|
Soru-243:Okuduğum
bir kitapta el-Kafi hadis kitabının Şialarca, Sünnilerce
Buharî hadis kitabı nasıl muteberse, o denli muteber olduğunu
okumuştum. Ve bu el-Kafi kitabında Ebu Basir'den rivayet
olunan, Cafer-i Sadık Hazretleri'ne isnaden şu söz yer
almaktaymış: "Bizde Fatıma aleyhisselam'ın mushafı vardır."
Fatıma mushafı nedir sorusu üzerine Cafer-i Sadık hazretleri "Sizin
şu mushafınız gibi üç misli mushaftır. Allah'a yemin ederim ki
onda sizin şu Kur'an'ınızdan bir harf bile yoktur." Cabir
el-Cu'fi'nin Ebu Cafer'den şöyle rivayet ettiği yazmaktaymış:
''Kur'an'ın indirildiği şekilde toplandığını yalancılardan
başkası iddia etmemiştir. Onu indirildiği şekilde Ali bin Ebi
Talib ve ondan sonraki imamlardan başkası hıfzedip
toplamamıştır.'' Kitapta Şia'nın bu gibi sözlerden delil
getirerek Kur'an'ın muharref olduğuna hükmettikleri ve el-Kâfî
kitabını her Şii okuyup bu nassa da iman etmekte olduğunu
yazar. Buna rağmen siz sitenizde Kur'an'ın indiği gibi
elimizde olduğunu yazıyorsunuz. Siz bu el-Kâfî kitabını kaynak
olarak kabul etmiyor musunuz? Yoksa "Şia'ya reddiye" kitabı
size iftira mı atıyor? Konuya açıklık getirirseniz memnun
olurum. Saygılarımla.
Bismillahirrahmanirrahim
Cevap-243:
El-Kâfî Şia'nın dört temel hadis kaynağından biri ve en
önemlisidir. Bu kitabın büyük öneme sahip olmasıyla birlikte
Şia'da ictihadın kapısının kapalı olmadığına istinaden bu
kitapta olan hadisler Şia uleması tarafından taklit üzere
kabul edilmez; ictihadî bir üslupla incelenerek kabul edilir
veya edilmez.
Örneğin Bu kitapta olan
bir hadisin kabul edilmesi için onun bu kitapta veya diğer
kaynaklarda yer alan sahih bir hadisle ve Kur'an ayetlerinde
yer alan hükümlerle çelişmemesi şartı aranır. Bu çelişki
olduğu taktirde o hadis kabul edilmez ve diğer kaidelere
başvurulur. Ancak Ehl-i Sünnet ictihadın kapısının bin
yıldan daha fazla bir süredir kapalı olduğunu kabul
ettikleri için Buharî gibi eserlerinde yer alan hadisleri
hadis usulü açısından her hangi bir incelemeye tabi
tutmazlar ve taklidî bir yaklaşımla o hadisleri kabul
ederler. Yani önceki alimleri o hadisler hakkında ne
söylemişlerse onunla yetinirler.
Bu kısa açıklamadan sonra
söylemeliyiz ki, Kur'an-ı Kerim'de tahrifin olduğunu
gösteren hadisler bizzat Sahih-i Buharî'de ve diğer bir çok
kaynakta çok açık bir şekilde yer almıştır.
Biz burada Sahih-i
Buharî'de ve diğer bir çok kaynakta Kur'an'ın tahrif
olduğunu açıkça gösteren onlarca hadisten sadece bir kaçını
nakletmekle yetiniyoruz:
1- "Ömer şöyle dedi: "Eğer
insanlar Ömer, Kur'an'a bir şey ekledi diyecek olmasalardı,
ben bizzat kendi elimle recm ayetini yazardım." (bk. Buhari
Bab-i Meğazî)
Görüldüğü gibi Ömer
Kur'an'ın tahrif edildiğini, çünkü recm ile ilgili bir
ayetin olduğunu iddia ediyor ve bunun tilavet yönünden
neshedilmediğine de inanıyor; çünkü bizzat şartların
elverişli olması durumunda bunu Mushafa kaydetmek istediğini
açıklıyor!
Bu konuda daha açık
rivayetler de var Sünnî kaynaklarda;örneğin Suyutî
Ed-Dürr-ül Mensur kitabında şöyle nakletmektedir: "Ömer b.
Hattab münadisine emretti, o da nida ederek insanları
topladı , ardından Ömer minbere çıkarak Allah'a hamd u
senadan sonra şöyle dedi: "Ey insanlar, recm ayetinden
dolayı çığlık atıp (rahatsız olmayın), o, Allah'ın kitabında
nazil olan bir ayetti ve biz onu okuduk. Ama Muhammed ile
birlikte giden bir çok Kur'an (ayeti) ile birlikte o da
gitti!!..."
2- Kenz-ül Ummâl
kitabında Muttaki Hindi Ömerb. Hattab'ın Müsned'inden şöyle
nakletmektedir: "Ömer Abdurrahman b. Avf'a dedi ki: "Bize
nazil olanlar arasında "İlk başta cihad ettiğiniz gibi cihad
edin" (ayetini) okumuyor muyduk?!" Sonra devam etti: "Kur'an'dan
düşenler arasında bu da düştü!!" Bir başka rivayette ise
şöyle geçer: "Kaldırılanlar arasında bu kaldırıldı!!"
3- Yine aynı kaynakta
şöyle nakletmekte: "Ömer b. Hattab, Ubeyy'e şöyle dedi: "Biz
Allah'ın kitabında "Hiç şüphesiz babalarınızdan olduğunuzu
inkar etmeniz, size küfürdür" sözünü okumuyor muyduk?!" O da
"Evet" dedi. Sonra şöyle dedi: "Çocuk bulunduğu yatağın (sahibine)
aittir; zina edene ise taş gerektir" sözlerini okumuyor
muyduk?! Bunlar Allah'ın kitabından kaybettiklerimiz değil
mi?!" O da "Evet öyledir" diye cevap verdi!"
4- Ehli-i Sünnet'in
önemli kaynaklarından olan Mu'cem-i Tabaranî'de sahih
senetle yer alan bir hadise göre Ömer şöyle demiştir: "Kur'an
bir milyon yirmi altı bin harftir."
Oysa bu gün elimizde bulunan Kur'an'ın harfleri bu rakamın
üçte birini bile bulmuyor! Çünkü meşhur Kur'an'ın üçyüz bin
küsür harf olduğudur.
5- Aişe nakleder: "Recm
ve büyüklerin on defa süt emzirmesi (nin süt kardeşliği
oluşturacağı) hususundaki ayetler benim yatağımın altında
bulunan bir sayfa üzerinde yazılı idi. Peygamber vefat
edince Peygamber'in vefatıyla meşgul olduk da keçi gelip
onları yedi." (Bk. Dar-e Kutni, c.4, s.105, İbn-i Mâce, c.1,
s.625) Buna benzer bir hadis de Müslim'de yer alır ve orada
Aişe kaydeder ki bu ayetler Peygamber vefat edinceye kadar
okunurdu. (bk. Muslim c. 4. s. 167, Tirmizî, c.2, s.309)
6- Nafî İbn-i Ömer'den
nakleder ki: "Hiçbiriniz ben "Kur'an'ın tümünü öğrendim"
demesin. Çünkü, ne biliyor Kur'an'ın bir çoğu kaybolup
gitmiştir. Sadece desin ki ben Kur'an'dan ortada olan
kısmını öğrendim." (bk. El-İtkan (Suyûtî), c.2, s.25)
7- Kenz-ül Ummal'da Ömer
b. Hattab'ın Müsned'inden naklen, Ömer'in Hüzeyfe'ye şöyle
dediği nakledilmiştir: Ömer b. Hattab bana dedi ki: "Ahzap
suresinin (ayetlerini) kaç olarak sayıyorsunuz?" Ben de "72
veya 73 olarak" dedim. O da şöyle dedi: "Oysa (büyüklükte)
Bakara suresine yakındı! Recm ayeti de onun içindeydi!"
Kenz-ül Ummâl'da ve bir
çok diğer kaynakta benzer bir rivayet Zerr'den şu şekilde
nakledilmiştir: Übeyy b. Kab bana şöyle dedi: "Ey Zerr,
Ahzap suresini kaç (ayet) olarak okuyorsun?" Ben de "Yetmiş
üç" dedim. O zaman şöyle dedi: "Oysa Bakara suresine
benziyordu; yada ondan da uzundu!! Biz onda recm ayetini de
okuyorduk." Bir nakilde ise şöyle geçer: "O (Ahzap suresinin)
sonunda şöyle diyordu: "Evli erkek ve evli kadın zina
ettiklerinde, onları elbette recm edin!! Allah'tan bir ceza
olarak; ve Allah Aziz ve Hekim'dir!!"
Bu hesaba göre Ahzap suresinden 200'ü aşkın ayet eksilmiştir!!
8- Heytemî Mecme-üz
Zevâid, kitabında Ebu Musa Eş'arî'den şöyle nakletmektedir:
"Berâet (Tevbe) suresine benzer bir sure inmişti ki sonradan
kaldırıldı ve ben ondan sadece şu cümleyi ezberledim: "Hiç
şüphesiz Allah, bu dini öyle kavimlerle teyid eder ki (bu
dinde hiçbir) payları yoktur."
9- Yine aynı kaynakta
şöyle nakledilmiştir: Hüzeyfe dedi ki: "Sizin Tevbe suresi
diye adlandırdığız, azap suresidir. Oysa siz şimdi bu surede
bizim okuduğumuzun ancak dörtte birini okuyorsunuz!! (Yani
önceden surede olup da Ashap tarafından okunan ve Tevbe
suresinin dörtte üçüne tekabül eden kısım şu anda Kur'an'da
mevcut değildir!!)"
Benzer bir hadisi Suyûtî
Ed-Dürr-ül Mensûr kitabında Ebu Musa Eş'ari'den şöyle
nakletmektedir: "(Tabirlerinin) şiddeti açısından Berâet (Tevbe)
suresinden daha şiddetli olan bir sure inmişti ki sonra
ortadan kaldırıldı ve ben ondan ancak şunu ezberleyebildim:
"Şüphesiz Allah yakında bu dini öyle kavimlerle
destekleyecek ki onlarından (o dinden) her hangi bir
nasipleri yoktur!"
10- Müslim Ebu Esved
kanlıyla babasından şöyle nakletmektedir: "Ebu Musa Eş'arî
Basaralı Kur'an kârîlerine adam göndererek onları yanına
çağırttı; bunun üzerine yanına üç yüzden fazla Kur'an kârîsi
geldi. Onlara hitaben şöyle dedi: "Sizler Basara ehlinin
seçkinlerinden ve karîlerindensiniz. O halde onu okuyun ve
üzerinizden uzunca bir zaman geçmesin ki kalpleriniz
katılaşsın. Nasıl ki sizden öncekilerin kalpleri katılaştı.
Ve biz uzunluk ve şiddet açısından Berâet (Tevbe) suresine
benzettiğimiz bir sureyi okuyorduk ki ben onu unuttum;
sadece şu cümleyi ondan ezberledim: "Eğer Ademoğlunun iki
vadi malı olsa, yine de üçüncü birisinin olmasını da arzular.
Ademoğlunun karnını ancak toprak doyurur!!" Yine Müsebbihat
surelerine (Sebbehe kelimesiyle başlayan surelere) benzeyen
bir sure okuyorduk ki ben ondan sadece şu cümleyi ezberledim:
"Ey iman edenler, yapmadığınız şeyleri niye söylüyorsunuz ki
boynunuzda (aleyhinize) bir şehadet olarak yazılsın ve ondan
sorguya çekilesiniz?!"
Bu gibi hadisler Ehl-i
Sünnet kaynaklarında çok fazladır. Bazı Ehl-i Sünnet
alimleri tilavet neshi gibi uydurma ve mesnetsiz ve
yukarıdaki hadislerle asla bağdaşmayan yorumlarla durumu
düzeltmeğe çalışmışlarsa da, basiret sahibi insanlar
bilirler ki bu tür hadislerden bir çoğu açıkça tahrifi
bildirmekte ve yorumlarla da bağdaşmamaktadırlar.
Ancak bununla birlikte
biz Ehl-i Sünnet'i, Kur'an'ın tahrifine inanmakla
suçlamıyoruz. Çünkü bu tür suçlamalar her şeyden önce küfür
dünyası karşısında Kur'an'ın konumunu zayıf düşürmek ve
Kur'an'ı İlahî bir mucize olarak gören İslam dinine darbe
vurmak sayılır. Şia'yı da dünyada 200 milyona aşkın bağlısı
bulunan bir mezhep olarak Kur'an'ın tahrif edildiğine
inanmakla suçlayanlar işte bilmeyerek her şeyden önce küfür
dünyası karşısında Kur'an'a darbe vurmaktadırlar. Çünkü bu
tür şüphelerin yayılması sonucu kafirler, "Sizin kendi
aranızda Kur'an'ın sağlamlığında şüpheniz vardır"
diyebilirler.
Tahrifi bildiren bu gibi
hadislerden Şia kaynaklarında da vardır. Ancak biz bu
hadislerin Kur'an'ın tahrif edilmediğini bildiren Şia
kaynaklarında olan yüzlerce sahih hadisle çeliştiği ve aklî
ve naklî ilkelerle bağdaşmadığı için geçersiz telakki
etmekteyiz.
Bizzat El-Kafi'de Kur'an
fazileti diye bölüme bakılırsa, Kur'an-ı Kerim'in
sürelerinin fazileti, Kur'an'ı okuma ve ezberlemenin sevabı
ve benzeri konularda onlarca hadis vardır ki hepsi
elimizdeki Kur'an'ın her türlü tahriften uzak olduğunu
bildirmektedir.
Şia ulemasının bin yıla
aşkın bir süreden beri görüşlerini inceleyen ve şia aleminde
Kur'an'a verilen önemden haberdar olan kimse bilir ki Şia
mektebinde icmaya yakın ezici çoğunluk, Kur'an'ı her türlü
tahriften korunmuş olduğuna ve Müslümanların elinde bulunan
mushafta tahrifin olmadığına inanmaktadırlar. Bunun aksini
onlara isnat etmek, iftiradan başka bir şey değildir.
Nitekim Ehl-i Sünnet'in de Buharî ve benzer kitaplarında
tahrife dair hadislere istinaden tahrif inancını Ehl-i
Sünnet'e isnat etmek yanlıştır.
Kafi'den Naklettiğiniz
Hadislerle İlgili Cevap
Yukarıda Kafi'den
naklettiğiniz hadislere gelince o iki hadis asla tahrifle
ilgisi yoktur.
1. Hz. Fatıma (a.s)'ın
mushafıyla ilgili hadis:
Mushaf lügat
bilginlerinin bildirdiği üzere Kur'an değil "kitap" anlamını
ifade eder. (Lisanu'l-Arab, c.8, s.186) Kur'an'a Mushaf
denilişi ancak Ebubekir'in döneminde gerçekleşen bir
istişare ile olduğu, önemli Ehl-i Sünnet kaynaklarında
mevcuttur. Zerkeşi ve diğerlerinin rivayet ettiğine göre
Ebubekir, Kur'an'ı toplayınca sahabeye, "Bunu adlandırın"
dedi. Bazıları onu İncil, bazıları Sifr olarak adlandırdı.
Ama İbn-i Mes'ud şöyle dedi: "Ben Habeşistan'da Mushaf
olarak adlandırılan bir kitap gördüm." Bunun üzerine herkes
bu adı beğendi ve Kur'an'ı mushaf olarak adlandırdılar.
Demek ki Kur'an'a mushaf
denilmesi de sadece Müslümanların bir adlandırmasıdır. Bu,
İslamî bir kavram ve şer'i bir hakikat değildir. Kur'an'ı
Kerim ve Nebevî hadislerde de mushaf kelimesinin yalnız
Kur'an'a tahsis edilen bir kelime olduğuna dair hiçbir delil
yoktur.
Buna göre Hz. Fatıma'ya
ait Mushaf'ın oluşu, Hz. Fatıma'ya ait bir kitabın olduğunu
açıklamaktadır. Hz. Fatıma'nın kendine mahsus bir başka
Kur'an nüshasının olduğunu asla ifade etmez. Ehlibeyt'ten
gelen ve El-Kafi gibi muteber kaynaklarda yer alan bir çok
hadiste, Hz. Fatıma'ya ait bu kitabın kudsî hadisleri
içerdiği ve Kur'an ile alakasının bulunmadığı ve bu kitabı
Hz. Fatıma'nın Peygamber'den sonra söylemesi ve Hz. Ali'nin
yazmasıyla oluştuğu açıkça belirtilmiştir. (bk. El-Kafi,
c.1, s.241) Yukarıdaki hadise de dikkat edilirse bu mana
açıklık kazanır. Çünkü sizin yukarıdaki yazınızda
naklettiğiniz hadiste "Kur'an'dan onda bir harf bile yoktur"
denilmektedir. Bu da gösteriyor ki bu kitabın Kur'an ile
hiç bir ilişkisi yoktur. Sadece İmam (a.s) söz konusu
kitabın hacmini anlatmak için râvinin anlayacağı bir örnek
vermiş ve yanınızda bulunan Kur'an'a kıyasla o kitabın
hacminin büyük olduğunu anlatmıştır. Yoksa malumdur ki
şimdiye kadar hiçbir kimse Kur'an'ın tümünün tahrif
edildiğini söylememiştir. Hz. Fatıma'nın kitabında Fâtıha ve
İhlas gibi Kur'an'dan olduğu herkesçe bilinen surelerin bile
olmayışı o kitabın Kur'an'la alakasının olmadığını ve diğer
hadislerde açıklandığı üzere bir hadis mecmuası olduğunu
ortaya koyar.
"Hz. Fatıma (a.s)'ın
Musahfı" diye bilinen bu hadis mecmuası hadislerde
açıklandığı üzere bir takım sır ilimlerini ve gelecekte
Müslümanların ve Resulullah'ın Ehlibeyt'i ve evlatlarının
başına gelecek önemli olaylara dair işaretleri ve bilgileri
içerdiği için, Ehlibeyt imamlarının istifadesine mahsus bir
kitaptır ve diğerlerinin bu kitaptan direk olarak yararlanma
imkanları yoktur. Bu kitap İlahî bir emanet olarak on iki
Ehlibeyt imamının yanında bulunmakta ve onlar birbirinden bu
kitabı miras olarak almışlardır.
Hz. Fatıma (a.s)'ın
Mushafı İle İlgili Bir Açıklama:
Ehlibeyt Mektebi'nde yer
alan sahih hadisler esasınca, Hz. Fatıma'nın Mushafı da
masum imamlar (a.s)'ın yanında saklı olan ilmi miraslarının
bir parçasıdır. Bu kitapta Kur'an ayetleri yer almamıştır;
helal ve haramla ilgili konuları da içermemektedir. Bu
kitap, sadece gelecekteki bir takım hadiselerle ilgili gaybî
bilgileri içermektedir.
Ehlibeyt mektebine göre
bu gaybî bilgiler, Allah'ın emri ile alemdeki tüm
kadınlardan üstün olan ve İlahî irade gereği her türlü
kötülükten uzak bulunan Hz. Fatıma'ya İlahî bir hibe olarak
verilmiştir. Nitekim Hz. Meryem gibi yüce şahsiyete sahip
kadınlara da melekler vasıtasıyla vahy geldiği ve mucize
yoluyla bu alemdeki gerçeklerden haberdar oldukları Kur'an
nassıyla sabittir.
İmam Sadık (a.s)'dan
nakledilen hadislerde de yer aldığına göre İmam, bizzat
defalarca ve çeşitli ifadelerle muhataplarına, Kur'an
ayetlerinin Hz. Fatıma (a.s)'ın mushafında yer almadığını
beyan etmiştir. Örneğin şöyle buyurmuştur:
"Bu mushaf Kur'an
değildir…"; Allah'a yemin olsun ki, onda Kur'an'dan bir tek
harf bile yoktur…"; "Allah'ın kitabından hiçbir ayet onda
mevcut değildir…"; "Onda Allah'ın kitabından bir şey
yoktur..."
İmam (a.s) bu ifadelerle
konuyu önemle vurgulamak istemiştir. Böylece de asıl anlam
itibariyle kitap anlamına gelen ama halkın dilindeki
kullanımı itibariyle genelde Kur'an'ın yazılı haline denilen
mushaf lafzından dolayı yanlışlığa düşülmesi ve onu da bir
Kur'an olarak düşünülmesi önlenmiştir.
Bazı rivayetlerden de
anlaşıldığı üzere Fatıma (a.s)'ın mushafı Nebevi ilim ve
marifetler mecmuasıdır. Hz. Fatıma bunları dikte etmiş Ali
(a.s) da yazmıştır.
Diğer bazı rivayetlerden
anlaşıldığı üzere, bu mushafta Peygamber (s.a.a)'in
vefatından sonra Fatıma (a.s)'ın yanına gelip kendisine
teselli veren ve gaybî bir takım haber ve ilhamlar getiren
meleğin söylediği ilimler mevcuttur. Nitekim Ebu Ubeyde'nin
İmam Sadık (a.s)'dan naklettiği rivayette şöyle yer
almıştır:
"Şüphesiz Fatıma
Peygamber'den sonra yetmiş beş gün yaşadı. Babasından dolayı
büyük bir hüzün içindeydi. Allah Teala kendisini teselli
etmesi ve gönlünü alması için ona bir melek gönderdi. Bu
melek ona babasının yerini ve halini haber verdi. Daha sonra
evlatlarının başına gelecekleri bildirdi. Bütün bunları (Hz.
Fatıma (a.s) söylemiş) Ali (a.s) da yazmıştır. İşte
Mushaf-ı Fatıma dedikleri budur."
Hammad bin Osman'ın
naklettiği rivayetin sonunda da şöyle yer almıştır:
"Bilin ki onda helal ve
haramdan bir şey yoktur. Onda sadece gelecek olaylara ait
bilgi vardır."
Kur'an-ı Kerim'in
Toplatılması İle İlgili Hadis
2. Hadise gelince onun da
Kur'an'ın tahrif edilmesiyle ilgisi yoktur. Çünkü söz konusu
hadis Hz. Ali (a.s)'ın Peygamber (s.a.a)'den sonra
Peygamber'in vasiyeti üzere Kur'an'ın toplamasına ve Hz. Ali
(a.s)'ın topladığı Kur'an'daki özelliklere işarettir. Hz.
Ali (a.s)'ın topladığı Kur'an, Kur'an'ın metni (ayet, sure
ve kelimeleri) açısından bugün elimizde bulunan mushafın
aynısı olmakla birlikte onda bir takım surelerin iniş
sırasına göre sıralanması, nuzül sebeplerinın açıklanması ve
ayetlerin tefsirini içermesi gibi yönlerden bir takım
özellkleri vardı ki o özellikler bu gün mevcut olan
Mushaflarda yoktur ve olması da mümkün değildir.
Bu konuyu Ehl-i sünnet ve
Şia'nın büyük Kur'an bilginleri kabul ederler.
Bu Mushaf hakkında ortak
görüş şudur: Peygamber (s.a.a)'in vefatından sonra Hz. Ali
(a.s), "Kur'an'ı toplamadıkça sırtına aba almayacağına ve
başka hiçbir işle uğraşmayacağına dair yemin etti. Kur'an'ı
yazdıktan sonra onu alıp Mescid'un-Nebi'ye getirdi, zamanın
yöneticilerine ve halka sundu ve buyurdu ki: "Bu Kur'an'dır.
Peygamber'in vefatından sonra ben onu toplamakla meşgul
oldum ve şimdi onu size getirdim." Cevap olarak "Bizim ona
ihtiyacımız yoktur!" denildi. İmam Ali (a.s) da "O halde
şunu bilin ki onu bir daha görmeyeceksiniz" deyip onu alıp
evine geri götürdü. Onun yazdığı Kur'an, ayetlerin nassını,
tevil ve tefsirini ihtiva ediyordu. Söz konusu Kur'an'da
surelerin tertibi-dizilişi, nüzul sırasına göre idi. Bugün
elde olan Kur'an'ın dizilişiyle aynı değildi.
Şimdi bu konuyla ilgili
çok önemli birkaç rivayeti inceleyelim:
Suyuti el-İtkan
adlı kitabında Muhammed İbn-i Sirin'den, o da İkrime'den
söyle rivayet etmektedir:
"Ebu Bekir'in hilafetinin
ilk günlerinde Ali b. Ebu Talib (a.s) evde oturup Kur'an'ı
toplamakla meşgul oldu." Ben, İkrime'ye, "Ali bin Ebi
Talib'den başka Kur'an'ı nüzul sırası esasınca toplayan bir
başkası oldu mu?" diye sorunca şöyle cevap verdi: "Eğer
bütün cinler ve insanlar bir araya gelse yine de böyle bir
telifi vücuda getiremezler" cevabını verdi. İbn-i Sirin
diyor: "Bu kitabı araştırmaya koyuldum; Medine'ye mektup
yazdım, ancak ona ulaşamadım."
İbn-i Cezzi Kelbi şöyle
yazıyor: "Kur'an, Peygamber (s.a.a) zamanında sahifelerde ve
kişilerin sinelerinde (hafızalarında) perakende ve dağınık
bir haldeydi. Peygamber (s.a.a)'in vefatından hemen sonra
Ali b. Ebi Talib (a.s) onu ayetlerin iniş sırasına göre
toplayıp, düzenledi. Bu değerli kitapta saklı nice ilimler
vardı, ama ne yazık ki, elimizde değil!"
Şeyh Müfid şöyle yazıyor:
"Müminlerin Emiri (a.s) Kur'an'ı baştan sona bir araya
getirdi; yapması gerektiği gibi de yaptı: Mekkî ayetleri
Medenî ayetlerden önce, nesh olunmuş ayetleri, nesheden
ayetlerden önce yazmak suretiyle her ayeti olması gereken
yerde yazmıştı."
İbn-i Ebi'l-Hadid şöyle
yazıyor: "Hz. Ali (a.s)'ın Peygamber (s.a.a) zamanında
Kur'an hafızı olduğu ve ondan başka hiç kimsenin Kur'an'ın
tamamına hafız olmadığı ve Peygamber (s.a.a)'den sonra ilk
Kur'an'ı toplayan şahıs olduğu hususu, görüş birliğine
varılmış bir konudur."
İşte bu açıklamalar
çerçevesinde, yukarıda İmam Muhammed Bâkır (Ebu Ca'fer)
(a.s)'dan nakledilen ''Kur'an'ın indirildiği şekilde
toplandığını yalancılardan başkası iddia etmemiştir. Onu
indirildiği şekilde Ali bin Ebi Talib ve ondan sonraki
imamlardan başkası hıfzedip toplamamıştır.'' hadisinin
anlamı ortaya çıkar.
"Hz. Ali (a.s)'dan başka
hiçbir kimsenin Kur'an'daki bu özelliklerden haberdar olması
mümkün değildir" dedik. Bunu tarihi gerçekler Hz. Ali
(a.s)'ın sürekli Peygamber (s.a.a) ile birlikle oluşu ve
Peygamber (s.a.a)'in ona verdiği önem ve hakkında buyurduğu
"Ben ilmin şehriyim, Ali de onun kapısıdır" vb. naslardan
anlamak mümkün olduğu gibi, Hz. Ali (a.s) aşağıda
nakledeceğimiz şu sözlerinden de anlamak mümkündür:
Suyutî şöyle yazıyor:
"Muammer b. Veheb b. Abdullah, Ebu Tufeyl'den naklediyor: O,
ben Hz. Ali (a.s)'ın hutbesine şahit oldum; "(istediğiniz
her konuda) benden soru sorun!" diyordu. "Allah'a andolsun,
soracağınız her sorunun cevabını vereceğim; Kur'an'dan sorun
bana! Andolsun Allah'a, Kur'an'daki her bir ayetin gece mi,
yoksa gündüz mü, dağda mı, yoksa çölde mi nazil olduğunu çok
iyi biliyorum."
Yine şöyle buyuruyor:
"Resulullah'a nazil olup da bana okumadığı bir ayet yoktur.
O okuyor ve ben de yazıyordum; daha sonra o ayetin tevil ve
tefsirini, nasih mi yoksa mensuh mu olduğunu bana
öğretiyordu."
İbn-i Asâkir, Dimeşk
Tarihi'nde bu ünvân altında özel bir bölüm açmıştır ve Ali
(a.s)'dan başka hiç kimse "İki levh arasını sorun benden"
diyememiştir, diye naklediyor. ve konuyla ilgili birçok
rivayetleri de bu bölümde zikretmiştir.
Ehlibeyt mektebinin hadis
kaynaklarında yer alan bazı hadislerde yer aldığına göre:
"Hz. Ali (a.s)'ın topladığı Kur'an'ın Ebu Bekir ve Ömer
tarafından kabul görmemesinin nedeni, Ebu Bekir bu Kur'an'ı
açtığında Kur'an'ın ayetlerinin tefsiri ve nüzul sebebi
bölümünde Muhacir ve Ensardan bazılarının yanlış
davranışlarını açıklayan ayetlerin kimler hakkında inmiş
olduğunu ve Kur'an'ın yerdiği bu kimselerin kimler olduğunun
bu kitapta yazılı olduğunu görmesi olarak açıklanmıştır..."
Rabbim bizi, doğruların
peşinde sadakatle koşan ve onları bulduğunda samimiyet ve
cesaretle ittiba eden saadetli kullarından eylesin. Amin!
-
Ed-Dürr-ül Mensur, c.5, s.179.
-
Kenz-ül Ummâl, c.2, s.567.
-
Kenz-ül Ummâl, c.6, s.208.
-
Bu rivayet için şu kaynaklara da bakılabilir: Ed-Dürr-ül
Mensûr (Suyutî), C.6, s.422, Mecme-üz Zevâid (Heytemî),
C.7, s.163, Kenz-ül Ummâl (MuttakîHindî), c.1, s.517, c.1,
s.541. Aynı rivayeti Zehebî de Mizan-ül İ'tidal kitabında
nakletmiştir.
-
Kenz-ül Ummâl, c.2, s.480. Aynı rivayet şu Müsned-i
Ahmed'de Ubeyy b. Ka'b'dan nakledilmiştir.; c. 5, s.132.
Yine Beyhaki de nakletmiştir Sünen'inde: c. 8, s.211.
Hakim Nişaburi ise iki rivayeti de nakletmiş ve bu ikisi
de Buhari ve Müslim'in şartlarına göre sahih hadislerdir,
ama buna rağmen nakletmemişlerdir. Bkz. Müstedrek-üs
Sahihayn, c.2, s.415, c.4, s.359.
-
Kenz-ül Ummâl, c.2, s.567, Ed-Dürr-ül Mensûr (Suyûtî), c.
5, s180.
-
Mecme-üz Zevâid (Heytemî), c.5, s.302.
-
Mecme-üz Zevâid (Heytemî), 7, s.28. Aynı rivayet cüzî bir
tabir farkıyla Müstedrek-i Hakim'de de nakledilmiş ve
altına şu kayıt düşülmüştür: Bu Buharî ve Müslim'in
şartlarına göre sahih hadistir, ama onlar tahric
etmemişlerdir.
-
Ed-Dürr-ül Mensûr, c.1, s.105.
-
Sahih-i Müslim (Arapça), c. 3, s.100, Benzer bir rivayet
Müsned-i Ahmed b. Hanbel'de cüzî bir farkla Zeyd b.
Erkam'dan nakledilmiştir: c.4, s.368.
-
Besâir-ud-Derecât, 156, 157, 158, 159.
-
a.g.e, 1/346-347, 2.hadis
-
Suyuti, Celaluddin, el-İtkan, c.1, s.58; İbn-i Sâd,
et-Tabakat'ul-Kubra, Liden basımı, c.2, s.101 ve Beyrut
basımı, Dar'us-Sadır, c.2, s.338; Endülüsi, İbn-i
Abdulbirr, el-İstiab fi Marifet'il-Ashab
(Haşiyet'ul-İsabe), c.2, s.253; Zerkani, Abdulazim,
Menabi'ul-İrfan, Beyrut, Dar'ul-İhya'il-Kutub'il-Arabiye,
c.1, s.247; Sadr, Hasan, Tesis'uş-Şiy'e li Ulum'il-İslam,
Tahran basımı, Elemi, s.317; Heytemi, İbn-i Hacer,
es-Sevaik'ul-Mahrika, Kahire basımı,
Dar'ut-Tibaet'ul-Muhammediye, s.126; Zencani, Ebu
Abdullah, Tarih'ul-Kur'an, Beyrut basımı, Elemi
Müessesesi, s.48; Marifet, Muhammed Hadi, et-Temhid fi
Ulum'il-Kur'an, Kum basımı, Neşr'ul-İslami Müessesesi,
c.1, s.289
-
Kelbi, İbn-i Cezzi,
et-Teshil li Ulum'it-Tenzil, c.1, s.4
-
Şeyh Müfid, Muhammed b. Muhammed b. Numan,
el-Mesail'us-Serviye, Kum basımı, Kongre-i Şeyh Müfid,
s.79; Meclisi, Muhammed Bakır, Bihar'ul-Envar, Beyrut
basımı, el-Vefa Müessesesi, c.92, s.88, Hadis: 27
-
Mutezili Hanefi, İbn-i Ebi'l-Hadid, Şerh-i Nehc'ül-Belağa,
Kahire baskısı, c.1, s.27
-
Suyuti, Celaludddin, el-İtkan fi Ulum'il-Kur'an, Beyrut
basımı, el-Mektebet'us-Sakafiye, c.4, s.233; Zehebi,
Muhammed Hüseyin, et-Tefsir ve'l-Müfessirun, Beyrut
basımı, Dar-u İhya'ut-Teras'ul-Arabi, c.1, s.90.
-
Hilal-i Kûfi, Süleyman b. Kays, s.313; Saduk Kummi,
Muhammed b. Ali b. Babeveyh, Kemal'ud-Din, Kum basımı,
Neşr'ul-İslami Müessesesi, s.284.
-
İbn-i Asakir,
Tarih-i Medine-i Dimeşk, c.3, s.22-25.
-
Tebersi, Fazl b. Hasan, el-İhticac, c.1, s.227; Saffar
Kummi, Muhammed b. Hasan, Besair'ud-Derecat, Kum baskısı,
Mektebet-i Ayetullah Meraşi Necefi, s.196; Meclisi, M.
Bâkır, Bihar'ul-Envar, c.92, s.42-43
* Bu konuyu işleyen
bazı Ehl-i Sünnet müfessir, tarihçi ve yazarlarını
zikredelim:
Belazuri,
Ensab'ul-Eşraf, c.1, s.586; İbn-i Ebu Davud, el-Mesahif,
s.10; İbn-i Nedim, el-Fihrist, s.30; Abdurrezzak,
el-Müsannaf, c.5, s.45; Ebu Naim İsfahani,
Hilyet'ül-Evliya, c.1, s.67; İbn-i Sâd, Tabakat, c.2,
s.38; İbn-i Ebi Şeybe, el-Müsannaf, c.1, s.545; İbn-i
Cezzi, et-Teshil-u li-Ulum'ut-Tenzil, c.1, s.4; Hakim
Nişaburi, el-Müstedrek, c.2, s.611; Teyalisi, Müsned,
s.270; İbn-i Abdulbirr, el-İstiab, (el-İsabe kitabının
Haşiyesi), c.2, s.253; Sahih-i Buhari, İlim Kitabı, s.39,
Cihad Kitabı, s.171 ve Cizye Kitabı, s.10; Tarih-i Yakubi,
c.2, s.154; İbn-i Eşte el-Mesahif'de İtkan Kitabı'ndan
naklediyor; Hakim Haskani, Şevahid'ut-Tenzil, c.1,
s.26-28; Askari, el-Evail, c.1, s.214; Harezmi,
el-Menakıb, s.49; Sıbt b. Cevzi, Tezkiret'ul-Havas, s.148;
Muhibuddin, Taberi, er-Riyaz'un-Nezret, c.1, s.242;
Kunduzi, Yenabi'ul-Mevedde, c.1, s.149; İbn-i Ebi'l-Hadid,
Nehc'ül-Belağa Şerhi, c.1, s.27; İbn-i Haym, el-Fasl, s.3;
İbn-i Kesir Tefsiri, c.4, s.28-29; Muttaki Hindi,
Kenz'ul-Ummal, c.2, s.373; İbn-i Hacer Heytemi,
es-Sevaik'ul-Muhrika, s.126; Kandehlevi, Hayat'us-Sahabe,
c.3, s.355; Suyuti, İtkan, c.1, s.57 ve 72 ve Tarih-i
Hulefa'da, s.185; Nuveyri, Nihayet'ul-İrb, c.5, s.104;
Tarih-i Şam, c.7, s.210; Kastalani, İrşad'us-Sari, c.7,
s.459; İbn-i Hacer-i Askalani, Feth'ul-Bari, c.9, s.10;
Ayni, Umdet'ul-Kari, c.20, s.16; İbn-i Nizamuddin Ensari,
Fevatih'ur-Rahamat (el-Mustesfa'nın şerhi), c.2, s.12;
Abyari, Tarih-i Kuran, s.84 ve 106; Zerkani,
Menabi'ul-İrfan, c.1, s.247; Abdussebur Şahin,
Tarih'ul-Kuran, s.71.
Şii alimlerinden de
büyük bir grup Ali (a.s)'ın mushafından bahsetmişlerdir.
Örnek olarak:
Şeyh Müfid, el-İrşad,
s.365 ve el-Mesail'us-Sereviye, s.79; Şeyh Saduk,
el-İtikadat, s.93 ve Kemal'ud-Din, c.1, s.284; Saffar
Kummi, Besair'ud-Derecat, s.193, 198; Kuleyni, Kafi, c.1,
s.178; Tabersi, el-İhticac, c.1, s.223, 228; İbn-i
Şehraşub, Menakıb, s.41, 402 ve Mealim'ul-Ulema, s.2;
Seyyid b. Tavus, Sâd'us-Suud'da; Feyz-i Kaşani, el-Vafi,
c.2, s.130, 273-274 ve el-Meheccef'ul-Beyza, c.2, s.264;
Bihar'ul-Envar, c.92, s.40, 74; Behrani, Tefsir-i Burhan,
c.1, s.16; Muhaddis-i Kummi, Sefinet'ul-Bihar'da; Seyyid
Şerefuddin Amuli, el-Müracaat, s.411 ve Müellif'uş-Şia fi
Sadr'ıl-İslam, s.13; Seyyid Muhsin Emin, Eyan'uş-Şia, c.1,
s.89; Seyyid Hasan Sadr, Tesis'uş-Şia, s.316-317; Allame
Tabatabai, Kur'an der İslam, s.165; Allame Fani İsfahani,
Âra-u Havle'l-Kur'an, s.97, 100; Zencani, Tarih'ul-Kur'an,
s.26, 44, 48, 64; Allame Belaği, Ala'ur-Rahman, s.19;
Ayetullah Hui, el-Beyan, s.242-243; Muhammed Hadi Marifet,
et-Temhid, c.1, s.288-296 ve Siyanet'ul-Kur'an
an'it-Tahrif, s.211; Seyyid Cafer Murtaza Amuli, Hakaik-u
Hammetin Havl'el-Kur'an'il-Kerim, s.153-172; Tefsir-i
Kummi, c.2, s.451; Süleym b. Kays'ın kitabı, s.99.
|
|