KEVSER YAYINCILIK

  Ana Sayfa / Soru ve Cevaplar                                                                                                           Soru ve Cevaplar

Bugün :  

  Sık Kullanılanlara Ekle                                                                                                                                                                                                                                                         Başlangıç Sayfası Yapın
 

Bismillahirrahmanirrahim

 

 

Soru - 272: Meryem suresinin 68. âyetinde şöyle buyuruyor: "Andolsun Rabbine, onları da şeytanları da haşredeceğiz de sonra onları diz çökmüş bir halde cehennemin çevresine getireceğiz…" 71. âyette ise şöyle buyuruyor: "Sizden bir tek kişi bile yoktur ki oraya vârid olmasın…"  

Hocam, düz mantıkla anladığım, cehennemin bir çevresi yada avlusuna tüm insanlar gelip toplanacaklar, bu mantık doğru mu? Yani Sâlihler, şehitler dahi cehennemin avlusunda yada çevresinde toplanacak. Bu böyle mi, yoksa bunun başka bir tefsiri mi var? Saygılar…

 

Cevap – 272: Muhterem kardeşim, 68. ayetin tefsirinde fazla bir problem yok. Yani maksadı açıktır. O da şudur ki cehennemlik olanların mahkemesi cehennemin yanı başında gerçekleşecektir. Daha sonra en azgın olanlardan başlamak üzere sırasıyla cehenneme ve onun değişik tabakalarına atılacaklardır. 

Ancak 71. âyetin tefsirinde müfessirler arasında bir çok iddialar ileri sürülmüştür ki bunların en kayda değeri iki tefsirdir. Bu farklı görüşler âyetteki "Varid" kelimesinin ayet içerisinde ne anlama geldiği hususundaki görüşlerden kaynaklanmaktadır. Biz bunları kısaca aktardıktan sonra, hangisini benimsediğimizi ve delillerini ortaya koymaya çalışacağız.

 

Birinci Tefsir: Ayetin orijinalinde geçen "Variduha" (mutlaka o cehenneme varid olacaklar) cümlesinde, "vurud"dan maksadın (cehennemin) yanına yaklaşmak, çevresine gelmektir. Buna Kur'an'dan şu ayeti delil olarak gösteriyorlar: "Musa, Medyen suyuna vârid olunca, orada (hayvanlarını) sulayan bir çok insan buldu…" (Kasas, 23) Bu âyetin orijinalinde de "Verede" kelimesi kullanmıştır. Ama burada maksat Hz. Musa'nın suyun içine girmesi değil, yanına varmasıdır. Meryem Suresindeki ayette de maksat cehennemin içine girmek değil cehennemi görecek şekilde onun yanına yaklaşmaktır. Yani iyi veya kötü, mu'min veya kafir her kes cehennemin yanına kadar getirilecektir, muhakeme ve sorgu sualden sonra, cehennemi hak edenler cehenneme atılacaklar, ama mu'min ve takva ehli olanlar kurtarılıp cennete götürülecekler.

 

İkinci Tefsir: Bu konuda ortaya konulan ikinci tefsir (ki müfessirlerin çoğunluğunun kabul ettiği bir tefsirdir) şudur ki, ayetteki "vürud"dan maksat gerçekten girmektir. Yani iyi kötü, kafir veya mu'min her kes istisnasız cehenneme gireceklerdir. Ancak cehennem, mu'minler oraya girdiklerinde onlara soğuk ve selamet olacaktır. Nasıl ki İbrahim (a.s) ateşe atıldığında Allah-u Teala'nın emriyle ateş ona soğuk ve selamet oldu. Çünkü yaptıkları amellerin neticesinde onların vücudu ateşle bir uyumluluk arzetmez. Adeta onlar ateşe yaklaştıkça, ateş onlardan uzaklaşır. Ama kafirler ve günahkarlar oraya girdiklerinde ateş onları yakalayacak, zira yaptıkları ameller neticesinde, ateşle onlar arasında bir uyumluluk meydana gelmiştir. Yanıcı eşyada olduğu gibi ateşe yaklaşır yaklaşmaz onları ateş sarıp sarmalayacak ve yakalayacaktır. (Rabbimizin kahr-u gazabından, ateş ve azabından ona sığınırız!)

Bize göre bu tefsir ayetin zahiri ve bir çok diğer ayet ve hadislerdeki açıklamalarla örtüşmektedir. Tabi bunun felsefesini açıklamaya geçmeden önce, kabul ettiğimiz görüşün delillerine de kısaca değinmek istiyoruz.

Evvela ayetteki "vürud" kavramının asıl manası "girmek"tir; başka manaların. Karineye ihtiyacı vardır. Karine olmadığı yerde asıl manasına uygun tefsir etmemiz gerekir.

Kaldı ki bir sonraki âyette (72. ayet), "Sonra Allah'tan korkup, sakınanları kurtaracağız ve zalimleri de toptan cehennemde bırakacağız" cümlelerinden mu'min ve takva ehli olanların kurtarılacağı, (nefsine ve başkalarına zulmeden) zalimleri ise cehennemde bırakılacağı tabiri de bu görüşü açık bir şekilde teyid etmektedir.

Ayrıca bu tefsiri teyid eden bir çok hadis de nakledilmiştir. Örneğin Cabir b. Abdullah Ensârî'ye bu ayetin tefsiri sorulunca, Cabir, iki parmağıyla iki kulağına işaret ederek, "Şu iki kulağımla Allah Resulü(s.a.a)'den duydum, ki eğer yalan konuşuyorsam, ikisi de sağır olsun, şöyle buyurdu: "(Bu âyetteki) "vurud"dan maksat "duhul"dur (girmektir). İyi veya kötü her kes mutlaka cehenneme girecektir. Ancak (cehennem) mu'minlere soğuk ve selamet olacaktır; aynı İbrahim'e olduğu gibi. Hatta ateş veya cehennem (tereddüt ravidendir) o kadar soğuk olacaktır ki (bunun etkisiyle) feryat edecektir. Sonra zalimleri zelil olmuş bir şekilde orada bırakacaktır." (Nur-üs Sekaleyn Tefsiri, c.3, s.353)

Yine Resulullah (s.a.a)'den şöyle nakledilmiştir: "Kıyamet günü ateş, mu'mine hitap ederek şöyle diyecektir: "(Hadi) geç ey mu'min! Hiç şüphesiz senin nurun benim alevimi söndürdü!" (Nur-üs Sekaleyn Tefsiri, c.3, s.353)

Bu manayı teyid eden bir diğer delil ise sırat köprüsü hakkında nakledilen rivayetlerdir ki "Sırat"ın cehennem üzerinden geçen kıldan ince ve kılıçtan keskin bir köprü olduğunu vurgulamaktadırlar. (Nur-üs Sekaleyn Tefsiri, c.5, s.572)

 Bazıları "Şüphesiz katımızdan kendileri için güzel şeyler takdir edilmiş olanlar, işte oradan (cehennemden) uzak tutulanlardır." (Enbiya, 101) ayetine dayanarak mu'minlerin cehenneme girmeyeceklerini, dolayısıyla birinci tefsirin doğru olduğunu söylemişlerdir. Oysa bu yanlıştır. Zira bu ayetteki uzak tutulmadan maksat mu'minlerin ebedi yerlerinin cehennemden uzak olduğu anlamındadır. Zaten bir sonraki ayette de bu açık bir şekilde vurgulanmıştır: "Mu'minler, cehennemin alevlerinin sesini bile duymayacaklardır." Kaldı ki bu söz her şeyden önce Meryem suresinin ayetindeki "Vurud" kelimesinin yakınlaşma olduğunu söyleyenlerin kendi tefsirleriyle çelişiyor. Zira bu ayette mu'minlerin cehennemden uzak olduğu söylenirken, o ayette (onların tefsirine) cehenneme yakınlaştırılacaklar deniyor! Dolayısıyla bu ayet bizim söylediğimize ters bir manayı ifade etmemektedir.

Şimdi burada belki her kesin aklına gelebilecek bir sorunun cevabını vermeğe çalışacağız. O da bu işin felsefesidir. Yani neden Allah-u Teala kafir ve günahkarların yanı sıra mu'minleri de cehennemden geçirecektir? Sonra bu mu'minler için bir eziyet ve işkence vesilesi değil mi? Oysa o gün mu'minlerin kurtuluş ve sevinç günüdür!

Bu sorunun cevabı şudur ki mu'minlerin cehennemi ve cehennem azabını görmeleri, onların bir taraftan cennetteki nimetlerin kadrini bilmeleri ve ulaştıkları nimet ve lezzetlerin ne kadar önemli olduğunu ve nasıl büyük felaket ve helaketlerden kurtulduklarını daha iyi kavrayıp bu nimetleri kendilerine bahşeden Rablerine şükretmelerini sağlamak içindir. Çünkü her şey zıddıyla tanınır. Kaldı ki mu'minler asla azap görmeyeceklerdir. Sadece o sahneyi müşahede edeceklerdir. Önce naklettiğimiz hadislerde de "Ateş onlara soğuk ve selamet olacaktır" veya "Onların nurları cehennemin alevini söndürecektir" şeklinde  bu gerçek vurgulanmıştı. Bir hadiste şöyle buyurmaktadır: "Allah cennete götüreceği herkesi mutlaka önce cehennem ateşiyle aşina kılacak (ona gösterecek) ki Allah'ın kendine verdiği nimetlerin ve fazl-u ihsanın kadrini bilsin ve sevinç ve sürürü daha da artsın. Yine cehenneme götüreceği herkese önce cennetin nimetlerini gösterecektir ki (nasıl nimet ve lütufları kaybettiğini görüp daha çok üzülsün ve yansın!" (Nur-üs Sekaleyn, c.3, s.354)

Bir de bazı rivayetlerden de anlaşılacağı üzere bu geçişte mu'minlerin makamlarının ve amellerinin sonuçlarının farklılığı da ortaya çıkmış olacaktır. Çünkü mesela Allah Resulü (s.a.a)'den şöyle nakledilmiştir: "İnsanların hepsi (cehennem) ateşine gireceklerdir. Sonra oradan amellerinin durumuna bağlı olarak çıkacaklardır. Bazıları şimşek hızıyla geçeceklerdir; bazıları rüzgar gibi; bazıları hızlı koşan bir atlı gibi; bazıları normal bir binici gibi; bazıları hızlı giden yaya gibi; bazıları ise normal yürüyen birisi gibi." (Nur-üs Sekaleyn, c.3, s.353)

 

Sırat Köprüsü Hakkında Açıklama:

Burada yeri gelmişken Ayetullah Şehid Destgayb'ın sırat hakkındaki kısa bir açıklamasını aktarmakta fayda görüyoruz:

 

Sırat, konusu inanılması vacip ve zaruriyattan olan konulardan birisidir. Sıratın sözlük anlamı yol demektir. Dünyada doğru yolda ilerleyenler, ahirette de cehennemin üzerinde olan sırattan (köprü şeklindeki yoldan) salim bir şekilde ilerleyeceklerdir. Hadislerde de geçtiği gibi bazıları yıldırım gibi, bazıları ata binen kimse gibi, bazıları da sürünerek sırattan geçerler. Dünyada din yolunda nasıl ilerlemişlerse, orada da sırat köprüsünden aynı şekilde ilerlerler.

Resulullah (s.a.a)'den rivayet edilen bir hadiste şöyle buyuruyor: "Kıyamet günü cehennemi getirirler. Bin tane köprü vardır. Her köşesini bin melek tutar. Bir milyon melek, cehennemi çekmekle görevlidir. Cehennem bir nara atar. Alevler göğe yükselir. İnsanlar büyük bir tedirginliğe düşerler. Neredeyse helak olurlar. Sonra Allah, sıratın getirilmesini emreder. Cehennemin üstüne bir köprü kurulur. Herkes bu köprünün üzerinden geçmek zorundadır. Bu köprünün yedi akabesi  (sarp geçidi) vardır. Her akabede de duraklar vardır. Her durak on yedi bin fersahtır. Her akabede yetmiş bin melek görevlidir. Herkes cennete ulaşmak için bu yedi akabeden geçmek zorundadır.

 

Birinci Akabe: Sıla-i Rahim, Emanet Ve Velayet

Köprünün başında önünü keserler. "Kardeşinden, babandan annenden, akrabandan ilişkini kestin mi? Yoksa sılayı rahim vazifeni yerine getirdin mi?" diye sorarlar. 

Sıla-i rahimi terk etmek ömrün kısalması, malda bereketin azalması gibi dünyevi neticelerinin yanı sıra ahirette de sırat köprüsünün ilk durağında sorulur. Kur'an-ı Kerim'de buna işaret edilmiştir. Öyleyse akrabalarınızdan biri hastalandığı zaman ziyaretine gidin; muhtaç ise elini tutun; bir isteği varsa, yerine getirin; önemli günlerde ziyaretine gidin.

Diğer bir durak, emanet durağıdır. Tabii ki bu emanet sadece mala ait değildir. Eğer birisi size bir sözü emanet etmişse, onu saklayın, kimseye söylemeyin. Eğer bunu yaparsanız, emanete hıyanet etmişsinizdir.

Veya malda emanet, emaneti söz verildiği vakitte geri vermelisiniz. Eğer kira vaktiniz dolmuşsa hemen boşaltmalısınız.

Diğer bir durak ise, Ehl-i Sünnet ve Şia'da hakkında bir çok hadisin olduğu, Ali bin Ebi Talip (a.s)'ın velayeti konusudur. Tefsir-i Sa'lebî ve diğer bir çok tefsirde "Durdurun onları, onlar sorulacaklardır" ayetindeki sorulacak olanların, Ali bin Ebi Talip'in velayeti olduğuna dair hadisler nakledilmiştir.

Hamvinî ve Taberî -ki ikisi de Ehl-i Sünnet'in meşhur alimlerindendir- Resulullah (s.a.a.)'den şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: "Ya Ali, senin velayetinin beraatine sahip olan herkes sırattan geçecektir." Bu konuda çok fazla rivayet mevcuttur, ama konuyu uzatmamak için zikretmiyoruz.

 

İkinci Akabe: Namaz

Birinci akabeden geçtikten sonra namaz akabesine ulaşılır. Günlük farz namazlar, ayat namazı, kaza namazı ve diğer namazlar hakkında sorguya çekilir. Resulullah buyurmuştur ki: "Namazı zayi eden benim şefaatime ulaşamaz." Hz. Sadık (a.s)'ın vasiyeti ise şuydu: "Namazı önemsemeyenlere bizim şefaatimiz ulaşmaz."

Rivayetlerde namazı terk eden şahsın, susuz olarak ölüp, susuz olarak diriltileceği bildirilmiştir. Üzerinde durmak istediğim mesele de çocuklarımızı ergenlik çağına gelmeden önce namazı alıştırmamız meselesidir. Bu çok önemli bir konudur ve üzerimizdeki en önemli vazifelerimizden birisidir. Çocuklarımızı ne kadar İslam ahlakına ve İslam kurallarına uygun yetiştirirsek, o derece bizim ahiretimiz için faydalıdır.

 

Üçüncü Akabe: Humus Ve Zekat

Eğer birisinin boynunda bir zerre humus veya zekat varsa orada durdurulur. Zekatını vermeyenle-rin azabı hakkındaki hadisler çoktur. Humusun hesabının zorluğunu da bildiren bir çok hadisimiz var-dır. Bunlardan birisi şöyledir: İmam Sadık (a.s.) buyurdu: "İnsanların kıyamet gününde en zor anları humusun hak sahiplerinin gelerek haklarını talep ettikleri anlardır."

 

Dördüncü Akabe: Oruç        

Mübarek Ramazan ayının orucu, dördüncü akabede sorulur. "Oruç, ateşe karşı bir siperdir." Oruç tutanın iki mutluluğu vardır: Birincisi iftar vakti, ikincisi likaullah vakti sırat köprüsünden geçip, Rabbinin huzuruna vardığı zamandır.

Beşinci Akabe: Hac

Gücü yettiği halde hacca gitmemiş olanlar, beşinci akabede durdurulurlar. Hadislere göre şartlara sahip olduğu halde hacca gitmeyen müslüman, yahudi veya müslüman olarak ölür.

 

Altıncı Akabe: Taharet

İbni Abbas'ın rivayetinde taharetten maksadın üç taharetler yani abdest, gusül ve teyemmüm olduğu zikredilmiştir. Bazıları da bunun mutlak taharet olduğunu buyurmuşlardır. Özellikle hanımların özel gusüllerini zamanında yerine getirmeleri gerekir. Aksi takdirde büyük sorumluluk sahibidirler. Hatta necislerden kaçınmamanın kabir azabına yol açtığı söylenmiştir.

 

Yedinci Akabe: Kul Hakkı

Bazen bu akabeden adalet akabesi olarak bahsedilir ve Kur'an-ı Kerim'de Mirsad (gözetleme yeri) olarak tabir edilmiştir. Eğer birine haksız yere bir tokat atılmışsa beş yüz yıl orada bekletilirler.

 

 

 

Go to top of page  Ana Sayfa | Kitap Listesi | Kıble Dergisi | Makaleler | Kadin ve Aile | Cocuklar Îçin | Soru Ve Cevap | Yazarlarımız | Îletişim için |

  Kur`an | Hadisler | Dualar | Şiirler | Ses ve Video | Programlar | Linkler  |  

Copyright© 2000 Kevser Yayinlari Internet Hizmetleri. Tüm Haklari Saklidir Ayrintili bilgi almak için veya bize her konuda yazmak için, paragonxx@yahoo.de 'e mesaj yollayiniz. WWW.KEVSERNET.COM