Bismillahirrahmanirrahim
Soru:
319
Size bir sorum var. Hanefi mezhebine mensup olan arkadaşlarım:
Caferilerin imanın şartlarından olan hayrın ve
şerrin Allah'tan geldiğine inanmayı kabul
etmediklerini dolayısıyla yanılgıya düştüklerini
ifade ediyorlar. Benim açıklamalarım yetersiz
olmakta, bana bu konuda bilgi verir misiniz? Allah
yardımcınız olsun.
Cevap: Muhterem kardeşim, hayrın ve şerrin Allah'tan gelmediği tabiri
yanlıştır. Biz böyle bir şey söylemiyoruz. Bizim
dediğimiz şudur ki eğer hayrın ve şerrin Allah'tan
olduğu sözünden, "Hayrın da şerrin de Allah'ın
izni ve iradesi dahilinde ve onun kula verdiği
imkanlarla gerçekleştiği ise, bu doğrudur. Hiçbir
şey Allah izin vermeden, irade etmeden imkan ve
kudret vermeden olmaz, olamaz. Fakat eğer hayrın
ve şerrin Allah'tan olduğu sözünden, kulun yaptığı
hayrı da şerri de (haşa) Allah'a mal etmek ve
kulun hiçbir etkisinin söz konusu olmadığı ve
adeta bir robot vazifesi gördüğü ise, (ki
Eş'ariler öyle diyorlar, diyorlar ki kul hayrı
yaparken Allah onu o anda yaratıyor. Veya şerri
yaparken Allah o anda onu yaratıyor. Kulun hiçbir
rolü yoktur, kula isnadı mecazidir. Bunu sadece
insan için söylemiyorlar. alemdeki bütün sebepler
için söylüyorlar ve mesela ateşe yakma eylemini
bir kimse isnad ederse veya hatta Allah ateşte
yakma özelliği koymuştur" derse, bu şirktir
diyorlar. "Zira yakan ateş değildir, yakılma
sırasında bu etkiyi o anda Allah yaratıyor" demek
gerekir.) Evet biz bunu kabul etmiyoruz. Zira bize
göre alemde bütün sebepler ve etkenler kendi
yerinde etkilidir. Ancak Allah-u Teala baş sebep
ve başka sebeplerin kaynağıdır. Yani bu sebebiyet
ve etkenlik özelliğini Allah-u Teala onlara
vermiştir. Şirk olan şey alemdeki etkenleri
müstakil ve Hak Teala'nın etkenliğinin paralelinde
bir etken olarak görmektir. Oysa bizim dediğimiz,
diğer etkenlerin Allah-u Teala'nın etkenliğinin
bir uzantısı olduğudur. Böyle olunca hem Allah-u
Teala'nın kudret irade ve meşiyyetini kısıtlamış
olmayız. Hem de her kes kendi yaptığının sorumlusu
olur. Aksi takdirde insanın robottan farkı olmaz
ve yaptıklarından sorumlu tutulmasının bir anlamı
kalmaz.
Evet biz şöyle diyoruz: "Hayır
hem Allah'tandır; zira onu irade etmiş ve ona
emretmiştir ve onu yapma imkanını kula vermiştir;
hem de kuldandır; zira onu hür iradesi ve
seçimiyle Allah'ın verdiği imkanları iyi yönde
kullanarak gerçekleştirmiştir. Şer ise sadece kula
isnad edilir. Zira onu da hür iradesiyle
gerçekleştiren ve Allah'ın verdiği imkanları
kötüye kullanan yine kuldur. Şer Allah'a isnad
edilmez; zira Allah kulu ondan sakındırmıştır ve
onun yaptığı bu kötülüğe razı değildir.
Şimdi
burada denilebilir ki madem kulun yaptığı şer ve
kötülük de Allah'ın izni, iradesi ve verdiği
imkanlarla gerçekleşiyorsa, o zaman neden bu izni
veriyor? Neden imkanları ona sunuyor? Vermesin, o
da yapmasın!
Bunun cevabı şudur ki eğer izin vermeseydi o zaman
imtihanın anlamı olmazdı. O zaman insan
yaptıklarında mecbur olurdu. O zaman da teklifin
ve imtihanın anlamı olmazdı. Demek ki biz her şeyi
Allah'ın izni, iradesi ve verdiği imkanlarla
yapıyoruz, ama bu imkanları iyide veya kötüde
kullanma yetki ve serbestisi bizim elimizdedir.
Bundan dolayı da yaptıklarımızdan sorumluyuz.
|