberi'nin, 'Ölüye ağlamak, onu azaba sokar.'
buyurduğunu bilmiyor musun?" dediğini yazar.[15]
Bir başka
rivayette de yine Ömer'den naklen Hz. Peygamber'in
(s.a.a) şöyle buyurduğu geçer:
Ölü, kendisine
ağlanıp feryat edildiği için mezarında azap çeker.[16]
Bir başka
rivayette de yine Ömer'in oğlundan şöyle
nakledilir:
Halife Ömer
yaralanınca, kendisinden geçmiş ve ağlama sesleri
yükselmişti. Kendisine gelince, "Hz. Peygamber'in,
ağlama ve feryatların ölüyü azaba soktuğu
şeklindeki buyruğunu bilmiyor musunuz?" dedi.[17]
Bu
rivayetlere cevabımız şudur:
Bu
rivayetlerdeki yanlış, daha doğrusu yanlış anlama,
bizzat Ümmü'l-Müminin Âişe tarafından
düzeltilmiştir:
Bu konuda
nakledilen şu rivayetlere dikkatinizi çekiyoruz:
Sahih-i Buharî, Müslim ve Sünen-i
Nesâî'de İbn Abbâs'tan naklolunan bir hadiste
özetle şöyle geçer:
Biz Medine'ye ulaştıktan sonra çok
geçmeden Halife Ö-mer'i yaraladılar. Bu sırada
Süheyb, "Eyvah kardeşim, eyvah dostum!" diye figan
ederek içeriye girdi. Ömer'in oğlu "Peygamber'in;
yakınlarının ağlamasının ölüyü rahatsız edeceğini
buyurduğunu duymadın mı?" dedi.
Ben kalkıp
Âişe'nin yanına gittim ve bu rivayeti kendisine
ileterek doğruluk derecesini sordum. Âişe "Hayır."
dedi, "Vallahi doğru değil! Allah Resulü (s.a.a)
hiçbir zaman ölüye ağlamanın onun azabına sebep
olacağını buyurmuş değildir. Hz. Peygamber "Yüce
Allah, yakınlarının ona ağlaması, kâfir ölünün
azabını artırır, güldüren de, ağlatan da
Allah'tır. Kimse bir başkasının günahını
yüklenecek değildir." buyur-muşlardır.
Kâsım b.
Muhammed de şöyle rivayet eder:
Ömer'le oğlu
Abdullah'ın söylediği sözü Âişe duyunca, "Öyle
birinden duymuşsunuz ki ne yalan söyler, ne iftira
atar; ama kulağı yanlış duymuş onun!" dedi.[18]
Sahih-i
Buharî'de, Müslim'de,
Sünen-i Tirmizî'de ve Mâlik'in Muvattâ'sında
Hişâm b. Urve'nin kavliyle, babasından şöyle bir
rivayet geçer:
Ömer'in oğlunun söylediği sözü
Âişe'ye aktararak, "Yakınlarının
ona ağlaması ölünün azabını artırır." dediğini
söy-lediler. Bunun üzerine Âişe şöyle dedi:
"Yüce Allah Ebu
Abdurrahman'ı (Abdullah b. Ömer) affetsin, bir şey
duymuş, ama iyi anlayamamış. Duyduğu şeyin aslı
şudur: Bir gün Yahudi bir ölünün cenazesi
mezarlığa götürüldüğünde, yakınlarının ona
ağladığını gören Hz. Resulullah, (s.a.a) o cemaate
hitaben, 'O azap çektiği hâlde siz ona
ağlamaktasınız!' buyurdular."[19]
İmâm Nevevî
(öl. 676) Sahih-i Müslim'e yazdığı şerhte
Hz. Resulullah'ın (s.a.a) ölüye ağlamayı
reddettiğine dâir gelen bütün rivayetlerin sadece
Ömer'le, oğlu Abdullah tarafından nakledildiğini
ve bu rivayetlerin Ümmü'l-Müminin Âişe tarafından
kesinlikle reddedilerek yanlışlık ve unutkanlık
eseri böyle bir şeyin ortaya çıktığını
vurgulandığını yazar.[20]
Sünen-i
Neseî'yle İbn Mâce
ve Müsned-i Ahmed'de Mesleme b. Ezrak'tan
nakille şöyle geçer:
Ebu Hüreyre'den
şöyle duydum: Peygamber'in yakınlarından biri
vefat etti. Kadınlar toplanıp ona ağladılar. Ömer,
onları engellemek ve ağlayanları oradan
uzaklaştırmak için ayağa kalkınca, Hz. Peygamber,
"Ey Ömer! Onları kendi hâllerine bırak! Gözler
yaşlı, yürekler buruktur şimdi. Çünkü sevdikleri
birini henüz kaybetmiştir onlar!"[21]
diye buyurdu.
Yine
Müsned-i Ahmed'de Vahab b. Kiysân'dan ve -o
da- Mu-hammed b. Ömer'den naklen Mesleme b.
Ezrak'ın ona şöyle dediği geçer:
Abdullah b. Ömer'le çarşıda
oturmuştuk. Bir cenazenin mezarlığa götürüldüğünü
gördük, yakınları ağlaşıyorlardı. Abdullah b. Ömer
onları azarlayarak üzerlerine yürümeye kalkışınca,
onu sakinleştirerek, "Böyle söyleme." dedim ve
ardından Ebu Hüreyre'den duyduğum şu rivayeti
kendisine anlattım:
Mervân b. Hakem'in yakınlarından
bir hanım ölmüştü; Mervân, ölüye ağlayanları
engelliyor ve oradan uzaklaştırmaya çalışıyordu.
Ben -Ebu Hüreyre- Ey Abdulmelik'in babası! Onları
kendi hâllerine bırak. Ben bizzat bir olaya şahit
oldum. Hz. Peygamber'in de bulunduğu bir yerde bir
cenaze kaldırılırken yakınları ağlaşmış ve Ömer
ağlayan kadınlara hiddetlenerek onları önlemeye
yeltenmişti. Ama Hz. Peygamber (s.a.a) hemen
müdahalede bulunarak, "Ey Hattab oğlu! Onları
kendi hâllerine bırak, gözleri yaşlı, kalpleri
yaslıdır; sevdikleri birini henüz kaybetmiştir
onlar!" diye buyurdu.
Ömer'in oğlu
Abdullah, "Sen bunu bizzat Ebu Hüreyre-den mi
duydun?" diye sordu, "Evet." dedim. Bunun üzerine,
"Allah ve Peygamber'i elbette ki daha iyi bilir."
dedi.[22]
Bu
rivayetlerin birinci bölümünden çıkarılan
neticede, can ver-mekte olana, ölüye ve şehide,
hatta ölünün mezarı başında ona ağlamak, asla Hz.
Resul-i Ekrem'in (s.a.a) sünnetine aykırı
değildir; hatta Hz. Peygamber'in kendisi bunlardan
birçoğunu bizzat yapmışlardır.
Yukarıdaki
rivayetlerin 2. bölümünde ise Hz. Resulullah
(s.a.a) efendimizin, sevgili şehit torunu Hz.
Hüseyin'e (a.s) defalarca ağladığını görmekteyiz
ki bu aynı zamanda 1. bölümün de mevzuuna girmekte
ve Hz. Peygamber'in sünneti sayılmaktadır.
Hz.
Resulullah'ın (s.a.a) ölen için ağlamayı
yasakladığı iddia olunan üçüncü kısımdaki
rivayetler ise, görüldüğü üzere sadece halife
Hattab oğlu Ömer'le onun oğlu Abdullah'a münhasır
rivayetlerdir ki, onların da söz konusu
rivayetleri yanlış duyup aktardıklarını bizzat
Ümmü'l-Müminin Âişe'nin açıklamalarında gördük.
Âişe meselenin aslını açıklamakta ve Ebu
Hüreyre'yle İbn Abbâs gibi diğer sahabelerin
rivayetlerinde de olduğu gibi olay şu şekilde
netleşmektedir:
İkinci
Halife'yle oğlunun, ölüye ağlamanın nehyedildiğine
dair Hz. Peygamber-i Ekrem'e (s.a.a) isnatta
bulunduğu rivayet yanlıştır.
Ölmekten
korkan biri için veya ölmüş birinin mezarı başında
ağlamak Hz. Resulullah'ın (s.a.a) sünnetine aykırı
değildir.
Şehitlerin
efendisi Hz. İmam Hüseyin'e ağlamak, Hz.
Resulul-lah'ın (s.a.a) sünnetidir.
Buraya kadar
Allah'ın inayet ve lütfüyle, bazı rivayetlerin yol
açtığı ihtilâflardan örnekler vermeğe çalıştık.
Şimdi kimi ayetlere getirilen tevillerin yol
açtığı ihtilâflardan bazı örnekler sunmaya
çalışacağız.
|