Bismillahirrahmanirrahim
Soru-197:Allah
Resulü (s.a.a)'in doğum ve rıhlet tarihi hakkında kaynaklarda
bir çok ihtilafa rastlamaktayız. Tarihi bir olay olan ve
herhangi bir nefsani eğilimin söz konusu olamayacağı böyle
bir konuda ihtilafın sebebi ne olabilir acaba?
Cevap-197:
Muhterem kardeşim Ehlibeyt mektebinin büyük alimlerinden
Merhum İrbilî, kendi kitabında bu ihtilaflara değindikten
sonra şöyle diyor:
“Peygamber (s.a.a)’in doğumu hakkındaki ihtilaflar normaldir.
Çünkü o dönemin Arapların, Peygamber ve O’nun geleceğiyle
ilgili bir bilgileri yoktu ve okuma yazma da bilmiyorlardı.
Kendi evlatlarının bile doğum tarihlerini bilmiyorlardı. Ama
Resulullah (s.a.a)’in vefat tarihinde ihtilaf edilmesi
şaşırtıcıdır. Elbette ezan ve kametin niteliğindeki ihtilafı
görünce buna da şaşırmamak gerekir. Kaldı
ki, Peygamber’in vefat
tarihi konusunda ihtilaf etmek için hiçbir gerekçe de yoktu.”
Merhum İrbilî’nin sözü net ve açıktır. O şöyle demek istiyor:
Resulullah (s.a.a)’in doğum tarihindeki ihtilafların bazı
yorumları olabilir, ama Resulullah’ın vefat tarihi hakkındaki
ihtilaflar gerçekten de şaşırtıcıdır. Çünkü Müslümanlar, onun
bir kurtuluş meleği ve kendileri için karanlıklardan nura,
ölümden hayata giden yolda kılavuzluk eden yüce bir şahsiyet
olduğunu çok iyi biliyorlardı. Bu tarihin gizlenmesini, unutturulmasını
veya değiştirilmesini gerektirecek siyasî veya kabilevî bir
sebep de ortada yoktu.
Bundan da şaşırtıcı olanı, Müslümanların Resulullah (s.a.a)’in
zamanında yıllarca tekrarladıkları amellerde ihtilaf etmiş
olmalarıdır. Hatta günde beş defa Resulullah’la birlikte
aldıkları abdest, kıldıkları namaz hakkında dahi ihtilaf
ettiklerini görmekteyiz. Farz edelim ki, bunu da, bazılarının
dediği gibi, Müslümanların, Resulullah (s.a.a)’in sakalının
hareket etmesinden onun, öğle ve ikindi namazlarında Hamd ve
sure okumakla meşgul olduğunu anladıkları, yani Peygamber’in
namazda ne okuduğuna, ne söylediğine dikkat etmedikleri
şeklinde geçiştirdik, peki onların daima duydukları ezan
hakkındaki ihtilaflarına ne diyebiliriz?!
Bu durumu göz önünde bulundurduğumuzda, ashabın ara sıra
ihtiyaç duyulan meseleler hakkında ne derecede bilgi sahibi
oldukları ortaya çıkmıyor mu?! Bu durumda, ashabın sözleri ve
amellerini, bazı fırkaların dediği gibi “sünnet-i maziye” veya
"şeriat-ı mutâ" (itaat edilmesi gereken şeriat) olarak
adlandırmak doğru olur mu?!
Durum bu iken ve bu kadar açık olan konular hakkında ihtilaf
edildiğine göre, “Peygamber, hidayete ihtiyaçları olmadığından
ümmeti kendi başlarına bıraktı ve onlara bir önder tayin
etmeden göçüp gitti.” diyenlerin sözlerini kabul etmek mümkün
mü?!
Bu konu, araştırmaya değer önemli bir konudur. Ama onun
detayına inmek için daha geniş bir fırsat gerekir.
|