Bismillahirrahmanirrahim
Soru 311:
Saygıdeğer hocam yazmış olduğunuz yazıdan dolayı
teşekkür ederim. Kalplerimizin derinliklerine
kadar haberdar olan Rabbim biliyor ki Hz. Ali
(ra)'ye karşı çok büyük bir sevgi ve muhabbet
beslemekteyim. Fakat ondan sonraki Ehlibeyt
imamlarını fazla tanımıyorum. Bilmediğim içinde
haklarında herhangi bir sevgi veya muhabbetim
yoktur ama kesinlikle hiçbir su-i zannım yoktur.
Sayın hocam bu yaşımıza kadar
Ehlisünnet olarak doğmuş Ehlisünnet olarak
yaşamış, öğretilmiş, öğrenmiş ve bu şekilde amel
etmişiz. Ben yine bu şekilde kalsam, Rabbimize
ihlâs ile sarılmaya ve bildiklerimle amel etmeye
çalışsam bu beni kurtarır mı? Yoksa şimdiye kadar
kendimizi hak görüp kendimiz dışındaki batıl ve
sapık olarak gördüğümüz kişiler bizlerden daha
hayırlı bir yoldalar mı? Bu kafamdaki en büyük
soru işareti? Ehlisünnetler (Hanefiler, Şafiler,
....... Kadiriler, Nakşiler, .....) Ehlibeytler?
Selefiler? Vahhabiler? .........?????????
Cevap:
Muhterem kardeşim, sizin verdiğiniz isimlere
müsaadenizle bir kaçını da ben eklemek istiyorum:
"Ehli sünnet (Hanefiler, Şafiler,.......
Kadiriler, Nakşiler,.....) Selefiler, Vahhabiler,
Şiiler, hatta Hıristiyanlar, Yahudiler vs." Bize
göre bunların aşağıda açıklayacağım noktada
birbirleriyle hiçbir farkları yoktur. Yani bu
fırkaların hangisinden olurlarsa olsunlar,
insanları şöyle tasnif edebiliriz ki her birisinin
hükmü ve durumu farklıdır:
1- Hakkı bilmeyen ve bulma imkânı
da olmayan kimseler (İslami ve Kur'anî tabiriyle
fikri müstaz'af). Bu gibileri bildikleri ve
öğrenebildikleri kadarıyla samimi bir şekilde amel
ederlerse, kurtuluş ehlidirler inşallah.
2- Hakkı bilmeyen ve araştırıp
bulduğunda da taassup, korku, ne derler kaygısı
veya bir takım menfaatleri kaybetme kaygısı vb.
bir takım saiklerle inat edip hakka teslim olmaya
yanaşmayanlar.
Bunların da hiçbir mazeretleri
olmadığı için kurtuluşları yoktur.
3- Hakkı bilmediği ve araştırma
imkânı olduğu halde inaden değil de ihmal ederek,
olayı önemsemeyerek araştırmayan kimseler. Bu
gibi insanların işi bir anlamda şansa kalmıştır;
şöyle ki benimsedikleri düşence ve ameller
Allah'ın gerçek dinine mutabık olursa, Allah'ın
rahmetine mazhar olurlar belki, ama eğer olmazsa,
hiçbir mazeretleri olmayacaktır.
4- Hakkı bilmedikleri için bütün
imkânlarını seferber ederek sırf Allah rızası ve
hakkı bulma azmi ve niyetiyle ve her türlü
saplantı, ön yargı ve taklidilikten uzak bir
şekilde araştırma içine giren kimseler; bunlar
hakkında iki sonuç muhtemeldir:
a) Araştırmaları başarıyla
sonuçlanan ve doğrulara olduğu gibi ulaşan
kimseler; ne mutlu böylelerinin haline; onlar
kurtuluş ve saadet ehlinin ta kendileridir.
b) Bütün samimi çabalarına rağmen
yarı yolda kalan ve doğrulara ulaşmadan ecele
yakalanan kimseler. Bu gibi kimseler de kurtuluş
ehlidirler inşallah. Bu konuda Ehlibeyt
İmamlarının 10.su olan İmam Ali Nakî (a.s) şöyle
buyurmuştur: "Kim hakkı ararken, hakkın
kemaline varmadan (hakkı tam olarak bulmadan)
ölürse, o hayır üzere ölmüştür. Allah-u Teala'nın
da Kur'an'da "…Her kim Allah'a ve Peygamberine
hicret etmek maksadıyla evinden çıkar da sonra
kendisine ölüm yetişirse, kuşkusuz onun mükâfatı
Allah'a düşer. Allah çok bağışlayıcıdır, çok
merhamet edicidir." (Nisa, 100) buyruğunun (bir
anlamı da) budur. (Tuhefu'l-Ukul, s.472)
c) Bütün samimi çabalarına rağmen
doğruya ulaşamayan ve yanlışın doğru olduğuna
kanaat getiren, yakin eden kimse. Bu da en azından
Allah katında mazurdur inşallah. Çünkü Allah hiç
bir kimseyi gücünü aşan bir vazifeyle mükellef
kılmaz.
Yukarıda da arzettiğim gibi bu
konuda Müslümanla gayri müslümanın, Sünni ile
Şia'nın vs. hiçbir farkı yoktur.
Dolayısıyla bir Hıristiyan veya
Yahudi en doğruyu bulma ve kendisini ata baba
taklidinden kurtarmak için araştırmakla görevli
olduğu gibi, bir Sünni veya bir Şii de, bir selefi
veya Alevi de, bir Mutezilî veya Eş'arî de vs. de
aynı… Ben böyle gördüm böyle götürdüm mantığı,
Kur'an'ın da şiddetle yerdiği cahiliye
müşriklerinin mantığıdır.
Bakın Rabbimizin Yüce Kitabı bu
konuda ne buyuruyor:
"...(Ey
Muhammed) müjde ver benin o kullarıma ki sözü
dinler ve en güzeline uyarlar. İşte onlardır,
Allah'ın kendilerini hidayete eriştirdikleri ve
onlardır halis-temiz akıl sahipleri." (Zumer,
17-18)
Dikkat
ederseniz "güzeli olanı" seçerler buyurmuyor, "en
güzel olanı" seçerler buyuruyor. Yani görüşlerden
bazısı güzel bazısı daha güzel olsa bile en güzel
olanı tespit edip ona uymakla görevliyiz. Artık
güzel olanla, güzel olmayan, doğru olanla, doğru
olmayan arasında tercih yapmanın gerekliliğini
söylemeğe bile gerek yoktur. Ayetin sonundaki "onlardır
halis-temiz akıl sahipleri" tabirinden de
anlaşılıyor ki akletmeyen, ve araştırarak tercih
yoluna gitmeyen kimselere akıllı bile denmez!
Şimdi
yukarıdaki hususları dikkate alarak hepimiz
(Sünnisiyle, Şiisiyle vs…) kendi durumumuzu gözden
geçirip kararımızı vermeli ve söz konusu dört
gruptan hangisinde yer aldığımıza bakmalı ve ona
göre kendi görevimizi belirlemeliyiz.
|