Bismillahirrahmanirrahim
Soru-34:
Selamun aleykum. Sayın hocam, ben size varislik
konusunda bir soru sormak istiyorum. Hz. Ali bir
çok hadiste özellikle veda hutbelerinde
Peygamberimizin varisi olarak açıklanmıştır.
Peki Kur'an-ı Kerim'de niçin açık bir şekilde
belirtilmemiştir? Bazıları hilafetin sahibinin
ve hakkının Ebubekir'e ait olduğunu söylüyor (Fahr-i
Razi gibi). Bu kişiler ayetleri yorumlarken de
bu ayetleri, hilafetin Ebubekir'in hakkı olduğu
şeklinde yorumluyor. Kur'an-ı Kerim'de niçin
açık bir şekilde bu hakkın Hz. Ali'nin olduğu
belirtilmemiştir? Eğer açık bir şekilde
belirtilmiş olsaydı, bu ikilemler olmayacaktı.
Hocam sorumu cevaplarsanız çok memnun olurum.
Allah'a emanet olun..
Cevap-34: Muhterem
kardeşim, bunun bir çok sebebi vardır ki biz
sadece iki tanesine kısaca değinmekle
yetineceğiz:
a) Allah-u
Teala, diğer dinlerde olduğunun aksine, bu
mukaddes dinden (ebedi ve evrensel bir din
olduğu için) gönderdiği kitabın tahriflerden
uzak kalmasını ve ebediyen korunmasını irade
buyurmuştur. Bu yüzden, Allah-u Teala heva ve
heves ehlinin hassas oldukları konuları üstü
kapalı bir şekilde zikretmiştir ki onların eline
Kur'an üzerinde herhangi bir tasarruf ve tahrif
bahanesi verilmiş olmasın. Diyeceksiniz ki
Allah-u Teala her şeye rağmen kitabını koruyamaz
mıydı ki böyle bir yola baş vurmuş olsun?
Cevabımız şudur ki, evet Allah her şeye kadirdir;
ancak her şeyi kendi yoluyla ve bir takım
tedbirler ve vesilelerle gerçekleştirmeyi irade
buyurmuştur. Bir çok konuda olduğu gibi bu
konuda da Rabbimizin iradesi bu yönde tecelli
etmiştir. Mucizevi tasarruflar yoluyla bir takım
şeylerin gerçekleşmesi ancak bazı nadir ve
zaruri durumlarda söz konusu olur.
b) Bundan da
önemlisi, bu mesele ümmet için bir imtihan
vesilesiydi. Yani Allah-u Teala bu ümmeti Ehl-i
Beyt ve onların da başında Ehl-i Beyt'in babası
Hz. Ali (a.s) ile imtihan etmiştir. Nitekim bazı
hadislerde Ehl-i Beyt hakkında "İnsanların
imtihan edildiği kapı" tabiri kullanılmıştır.
Yine Hz. Ali (a.s) ve Ehl-i Beyt hakkında Allah
Resulü'nün bir hadisinde şöyle buyrulmaktadır: "Benim
Ehl-i Beyt'im sizin aranızda, aynı Nuh'un
gemisinin Nuh kavmi arasındaki konumuna ve "Hitta
Kapıs"ının Ben-i İsrail arasındaki konumuna
benzer." Hepimiz biliyoruz ki Allah-u Teala Nuh
kavmini gemiye binmek ve İsrail oğullarını da
Hıtta kapısından girmekle imtihan etmiştir.
Gemiye binenler ve "Hıtta" kapısından tevazula
girenler kurtulmuş ve girmeyenler ise helak
olmuştur. Bu noktayı tespit ettikten sonra, şunu
bilmeliyiz ki bu imtihan ancak bu olayın bu
şekilde cereyan etmesi ve bu İlahi emrin, gayr-i
Kur'anî vahiyle bildirilmesiyle gerçekleşmiştir.
c) Kaldı ki
faraza bu olay Kur'an'da zikredilseydi,
muhalefet eden heva ve heves sahiplerinin
muhalefet etmeyeceklerini mi zannediyorsunuz?
Biz asla öyle düşünmüyor ve diyoruz ki hatta
Kur'an'da zikredilseydi dahi bu muhalefeti
kafaya koyanlar yine de bunu yapacaklardı. Bunun
en açık delili, bu adamların hayatları boyu
Kur'an'da hükmü açık bir şekilde ortaya konan
bir çok konuda yaptıkları muhalefetler ve aykırı
icraatlarıdır. Mut'a, zekatta söz konusu olan
müellefet-ül kulub payı, abdestte ayakların
meshedilmesi yada yıkanması hususundaki
içtihatları, Kur'an'a rağmen ayakların
yıkanmasına hükmetmeleri, teyemmüm konusu, üç
talak konusu vb. bir çok konuda Kur'an ve
hadislere yaptıkları açık muhalefetler (kendi
tabirleriyle içtihatlar)... Bunların her
birisinin hakkında geniş bilgi isterseniz, bu
konuda yazılan geniş kitaplara müracaat etmeniz
gerekir. Merhum Allame Şerefuddin, halifelerin
Kur'an ve hadislere açık bir şekilde muhalefet
ederek, yaptıkları içtihatlar hakkında "Nas ve
İçtihad" isimli geniş bir eser yazmıştır ki bu
konuları geniş bir şekilde, belgeleriyle
birlikte (hem de Sünni kaynaklardan) ortaya
koymuştur. Eğer işaret ettiğimiz hususlarda
bizden belge de isterseniz, inşaallah daha uygun
bir fırsatta bunları size takdim edebiliriz
Allah'ın lütuf ve inayetiyle.
d) Bu konuda
son bir noktaya da değinerek, cevabı noktalamak
istiyoruz. O da şudur ki Kur'an'da açık olarak
zikredilmeyen konular sadece bunlardan ibaret
değildir ki. Daha nice önemli hususlar vardır ki
onlar da açık ve detaylı bir şekilde Kur'an'da
zikredilmemiştir. Namazın, orucun, haccın,
zekatın, ve.. çoğu hükümleri, Kur'an'da yoktur.
Bu konuların bir çoğunda, ümmetin ihtilaflara
sürüklendiği de hepimizce malumdur. O halde bu
soruyu soranlar, mutlaka o konular hakkında da
aynısını sormalı ve neden ihtilaf çıkmasın diye
onları Kur'an'da açık bir şekilde zikretmemiştir?
demelidirler. Evet bizce bütün bunlar, Sünnet
kanalıyla tekmil edilmiştir. Zaten Sünnetin ve
hadislerin de Kur'an'dan sonra ikinci bir din
kaynağı oluşu da bundan dolayıdır.