Soru-211:İlmihalde
okuduğumuz kadarıyla kadınlar taklit mercii (taklit edilen
müctehid) olamıyorlarmış. Bunun sebebi nedir acaba? Neden
bu hak onlardan alınmıştır?
Cevap-211:
İslâm'da kadının ilim ve marifet talebine hiçbir engel ve
kısıtlama getirilmemiş; üstelik sürekli teyit ve teşvik
edilmiştir.
Kur'ân ve hadislerle aşina olan herkes bunu
açıkça görebilir. Biz sadece bir hadisi vererek geçiyoruz:
Resul-i Ekrem'den (s.a.a) şöyle nakledilmiştir:
"İlim talep etmek her Müslüman erkek ve
kadına bir farizadır."
Evet kadın ilim ve marifet talebinde en
zirve noktaya kadar ilerleyebilir. Bugün İslâmî ilimlerde,
en uç nokta olarak bilinen ictihad derecesine kadar
ilerleyerek bir müctehid bile olabilir. Hatta ictihad
mertebesine ulaşan bir kadının erkek müctehidler gibi
başka bir müctehide taklit etmesi caiz değildir ve kendi
fetvalarına amel etmesi farzdır.
Fakat kadın ile erkek arasında bu hususta
söz konusu olan tek fark şudur ki, İslâm kadına merci olma
yetkisi tanımamıştır. Yani müctehid bir kadın başkalarının
fetva mercii olamaz; başkaları ona taklit edemez.
Bu farklılık kadının düşüncelerinin
tutarsızlığı veya onda olan bir eksikliğin ifadesi
değildir. Böyle olsaydı kadının kendi fetvalarına amel
etmesi de caiz olmazdı.
Bu durum tamamen kadının sahip olduğu özel
fiziksel yapı ve kendine has bir takım şartlardan
kaynaklanmaktadır.
Yani İslâm'da mercilik bir anlama, ilmi
öncülüğün yanı sıra dini ve içtimai bir önderliğin de
ifadesidir. Bu ise özel birtakım şartları ve özellikleri
gerektiren oldukça ağır bir görevdir. Hatta erkekler
arasından bile nadir kişilerin kaldırabileceği bir
mesuliyettir.
Yani duygusallıklardan uzak, cesaret,
tedbir, atılganlık, soğukkanlılık, zamanın ve mekanın
şartlarına en iyi şekilde vakıf olabilme gibi bir çok
önemli özellikler isteyen bir görevdir. Öte yandan böyle
ağır bir görevi üstlenen kimse, görev icabı sürekli
toplumla, değişik çevrelerle ve insanlarla ilişkide olup
onlarla haşır-neşir olması gerekir. Bu saydıklarımız ve
diğer bir çok hususu dikkate aldığımızda, bazı tabii
özellikleri ve şer'î mükellefiyetleri açısından kadınların
böyle ağır bir görevi üstlenebilmelerinin imkansız veya
oldukça meşakkatli bir şey olduğunu göreceğiz.
Zira kadınlarda insanlığın ve yaradılış
düzeninin bir zarureti gereği duygusallık yönü ağır
basmaktadır. Bu yüzden tedbir, taakkül ve soğukkanlılık
isteyen bu görevde istenen başarıyı gösterebilmesi mümkün
değildir. Öte yandan İslâmî açıdan toplumsal ilişkilerde
belli sınırlara riayet etmesi gereken bir kadının sürekli
insanlarla haşır-neşir olması ve dolayısıyla toplumda
cereyan eden durumlardan gereği gibi haberdar olması
beklenemez. Böyle olunca da vazifesini doğru düzgün ifa
edebilmesi de mümkün değildir.
İşte görüldüğü gibi, kadınlara bu görevin
tanınmaması, aslında onlar için zor ve meşakkatli bir
durum arz eden bir mesuliyetten muaf tutulmaları demektir.
Aynı, ağır bir vazife olan cihattan muaf tutuldukları
gibi.