Bismillahirrahmanirrahim
Soru-259:
Bazý hadisçi ve tarihçiler, Ýmam Hasan'ýn çok çok
evlendiðini, (öyle ki bazýlarý bunun sayýsýný yüzlere
çýkarmýþlardýr!!) ve evlendikten sonra da eþlerini kýsa bir
müddet sonra boþadýðýný iddia etmektedirler. Hatta güya Hz.
Ali (a.s) oðlunun bu huyundan dolayý ona kýz vermemelerini
Müslümanlardan istemiþ!! Bu rivayetler ne kadar doðrudur? Bu
konudaki tahliliniz nedir acaba?.
Cevap-259:
Muhterem kardeşim, bu konu bir
açıdan Allah Resulü'nün çok evliliklerini bahane edip
Resulullah (s.a.a)'i (haşa) kadın düşkünlüğüyle suçlayan
oryantalistlerin yaptığına benzemektedir. Çoğu yalan ve
düzmece olan bu isnatlar, Ehlibeyt düşmanı Emevî zalimleri ve
aveneleri tarafından uydurulmuş ve maalesef bazı basiretsiz
tarihçi ve muhaddisler tarafından aslı astarı araştırılmadan
bazı kaynaklarda nakledilmiştir.
İnsanın
hayatında bulunan bazı müphem noktalarının aydınlanması için,
onun hayatının çeşitli yönlerini gözden geçirmek büyük bir
önem taşımaktadır. Bu yüzden biz yukarıdaki sorunun cevabına
geçmeden önce İmam Hasan (a.s)'ın hayatından ve ahlakından
kısa kesitler sunmaya çalışarak böyle birisinin soruda ileri
sürülen karaktere sahip olup olamayacağına ışık tutmaya
çalışacağız:
İmam Hasan-ül
Mücteba insanlık tarihinin en güzide hanedanı ve ailesi olan
risalet evinde dünyaya gözünü açmıştır; öyle bir aile ki
onların taharet ve temizlikleri bizzat Kur'an ayetiyle
belgelenmiştir. (Ahzap, 33) Küçük yaştan aziz kardeşi Hz.
Hüseyin'le birlikte Allah Resulü'nün omzunda büyümüş,
herkesten önce risalet terbiyesi ve eğitiminden geçmişlerdir.
Bunun yanı sıra Hz. Aliyyel-Murteza ve Hz. Fatımet-üz Zehra
gibi Resulullah'tan sonra ümmet içerisinde her açıdan eşi
benzeri bulunmayan anne-babanın elinde büyümüş ve
eğitilmişlerdir.
İmam Hasan (a.s)
her açıdan mükemmel ve İlahî bir şahsiyete sahipti. İlim ve
irfanda Ceddi ve babasının varisiydi. Takva ve Allah
korkusunda zühd ve dünyaya meyilsizlikte Hakk'a ubudiyyet ve
itaatte, yardımseverlikte vs. zamanının en belirgin ve kıyas
götürmez şahsiyetiydi. İmam (a.s)'ın hayatı bunların
örnekleriyle doludur. Ancak biz bunlardan sadece bazı
örnekler vermekle yetineceğiz:
İmam Zeyn’ul-
Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Hasan
bin Ali (a.s), kendi zamanındaki insanların en abidi, en
zahidi ve en üstünü idi. Namaza durduğunda, kendini Allah’ın
huzurunda gördüğünden dolayı bedeni titriyordu. Cennet ve
cehennemi hatırladığında, yılan sokmuş kimse gibi mustarip
oluyordu. Allah’tan cenneti istiyordu ve cehennem ateşinden
O’na sığınıyordu. Allah’ın kitabından “Ya eyyuhellezine amenu”
(Ey iman edenler...) ayetini okuduğunda; “Lebbeyk Allahumme
lebbeyk” (Allahım emrine hazırım) diyordu. Her halinde
Allah’ın zikri ile meşgul olduğu görülüyordu.”
Fettal diyor ki:
“Hasan bin Ali
(a.s) abdest alırken, mafsalları titrer ve rengi sararırdı. Bu
halinin sebebini sorduklarında şöyle buyuruyordu: “Arşın
Rabbinin karşısında duran bir kimsenin, renginin sararması ve
ayaklarının titremesi gerekir.”
İmam Seccad
(a.s) buyurmuştur ki:
“Hasan bin Ali
(a.s), namaza durduğunda, Rabbinin azameti karşısında bedeni
titriyordu."
İmam Bakır (a.s)
buyurmuştur ki:
“İmam Hasan
(a.s) buyurdu ki: “Ben Rabbimden, O’nu mülakat edip de yaya
olarak gidip evini ziyaret etmemekten utanıyorum.”
İmam Zeyn’ul-
Abidin (a.s) buyurmuştur ki:
“Hasan bin Ali
(a.s), kendi zamanında insanların en abidi, en zahidi ve en
üstünü idi.”
İmam Seccad
(a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Hasan
(a.s), her halinde sürekli Allah’ı anıyordu.”
Yaratılışında
üstün insanlık alâmetleri vardı. Onu görenin gözüne büyük
görünür, onunla ilişkisi olan, ona sevgi besler, onun
konuşmasını veya hutbesini dinleyen dost-düşman konuşmasını
bitirinceye ve hutbesini tamamlayınca kadar olduğu yerde
çakılıp kalırdı.
İbn-i Zübeyr
(İbn-i Kesir'in kendi tarih kitabında, c.8, s.377'de
naklettiğine göre) şöyle demiştir: "Vallahi, kadınlar Hasan b.
Ali gibi birisinden [gözlerini kaldırıp şehevî maksatla
bakmayacağından emin oldukları için] çekinmezlerdi."
Muhammed b.
İshak der ki:
"Resulullah'tan sonra haysiyet ve değer bakımından hiç kimse
Hasan b. Ali'ye ulaşamadı. Evinin kapısının önüne sergi
sererlerdi, o da evinden çıkıp orada oturunca yol kapanırdı.
Ona saygıdan dolayı hiç
kimse karşısından geçmezdi; o bunu anlayınca kalkar
evine gider, insanlar da oradan gidip gelirlerdi."
İmam Sadık (a.s)
buyurmuştur ki:
“Hasan
bin Ali (a.s) yaya olarak yirmi beş defa hacca gitti; iki defa
malının yarısını Allah yolunda bağışladı.”
İmam Zeyn’ul
Abidin (a.s) da buyurmuştur ki:
“Hasan
bin Ali (a.s), hacca gittiğinde yaya olarak gidiyordu; birçok
defa da yalın ayak gitmiştir.”
İmam Zeyn’ul
Abidin (a.s) bu hususta şöyle buyurmuştur:
“Hasan
bin Ali (a.s), ölümü ve kabri hatırladığında ağlıyordu, haşr-u
neşri (dirilmeği) hatırladığında ağlıyordu, sırat köprüsünden
geçmeği hatırladığında ağlıyordu, amellerin Allah Teala’ya
sunulmasını hatırladığında kendisinden geçerek bayılıyordu!”
Bir gün İmam
Hasan (a.s), Mescid’ül- Haram’ın kenarında bir adamın;
“Allah’ım bana 10 bin dirhem ver” dediğini duyunca, hemen eve
dönüp o miktar parayı ona gönderdi.
Enes şöyle
diyor:
İmam Hasan’ın
cariyelerinden birisi bir demet gül ona verdi. İmam Hasan
(a.s) o gül karşılığında ona; “Sen Allah rızası için
azatsın” buyurdular. Neden böyle yaptın dediğimde;
“Allah bizi böyle eğitmiştir” buyurarak şu ayeti okudular:
“Size bir ihsan edildiğinde (veya selam verildiğinde), siz
ondan daha güzeliyle karşılık verin.”
İmam Sadık (a.s)
buyurmuştur ki:
“Hasan bin Ali
(a.s), bütün malını, hatta ayakkabı, elbise ve dinarlarını
(bile) üç defa Allah ile böldü (onların yarısını Allah yolunda
harcadı).”
Kıravanî diyor
ki:
“İmam Hasan
(a.s), cömert ve kerim birisi idi; hiçbir sâili (eli boş) geri
çevirmez ve bağışını (ondan) kesmezdi (veya ümitliyi ümitsiz
etmezdi).”
Bir rivayette
şöyle nakledilmiştir:
“İmam Hasan
(a.s)’ın, bir ihtiyaç hususunda kendisine bir mektup verilip
de o mektubu veren adama; “İhtiyacın karşılanmıştır”
buyurmadığı görülmemiştir.
İmam (a.s),
kendisine; “Ey Resulullah’ın oğlu! Keşke mektubuna baksaydınız
da ihtiyacı miktarınca cevap verseydiniz!” diyen kimseye
cevaben şöyle buyurdular: “Allah Teala’nın, onun mektubunu
okuyana dek önümde zelil olarak durmasından soru soracağından
korkuyorum.”
Müdrik b. Ziyad,
Hasan ve Hüseyin'in atının yularını tutan ve elbiselerini
düzelten İbn-i Abbas'a; "Sen bunlardan yaşlı olduğun hâlde
onların atının yularını mı tutuyorsun?" dediğinde, İbn-i Abbas
ona şu karşılığı verdi: "Ey alçak adam! Sen ne bilirsin
bunların kim olduğunu! Bunlar Resulullah'ın oğullarıdır. Acaba
onların atının yularını tutmam ve elbiselerini düzeltmem, bana
Allah'ın bahşettiği bir lütuf değil midir?!"
Böyle bir makam
ve mevkie sahip olmasına rağmen öyle mütevazı ve alçak
gönüllüydü ki, bir gün yerde oturmuş toprağın üzerine
bıraktıkları ekmek parçalarını yemekte olan bir grup fakirin
önünden geçerken, onu gören fakirler: "Ey Resulullah'ın oğlu!
Gel birlikte yemek yiyelim!" dediler. İmam Hasan hemen
binitinden inerek; "Allah kibirlenenleri sevmez."
buyurdu ve onlarla birlikte yemeğe başladı. Sonra onları evine
misafir olmaya davet etti, hem yemek verdi hem de giyecek bir
şeyler bağışladı.
Kendisinden bir
şey isteyen birine elli bin dirhem ve beş yüz dinar vererek;
"Bunu taşıması için birini getir." buyurdu. Adam birini
getirince İmam cübbesini ona vererek; "Bu da hamalın
ücreti." Buyurdu.
Bir gün bir Arap
yanına geldi; "Biriktirdiğimiz her şeyi ona verin."
dedi. Birikmiş yirmi bin dirhemi Araba verdiler. Arap dedi ki:
"Efendim! İhtiyacımı söylememe ve senin hakkında övgüler
okumama izin vermediniz?!" İmam ona cevap olarak şu anlama
gelen bir şiir okudu: "Bizden bir şey isteyenin
haysiyetinin dökülmesinden korkmamız, onun istemesinden önce
vermemizi gerektirir."
Biri
Haşimîlerden ve diğeri Emevîlerden olan iki kişi birbiriyle
tartışıyordu. Biri; "Benim kavmim daha üstündür" diyordu,
öbürü ise; "Benim kavmim." diyordu. Sonunda her biri kendi
kavminden on kişinin yanına giderek bir şey istemeyi
kararlaştırdılar. Emevî adam Emevîlerden on kişiye gitti. Her
biri ona on bin dirhem verdi. Fakat Haşimî adam önce Hasan b.
Ali'nin yanına gitti, İmam ona yüz elli bin dirhem vermelerini
emretti. Sonra Hüseyin b. Ali'ye gitti, o da; "Benden önce
birisine gittin mi?" diye sordu. Adam; "Evet, dedi.
Kardeşin Hasan'a uğradım." Bunun üzerine İmam Hüseyin; "Ben
efendimin verdiği şeyin üzerinde veremem buyurdu." ve o da
yüz elli bin dirhem ona verdi.
Emevî adam, on
kişiden aldığı yüz bin dirhemle geldi, Haşimî adam ise iki
kişiden aldığı üç yüz bin dirhemle geldi. Emevî adam buna
öfkelenerek aldığı parayı sahiplerine iade etti; sahipleri de
kabul ettiler. Fakat Haşimî adam paraları sahiplerine iade
etmek isteyince, Hasan ve Hüseyin kabul etmeyerek; "İster
al, ister at; biz verdiğimiz bağışı geri almayız."
buyurdular.
Bir gün, siyah bir kölenin,
önündeki bir ekmekten bir lokma yediğini ve bir lokma da
oradaki bir köpeğe verdiğini görünce; "Niçin böyle
yapıyorsun?" diye sordu. Köle; "Kendim yiyip ona bir şey
vermemekten utanıyorum." cevabını verince İmam Hasan (a.s);
"Ben gelinceye kadar buradan ayrılma." buyurdu. Sonra
kölenin sahibine giderek köleyi ve içinde yaşadığı bağı satın
aldı; ardından köleyi azat edip bağı da ona verdi.
Bunlar İmam
Hasan (a.s)'ın faziletlerinden sadece bazı örneklerdi; daha
geniş bilgi isteyenler, ilgili kaynaklara baş vurabilirler.
Şimdi böylesine mümtaz özelliklere sahip olan ve mübarek
hayatı ilim, irfan, Hakk'a ibadet ve itaatle ve halka hizmetle
geçen bir şahsiyetin, nakledildiği şekilde (haşa) evlilik ve
kadın düşkünü bir karaktere sahip olması ve ceddi
Resulullah'ın "Allah'ın en çok buğz ettiği helal" olarak
nitelendirmesine rağmen işi gücü kadın alıp boşama olması
makul ve mümkün bir şey mi? Bunu hangi kararmamış akıl, vicdan
kabul eder?!
Şimdi gelelim bu
iddianın yalanlığının somut delillerine:
Bunun yalanlığının en bariz
şahitlerinden birisi şudur ki eğer söz konusu iddia, yani İmam
(a.s)'ın onlarca, hatta yüzlerce alıp boşadığı eşi olsaydı, o
zaman onlardan çok daha fazla veya en azından onlar kadar (her
eşinden en az bir tane) evladı olması gerekirdi. Oysa
tarihlere baktığımızda İmam (a.s) için verilen en yüksek evlat
sayısı 23'tür ki bu rakamı İbn-i Cevzî vermiştir.
Diğer rakamlar ise şöyledir: Yakubî (8),
İbn-i Şehraşub (14),
İbn-i Haşşab
(12), Tabersî (17).
Ve ilahare u konularda daha titiz ve dikkatli davranan Şeyh
Müfid, bu rakamı 15 olarak vermektedir.
Bütün bunlar,
söz konusu iddianın bu şekliyle yalan olduğunu açık bir
şekilde ortaya koymaktadır. Unca kadının hepsinin kısır
olduğundan veya başka sebeplerden dolayı çocuk
doğurmadıklarını iddia etmek de oldukça zayıf ve tutarsız bir
sözdür ve kale alınacak tarafı yoktur. Diyelim ki bazısında
bunu kabul ettik, ama yüzlerce kadının hepsi veya çoğusunda
böyle bir şeyi söylemenin hiç bir anlamı yoktur.
Öte yandan bu
kadar evliliği İmam (a.s)'a isnad edenlerin hiç biri, bu
kadınların ismini ve kimliklerini vermemiş veya
verememişlerdir. Bazıları bunların sadece az bir kısmının
ismini vermişlerdir ki onların durumunu da aşağıda
açıklayacağız.
Bütün bunlardan daha gülünç
olanı şu ki El-Menakıb kitabının nakline göre İmam için
onlarca eş isnadında bulunan bazı kaynaklarda şöyle
kaydedilmiştir: "Hz. Hasan'ın evlenip de boşadığı bu eşlerin
hepsi, İmam vefat ettiğinde yalın ayak cenaze merasimine
katılmışlardı!!"
Bu iddianın tutarsızlığı açıktır. Zira şu ana kadar hangi
fakih kadınların yalın ayak cenaze merasimine katılmalarına
cevaz vermiştir?! Eğer bu iddia doğruysa, neden Medine'deki
onca alim (ki bunların başında sahabe ve Ehlibeyt geliyordu)
buna itiraz etmemişlerdir?
Kaldı ki
genellikle eşlerinden boşanan kadınlarla, onları boşayan
eşleri arasında değil herhangi bir duygusal bağın devam etmesi
tam aksine olumlu duygular yerini menfi duygulara bırakır.
Dolayısıyla uzun zamandan beri evlilik ilişkileri sona eren bu
kadınların hepsinin cenaze merasimine katılmaları nasıl
düşünülebilir? Bu iddianın tutarsızlığı, İmam'ın eşlerinin
sayısı hakkındaki iddianın da tutarsızlığını yeteri kadar
ortaya koymuyor mu?
Gelelim nakillerde ismi geçen
kadınların durumuna ki bunalar da sekiz veya en fazla on
kişiden ibarettir.
Bunların da bir kaçı hariç geriye kalanlarındaki sebep, cinsel
hedefler taşımayan evliliklerdir. Şöyle ki bir kısmında söz
konusu kadınların veya velilerinin ısrarı ve Resulullah
(s.a.a) ile akraba olma şerefine nail olmak için, herhangi bir
cinsel ilişki olmaksızın sadece nikah akdi okumakla
gerçekleşen fahrî bir evlilikten ibaretti. Diğer bir kısmı
ise, toplumda sahipsiz kalmış yardım ve himayeye muhtaç bazı
kadınların İmam tarafından himaye altına alınmış, fakat tahkir
ve tezyife uğramamaları ve şeref ve haysiyetlerinin korunması
amacıyla zahirde yapılan evliliklerdi.
Bunun bir örneğini Ehl-i Sünnet
alimlerinden İbn-i Cevzi (özetle) şöyle nakletmektedir:
"Abdullah b. Amir isminde bir Müslüman (ararlındaki bir
anlaşmazlıktan dolayı) eşini boşadı. Kadının iddeti bittikten
sonra İmam (a.s) onu nikahladı. Aradan bir müddet geçtikten
sonra, bir gün Adullah b. Amir, eski eşinin yanında bulunan
bir emanetini almak için İmam Hasan'ın evine geldi. İmam (a.s)
ona şöyle uyurdu: "Ben senin boşadığın eşini bunun için
nikahladım ki aranızdaki rahatsızlık ve kızgınlık yatışsın ve
bertaraf olsun (ve o zamana kadar onu korumuş olayım). Şimdi
müşterek hayatınıza yeniden başlamanız için ben onu boşamaya
hazırım."
Görüldüğü gibi
öyle iddia edildiği şekilde İmam (a.s)'ın evliliği hakkında
verilen akıl almaz rakamların aslı astarı yoktur. Doğru olan
bir kısmında da evliliğin ana sebebi (haşa) cinsel arzular
değil, yukarıda değindiğimiz başka sebeplerdir. Allah'a emanet
olun.
- Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c.4, s.14.
- Emali-yi Saduk,, s.150.
- Bihâr-ül- Envâr, c.43, s.342.
- Bihâr-ül Envâr, c.43, s.343.
-
Evet isimleri verilen kadınlar şunlardan iarettir: Talha b.
Übeydullah kızı Ümmü İshak, Abdurrahman b. Ebu Bekr'in kızı
Hafsa, Süheyl b. Amr'ın kızı Hind ve Eş'as b. Kays'ın kızı
Cu'de'dir. Cu'de, Muaviye'nin aldatmasıyla İmam'a zehir
verip şehit etmiştir.
Dediğimiz gibi İmam
(a.s)'ın hayatı boyunca eşlerinin sayısı sekiz veya ondan
-iki farklı rivayete göre- fazla olmamıştır. "Ümm-ü
Veled"leri de bu sayının içindedir.
|