KEVSER YAYINCILIK

  Ana Sayfa / Soru ve Cevaplar                                                                                                           Soru ve Cevaplar

Bugün :  

  Sık Kullanılanlara Ekle                                                                                                                                                                                                                                                         Başlangıç Sayfası Yapın
 

 

Soru-243:Okuduğum bir kitapta el-Kafi hadis kitabının Şialarca, Sünnilerce Buharî hadis kitabı nasıl muteberse, o denli muteber olduğunu okumuştum. Ve bu el-Kafi kitabında Ebu Basir'den rivayet olunan, Cafer-i Sadık Hazretleri'ne isnaden şu söz yer almaktaymış: "Bizde Fatıma aleyhisselam'ın mushafı vardır." Fatıma mushafı nedir sorusu üzerine Cafer-i Sadık hazretleri "Sizin şu mushafınız gibi üç misli mushaftır. Allah'a yemin ederim ki onda sizin şu Kur'an'ınızdan bir harf bile yoktur." Cabir el-Cu'fi'nin Ebu Cafer'den şöyle rivayet ettiği yazmaktaymış: ''Kur'an'ın indirildiği şekilde toplandığını yalancılardan başkası iddia etmemiştir. Onu indirildiği şekilde Ali bin Ebi Talib ve ondan sonraki imamlardan başkası hıfzedip toplamamıştır.'' Kitapta Şia'nın bu gibi sözlerden delil getirerek Kur'an'ın muharref olduğuna hükmettikleri ve el-Kâfî kitabını her Şii okuyup bu nassa da iman etmekte olduğunu yazar. Buna rağmen siz sitenizde Kur'an'ın indiği gibi elimizde olduğunu yazıyorsunuz. Siz bu el-Kâfî kitabını kaynak olarak kabul etmiyor musunuz? Yoksa "Şia'ya reddiye" kitabı size iftira mı atıyor? Konuya açıklık getirirseniz memnun olurum. Saygılarımla.

Bismillahirrahmanirrahim

 

Cevap-243: El-Kâfî Şia'nın dört temel hadis kaynağından biri ve en önemlisidir. Bu kitabın büyük öneme sahip olmasıyla birlikte Şia'da ictihadın kapısının kapalı olmadığına istinaden bu kitapta olan hadisler Şia uleması tarafından taklit üzere kabul edilmez; ictihadî bir üslupla incelenerek kabul edilir veya edilmez.

Örneğin Bu kitapta olan bir hadisin kabul edilmesi için onun bu kitapta veya diğer kaynaklarda yer alan sahih bir hadisle ve Kur'an ayetlerinde yer alan hükümlerle çelişmemesi şartı aranır. Bu çelişki olduğu taktirde o hadis kabul edilmez ve diğer kaidelere başvurulur. Ancak Ehl-i Sünnet ictihadın kapısının bin yıldan daha fazla bir süredir kapalı olduğunu kabul ettikleri için Buharî gibi eserlerinde yer alan hadisleri hadis usulü açısından her hangi bir incelemeye tabi tutmazlar ve taklidî bir yaklaşımla o hadisleri kabul ederler. Yani önceki alimleri o hadisler hakkında ne söylemişlerse onunla yetinirler.

Bu kısa açıklamadan sonra söylemeliyiz ki, Kur'an-ı Kerim'de tahrifin olduğunu gösteren hadisler bizzat Sahih-i Buharî'de ve diğer bir çok kaynakta çok açık bir şekilde yer almıştır.

Biz burada Sahih-i Buharî'de ve diğer bir çok kaynakta Kur'an'ın tahrif olduğunu açıkça gösteren onlarca hadisten sadece bir kaçını  nakletmekle yetiniyoruz: 

1- "Ömer şöyle dedi: "Eğer insanlar Ömer, Kur'an'a bir şey ekledi diyecek olmasalardı, ben bizzat kendi elimle recm ayetini yazardım." (bk. Buhari Bab-i Meğazî)

Görüldüğü gibi Ömer Kur'an'ın tahrif edildiğini, çünkü recm ile ilgili bir ayetin olduğunu iddia ediyor ve bunun tilavet yönünden neshedilmediğine de inanıyor; çünkü bizzat şartların elverişli olması durumunda bunu Mushafa kaydetmek istediğini açıklıyor!

Bu konuda daha açık rivayetler de var Sünnî kaynaklarda;örneğin Suyutî Ed-Dürr-ül Mensur kitabında şöyle nakletmektedir: "Ömer b. Hattab münadisine emretti, o da nida ederek insanları topladı , ardından Ömer minbere çıkarak Allah'a hamd u senadan sonra şöyle dedi: "Ey insanlar, recm ayetinden dolayı çığlık atıp (rahatsız olmayın), o, Allah'ın kitabında nazil olan bir ayetti ve biz onu okuduk. Ama Muhammed ile birlikte giden bir çok Kur'an (ayeti) ile birlikte o da gitti!!..."[1]

2- Kenz-ül Ummâl kitabında Muttaki Hindi Ömerb. Hattab'ın Müsned'inden şöyle nakletmektedir: "Ömer Abdurrahman b. Avf'a dedi ki: "Bize nazil olanlar arasında "İlk başta cihad ettiğiniz gibi cihad edin" (ayetini) okumuyor muyduk?!" Sonra  devam etti: "Kur'an'dan düşenler arasında bu da düştü!!" Bir başka rivayette ise şöyle geçer: "Kaldırılanlar arasında bu kaldırıldı!!"[2]    

3- Yine aynı kaynakta şöyle nakletmekte: "Ömer b. Hattab, Ubeyy'e şöyle dedi: "Biz Allah'ın kitabında "Hiç şüphesiz babalarınızdan olduğunuzu inkar etmeniz, size küfürdür" sözünü okumuyor muyduk?!" O da "Evet" dedi. Sonra şöyle dedi: "Çocuk bulunduğu yatağın (sahibine) aittir; zina edene ise taş gerektir" sözlerini okumuyor muyduk?! Bunlar Allah'ın kitabından kaybettiklerimiz değil mi?!" O da "Evet öyledir" diye cevap verdi!"[3]  

4- Ehli-i Sünnet'in önemli kaynaklarından olan Mu'cem-i Tabaranî'de sahih senetle yer alan bir hadise göre Ömer şöyle demiştir: "Kur'an bir milyon yirmi altı bin harftir."[4] Oysa bu gün elimizde bulunan Kur'an'ın harfleri bu rakamın üçte birini bile bulmuyor! Çünkü meşhur Kur'an'ın üçyüz bin küsür harf olduğudur.

5- Aişe nakleder: "Recm ve büyüklerin on defa süt emzirmesi (nin süt kardeşliği oluşturacağı) hususundaki ayetler benim yatağımın altında bulunan bir sayfa üzerinde yazılı idi. Peygamber vefat edince Peygamber'in vefatıyla meşgul olduk da keçi gelip onları yedi." (Bk. Dar-e Kutni, c.4, s.105, İbn-i Mâce, c.1, s.625) Buna benzer bir hadis de Müslim'de yer alır ve orada Aişe kaydeder ki bu ayetler Peygamber vefat edinceye kadar okunurdu. (bk. Muslim c. 4. s. 167, Tirmizî, c.2, s.309)

6- Nafî İbn-i Ömer'den nakleder ki: "Hiçbiriniz ben "Kur'an'ın tümünü öğrendim" demesin. Çünkü, ne biliyor Kur'an'ın bir çoğu kaybolup gitmiştir. Sadece desin ki ben Kur'an'dan ortada olan kısmını öğrendim." (bk. El-İtkan (Suyûtî), c.2, s.25)

7- Kenz-ül Ummal'da Ömer b. Hattab'ın Müsned'inden naklen, Ömer'in Hüzeyfe'ye şöyle dediği nakledilmiştir: Ömer b. Hattab bana dedi ki: "Ahzap suresinin (ayetlerini) kaç olarak sayıyorsunuz?" Ben de "72 veya 73 olarak" dedim. O da şöyle dedi: "Oysa (büyüklükte) Bakara suresine yakındı! Recm ayeti de onun içindeydi!"[5]

Kenz-ül Ummâl'da ve bir çok diğer kaynakta benzer bir rivayet Zerr'den şu şekilde nakledilmiştir: Übeyy b. Kab bana şöyle dedi: "Ey Zerr, Ahzap suresini kaç (ayet) olarak okuyorsun?" Ben de "Yetmiş üç" dedim. O zaman şöyle dedi: "Oysa Bakara suresine benziyordu; yada ondan da uzundu!! Biz onda recm ayetini de okuyorduk." Bir nakilde ise şöyle geçer: "O (Ahzap suresinin) sonunda şöyle diyordu: "Evli erkek ve evli kadın zina ettiklerinde, onları elbette recm edin!! Allah'tan bir ceza olarak; ve Allah Aziz ve Hekim'dir!!"[6]  Bu hesaba göre Ahzap suresinden 200'ü aşkın ayet eksilmiştir!! 

8- Heytemî Mecme-üz Zevâid, kitabında Ebu Musa Eş'arî'den şöyle nakletmektedir: "Berâet (Tevbe) suresine benzer bir sure inmişti ki sonradan kaldırıldı ve ben ondan sadece şu cümleyi ezberledim: "Hiç şüphesiz Allah, bu dini öyle kavimlerle teyid eder ki (bu dinde hiçbir) payları yoktur."[7]

9- Yine aynı kaynakta şöyle nakledilmiştir: Hüzeyfe dedi ki: "Sizin Tevbe suresi diye adlandırdığız, azap suresidir. Oysa siz şimdi bu surede bizim okuduğumuzun ancak dörtte birini okuyorsunuz!! (Yani önceden surede olup da Ashap tarafından okunan ve Tevbe suresinin dörtte üçüne tekabül eden kısım şu anda Kur'an'da mevcut değildir!!)"[8]

Benzer bir hadisi Suyûtî Ed-Dürr-ül Mensûr kitabında Ebu Musa Eş'ari'den şöyle nakletmektedir: "(Tabirlerinin) şiddeti açısından Berâet (Tevbe) suresinden daha şiddetli olan bir sure inmişti ki sonra ortadan kaldırıldı ve ben ondan ancak şunu ezberleyebildim: "Şüphesiz Allah yakında bu dini öyle kavimlerle destekleyecek ki onlarından (o dinden) her hangi bir nasipleri yoktur!"[9]

10- Müslim Ebu Esved kanlıyla babasından şöyle nakletmektedir: "Ebu Musa Eş'arî  Basaralı Kur'an kârîlerine adam göndererek onları yanına çağırttı; bunun üzerine yanına üç yüzden fazla Kur'an kârîsi geldi. Onlara hitaben şöyle dedi: "Sizler Basara ehlinin seçkinlerinden ve karîlerindensiniz. O halde onu okuyun ve üzerinizden uzunca bir zaman geçmesin ki kalpleriniz katılaşsın. Nasıl ki sizden öncekilerin kalpleri katılaştı. Ve biz uzunluk ve şiddet açısından Berâet (Tevbe) suresine benzettiğimiz bir sureyi okuyorduk ki ben onu unuttum; sadece şu cümleyi ondan ezberledim: "Eğer Ademoğlunun iki vadi malı olsa, yine de üçüncü birisinin olmasını da arzular. Ademoğlunun karnını ancak toprak doyurur!!" Yine Müsebbihat surelerine (Sebbehe kelimesiyle başlayan surelere) benzeyen bir sure okuyorduk ki ben ondan sadece şu cümleyi ezberledim: "Ey iman edenler, yapmadığınız şeyleri niye söylüyorsunuz ki boynunuzda (aleyhinize) bir şehadet olarak yazılsın ve ondan sorguya çekilesiniz?!"[10]    

 

Bu gibi hadisler Ehl-i Sünnet kaynaklarında çok fazladır. Bazı Ehl-i Sünnet alimleri tilavet neshi gibi uydurma ve mesnetsiz ve yukarıdaki hadislerle asla bağdaşmayan yorumlarla durumu düzeltmeğe çalışmışlarsa da, basiret sahibi insanlar bilirler ki bu tür hadislerden bir çoğu açıkça tahrifi bildirmekte ve yorumlarla da bağdaşmamaktadırlar.

 

Ancak bununla birlikte biz Ehl-i Sünnet'i, Kur'an'ın tahrifine inanmakla suçlamıyoruz. Çünkü bu tür suçlamalar her şeyden önce küfür dünyası karşısında Kur'an'ın konumunu zayıf düşürmek ve Kur'an'ı İlahî bir mucize olarak gören İslam dinine darbe vurmak sayılır. Şia'yı da dünyada 200 milyona aşkın bağlısı bulunan bir mezhep olarak Kur'an'ın tahrif edildiğine inanmakla suçlayanlar işte bilmeyerek her şeyden önce küfür dünyası karşısında Kur'an'a darbe vurmaktadırlar. Çünkü bu tür şüphelerin yayılması sonucu kafirler, "Sizin kendi aranızda Kur'an'ın sağlamlığında şüpheniz vardır" diyebilirler. 

Tahrifi bildiren bu gibi hadislerden Şia kaynaklarında da vardır. Ancak biz bu hadislerin Kur'an'ın tahrif edilmediğini bildiren Şia kaynaklarında olan yüzlerce sahih hadisle çeliştiği ve aklî ve naklî ilkelerle bağdaşmadığı için geçersiz telakki etmekteyiz.

Bizzat El-Kafi'de Kur'an fazileti diye bölüme bakılırsa, Kur'an-ı Kerim'in sürelerinin fazileti, Kur'an'ı okuma ve ezberlemenin sevabı ve benzeri konularda onlarca hadis vardır ki hepsi elimizdeki Kur'an'ın her türlü tahriften uzak olduğunu bildirmektedir.

Şia ulemasının bin yıla aşkın bir süreden beri görüşlerini inceleyen ve şia aleminde Kur'an'a verilen önemden haberdar olan kimse bilir ki Şia mektebinde icmaya yakın ezici çoğunluk, Kur'an'ı her türlü tahriften korunmuş olduğuna ve Müslümanların elinde bulunan mushafta tahrifin olmadığına inanmaktadırlar. Bunun aksini onlara isnat etmek, iftiradan başka bir şey değildir. Nitekim Ehl-i Sünnet'in de Buharî ve benzer kitaplarında tahrife dair hadislere istinaden tahrif inancını Ehl-i Sünnet'e isnat etmek yanlıştır.

 

Kafi'den Naklettiğiniz Hadislerle İlgili Cevap

 

Yukarıda Kafi'den naklettiğiniz hadislere gelince o iki hadis asla tahrifle ilgisi yoktur.

1. Hz. Fatıma (a.s)'ın mushafıyla ilgili hadis:

Mushaf lügat bilginlerinin bildirdiği üzere Kur'an değil "kitap" anlamını ifade eder. (Lisanu'l-Arab, c.8, s.186) Kur'an'a Mushaf denilişi ancak Ebubekir'in döneminde gerçekleşen bir istişare ile olduğu, önemli Ehl-i Sünnet kaynaklarında mevcuttur. Zerkeşi ve diğerlerinin rivayet ettiğine göre Ebubekir, Kur'an'ı toplayınca sahabeye, "Bunu adlandırın" dedi. Bazıları onu İncil, bazıları Sifr olarak adlandırdı. Ama İbn-i Mes'ud şöyle dedi: "Ben Habeşistan'da Mushaf olarak adlandırılan bir kitap gördüm." Bunun üzerine herkes bu adı beğendi ve Kur'an'ı mushaf olarak adlandırdılar.

Demek ki Kur'an'a mushaf denilmesi de sadece Müslümanların bir adlandırmasıdır. Bu, İslamî bir kavram ve şer'i bir hakikat değildir. Kur'an'ı Kerim ve Nebevî hadislerde de mushaf kelimesinin yalnız Kur'an'a tahsis edilen bir kelime olduğuna dair hiçbir delil yoktur.

Buna göre Hz. Fatıma'ya ait Mushaf'ın oluşu, Hz. Fatıma'ya ait bir kitabın olduğunu açıklamaktadır. Hz. Fatıma'nın kendine mahsus bir başka Kur'an nüshasının olduğunu asla ifade etmez. Ehlibeyt'ten gelen ve El-Kafi gibi muteber kaynaklarda yer alan bir çok hadiste, Hz. Fatıma'ya ait bu kitabın kudsî hadisleri içerdiği ve Kur'an ile alakasının bulunmadığı ve bu kitabı Hz. Fatıma'nın Peygamber'den sonra söylemesi ve Hz. Ali'nin yazmasıyla oluştuğu açıkça belirtilmiştir. (bk. El-Kafi, c.1, s.241) Yukarıdaki hadise de dikkat edilirse bu mana açıklık kazanır. Çünkü sizin yukarıdaki yazınızda naklettiğiniz hadiste "Kur'an'dan onda bir harf bile yoktur" denilmektedir. Bu da gösteriyor ki bu  kitabın Kur'an ile hiç bir ilişkisi yoktur. Sadece İmam (a.s) söz konusu kitabın hacmini anlatmak için râvinin anlayacağı bir örnek vermiş ve yanınızda bulunan Kur'an'a kıyasla o kitabın hacminin büyük olduğunu anlatmıştır. Yoksa malumdur ki şimdiye kadar hiçbir kimse Kur'an'ın tümünün tahrif edildiğini söylememiştir. Hz. Fatıma'nın kitabında Fâtıha ve İhlas gibi Kur'an'dan olduğu herkesçe bilinen surelerin bile olmayışı o kitabın Kur'an'la alakasının olmadığını ve diğer hadislerde açıklandığı üzere bir hadis mecmuası olduğunu ortaya koyar.

"Hz. Fatıma (a.s)'ın Musahfı" diye bilinen bu hadis mecmuası hadislerde açıklandığı üzere bir takım sır ilimlerini ve gelecekte Müslümanların ve Resulullah'ın Ehlibeyt'i ve evlatlarının başına gelecek önemli  olaylara dair işaretleri ve bilgileri içerdiği için, Ehlibeyt imamlarının istifadesine mahsus bir kitaptır ve diğerlerinin bu kitaptan direk olarak yararlanma imkanları yoktur. Bu kitap İlahî bir emanet olarak on iki Ehlibeyt imamının yanında bulunmakta ve onlar birbirinden bu kitabı miras olarak almışlardır.

 

Hz. Fatıma (a.s)'ın Mushafı İle İlgili Bir Açıklama:

 

Ehlibeyt Mektebi'nde yer alan sahih hadisler esasınca, Hz. Fatıma'nın Mushafı da masum imamlar (a.s)'ın yanında saklı olan ilmi miraslarının bir parçasıdır. Bu kitapta Kur'an ayetleri yer almamıştır; helal ve haramla ilgili konuları da içermemektedir. Bu kitap, sadece gelecekteki bir takım hadiselerle ilgili gaybî bilgileri içermektedir.

Ehlibeyt mektebine göre bu gaybî bilgiler, Allah'ın emri ile alemdeki tüm kadınlardan üstün olan ve İlahî irade gereği her türlü kötülükten uzak bulunan Hz. Fatıma'ya İlahî bir hibe olarak verilmiştir. Nitekim Hz. Meryem gibi yüce şahsiyete sahip kadınlara da melekler vasıtasıyla vahy geldiği ve mucize yoluyla bu alemdeki gerçeklerden haberdar oldukları Kur'an nassıyla sabittir.

İmam Sadık (a.s)'dan nakledilen hadislerde de yer aldığına göre İmam, bizzat defalarca ve çeşitli ifadelerle muhataplarına, Kur'an ayetlerinin Hz. Fatıma (a.s)'ın mushafında yer almadığını beyan etmiştir. Örneğin şöyle buyurmuştur:

"Bu mushaf Kur'an değildir…"; Allah'a yemin olsun ki, onda Kur'an'dan bir tek harf bile yoktur…"; "Allah'ın kitabından hiçbir ayet onda mevcut değildir…"; "Onda Allah'ın kitabından bir şey yoktur..."[11]

İmam (a.s) bu ifadelerle konuyu önemle vurgulamak istemiştir. Böylece de asıl anlam itibariyle kitap anlamına gelen ama halkın dilindeki kullanımı itibariyle genelde Kur'an'ın yazılı haline denilen mushaf lafzından dolayı yanlışlığa düşülmesi ve onu da bir Kur'an olarak düşünülmesi önlenmiştir.

Bazı rivayetlerden de anlaşıldığı üzere Fatıma (a.s)'ın mushafı Nebevi ilim ve marifetler mecmuasıdır. Hz. Fatıma bunları dikte etmiş Ali (a.s) da yazmıştır.

Diğer bazı rivayetlerden anlaşıldığı üzere, bu mushafta Peygamber (s.a.a)'in vefatından sonra Fatıma (a.s)'ın yanına gelip kendisine teselli veren ve gaybî bir takım haber ve ilhamlar getiren meleğin söylediği ilimler mevcuttur. Nitekim Ebu Ubeyde'nin İmam Sadık (a.s)'dan naklettiği rivayette şöyle yer almıştır:

"Şüphesiz Fatıma Peygamber'den sonra yetmiş beş gün yaşadı. Babasından dolayı büyük bir hüzün içindeydi. Allah Teala kendisini teselli etmesi ve gönlünü alması için ona bir melek gönderdi. Bu  melek ona babasının yerini ve halini haber verdi. Daha sonra evlatlarının başına gelecekleri bildirdi. Bütün bunları (Hz. Fatıma (a.s) söylemiş) Ali (a.s) da yazmıştır. İşte Mushaf-ı Fatıma dedikleri budur."

Hammad bin Osman'ın naklettiği rivayetin sonunda da şöyle yer almıştır:

"Bilin ki onda helal ve haramdan bir şey yoktur. Onda sadece gelecek olaylara ait bilgi vardır."[12]

 

Kur'an-ı Kerim'in Toplatılması İle  İlgili Hadis

 

2. Hadise gelince onun da Kur'an'ın tahrif edilmesiyle ilgisi yoktur. Çünkü söz konusu hadis Hz. Ali (a.s)'ın Peygamber (s.a.a)'den sonra Peygamber'in vasiyeti üzere Kur'an'ın toplamasına ve Hz. Ali (a.s)'ın topladığı Kur'an'daki özelliklere işarettir. Hz. Ali (a.s)'ın topladığı Kur'an, Kur'an'ın metni (ayet, sure ve kelimeleri) açısından bugün elimizde bulunan mushafın aynısı olmakla birlikte onda bir takım surelerin iniş sırasına göre sıralanması, nuzül sebeplerinın açıklanması ve ayetlerin tefsirini içermesi gibi yönlerden bir takım özellkleri vardı ki o özellikler bu gün mevcut olan Mushaflarda yoktur ve olması da mümkün değildir.

Bu konuyu Ehl-i sünnet ve Şia'nın büyük Kur'an bilginleri kabul ederler.

Bu Mushaf hakkında ortak görüş şudur: Peygamber (s.a.a)'in vefatından sonra Hz. Ali (a.s), "Kur'an'ı toplamadıkça sırtına aba almayacağına ve başka hiçbir işle uğraşmayacağına dair yemin etti. Kur'an'ı yazdıktan sonra onu alıp Mescid'un-Nebi'ye getirdi, zamanın yöneticilerine ve halka sundu ve buyurdu ki: "Bu Kur'an'dır. Peygamber'in vefatından sonra ben onu toplamakla meşgul oldum ve şimdi onu size getirdim." Cevap olarak "Bizim ona ihtiyacımız yoktur!" denildi. İmam Ali (a.s) da "O halde şunu bilin ki onu bir daha görmeyeceksiniz" deyip onu alıp evine geri götürdü. Onun yazdığı Kur'an, ayetlerin nassını, tevil ve tefsirini ihtiva ediyordu. Söz konusu Kur'an'da surelerin tertibi-dizilişi, nüzul sırasına göre idi. Bugün elde olan Kur'an'ın dizilişiyle aynı değildi.

Şimdi bu konuyla ilgili çok önemli birkaç rivayeti inceleyelim:

Suyuti el-İtkan adlı kitabında Muhammed İbn-i Sirin'den, o da İkrime'den söyle rivayet etmektedir:

"Ebu Bekir'in hilafetinin ilk günlerinde Ali b. Ebu Talib (a.s) evde oturup Kur'an'ı toplamakla meşgul oldu." Ben, İkrime'ye, "Ali bin Ebi Talib'den başka Kur'an'ı nüzul sırası esasınca toplayan bir başkası oldu mu?" diye sorunca şöyle cevap verdi: "Eğer bütün cinler ve insanlar bir araya gelse yine de böyle bir telifi vücuda getiremezler" cevabını verdi. İbn-i Sirin diyor: "Bu kitabı araştırmaya koyuldum; Medine'ye mektup yazdım, ancak ona ulaşamadım."[13]

İbn-i Cezzi Kelbi şöyle yazıyor: "Kur'an, Peygamber (s.a.a) zamanında sahifelerde ve kişilerin sinelerinde (hafızalarında) perakende ve dağınık bir haldeydi. Peygamber (s.a.a)'in vefatından hemen sonra Ali b. Ebi Talib (a.s) onu ayetlerin iniş sırasına göre toplayıp, düzenledi. Bu değerli kitapta saklı nice ilimler vardı, ama ne yazık ki, elimizde değil!"[14]

Şeyh Müfid şöyle yazıyor: "Müminlerin Emiri (a.s) Kur'an'ı baştan sona bir araya getirdi; yapması gerektiği gibi de yaptı: Mekkî ayetleri Medenî ayetlerden önce, nesh olunmuş ayetleri, nesheden ayetlerden önce yazmak suretiyle her ayeti olması gereken yerde yazmıştı."[15]

İbn-i Ebi'l-Hadid şöyle yazıyor: "Hz. Ali (a.s)'ın Peygamber (s.a.a) zamanında Kur'an hafızı olduğu ve ondan başka hiç kimsenin Kur'an'ın tamamına hafız olmadığı ve Peygamber (s.a.a)'den sonra ilk Kur'an'ı toplayan şahıs olduğu hususu, görüş birliğine varılmış bir konudur."[16]

İşte bu açıklamalar çerçevesinde, yukarıda İmam Muhammed Bâkır (Ebu Ca'fer) (a.s)'dan nakledilen ''Kur'an'ın indirildiği şekilde toplandığını yalancılardan başkası iddia etmemiştir. Onu indirildiği şekilde Ali bin Ebi Talib ve ondan sonraki imamlardan başkası hıfzedip toplamamıştır.'' hadisinin anlamı ortaya çıkar.

"Hz. Ali (a.s)'dan başka hiçbir kimsenin Kur'an'daki bu özelliklerden haberdar olması mümkün değildir" dedik. Bunu tarihi gerçekler Hz. Ali (a.s)'ın sürekli Peygamber (s.a.a) ile birlikle oluşu ve Peygamber (s.a.a)'in ona verdiği önem ve hakkında buyurduğu "Ben ilmin şehriyim, Ali de onun kapısıdır" vb. naslardan anlamak mümkün olduğu gibi, Hz. Ali (a.s) aşağıda nakledeceğimiz şu sözlerinden de anlamak mümkündür:

Suyutî şöyle yazıyor: "Muammer b. Veheb b. Abdullah, Ebu Tufeyl'den naklediyor: O, ben Hz. Ali (a.s)'ın hutbesine şahit oldum; "(istediğiniz her konuda) benden soru sorun!" diyordu. "Allah'a andolsun, soracağınız her sorunun cevabını vereceğim; Kur'an'dan sorun bana! Andolsun Allah'a, Kur'an'daki her bir ayetin gece mi, yoksa gündüz mü, dağda mı, yoksa çölde mi nazil olduğunu çok iyi biliyorum."[17]

Yine şöyle buyuruyor: "Resulullah'a nazil olup da bana okumadığı bir ayet yoktur. O okuyor ve ben de yazıyordum; daha sonra o ayetin tevil ve tefsirini, nasih mi yoksa mensuh mu olduğunu bana öğretiyordu."[18]

İbn-i Asâkir, Dimeşk Tarihi'nde bu ünvân altında özel bir bölüm açmıştır ve Ali (a.s)'dan başka hiç kimse "İki levh arasını sorun benden" diyememiştir, diye naklediyor. ve konuyla ilgili birçok rivayetleri de bu bölümde zikretmiştir.[19]

Ehlibeyt mektebinin hadis kaynaklarında yer alan bazı hadislerde yer aldığına göre: "Hz. Ali (a.s)'ın topladığı Kur'an'ın Ebu Bekir ve Ömer tarafından kabul görmemesinin nedeni, Ebu Bekir bu Kur'an'ı açtığında Kur'an'ın ayetlerinin tefsiri ve nüzul sebebi bölümünde Muhacir ve Ensardan bazılarının yanlış davranışlarını açıklayan ayetlerin kimler hakkında inmiş olduğunu ve Kur'an'ın yerdiği bu kimselerin kimler olduğunun bu kitapta yazılı olduğunu görmesi olarak açıklanmıştır..."[20]

Rabbim bizi, doğruların peşinde sadakatle koşan ve onları bulduğunda samimiyet ve cesaretle ittiba eden saadetli kullarından eylesin. Amin!

 

 


 

[1]- Ed-Dürr-ül Mensur, c.5, s.179. 
[2]- Kenz-ül Ummâl, c.2, s.567.
[3]- Kenz-ül Ummâl, c.6, s.208. 
[4]- Bu rivayet için şu kaynaklara da bakılabilir: Ed-Dürr-ül Mensûr (Suyutî), C.6, s.422, Mecme-üz Zevâid (Heytemî), C.7, s.163, Kenz-ül Ummâl (MuttakîHindî), c.1, s.517, c.1, s.541. Aynı rivayeti Zehebî de Mizan-ül İ'tidal kitabında nakletmiştir.   
[5]- Kenz-ül Ummâl, c.2, s.480. Aynı rivayet şu Müsned-i Ahmed'de Ubeyy b. Ka'b'dan nakledilmiştir.; c. 5, s.132. Yine Beyhaki de nakletmiştir Sünen'inde: c. 8, s.211. Hakim Nişaburi ise iki rivayeti de nakletmiş ve bu ikisi de Buhari ve Müslim'in şartlarına göre sahih hadislerdir, ama buna rağmen nakletmemişlerdir. Bkz. Müstedrek-üs Sahihayn, c.2, s.415, c.4, s.359.
[6]- Kenz-ül Ummâl, c.2, s.567, Ed-Dürr-ül Mensûr (Suyûtî), c. 5, s180. 
[7]- Mecme-üz Zevâid (Heytemî), c.5, s.302.
[8]- Mecme-üz Zevâid (Heytemî), 7, s.28.  Aynı rivayet cüzî bir tabir farkıyla Müstedrek-i Hakim'de de nakledilmiş ve altına şu kayıt düşülmüştür: Bu Buharî ve Müslim'in şartlarına göre sahih hadistir, ama onlar tahric etmemişlerdir.
[9]- Ed-Dürr-ül Mensûr, c.1, s.105.
[10]- Sahih-i Müslim (Arapça), c. 3, s.100, Benzer bir rivayet Müsned-i Ahmed b. Hanbel'de cüzî bir farkla Zeyd b. Erkam'dan nakledilmiştir: c.4, s.368.   

[11]- Besâir-ud-Derecât, 156, 157, 158, 159.

[12]- a.g.e, 1/346-347, 2.hadis

[13]- Suyuti, Celaluddin, el-İtkan, c.1, s.58; İbn-i Sâd, et-Tabakat'ul-Kubra, Liden basımı, c.2, s.101 ve Beyrut basımı, Dar'us-Sadır, c.2, s.338; Endülüsi, İbn-i Abdulbirr, el-İstiab fi Marifet'il-Ashab (Haşiyet'ul-İsabe), c.2, s.253; Zerkani, Abdulazim, Menabi'ul-İrfan, Beyrut, Dar'ul-İhya'il-Kutub'il-Arabiye, c.1, s.247; Sadr, Hasan, Tesis'uş-Şiy'e li Ulum'il-İslam, Tahran basımı, Elemi, s.317; Heytemi, İbn-i Hacer, es-Sevaik'ul-Mahrika, Kahire basımı, Dar'ut-Tibaet'ul-Muhammediye, s.126; Zencani, Ebu Abdullah, Tarih'ul-Kur'an, Beyrut basımı, Elemi Müessesesi, s.48; Marifet, Muhammed Hadi, et-Temhid fi Ulum'il-Kur'an, Kum basımı, Neşr'ul-İslami Müessesesi, c.1, s.289

[14]- Kelbi, İbn-i Cezzi, et-Teshil li Ulum'it-Tenzil, c.1, s.4

[15]- Şeyh Müfid, Muhammed b. Muhammed b. Numan, el-Mesail'us-Serviye, Kum basımı, Kongre-i Şeyh Müfid, s.79; Meclisi, Muhammed Bakır, Bihar'ul-Envar, Beyrut basımı, el-Vefa Müessesesi, c.92, s.88, Hadis: 27

[16]- Mutezili Hanefi, İbn-i Ebi'l-Hadid, Şerh-i Nehc'ül-Belağa, Kahire baskısı, c.1, s.27

[17]- Suyuti, Celaludddin, el-İtkan fi Ulum'il-Kur'an, Beyrut basımı, el-Mektebet'us-Sakafiye, c.4, s.233; Zehebi, Muhammed Hüseyin, et-Tefsir ve'l-Müfessirun, Beyrut basımı, Dar-u İhya'ut-Teras'ul-Arabi, c.1, s.90.

[18]- Hilal-i Kûfi, Süleyman b. Kays, s.313; Saduk Kummi, Muhammed b. Ali b. Babeveyh, Kemal'ud-Din, Kum basımı, Neşr'ul-İslami Müessesesi, s.284.

[19]- İbn-i Asakir, Tarih-i Medine-i Dimeşk, c.3, s.22-25.

[20]- Tebersi, Fazl b. Hasan, el-İhticac, c.1, s.227; Saffar Kummi, Muhammed b. Hasan, Besair'ud-Derecat, Kum baskısı, Mektebet-i Ayetullah Meraşi Necefi, s.196; Meclisi, M. Bâkır, Bihar'ul-Envar, c.92, s.42-43

* Bu konuyu işleyen bazı Ehl-i Sünnet müfessir, tarihçi ve yazarlarını zikredelim:

Belazuri, Ensab'ul-Eşraf, c.1, s.586; İbn-i Ebu Davud, el-Mesahif, s.10; İbn-i Nedim, el-Fihrist, s.30; Abdurrezzak, el-Müsannaf, c.5, s.45; Ebu Naim İsfahani, Hilyet'ül-Evliya, c.1, s.67; İbn-i Sâd, Tabakat, c.2, s.38; İbn-i Ebi Şeybe, el-Müsannaf, c.1, s.545; İbn-i Cezzi, et-Teshil-u li-Ulum'ut-Tenzil, c.1, s.4; Hakim Nişaburi, el-Müstedrek, c.2, s.611; Teyalisi, Müsned, s.270; İbn-i Abdulbirr, el-İstiab, (el-İsabe kitabının Haşiyesi), c.2, s.253; Sahih-i Buhari, İlim Kitabı, s.39, Cihad Kitabı, s.171 ve Cizye Kitabı, s.10; Tarih-i Yakubi, c.2, s.154; İbn-i Eşte el-Mesahif'de İtkan Kitabı'ndan naklediyor; Hakim Haskani, Şevahid'ut-Tenzil, c.1, s.26-28; Askari, el-Evail, c.1, s.214; Harezmi, el-Menakıb, s.49; Sıbt b. Cevzi, Tezkiret'ul-Havas, s.148; Muhibuddin, Taberi, er-Riyaz'un-Nezret, c.1, s.242; Kunduzi, Yenabi'ul-Mevedde, c.1, s.149; İbn-i Ebi'l-Hadid, Nehc'ül-Belağa Şerhi, c.1, s.27; İbn-i Haym, el-Fasl, s.3; İbn-i Kesir Tefsiri, c.4, s.28-29; Muttaki Hindi, Kenz'ul-Ummal, c.2, s.373; İbn-i Hacer Heytemi, es-Sevaik'ul-Muhrika, s.126; Kandehlevi, Hayat'us-Sahabe, c.3, s.355; Suyuti, İtkan, c.1, s.57 ve 72 ve Tarih-i Hulefa'da, s.185; Nuveyri, Nihayet'ul-İrb, c.5, s.104; Tarih-i Şam, c.7, s.210; Kastalani, İrşad'us-Sari, c.7, s.459; İbn-i Hacer-i Askalani, Feth'ul-Bari, c.9, s.10; Ayni, Umdet'ul-Kari, c.20, s.16; İbn-i Nizamuddin Ensari, Fevatih'ur-Rahamat (el-Mustesfa'nın şerhi), c.2, s.12; Abyari, Tarih-i Kuran, s.84 ve 106; Zerkani, Menabi'ul-İrfan, c.1, s.247; Abdussebur Şahin, Tarih'ul-Kuran, s.71.

Şii alimlerinden de büyük bir grup Ali (a.s)'ın mushafından bahsetmişlerdir. Örnek olarak:

Şeyh Müfid, el-İrşad, s.365 ve el-Mesail'us-Sereviye, s.79; Şeyh Saduk, el-İtikadat, s.93 ve Kemal'ud-Din, c.1, s.284; Saffar Kummi, Besair'ud-Derecat, s.193, 198; Kuleyni, Kafi, c.1, s.178; Tabersi, el-İhticac, c.1, s.223, 228; İbn-i Şehraşub, Menakıb, s.41, 402 ve Mealim'ul-Ulema, s.2; Seyyid b. Tavus, Sâd'us-Suud'da; Feyz-i Kaşani, el-Vafi, c.2, s.130, 273-274 ve el-Meheccef'ul-Beyza, c.2, s.264; Bihar'ul-Envar, c.92, s.40, 74; Behrani, Tefsir-i Burhan, c.1, s.16; Muhaddis-i Kummi, Sefinet'ul-Bihar'da; Seyyid Şerefuddin Amuli, el-Müracaat, s.411 ve Müellif'uş-Şia fi Sadr'ıl-İslam, s.13; Seyyid Muhsin Emin, Eyan'uş-Şia, c.1, s.89; Seyyid Hasan Sadr, Tesis'uş-Şia, s.316-317; Allame Tabatabai, Kur'an der İslam, s.165; Allame Fani İsfahani, Âra-u Havle'l-Kur'an, s.97, 100; Zencani, Tarih'ul-Kur'an, s.26, 44, 48, 64; Allame Belaği, Ala'ur-Rahman, s.19; Ayetullah Hui, el-Beyan, s.242-243; Muhammed Hadi Marifet, et-Temhid, c.1, s.288-296 ve Siyanet'ul-Kur'an an'it-Tahrif, s.211; Seyyid Cafer Murtaza Amuli, Hakaik-u Hammetin Havl'el-Kur'an'il-Kerim, s.153-172; Tefsir-i Kummi, c.2, s.451; Süleym b. Kays'ın kitabı, s.99.

 

 

Go to top of page  Ana Sayfa | Kitap Listesi | Kıble Dergisi | Makaleler | Kadin ve Aile | Cocuklar Îçin | Soru Ve Cevap | Yazarlarımız | Îletişim için |

  Kur`an | Hadisler | Dualar | Şiirler | Ses ve Video | Programlar | Linkler  |  

Copyright© 2000 Kevser Yayinlari Internet Hizmetleri. Tüm Haklari Saklidir Ayrintili bilgi almak için veya bize her konuda yazmak için, paragonxx@yahoo.de 'e mesaj yollayiniz. WWW.KEVSERNET.COM