Advertisement

KEVSER YAYINCILIK

  Ana Sayfa / Soru ve Cevaplar

 

Bugün :  

Sık Kullanılanlara Ekle

 

Başlangıç Sayfası Yapın

 
 

Bismillahirrahmanirrahim

 Soru 317

Soru: ÖNCELİKLE SİTENİZİ BAYAĞIDIR TAKİP EDİP YAZILANLARI OKUYORUM VE BİRŞEY ÖĞRENMEK İSTİYORUM. CAFERİLER YA ALİ DİYOR, BAŞKA BİRŞEY DEMİYOR. BİZE GÖRE 4 BÜYÜK HALİFE VAR, HZ EBU BEKİR rd, HZ ÖMER rd, HZ OSMAN rd, HZ ALİ rd. Bizim bildiğimiz kadar bu 4 mübarek,
İslamiyet’in en önde gelen insanlarıydı ve eşitti; yani Peygamber’imizden sonra İslamiyet’i yaymak ve yönetmekle mükellef halifelerdi. Neden hep Ali deniyor da Ebubekir, Ömer ve Osman’ın adı geçmiyor. Sizin onlara bakışınız nasıl? Alevilik ya da Caferilik ne diyor bu konu hakkında? Beni aydınlatırsanız çok sevinirim. Şimdiden Allah razı olsun.

 

Cevap: Muhterem kardeşim, biz Resulullah'ın (s.a.a) direktifleri doğrultusunda Resulullah'ın vefatından sonra onun iki ağır emanetinden birisi olan Ehlibeyt’i kendimize örnek ve önder edinmişiz. Diğerleri ise bizim için Ehlibeyt'e sadık kaldıkları ölçüde değer taşırlar. Bize göre Resulullah'tan sonra yapılan bazı icraatlar (ki bunların başında hilafet meselesi geliyor), Allah ve Resulu'nün direktiflerine rağmen yapılmıştır. Biz Allah'ın ve onun Resulü'nün emri gereği hilafet makamının Hz. Ali'nin hakkı olduğu inancındayız. Bu makama her açıdan Hz. Ali'den daha layık birisi yoktu. Ancak sahabeden bir kısmı buna uymayıp, başkalarını hilafete getirmişlerdir. Artık bunun ismine ictihad mı dersiniz başka bir şey mi dersiniz, orası bizi ilgilendirmez; biz yapılan uygulamanın yanlış olduğu düşüncesindeyiz. İctihad bile olsa, nassa karşı yapılan bir ictihattır ve hükümsüzdür. Her halükarda biz, Resulullah'tan sonra İslam'ı ve Resulullah'ı temsil etmesi gerekenlerin onun Ehlibeyt'i ve bunların da başında Ehlibeyt'in babası Hz. Ali olduğu inancındayız. Hilafet konusunda bu gerçekleşmediyse de ilmi kaynak olarak ümmetin gerçek İslam'ı ve Kuran'ın gerçek açıklamasını ve Resulullah'ın gerçek sünnetini Ehlibeyt'ten almaları gerektiğine inanıyoruz.  Kendimiz de bunu yapıyoruz. Elbette diğer sahabeden nakledilenler, eğer Ehlibeyt'ten nakledilenlerle çelişmezse, onları da alırız. Ama eğer bir konuda Ehlibeyt'in naklettikleriyle başkalarınınki çelişirse, Resulullah'ın emri gereği biz kendimizi Ehlibeyt'inkini tercih etmekle yükümlü görüyoruz. Bu konuda birçok delilimiz vardır ki bunların başında "Sekaleyn" hadisi diye meşhur olan, emanetler hadisi gelmektedir. Biz, bu hadis de dâhil diğer bazı delillerimizi kaynaklarıyla birlikte aşağıda vermekle yetiniyoruz. Daha fazla bilgi istiyorsanız, bu konuda yazılan daha geniş kaynaklarımıza müracaat edebilirsiniz. Ayrıca şu sitelerden de bu konuda gereken bilgiyi alabilirsiniz: www.caferilik.com, www.kevsernet.com ve www.ehlibeyt-nuru.com

Bunlar bizim düşüncelerimizdir. Başkalarının düşünceleri de kendilerini ilgilendirir. Her kes kendisiyle sorumludur. Hepimiz Allah-u Teala'nın verdiği akılla en doğruyu bulmakla yükümlüyüz. Ama her halükarda diğer Müslüman kardeşlerimizin görüşlerine de saygılıyız ve başkalarından da aynı saygıyı bekliyoruz.

 

Not: Bu delilleri başka bir kardeşin sorusunun cevabında da yazmıştık. Ancak bu soruyla da alakalı olduğu için buraya eklemeyi de uygun gördük:

 

1- Resulullah (s.a.a): "Ben sizin aranızda iki paha biçilmez emanet bırakıyorum; o ikisine sarıldığınız müddetçe asla dalalete düşmezsiniz; Allah'ın Kitabı (Kur'an) ve Ehlibeyt'im olan itretimi. Hiç şüphesiz, bu ikisi (Kevser) havuz(u) başında bana varıncaya dek, hiçbir zaman birbirinden ayrılmazlar. Bakın benden sonra onlara nasıl davranacaksınız?"
(Sahih-i Müslim, c.4, s.1874 Hadis: 36-37; Sünen-i Tirmizî, c.5, s.662, Hadis: 2786-2788; Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.4, s.30-36-54, c.7, s.84, c.8, s.118-138-154; Sünen-i Darimî, c.2, s.889, Hadis: 3198; Müstedrek'üs-Sahihayn, c.3, s.118; et-Tabakat'ül-Kubra, c.2, s.196; el-Mu'cem'ül-Kebir, c.3, s.65-67; es-Savaik'ul-Muhrika (İbn-i Hacer), s.226…

İbn-i Hacer, es-Savaik'ul-Muhrika adlı kitabında otuza yakın değişik senetle nakledildiğini söylüyor. İlginçtir ki İbn-i Hacer de diğer birçok âlim gibi, Rafizî diye nitelendirdiği Ehlibeyt takipçilerine hitap ederek şöyle diyor: "Rafizîler boşuna heveslenmesinler(!); gerçek Ehlibeyt dostları bizleriz (Ehl-i Sünnet'i kastediyor); Ehlibeyt'e sarılanlar, onların kurtuluş gemisine binenler, Ali'nin gerçek Şiîleri bizleriz.(!)"

Ehlibeyt mektebinin büyük âlimlerinden Allâme Şerafüddin, bir kitabında İbn-i Hacer'in bu sözünün altına şu şerhi düşmüştür: "Keşke İbn-i Hacer'e bir sorabilseydim: Sayın İbn-i Hacer, Ehlibeyt senin hayatının neresindedir? Hangi konuda onları örnek ve önder olarak kabul ettin ki böyle büyük bir iddiada bulunuyorsun? Bakıyorum itikatta imamın Eş'arî'dir, fıkıhta Şafiî, tefsirde Katedelerin, Mücahidlerin... görüşlerini esas alıyorsun, hadiste ve diğer konularda da durum daha farklı değildir. Bu mu Ehlibeyt'e sarılmak? Bu mu Ehlibeyt'in gemisine binmek? Ve....)

 

2- Resulullah (s.a.a): "Benim Ehlibeyt'im, Nuh'un gemisi gibidir; kim ona bindiyse kurtuldu ve kim ondan geri kaldıysa boğuldu. Yine benim Ehlibeyt'im sizin aranızda, Benî İsrail kavminin 'Hıtta' kapısı gibidir; kim o kapıdan girdiyse bağışlandı."

(Müstedrek'üs-Sahihayn, (Hâkim Nişaburî), c.3, s.163; Feraid'üs-Simtayn, c.2, s.246; Yenabi'ul-Mevedde, c.1, s.95; Mecma'uz-Zevaid, c.9, s.168; es-Savaik'ul-Muhrika, s.184; Cami'us-Sağir (Suyutî), c.2, s.533, Hadis: 8162; el-Menakıb (İbn'ül-Meğazilî), s.132)

 

3- Resulullah (s.a.a): "Benim Ehlibeyt'i mi kendi aranızda bedenden bir baş ve baştan iki göz yerine koyun"

(Mecma'uz-Zevaid (Heysemî), c.9, s.172; el-Fusul'ül-Mühimme (İbn-i Sabbağ Malikî), s.8; Raşfet'üs-Sadi, s.91; eş-Şeref'ül-Müebbed, s.31; İs'af-ür Rağibin, s.110)

 

4- Resulullah (s.a.a): "Hiçbir kimse biz Ehlibeyt'le kıyaslanamaz"
(Feraidü's-Simtayn,c.1, s.45, Zehairü'l-Ukba, s.17, Yenabiü'l-Mevedde, C:2, s.114)

 

5- Resulullah (s.a.a): "Yıldızlar yer ehlinin boğulmaktan kurtulma güvencesi olduğu gibi, benim Ehlibeyt'im de ümmetimin ihtilaftan korunma güvencesidir. Şu halde Arap'tan herhangi bir topluluk onlara karşı gelirse, ihtilafa düşüp İblis'in hizbinden olurlar."

(Müstedrekü's-Sahihayn, c.3, S.162, Hadis: 4715, Es-Sevaikü'l-Muhrika (İbn-i Hacer), s.150, Mecmeü'z-Zevâid (Heysemi), c.9, s.179)

 

6- Resulullah (s.a.a): "Kim benim gibi yaşamayı, benim gibi ölmeyi ve Adn cennetinde yerleşmeyi seviyorsa, benden sonra Ali'nin velayetine girsin ve onun veli kıldığı kimseyi veli kabul etsin ve benden sonra imamlara uysun; zira onlar benim Ehlibeyt'imdirler; benim tıynetimden yaratılmış, (ilahi bir) ilim ve idrak nasiplenmişlerdir. Ümmetimden onların üstünlüğünü inkar eden, onlarla benim aramdaki yakınlık bağını koparanlara yazıklar olsun; Allah onları benim şefaatime nail etmesin."

(Hilyetü'l-Evliyâ (Ebu Nuaym El-İsfahânî), c.1, S.86, Kenzü'l-Ummâl (Muttaki Hindi),c.6, s.217)

 

7- Resulullah (s.a.a): "Biz nübüvvet ağacının meyvesi ve risalet madeninin Ehlibeyt'iyiz; mahlukat içerisinde benden başka Ehlibeyt'imden üstün olan birisi yoktur."
(İhkak'ul-Hak, c.9, s.378 (İbn'ül-Meğazilî'nin Menakıb kitabından naklen)

 

8- Resulullah (s.a.a): "Ehl-i Beyt'imden ayrı düşmeyin onlardan öne geçmeyin ve onlardan ayrılarak geride de kalmayın ve onlara bir şey öğretmeye kalkışmayın; çünkü onlar sizden daha bilgilidir"

(es-Savaik'ul-Muhrika, s.148; Mecma'uz-Zevaid, c.9, s.163; ed-Dürr'ül-Mensur (Suyutî), c.2, s.60; Kenz'ül-Ummal (Muttaki Hindî), c.1, Hadis: 958; Üsd'ül-Gabe, c.3, s.137; Yenabi'ul-Mevedde, (Eski İstanbul baskısı), s.37-296)

 

9- Resulullah (s.a.a): "Ey insanlar! Hiç şüphesiz, fazilet, şeref ve üstünlük Allah'ın Resulü'ne ve onun zürriyetine (Ehlibeyt'ine) aittir. Öyleyse batıl (yollar, görüşler, şahıslar) sizi alıp kendisiyle götürmesin."

(es-Savaik'ul-Muhrika, (İbn-i Hacer eş-Şafiî), s.174; Yanabi'ul-Mevvedde, (Eski İstanbul baskısı), s.307)

10- Resulullah (s.a.a): "Ben ilmin şehriyim, Ali de onun kapısıdır. Şehre girmek isteyen kapıdan gelmelidir!"

(Müstedrekü's-Sahihayn, c.3, s.126-127, Üsd-ül Gâbe,c.4, S.22, Câmiü's-Sağir, c.1, s.93)

 

11- İbn-i Asakir, "Tarih-i Dimeşk" adlı kitabının İmam Ali'nin (a.s) hayatı bölümünde kendi senediyle Ubeydet-üs Selmani'den şu rivayeti tahriç etmiştir:
"Ben Abdullah b. Mes'ud'un şöyle dediğini duydum: "Eğer Allah'ın kitabını benden daha iyi bilen birisini bilseydim, bineklerle onu arardım."

Bu arada birisi ona: "Sen Ali'ye (a.s) kıyasla nasılsın?" diye sorduğunda: "Ben ne biliyorsam onun yanında okuyup öğrendim." cevabını verdi.

(Tarih-i Dimeşk, Tercemetü'l-İmam Ali bölümü, c.3, s.25-26, hadis: 1409)

 

12- İbn-i Zazan da ondan şu rivayeti tahriç etmiştir: "Ben Resulullah'ın (s.a.a) yanında doksan sure okudum, ama Kur'an'ı Peygamber'den sonra insanların en hayırlısının yanında hatmettim." Bu arada ona: "O kimdir?" diye sorulduğunda: "Ali b. Ebi Talib'dir." cevabını verdi."

(Tarih-i Dimeşk, Tercemetü'l-İmam Ali bölümü, c.3, s.25-26, hadis: 1051 ve İbn-i Tavus'un eseri "Saad'üs-Suud, s.285 ve El-Bihar, c.89, s.105)

 

13- Yine o demiştir ki:

"Kur'ân yedi harf üzerine inmiştir ve her harfin bir zahiri ve bir de batını vardır. Ali b. Ebi Talib'in yanında onun hem zahir ve hem de batın ilmi vardı."

(Tarih-i Dimeşk, hadis:1048)

 

14- Hakim Haskani kendi senediyle Alkame'den tahriç ettiği bir hadiste Abdullah b. Mes'ud'un şöyle dediğini rivayet ediyor:

"Ben Resulullah'ın (s.a.a) yanında idim, Ali (a.s) hakkında soruldu, Resulullah şöyle buyurdu:
"Hikmet on cüz'e bölünmüştür. Ali'ye dokuz kısmı, diğer insanlara da bir kısmı verilmiştir."

(Şevahid-üt Tenzil, c.1, s.105, hadis:146)

 

15- İbn-i Mes'ud'dan sonra sahabenin en keskin görüşlü ve parlak yüzlüsü, Kur'ân'ın tercümanı (müfessiri) ümmetin büyüğü, ilim ve maarifle çoşup taşan denizi olan Abdullah b. Abbas geliyor ki onun, Kur'an'ın tefsiri hakkındaki bütün bilgilerini Hz. Ali'den (a.s) almış olduğunu görmekteyiz.

O şöyle diyor:

"İnsanların ilmi beş kısma bölünmüştür; onların dört payı Ali'ye bir payı da diğer insanlara verilmiştir. O bir payda da Ali onlarla ortak olup, hatta onlardan daha bilgilidir."

(Tarih-i Dimeşk, Tercemetü-'l-İmam Ali, c.3, s.45-46)

 

16- İbn-i Tavus, Nakkaş tarikıyle İbn-i Abbas'tan naklettiği bir rivayette şöyle diyor:
Resulullah (s.a.a), Ali'ye şöyle buyrdu: "İlim sana afiyet olsun ey Ebu-l Hasan, sen ilmi su gibi içtin, susuzluğunu giderdin,"

(Zehairu'l-Ukba, s.78. El-Menakıbu lil-Harezmi; s.41)

 

17- Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ey Ali! Ben ilim şehriyim, sen kapısısın. Şehre kapısından başka bir yerden girilebileceğini söyleyen, yalancıdır."

(Yenabiu'l-Mevedde, s.82)

 

18- Peygamber (s.a.a) buyurdu: "Ben hikmet eviyim, Ali onun kapısıdır."
(Yenabiu'l-Mevedde, s.81)

19- Salman Farisi, Resulullah'dan (s.a.a) şöyle rivayet ediyor: "Benden sonra halkın en bilgilisi Ali İbn-i Ebi Talib'dir."

(Feraidu's-Sımtayn, c.1, s.97)

 

20- Abdullah şöyle rivayet ediyor: "Resululah'ın huzurundaydım. Ali'yi, kendisine sorduğumda şöyle buyurdu: "Hikmet on kısma ayrılmışdır. Dokuz kısmı Ali'ye, bir kısmı da digerlerine verilmiştir."

(Feraidu's-Sımtayn, c.2, s.94)

 

21- Enes b. Malik rivayet etmiştir: Resulullah, Ali'ye şöyle buyurdu: "Benden sonra ümmetimin ihtilafa düştüğü şeyleri sen açıklayacaksın."

(Müstedrek, c.3, s.122)

 

22- Ebu Said Hudri'den rivayet edilmiştir. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Hüküm vermede ümmetimin en üstünü ve en bilgilisi Ali ibn-i Ebi Talib'dir."
(El-Menakıbu lil-Harezmi, s.39)

 

23- Salman Farisi, Resulullah'dan rivayet etmiştir: "Benden sonra, Ali ibn-i Ebi Talib, ümmetimin en bilgilisidir."

(El-Menakıb lil Harezmi, s.40)

 

24- Yine şöyle demiştir: "Benim ve Muhammed'in (s.a.a) ashabının ilmi Ali'nin (a.s) ilmine oranla yedi deniz içersinde bir damla gibidir." (Sa'd-üs Suud, s.285.)
Hz. Ali'den, sizin niçin diğer sahabelerden daha fazla hadis rivayetiniz var? diye sorulduğun da, şöyle dedi; "Ben, Resulullah'dan bir şey sorduğumda,cevap verir, sustuğum zamanda kendisi konuşmaya başlardı."

(Tabakatu İbn-i Sa'd, c.2, s.338, Ensabu'l-Eşraf, c.2, s.98)

 

25- Kemalüddin Muhammed b. Talha Şafii (Ö: H. 654) "Metalib-us Seul" adlı kitabında (s.81) şöyle yazıyor:

"İmam Sadık (a.s) Ehl-i Beyt'in büyüklerinden ve önde gelenlerinden olup birçok ilme sahipti. Her zaman dua ve ibadetle meşguldü; boş vakitlerinde ise özel dua ve zikirler okurdu. Zühd ve takva ehliydi. Çok Kur'an tilavet ederdi. Kur'an okurken ayetler üzerinde düşünür, tedebbür eder, onun uçsuz bucaksız ilim okyanusundan kıymetli inciler çıkarır ve gizli sırlarını keşfederdi. İşlerini belirli bir program üzere yapardı. Nefsini muhasebe ederdi. Onu görmek insana ahireti hatırlatır ve gönülleri okşayan sözleri, dinleyicileri dünyaya karşı meyilsiz ederdi. Onun yolunu izlemek, insanı cennete götürür. Nurlu siması Resulullah'ın (s.a.a) soyundan olduğunu gösterirdi. Davranış ve gidişatı onun risalet ve peygamberlik ailesinden olduğuna delalet ediyordu. Fazilet ve üstünlükleri sınırsızdır. Kalem onların hepsini saymaktan acizdir."

(Metalibu's-Seul, s.81)

 

26- "İbn-i Hacer" ismiyle meşhur olan Şahabuddin Ahmed Heysemi Mekki "es-Savaik-ul Muhrika" adlı kitabında şöyle yazmaktadır:

"İnsanlar Cafer b. Muhammed'den (a.s) o kadar ilim kazanmış ve nakletmişlerdir ki, onun ünü her yeri almıştır, Uzun bir süre kervanların yükünü ondan alınan ilimler teşkil etmekteydi ve muhaddisler o ilim ve bilgileri armağan olarak diğer yerlere götürüyorlardı."

 

27- Muhammed Emin Bağdadi Süveydi "Sebaik-uz Zeheb" adlı kitabında (s.72) diyor ki: "Babası Muhammed Bâkır'ın (a.s) vasi ve mirasçısı olan İmam Sadık'tan (a.s), diğerlerinden nakledilmeyen ilim ve bilgiler nakledilmiştir. O, hadis ilminin önderlerinden idi."

(Sebaiku'z-Zeheb, s.72)

 

Bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkündür; ama biz şimdilik bu kadarıyla yetiniyoruz. Özellikle Sünni kaynaklardan vermeye özen gösterdiğimiz bu hadisler, müşterek hadislerdendir ve açık bir şekilde Müslümanların Resulullah sonrası dini mercilerinin kimler olduğunu basiret sahiplerine hiçbir tevile yer bırakmayacak şekilde göstermektedir. Elbette başkaları hakkında da belki bazı benzer rivayetlere Ehli Sünnet kaynaklarında rastlayabilirsiniz; ama araştırdığınızda göreceksiniz ki onlar müşterek hadislerden değildir; dolayısıyla asla bu hadislere alternatif sayılmazlar.

Rabbim cümlemize doğruları olduğu gibi gösterip onlara ittiba etme cesaret ve samimiyetini de inayet buyursun. Amin!  

 

 

Soru: Öncelikle ilgilenip verdiğiniz cevap için teşekkürler. Güzel şeyler yazmışsınız Hz Ali hakkında. O mübarek gerçekten de çok büyük bir insan ve Müslüman olduğu tartışılmaz; ama diğerlerinin hakkını yiyorsunuz bence. Ben sizin gibi süslü kelimelerle yazamayacağım ama bir tek şey söylemek istiyorum. Peygamberimiz “Benden sonra şüphesiz peygamber gelmeyecek; gelseydi bu kişi Ebubekir olurdu” demiştir, bildiğimiz kadarıyla.  Hatta peygamberimiz hastayken sahabelerin imamlığını Ebubekir yapmamış mıdır? Sizinki biraz krallığı andırıyor, babadan oğula niye geçmedi de hakkı olana gitti. Bizim iman etiğimiz Rabbimiz ve onun Resulü değil mi? Ondan sonrakiler neden o kadar önemli? Taht kavgası yüzünden İslamiyet’i bölmek değil mi bu? Benim âcizane fikrim, İslamiyet birdir, taptığımız Yüce Allah, inandığımız peygamberimiz değil mi? Nedir bu çekişme? ... Bence esas cehalet burada başlıyor ve halen de devam ediyor...

 

Cevap: Güzel kardeşim, beni bağışlayın ama siz henüz kendi kaynaklarınızdan dahi doğru düzgün haberdar değilken ve verdiğiniz birkaç rivayeti dahi yanlış aktarırken, bu konulara hiç girmeseniz daha iyi olur bence. İnsan görüş belirttiği konularda önce kendisi sağlam bilgilere sahip olmalıdır. Hiç değilse kendi kaynaklarına vakıf olmalıdır.

Her neyse, sizinle tartışma niyetinde değilim. Ama madem yazmışsınız birkaç nokta üzerinde biraz durmakta yarar görüyorum.

 

a) “Eğer benden sonra bir peygamber gelmiş olsaydı, bu Ebubekir olurdu” şeklindeki rivayet, yazdığınız şekilde değil, şöyledir: “Benden sonra bir peygamber gelmiş olsaydı, bu Ömer olurdu.”

 

b) Yanlış naklettiğiniz bu ve diğer bir iki rivayet ve benzerleri, önceki yazıda da hatırlattığım gibi, Ehl-i Sünnet’e özgü rivayetlerdir. Siz, bizim, sizin kaynaklarınızdan naklettiğimiz ortak hadisleri kabul etmezken, bizden tek taraflı (sadece Sünni kaynaklarda) nakledilen rivayetleri kabul etmemizi nasıl beklersiniz?! Bunun bir mantığı var mı?

 

c) Biz Hz. Ali’nin hilafeti hakkında Allah’ın ve Resulü’nün emri ve nassı vardır, derken siz bunları tartışma yerine, bunu krallığa benzetmeye çalışıyorsunuz!! Eğer maksadınız, hilafetin Resulullah’tan Ehlibeyt’ine geçmesini kastediyorsanız, biz bunun ilahi emir gereği olduğunu iddia ederken, siz varın bunu krallık olarak değerlendirin; ne gam!! Eğer bu krallık ise, Hz. İbrahim’in oğlu İsmail ve İshak’ın, Hz. İshak’ın oğlu, Hz. Yakub’un, Hz. Yakub’un oğlu Hz. Yusuf’un, Hz. Davud’un oğlu Hz. Süleyman’ın, Hz. Zekeriyya’nın oğlu Hz. Yahya’nın ve Hz. Musa’nın kardeşi Hz. Harun’un da peygamber seçilişine de krallık demeniz gerekir!! Diyemezsiniz, çünkü siz de biliyorsunuz ki bütün bunlar Allah’ın emri ve fermanıyla gerçekleşmiştir. Resulullah’tan sonraki hilafet ve İmamet konusunda da biz aynı şeyi söylüyoruz. Delillerimiz sizi ikna eder veya etmez, ama bizi fazlasıyla etmektedir. Çünkü bu inancımıza kendi kaynaklarımızın yanı sıra Sünni kaynaklardan da onlarca delilimiz vardır.  Ama sizler maalesef, asırlardır süregelen geleneğiniz doğrultusunda, hiçbir zaman başka kaynaklara da başvurmayı aklınızın ucundan bile geçirmezsiniz. Sonra da kalkıp bizi kendinize özgü rivayetleri kabul etmediğimiz için itham edersiniz. Yoksa sizin kaynaklarınızın doğruluğuna ve bizimkilerin yanlışlığına dair Cebrail (a.s) vahiy mi indirmiştir size?!

 

d) Daha da ilginç olanı, İslam’a saltanatı ilk defa sokan ve ümmetin icma ve ittifakla seçtiği halifeye (Hz. Ali’ye) savaş açan ve binlerce insanın kanının dökülmesine vesile olan Muaviye ve yandaşlarını ve diğer birçok Emevi ve Abbasi sultanını hoş görüp, sevip sayan sizler, başkalarını taht kavgası yüzünden İslam’a darbe vurmakla suçluyorsunuz. Bunu mantık, insaf ve izanla bağdaştırabiliyor musunuz? “Bizim iman etiğimiz rabbimiz ve onun Resulü değil mi? Ondan sonrakiler neden o kadar önemli?” diyorsunuz. Bunu bizce başkasına değil kendinize sormalısınız. Peki, samimi iseniz, neden Allah’ı ve Resulü’nü kabul ettikleri halde ilk üç halifenin hilafetini bir takım delillere dayanarak kabul etmeyenleri türlü türlü ithamlarla suçluyorsunuz. Bu neden sizin için bu kadar önemlidir? Başkasına çuvaldızı sokmadan önce, bari kendinize iğneyi sokun da ondan sonra…

 

e) Ve son olarak diyorsunuz ki: “Benim âcizane fikrim İslamiyet birdir;
taptığımız Yüce Allah, inandığımız peygamberimiz değil mi? Nedir bu çekişme...
Bence esas cehalet burada başlıyor ve halende devam ediyor...”

Evet, bir önceki bölümün son cümleleri burası için de geçerlidir aziz kardeşim; fazla söze ne hacet…

Allah’a emanet olun.

 

 

Soru: Doğrudur kendi kaynaklarımdan belki doğru dürüst haberdar değilim;
belki de sizin istediğiniz gibi bilgiye de sahip değilim, ama benim sorduğumla sizin söylediğiniz arasında bir çelişki var. Benim sorduğum sadece halifeler hakkında ki fikirlerinizdi; verdiğiniz cevaplar enteresan; size göre yani hilafetin hakkı Allah-u Teala tarafından ve onun Resulü tarafından emredildiğini soyluyorsunuz. Peki, son olarak bir tek şey sormak istiyorum biz sizlerin yakıştırmasıyla Sünnilerin her iddia ediğimiz konunun Kur’an’ın hangi tarafında yazıyor diyorsunuz madem Allah’ın emridir size göre öyle bana bir tek ayet söyleyin İslamiyet’in saltanatı peygamberimizden sonra Ali’nin ve Ehlibeyt’indir diye bana göre sizin kenara itilmenizin tek bir sebebi var; siz imamlarınızı ve Ehlibeyt’i hâşâ tanrılaştırdınız her şeyin her kesin üstünde tuttunuz. Kelime-i şehadetinizin bile sonunda Ali var; yani Allah, peygamber Ali aynı kefede olay buradan başlıyor... Allah her kese gönlüne göre versin.

 

Cevap: Mübarek insan, eğer bilgin yoksa, o zaman kendini aşan konulara niye girmeye çalışıyorsun. Eğer verdiğimiz, cevaplar hakkında görüş bildirecek, varsa itirazınız delilli olarak ortaya koyacak duruma sahip değilsen, o zaman bu işleri ehline bırakacaksınız ve oturup iki tarafın delillerini tarafsız bir şekilde inceleyip, Allah’ın verdiği akıl ve hür vicdanla tercihinizi yapacaksınız. Hayır, kendinizde bu gücü hissediyorsanız, o zaman yazdıklarım üzerinde durur, benim yapığım gibi bölüm bölüm görüş bildirirsiniz. Yoksa kaçamak güreş, kimseye bir fayda getirmez. Her halükarda yine birkaç noktaya değinmek mecburiyetinde bıraktınız beni:

 

1) Tekrar ilahi emrin olduğu bir konuya yine saltanat deme gafletini göstererek bizden iddiamıza Kur’ani delil getirmemizi istemişsiniz. Muaviye ve sülalesinin saltanatlarını hoş karşılayıp, bunun adına hilafet diyebilenlerin, başkalarınınkine saltanat ve taht deyip bunu eleştirenlerin akıl ve ferasetlerine şaşmamak elde değil. Her neyse ben yine de muhakeme edip edemeyeceğinizi ve dolayısıyla yazmamın bir anlamı olup olmadığını bilmediğim halde, yine de bir ihtimal deyip, Müslüman bir kardeşe doğruyu bulabilmesi için yardımcı olma amacıyla istediğiniz, konudaki ayetlerin işlendiği, sitelerin ilgili bölümlerinin linkini size veriyorum. Çünkü onların hepsini buraya aktarırsam, sayfalarca yer kaplar, gereği de yoktur. Teknoloji işi kolaylaştırmıştır. Tıklayın ve Allah rızası için, bir kereliğine de olsa, tarafsız bir gözle orada yazılanları, okuyun ve hür vicdanınızla muhakeme edin. İşte söz konusu linkler: http://www.caferilik.com/inanc/i1.htm  http://www.kevsernet.com/sc/271.htm

 

2) “Söylediğimiz her konuya bizden Kur’an’dan delil getirmemizi istiyorsunuz” diyorsunuz. Sizden kim böyle bir istekte bulunmuştur aziz kardeşim? Eğer bu sözünüzden maksadınız, İslam’da olan her düşünce ve amele illa da Kur’an’dan bir delil olması gerektiği iddiası ise, bu, bizim değil bizzat sizin âlimlerinizin iddiasıdır. Çünkü velayet ve İmametle ilgili ayetleri hadis destekli yorumladığımızda, hemen itiraz edip, illa da Hz. Ali’nin adını Kur’an’da muhteremlere gösterecekmişiz ki dediğimizi kabul etsinler!! Eğer onlarca hadis bile söz konusu ayetlerin ne demek istediğine dair getirsek yine de nafile! Bunu yapan âlimleriniz nedense başka konulara gelince, bu prensiplerini hemen unutup, ayet olmadığı yerde hadis de yeterlidir, diyebiliyorlar. Fıkhi ve ameli hükümlerin birçoğunun, özellikle detaylarının Kur’an’da değil, sünnette açıklandığı gibi. Gerçi biz de aynı düşünüyoruz, ama sizin âlimlerinizin yaptığı bir çifte standarttır. İşlerine geldiği yerde illa ayet derler, işlerine gelmediği yerde hadislerle yetinirler, hem de tek taraflı ve sadece kendi kaynaklarına özgü hadisler!!

 

3) Bizim kenara itilmemizden bahsediyorsunuzJ Bizi, kim ve hangi kenara itmiştir? Eğer hak bildiğimiz düşünce ve inançlarımızdan dolayı ve tarih boyunca, zalim Emevi ve Abbasi, daha sonra da diğer sultanların ve onlara kapıkulu olan âlim ulemanın hışmına uğradığımızdan bahsediyorsanız, evet bu doğrudur ve biz bununla iftihar ediyoruz. Eğer bizim azınlığımızı ve Sünnilerin çoğunluğunu kastediyorsanız ve bunu kendiniz için bir haklılık ölçüsü olarak görüyorsanız, yine ne gam! Tarih boyunca bütün peygamberler ve taraftarları da hep azınlığı oluşturmuşlardır ki bunu ifade eden onlarca ayet vardır Kur’an-ı Kerim’de. Bir tane peygamberin ve takipçilerinin dahi zamanlarındaki insanların çoğunluğunu oluşturduklarını gösterebilir misiniz?

 

4) Kenara itilmişliğimizin (!) sebebi olarak da dâhiyane bir tespitte bulunmuş ve “Siz imamlarınızı ve Ehlibeyt’i (hâşâ) tanrılaştırdınız, her şeyin her kesin üstünde tuttunuz. Kelime-i şehadetinizin bile sonunda Ali var; yani Allah, peygamber Ali aynı kefede; olay buradan başlıyor...” demişsiniz.

Söylediğiniz bu lafların manasını ne kadar bilip de söylemişsiniz, doğrusu emin değilim!    

Her halükarda, imamlarımızı (haşa), nasıl tanrılaştırdığımızı söyler misiniz? Tanrılaştırmak nasıl olur acaba? Tanrıya ait olan hangi sıfatı biz imamlarımıza atfetmişiz acaba? Keşke sadece bir tane örneğini yazabilseydiniz ki eminim yazamazsınız. Biz imamlarımızı değil tanrılaştırmak, onlara ancak Allah’a kullukları ölçüsünde değer veririz. Eğer onların imametinin İlahi bir emir olduğuna inanmamızı, onları tanrılaştırma olarak görüyorsanız, o zaman Peygamberlerin Allah tarafından seçilişini de (haşa) onları tanrılaştırma olarak görmeniz lazım. Bunu söylemek ne kadar saçma ise, onu söylemek de o kadar saçmadır.

 

5) İmalarımızı her şeyin ve her kesin üstün tutuyormuşuz (!) Nedir o her şey ve her kes dediğin? Eğer maksadın, Resulullah’tan sonra Ehlibeytini ümmetinin en üstünleri olarak görmemizi diyorsanız, bunu biz söylemiyoruz, Allah’ın Yüce Resulü söylüyor. Eğer nasıl olur diyorsanız, daha önceki yazılarımda verdiğim ve hepsinin Sünni kaynaklı olduğu hadislere yeniden bir göz gezdir, o zaman bu gerçeği gözlerinle görürsün.

 

6) Şehadetimizin sonunda dahi Ali varmış ve biz Ali’yi Allah ve Resulü’yle aynı kefeye koyuyormuşuz(!!) Mübarek, Ali’nin Allah’ın bir velisi olduğuna şehadet etmek neden sizi bu kadar rahatsız ediyor?! Yoksa siz Ali’nin Allah’ın velisi olduğunu inkar mı ediyorsunuz?  Bunu biz, sizin takdir ve minnetle yad ettiğiniz Muaviye ve yandaşlarının hutbelerde ve minberlerde 80 yıl Hz. Ali’ye (haşa) lanet etmelerine karşı bir tepki olarak yapıyor ve Ali, lanet edilecek bir Allah düşmanı değil, velayetine gönül verilecek bir Allah velisidir, demek istiyoruz. Nasıl olur da Ali’ye lanet edenler, ona isyan bayrağı açıp savaşanları hoş görüp takdir edebiliyorsunuz da, Ali’nin bir Allah velisi olduğuna şehadet edenlerin bu şehadeti sizi bu kadar rahatsız ediyor? Anlamak mümkün değil gerçekten!

Sonra eğer Ali’nin isminin Allah ve Resulü’nün isimleri yanında zikredilişi, onu tanrılaştırma ve onlarla aynı kefeye koymak ise, Resulullah’ın ismini Allah’ın isminin yanına koymak da, onu haşa Allah ile aynı kefeye koyup tanrılaştırmak olur! Siz böyle bir şeyi kabul ediyor musunuz? Hayır derseniz (ki mutlaka dersiniz), o zaman biz de aynısını söylüyoruz. Peş peşe söylense de her şehadetin ayrı ayrı manası olduğunda hiçbir akıllı ve vicdanlı insan tereddüt etmez, edemez. Kur’an-ı Kerim’de “Allah’a itaat edin, Resul’e itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin” buyurmaktadır. Şimdi Allah’a itaatin yanına Resul’e ve emir sahiplerine itaati koyup zikretmek, Resul’ü veya emir sahiplerini tanrılaştırmak veya onları (haşa) Allah ile aynı kefeye koymak mıdır?! Bu nasıl bir mantıktır siz de muhterem kardeşim? İnsan, dediği sözün doğuracağı sonuçları hiç düşünmez mi?

Şimdi yanlışın nerden ve kimlerden başladığını sizin ve okuyucularımızın feraset ve basiretine ve insaf ve izanına bırakıyorum. Rabbim hepimize taklit ve taassuplardan arınarak doğruları olduğu gibi görebilmeyi ve ona ittiba etme cesaret ve samimiyetini inayet buyursun. Amin!      

 

 

 

   

 

 

 

 

 
Site içi Arama


 

 

 

 

Go to top of page  Ana Sayfa | Kitap Listesi | Kıble Dergisi | Makaleler | Kadin ve Aile | Cocuklar Îçin | Soru Ve Cevap | Yazarlarımız |
Kur`an | Hadisler | Dualar | Şiirler | Ses ve Video | Programlar | Linkler  |  Îletişim için |

Copyright© 2000 Kevser Yayinlari Internet Hizmetleri. Tüm Haklari Saklidir Ayrintili bilgi almak için veya bize her konuda yazmak için, paragonxx@yahoo.de  'e mesaj yollayiniz. WWW.KEVSERNET.COM