Bismillahirrahmanirrahim
Soru-203:Bazıları
A'râf suresinin 189 ila 192. ayetlerine dayanarak Hz.
Adem ve eşinin şirke düştüğünü ve dolayısıyla masum
olmadıklarını iddia etmektedirler. Bu ayetlerin
masumiyetle çelişmeyecek şekilde tefsir ve tevilini
açıklar mısınız?
Cevap-203:
Muhterem kardeşim, konunun iyi anlaşılması için önce söz
konusu ayetlerin metnini, sonra bu âyetten masumiyetle
çelişen bir manayı nasıl çıkardıklarını, daha sonra da
bunun geniş cevabını vermeğe çalışacağız:
* "Sizi
bir tek nefisten yaratan, onunla sükûnet bulsun diye
eşini de ondan yaratan Allah'tır. O, eşiyle cinsel
münasebette bulunduğunda, eşi hafif bir yük yüklendi
(hâmile kaldı). Bir müddet böyle geçti, derken yükü
ağırlaştı. O vakit ikisi birden Rableri olan Allah'a
şöyle dua ettiler: "Eğer bize salih bir evlat verirsen,
biz muhakkak şükredenlerden olacağız."
* Fakat
Allah, kendilerine salih bir evlat verince, her ikisi de
tuttular verdiği evlatlar üzerine ona ortak koşmaya
başladılar. Allah, onların ortak koştuklarından
münezzehtir.
* Hiçbir
şey yaratmayan ve kendileri yaratılmış olan putları mı
Allah'a ortak ediyorlar, ona eş koşuyorlar?
* Bu
putlar, ne o tapınanlara, ne de kendi kendilerine yardım
edebilirler." (A'râf, 189-192)
Masumiyet
karşıtları, güya bu ayetlerden Hz. Adem ve Hz. Havva'ya
Allah'a şirk koştukları manasını çıkarmaya çalışıyorlar
ve diyorlar ki "Fakat Allah, kendilerine salih bir evlat
verince, o ikisi tuttular ona şirk koştular" cümlesinde
"o ikisi"nden maksat Adem ve Havva'dır. Zira ilk âyetin
başındaki "Sizi bir tek nefisten yaratan, onunla sükûnet
bulsun diye eşini de ondan yaratan Allah'tır"
cümlesindeki "bir tek nefis Adem'dir." Dolayısıyla
ayetlerin devamı da onlara yöneliktir. Bu da gösteriyor
ki Adem ve eşi bir ara şirke düşmüşlerdir; onun için de
mutlak bir masumiyeti onlara atfetmek doğru değildir.
Maalesef
bu konuda son derece çirkin bir rivayeti nakletmeği de
ihmal etmemişlerdir. . Semure b. Cündeb gibi bazı
ravilerin naklettiği rivayet kısaca şöyledir:
"(Bir
müddet çocuğu diri kalmayan) Havva, yeni bir çocuk
dünyaya getirdiğinde onun yanına gelerek şöyle dedi ona:
"Onun adını Abdülharis (şeytanın isimlerinden
birisi-Harisin kulu) koy (yani böyle yaparsan diri
kalır, ölmez). Havva da yaptı ve çocuk diri kaldı. Bu
şeytanın ona bir vahyi ve emriydi!" (Tefsir-i El-Menâr,
c.9, s.522, Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inden naklen)
Cevabımız:
Rivayetin uydurma olduğu gün gibi ortada
olduğundan üzerinde durmaya gerek bile gerek görmüyor ve
ayetle ilgili iddialarına geçiyoruz ve diyoruz ki bu
istidlal ancak o zaman doğru olabilir ki ayetteki "tek
bir nefis"ten özel birey (Adem ve Havva) kastedilmiş
olsun. Oysa bize göre bu ayette bundan özel birey değil
"nevî birey" kastedilmiştir. Yani âyet, her bir baba ve
annenin evlatlarına yönelik durumlarını genel bir
şekilde vurgulamak istemiştir. Yani âyetin manası
şöyledir: "Allah siz insanlardan her birini, bir baba ve
aynı cinsten olan bir anneden dünyaya getirmiştir."
Dolayısıyla devamında anlatılan şeyler de genel olarak
insanlık halini ortaya koymaktadır ve özel olarak Hz.
Adem ve eşi kastedilmemiştir. Bu konunun açılımı şudur
ki "Min nefsin vâhide" (bir tek nefisten) cümlesi
Kur'an'da iki şekilde kullanılmıştır:
a) Özel ve
belirli bir birey için; örneğin şu ayetteki gibi: "Ey
insanlar! Rabbinizden sakının; O ki sizi bir tek
nefisten yarattı ve ondan eşini yaratıp ikisinden bir
çok erkekler ve kadınlar üretti…" (Nisâ, 1) Bu ayette
"bir tek nefis"ten belirli bir şahıs kastedilmiştir; o
da Hz. Adem'dir. Zira ayetin devamındaki "Ondan eşini
yaratıp ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar üretti"
cümlesi bunun delilidir.
Yine şu
âyet de bunun bir başka örneğidir: "Ey insanlar! Doğrusu
biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve
birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve
kabilelere ayırdık…" (Hucurât, 13) Yani her iki ayette
de insanların çoğalmasını belirli bir erkek ve kadına
dayandırmaktadır ki bunların Adem ve Havva oldukları
açıktır.
b) Genel
ve nevî birey için; yani her insanın baba ve annesi.
Örneğin şu âyetteki gibi: "O, sizi bir nefisten yarattı.
Hem sonra onun eşini de ondan var etti. Sizin için
yumuşak başlı hayvanlardan sekiz çift indirdi. Sizi
analarınızın karınlarında üç karanlık içinde
yaratılıştan yaratılışa yaratıp duruyor…" (Zumer, 6) Bu
ayette kastedilen şudur ki bizden her birimiz bir baba
ve bir anadan dünyaya gelmişizdir. Dolayısıyla belirli
bir şahıs değil, her insan nevînin kendi baba ve anası
kastedilmiştir. Bunun delili ise "Sizi analarınızın
karınlarında üç karanlık içinde yaratılıştan yaratılışa
yaratıp duruyor" cümlesidir.
Evet bu
ikinci kullanış şeklinin bir örneği de bahis mevzuumuz
olan A'râf suresinin 189. âyetidir. Yani burada da "Bir
tek nefisten" cümlesiyle her insanın bir baba ve bir
anadan meydana geldiğidir, Adem ve Havva değil. Şimdi bu
görüşümüzü destekleyen karinelerden bazılarını ortaya
koymaya çalışacağız:
1-
Ayetteki tabirler önceden yaşadıkları ortamda salih ve
gayr-i salih çocukların yaşadığını gören kimselere
aittir. Dolayısıyla Allah'an kendilerine Salih evlatlar
vermesini istemektedirler. Bu da bu sözlerin Hz. Adem ve
eşine ait olmadığını gösteriyor. Zira o gün yeryüzünde
onların dışında kimse olmadığı için kendilerinin dışında
başka birilerini görmeleri mümkün değildi.
2- Saniyen
bir sonraki ayetin sonunda ve daha sonraki âyetlerde
geçen zamirler "Onlar" şeklinde çoğul olarak
kullanılmıştır. Oysa eğer Adem ve Havva kastedilmiş
olsaydı, "o ikisi" şeklinde tensiye olarak
kullanılmalıydı.
3- İkinci
âyetten sonra gelen ayetlerin muhtevası, ikinci âyette
bahsedilen şirkin puta tapma gibi şeyler olduğunu
gösteriyor. Bu ise Hz. Adem gibi Allah'ın seçtiği ve
peygamber kıldığı kimse ve imanlı eşi Havva'ın durumuyla
bağdaşmamaktadır. Onların Allah'a şirk koştuklarını ve
puta meylettiklerini söylemek mümkün mü? Bu ve diğer bir
çok karineyi dikkate aldığımızda, Hz. Adem ve eşiyle bir
alakasının olmadığını ve bu âyetlerde genel olarak insan
türünden ve bu türden olan "karı ve kocalar"dan ve insan
oğlunun nankörlüğünden ve Rabbine verdiği sözleri nasıl
unuttuğundan bahsedilmektedir. Bu ayette bahsedilen
misâk, yani insan oğlunun Allah'a verdiği "Eğer bize
Salih evlat verirseni şükredenlerden olacağız" sözü,
aynı surenin (A'raf), 172. ve 173. ayetlerinde
bahsedilen sözleşmenin bir benzeridir. O iki âyette
şöyle buyurmaktadır:
"Bir de
Rabbin, Âdemoğullarından, bellerindeki zürriyetlerini
alıp da onları kendi nefislerine şahit tutarak: Ben
sizin Rabbiniz değil miyim?" dediği vakit, "Pekâlâ
Rabbimizsin, şahidiz" dediler. (Bunu) kıyamet günü
"Bizim bundan haberimiz yoktu." demeyesiniz diye
(yapmıştık).
Yahut,
atalarımız daha önce şirk koşmuşlardı. Biz onlardan
sonra gelen bir nesil idik, şimdi o batıl yolu
tutanların yaptıkları yüzünden bizi helâk mi edeceksin,
demeyesiniz diye (yapmıştık)." (A'râf, 172-173)
Demek ki
bu âyetlerin ardından gelen 189. âyette de aynı gerçek
bir başka şekilde vurgulanmaktadır. Buna benzer daha bir
çok âyet daha zikredilebilir. Örneğin şu âyet:
"Biz
insana bir nimet verdiğimiz zaman o yüz çevirir, yan
çizer. Ona bir kötülük dokunduğu zaman da uzun uzun
yalvarır." (Fussilet, 51)
Veya şu
ayetler:
"Ama
insan, her ne zaman Rabbi onu sınayıp da ikramda
bulunur, nimet verirse, "Rabbim bana ikram etti." der.
Ama her ne
zaman da sınayıp rızkını daraltırsa, o vakit de, "Rabbim
beni zillete düşürdü." der." (Fecr, 15-16)
Bütün
bunlar bahis mevzuu olan âyette de kastedilenin insan
oğlunun tabiatının ve genel durumunun (önce söz verip
sonra bunu bozduğunun) beyanı olduğunu gösteriyor. Tabi
kendine dikkat edip de takvâ sahibi olan ve Allah-u
Teala'nın rızasından başka bir şey düşünmeyen kimseler
bundan hariçtirler. Dolayısıyla Hz. Adem'in
masumiyetiyle de uzaktan yakından bir ilgisi
bulunmamaktadır; zira özel olarak onlara yönelik
değildir.
Bu
açıklamaların ışığında söz konusu ayetleri şu şekilde
mana etmemiz gerekir:
"Siz
(insanları) bir tek nefisten (babadan) yaratan, onunla
sükûnet bulsun diye eşini de (ananızı da) ondan (erkeğin
türünden insan olarak) yaratan Allah'tır. O, eşiyle
cinsel münasebette bulunduğunda, eşi hafif bir yük
yüklendi (hâmile kaldı). Bir müddet böyle geçti, derken
yükü ağırlaştı. O vakit (fıtratları gereği) ikisi birden
Rableri olan Allah'a şöyle dua ettiler ve: "Eğer bize
salih bir evlat verirsen, biz muhakkak şükredenlerden
olacağız" diye (adeta onla sözleştiler.)
Fakat
Allah, kendilerine salih bir evlat verince, (verdikleri
sözü unutarak veya göz ardı ederek,) tuttular verdiği
evlatlar üzerine ona ortak koşmaya başladılar. Allah,
onların ortak koştuklarından münezzehtir.
Hiçbir
şeyi yaratmayan ve kendileri yaratılmış olan putları mı
Allah'a ortak ediyorlar, ona eş koşuyorlar?
Bu putlar,
ne o tapınanlara, ne de kendi kendilerine yardım
edebilirler." (A'râf, 189-192)