Bismillahirrahmanirrahim
NEDEN ÖLÜMDEN KORKUYORUZ?
Soru
345:
İnsanların çoğu ölümden korkuyor. Acaba bunun
sebebi nedir?
Cevap:
Ölümden korkmanın birçok nedeni olabilir. Biz
bunları izah edebilmek için bir misalden
yararlanmak istiyoruz.
Bildiğimiz
gibi İslam'ın dünya görüşünde, dünya varlığımızın
birinci boyutudur. İnsan bu dünyada bir hedefe
doğru ilerleyen bir yolcu gibidir. Bu yüzden biz;
bir maddi yolculuğa çıkan birisini örnek olarak,
manevi yolculuk halinde bulunan insanın
kaygılarını ve bu kaygıları giderme yollarını izah
etmeğe çalışacağız.
1- Maddi
bir yolculukta arabasıyla hareket halinde olan bir
şoför, bazen arabasının bir uçuruma yuvarlanıp yok
olmasından korkar; manevi yolculukta da, ahirete
inancı olmayan ve ölümü bir yok olma şeklinde
yorumlayan kimse tabi ki ölümden korkacaktır. Zira
ona göre ölüm demek her şeyi kaybetmek ve temelli
yok olmak demektir.
2- Bazen
yolculuk halinde olan şoför, yıllarca emek ve
zahmetle elde ettiği araba ve eşyalarının birileri
tarafından elinden alınmasından korkar. Zira
arabası onun her şeyidir ve onu kaybetmeyi her
şeyi kaybetme olarak görmektedir.
Evet dünya malına, makamına,
şöhretine, evladına ve .... sıkıca bağlanan ve
ömrünü onların üzerine koyan birisinin en büyük
korkusu onları kaybetmektir. Ölümü de onları
kaybetmeye bir vesile bildiği için şiddetle
ölümden korkmaktadır.
Bedenin
kıllarla kaplı bir bölgesine bir yapışkanın
yapıştığını farz edin; bir de kılsız bir yerine.
Birinci yerden onu koparmak oldukça zor, ikinci
yerden ise kolaydır. Evet dört elle dünyaya
yapışan birisini ondan kopması elbette zor ve
çetin olacaktır.
Bir gün
birisi Resulullah'a (s.a.a) "Neden ölümden
korkuyoruz?" diye sordu. Allah Resulü (s.a.a):
"Malın var mı? Buyurdu, oda evet dedi. "Allah
yolunda harcadın mı?" diye sorunca, o da hayır
cevabını verdi bunun üzerine Allah Resulü; işte bu
yüzden korkuyorsun." Buyurdu.
Benzer
bir soru imam Hasan (a.s.)a sorulunca şöyle
buyurdu: "Siz ahiretinizi harap edip dünyanızı
onardınız; şenlendirdiniz. İşte bu yüzden
onarılmış bir yerden harabe bir yere taşınmayı
sevmiyorsunuz!!"(2)
3- Maddi
yolculukta bazen, şoförün korkusu yolu doğru
düzgün bilmeyişi, tanımayışından kaynaklanır.
Manevi
yolculukta böyledir. Bir gün onuncu imamımız imam
Hâdi (Ali Naki) (a.s.) hasta olan dostlarından
birisinin ziyaretine gitti. Onun ölümden
korktuğunu ve ağladığını görünce şöyle buyurdu:
"Sen ölümü tanımadığın (onun nasıl bir şey
olduğunu) bilmediğin için korkuyorsun."(3)
4- Maddi
yolculukta, şoförün korkusu bazen de
saydıklarımdan ötürü değil, yolun uzunluğu, benzin
ve erzağın azlığı ve lastiklerin
dayanıksızlığından kaynaklanmaktadır.
Hz. Ali
(a.s.) bakın ahiret yolculuğunu bizlere nasıl
tasvir ediyor: "Ah! Aman, azığın azlığından, yolun
uzaklığından, yolculuğun uzunluğu ve hedefin
büyüklüğünden."(4)
5-
Şoför bazen ise bunların hiç birisinden dolayı
bir kaygısı yoktur. Bu sefer kaygısı, geçmişte
işlediği bir takım suç ve kanunsuzluklardan
dolayı polise yakalanama ihtimalidir. Zira yaptığı
yanlışlar trafik polisi tarafından dosyasına
işlenmiş, yanlışları radar tarafından izlenmiş ve
kaydedilmiştir. Veya arabasının ruhsatı yoktur
veya ehliyetsizdir veya ......
Manevi
yolculukta da durum aynen böyledir. Bakın Kûr'an-ı
Kerim bazıları hakkında ne buyuruyor: "Onlar
yaptıkları (kötü) ameller ve suçlardan dolayı
hiçbir zaman ölümü arzulamazlar." (Cuma, 7)
6- Bazen
ise şoförün korkusu bunların hiç birisinden değil;
bu uzun ve yorucu seferin ardından nasıl
karşılaşacağını ve nasıl muameleye tabi
tutulacağını bilmiyor diyelim ki suçları ve
kanunsuzluklarından dolayı; cezalandırılmadı acaba
beklediği ilgi, hürmet ve şefkati görecek mi?
Evet
beklediği ilgi ve hürmeti göreceğinden emin olan
bir yolcunun artık hiçbir endişe ve korkusu
kalmaz. Manevi yolculukta da durum farksızdır.
Bir gün
Hz. Ali (a.s.)a:"Allah'a kavuşmayı (ölümü) nasıl
oldu da sevdin? (zira "bir çocuğun annesinin
göğsünden süt emmeyi sevmesinden daha çok ben
ölümü seviyorum." Diyorsun) şeklinde bir soru
sorulunca şu cevabı buyurdu:"Allah'ın benim için
meleklerinin, elçilerinin ve peygamberlerinin
dinini seçtiğini görünce, anladım ki bana bu
ikramda bulunan (Allah) beni unutmaz. Bu yüzden,
ona kavuşmayı sevdim."(5)
ÖLÜMDEN KORKMAMAK İÇİN NE YAPMALIYIZ?
Ölümden korkmamak için, önceki
bölümde zikrettiğimiz bu korkuya sebep olan
nedenleri ortadan kaldırmaya çalışmalıyız. Yani
ölüm korkusu, ölümün ne olduğunu bilmediğimiz ve
onu bir yolculuk olarak zannettiğimizden
kaynaklanıyorsa, bu konudaki yanlış düşüncemizi
akli ve nakli delillerle ıslah etmeli ve ölümü bir
yokluk değil bir mekan değişikliği ve geçici bir
alemden ebedi bir aleme geçiş köprüsü olarak
görmeliyiz. Akıl ve mantığımızı kullanarak bu
yanlış düşüncemizi ıslah edersek ölüm korkusuna
yol açan birinci nedeni ortadan kaldırmış oluruz.
Eğer bu
korku, sahip olduğumuz servet, evlat, eş v.b.
inden ayrılmak korkusundan kaynaklanıyorsa; şunu
bilmeliyiz ki ölüm ile birlikte, eğer Allah-u
Teala bunları, bu fani şeyleri bizden alıyorsa,
yerine dünya nimetleriyle kıyaslanamayacak kadar
değerli olan nimetleri bizlere lütfedecektir.
Kaldı ki bizde bir mû'min olarak bu dünyada,
dünyanın geçici metaına ve dünyevi nimetlere
öylesine bağlanmamalıyız ki; onlardan ayrılmak
bize zor ve çetin gelsin.
Elbette
bunları söylerken dünya malı ve evladının kötü
olduğunu söylemek istemiyoruz. Bizim demek
istediğimiz, her şeyini onlara adayıp da ahiretten
gafil olmak ve sonuç olarak da onlardan ayrılmayı
her şeyi kaybetme olarak görmektir. Yoksa Allah
rızasını kazanmak ve namerde muhtaç olmamak için
kazanılan mal ve edinilen evlat, insanın ölümünden
korkmasına değil ona müştak olmasına vesile olur.
Eğer
karanlık, bilinmeyen, tehlikeli bir yol zannedip
ölümden korkuyorsak, ölümün böyle olmadığını,
aksine insanın tekamül ve olgunlaşma sürecinin bir
aşaması ve insanın ev değiştirmesi, elbise
değiştirmesi, hem de geçici ve fani bir ev ve
elbiseden ebedi bir eve ve elbiseye geçiş olduğunu
bilmeliyiz.
Eğer
korkumuz, yol azığı ve sefer tedarikinin
azlığından ise, kendimizi iman, salih amel ve
Kûr'an'ın değişiyle" takva" azığıyla donatmalıyız.
(6)
Eğer korkumuz, işlediğimiz suçlar
ve günahlardan ötürüyse, bu korkunun çaresi ise
Hak Teala'nın rahmet ve lütfuna güvenip, ümidimizi
kesmemektir zira onun rahmeti gazabından öndedir.
Resul-i
Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur:"Allah'ın
rahmetinin miktarını bilmiş olsaydınız, mutlaka
ona güvenirdiniz; ve ümitsizliğe kapılmazdınız."
Evet en
önemli korku kaynağı olan günah ve suç korkusunu
evvela Allah'ın rahmetinden ümidi kesmeme ve ondan
da önemlisi, Allah-u Teala'nın koyduğu tevbe ve
gerçek dönüş vasıtasıyla geçmişleri telafi etmeğe
ve onlara bir daha dönmemeğe karar vermektir. Biz
önceden tevbe konusunu, büyük günahları işlerken
açıklamıştık fakat yeri gelmişken bu konuda Allah
Resulünden bir hadisi hatırlatarak bu derse son
vereceğiz.
Allah
Resulü gerçek tevbenin özelliklerini açıklarken
önce ashabına bir soru yöneltip, sonra cevabını
veriyor. Buyuruyor ki: "Acaba (gerçek) tevbe
edenin kim olduğunu biliyor musunuz?" onlar
"hayır" dediklerinde şöyle devam ediyorlar:
1)
Kul
tevbe eder, boynunda hak sahibi olanları razı
etmezse, o gerçek bir tevbe etmemiştir.
2)
Tevbe
edip de ibadetinde bir artış gözlenmeyen kimse,
gerçek bir tevbeci sayılmaz.
3)
Tevbe
edip de elbisesini değiştirmeyen (günah
elbisesini, ortamını, niyetini
değiştirmeyen) kimse gerçek tevbe etmemiştir.
4)
Tevbe
edip de arkadaşlarını (günah ortağı arkadaşlarını)
değiştirmeyen kimse tevbe etmiş sayılmaz.
5)
Tevbe
edip de meclisini, (eskiden gidip geldiği yerleri)
değiştirmeyen tevbe etmemiştir.
6)
Tevbe
edip de yatağını ve yastığını (günaha vesile olan
ailevi ve cinsel ilişkilerini) düzeltmeyen, tevbe
etmemiştir.
7)
Tevbe
edip de (kötü) ahlak ve niyetlerini değiştirmeyen
kimse tevbe etmemiştir.
8)
Tevbe
edip de kalbini ve elini açmayan (kalbi geniş ve
havsalalı davranmayan ve fakirlere, düşkünlere
karşı duyarlı olmayan) kimse, tevbe etmemiştir.
9)
Tevbe
edip de dünyaya olan uzun arzularını kısaltmayan
ve dilini (günahlardan) korumayan kimse gerçek
tevbe etmemiştir.
10)
Kim
tevbe edip de kendi ihtiyacından arta kalan
şeyleri (fakirlere, muhtaç olanlara) vermezse, o
da gerçek bir tevbe etmiş sayılmaz.
İşte
bütün bu özellikleri rivayet eden onlara uymaya
çalışan bir kimse gerçek bir tevbe ehlidir."(7)
KAYNAKLAR:
1-
Bihar-ül Envar, C.6, S.255
2-
Bihar-ül Envar, C.6, S.129
3-
Mean-il Ahbar,
4-
Nehc-ül
Belağa, Hikmet: 74
5-
Bihar-ül
Envar,, C.6, S.127
6-
Bakara,
197
7-
Bihar-ül
Envar, C.6, S.35
|