Advertisement

KEVSER YAYINCILIK

  Ana Sayfa / Soru ve Cevaplar

 

Bugün :  

Sık Kullanılanlara Ekle

 

Başlangıç Sayfası Yapın

 
 

Bismillahirrahmanirrahim

 

BEDİR ESİRLERİYLE İLGİLİ

 

 

Soru-19: Muhterem hocam, Peygamberlerin masumiyetini kabul etmeyen kimselerin yaygın olarak ileri sürdükleri bir delil, Enfal sûresinde, Bedir savaşı hakkında inen 67-68-69. ayetlerdir. Bildiğiniz gibi bu ayetlerde, Bedir savaşında esir alınmasını ve bu esirlerin fidye karşılığı serbest bırakılması kınanmaktadır. Maalesef bu kimseler, bu ayetleri Allah Resulü'nün yaptığı, fakat hata ettiği bir içtihada delil göstermeye çalışıyorlar. Bu konuda bizi aydınlatırsanız memnun oluruz.

 

Cevap-19: Aziz kardeşim, yapacağımız izahattan sonra, Allah'ın izniyle görülecektir ki, bu ayetler, değil Allah Resulü'nün yanlış içtihad yaptığı, bilakis Resulullah'ın diğer yerlerde olduğu gibi bu noktada da kendi içtihad ve re'yiyle değil, bizzat vahiyle hareket ettiğini göstermektedir (bazen Kur'ânî, bazen ise gayri Kur'âni vahiyle). Yine ispat edeceğiz ki Ayetteki kınamanın ise Resulullah (s.a.a) ile bir alakası bile söz konusu değildir ki,  masumiyetiyle de bir çelişkisi söz konusu olmuş olsun.

Şimdi önce bu ayetlerin mealini vereceğiz; daha sonra ayetlerin sebeb-i nüzulünü ve bu ayetleri Resulullah'ın hatalı içtihad yaptığına delil gösterenlerin yaklaşımlarını, sonra da cevabımızı kısaca arz etmeye çalışacağız inşallah.

"Hiçbir peygambere yeryüzünde, kesin bir zafer kazanıncaya (dini yeryüzünde kökleşinceye) kadar esir alması yakışmaz. Siz dünyanın geçici yararını istiyorsunuz. Oysa Allah (size) ahireti istemektedir. Allah üstün ve güçlüdür. Ve hikmet sahibidir. (67)

Eğer Allah'ın önceden bir yazması olmasaydı, aldığınız (esirlere) karşılık size gerçekten büyük bir azap dokunurdu. (69)

Artık ganimet olarak elde ettiklerinizden helal ve temiz olarak yiyin ve Allah'tan korkup sakının. Hiç şüphesiz Allah bağışlayandır, esirgeyendir." (69)

Bazıları bu ayetlerin zahirine ve nakledilen bazı rivayetlere dayanarak Bedir savaşında Müslümanların esir almaları, sonra da esirleri fidye karşılığında serbest bırakmalarını Resulullah'ın bir içtihadından ileri geldiğini, fakat bu içtihadda hata yaptığı için Allah tarafından kınandığını, dolayısıyla bu kınamanın Resulullah'a veya Resulullah ile birlikteki müslümanlara yönelik olduğunu öne sürmektedirler.

Bu yaklaşımı sergileyenler, makalenin başında da değindiğimiz Peygamber'in masumiyet delillerini ve her konuda vahiyle yönlendirildiğini dikkate almamanın yanı sıra, hatta söz konusu ayetlerin içeriğini dahi dikkatle inceleme zahmetinde bulunmuyorlar maalesef.

Bizce her şeyden önce ayetlerin kendi muhtevası dikkate alınırsa, ayetlerdeki kınamanın Allah Resulü (s.a.a)'e yönelik olamayacağı açıkça görülür.

67. ayette şöyle buyurmaktadır:

"...Siz (şu esir almanızla) dünyanın geçici metaını istiyorsunuz. Oysa Allah (sizin için) ahireti istemektedir..."

Allah Resulü'nün hayatı ve şahsiyetine az da olsa vakıf ve arif olan bir kimse Resulullah'ın bu ilahi uyarıya muhatap olmasına ihtimal dahi verilebilir mi?!

Hedefi için dünya ve dünyevî her şeye sırt çeviren, müşriklerin tekliflerine karşı "Güneşi sağ elime ayı da sol elime koysalar dahi yine de davamdan vazgeçmem" buyuran Allah'ın Habibi esirlerden gelecek üç-beş kuruş fidyeye mi göz dikmişti?!

Bazıları, bu olayda Resulullah ve Müslümanlar dünya ve ahireti birlikte istiyorlardı, diyorlar. Bu hüsn-i zan Resulullah hakkında fena değil; ancak Kur'ân bunu dahi reddederek açıkça: "Siz dünyanın geçici metaını istiyorsunuz..." buyurmaktadır. Bu ise ayetin muhatabı olan kimse ve kimselerin hakkında söz konusu hüsn-i zannın geçersiz olduğunu açık bir şekilde göstermektedir.

68. ayette ise: "Eğer Allah'ın önceden bir yazması olmasaydı, aldığınıza (esirlere) karşılık size gerçekten büyük bir azap dokunurdu."

Büyük azabın büyük günah ve isyan karşılığında olduğu açıktır. Şimdi acaba neuzu billah "Allah Resulü büyük bir günah işlemişti; onun için de büyük bir azabı hak etmişti" diyebilir miyiz?! Bunun ihtimalini dahi vermenin  ne kadar dehşet verici olduğunu insaf sahibi olan her kes teslim eder herhalde!

Bunu, (bazılarının dediği gibi) küçük bir zelledir demekle de halletmek mümkün değil. Zira Kur'ân'ın açıkça büyük azabı gerektiren bir suç (büyük günah) nitelemesi ortadadır. Hekim ve adil Allah'ın bir zelle (küçük günah veya hata) karşılığında büyük azapla cezalandırması düşüne bilinir mi? Bütün bunlardan, bu kınamaların kesinlikle Allah Resulü'ne yönelik olmayacağını anlıyoruz.

Öte yandan, bu ilahi hüküm (esir alınmaması gerektiği) savaştan önce Allah tarafından Resulullah'a (s.a.a) bildirilmişti. Eğer bildirilmediğini farz edersek, o zaman Allah-u Teala'nın bildirmediği bir hükümden dolayı mükellefleri kınaması, hatta onların büyük azabı hak ettiğinden bahsetmesi haksızlık olmaz mı? Hekim ve adil olan Allah'a böyle bir şeyi isnad etmek mümkün mü? Tabii ki değil. O halde bu kınama ve azap istihkakı, bu hükmün Peygamber'e savaş öncesi bildirildiğini gösteriyor. Eğer Allah-u Teala hükmü indirmişse, o halde Peygamber (s.a.a)'in de bu hükmü savaştan önce Müslümanlara tebliğ etmesi gerekir. Aksi takdirde vahyi saklama ve tebliğ vazifesini yapmama ve kendisine inen vahye muhalefet etme gibi bir garip durumla karşılaşırız ki bunun ihtimalini dahi vermek en büyük günahlardan sayılır. Bütün bunlardan şu kesin sonuca varıyoruz: Esir alınmaması hükmü, Allah tarafından gayri Kur'ânî bir vahiyle Peygamber'e bildirilmiş, O da bunu Müslümanlara tebliğ etmişti. Ancak Müslümanların birçoğu bu ilahi yasaklamaya rağmen belki de kendilerine göre bir takım akli hesaplarla yine de esir almış, sonra da Resulullah'ın yanına gelerek onları bu işlerinden dolayı mazur görmeye ve esirlerin karşılığında fidye almaya ısrarla razı etmeğe çalışıyorlardı ki söz konusu ayetler inerek onların bu fiilini kınamış ve hak ettikleri azabı yine de kendi lütuf ve merhametiyle onların üzerinden kaldırmış ve artık aldıkları ganimetleri ve esirler karşılığında fidye almayı helal kılmış ve ayetlerin sonunda, onları bundan sonra takvalı olmaya ve ilahi yasakları çiğnememeye davet etmiştir.

Evet bu ayetlerin hiçbir yerinde, aynı şekilde nakledilen rivayetlerde, Resulullah'ın esir alma işine razı olduğu veya neuzu billah Müslümanları buna teşvik ettiğine dair en ufak bir işaret mevcut değildir. Tam aksine yukarıda söylediğimiz emareleri de dikkate aldığımızda Allah Resulü'nün bu hükmü Müslümanlara ilettiği ve esir alınmasına razı olmadığı anlaşılmaktadır.

Resulullah'ın bu hükmü tebliğ etmesine bir başka emare olarak da Hz. Ali (s.a.)'ın bu savaşta, ölen yetmiş kâfirden otuza yakınını tek başına öldürmesi ve birçoğunun öldürülmesinde iştirak etmesine rağmen bir kişiyi dahi esir almamasını gösterebiliriz.(1) Halbuki bu kadar kafiri öldürebilen birisinin onları kolayca esir de alabileceğini her kes teslim eder herhalde.

Bu tebliğin bir başka emaresi olarak da esirler alındıktan sonra söz konusu ayetler ininceye kadar, fidyeyi önerenlere karşı Allah Resulü'nün olumsuz tutumu ve esirlerin öldürülmesini önerenlerin önerilerine karşı sevinip bunu olumlu karşıladığını bir kısım rivayetlerden anlamamız mümkündür.(2) Hatta bazı rivayetlerde şöyle geçer: "Bedir günü Cebrail (a.s.) Resulullah'a (s.a.a) nazil olarak şöyle dedi: "Hiç şüphesiz Allah, kavminin esirler karşılığında fidye almak istemelerini sevmedi. Allah'ın emri sana şudur: "Artık onları iki şeyden birisini seçmekte serbest bırak; ya onları çıkarıp boyunlarını vursunlar; yada (bunu yapmazlarsa eğer) fidye alıp esirleri bıraksınlar; o zaman da fidye karşılığı bırakacakları (yetmiş) esirin sayısı kadar kendilerinden sonraları ölmelerine razı olsunlar..." Resulullah (s.a.a) bu ilahi vahyi asabına ilettiğinde, "Ya Resulallah, dediler, onlar bizim akrabalarımız ve kardeşlerimizdirler; (şimdilik) fidyelerini alıp düşmanlarımıza karşı güçlenelim de, sonradan onların sayısı kadar bizden şehid olacaksa da olsun, razıyız buna..." (3)

İşte bütün bunlar Allah Resulü'nün bu olayda tam anlamıyla vazifesini yerine getirdiğini ve ilahi hükmü Müslümanlara savaş öncesi tebliğ ettiğini, fakat maalesef Müslümanların muhalefet ve ihmal yoluna gidip izinsiz esir aldıklarını ve aldıktan sonra da ısrarla esirlerin karşılığında fidye alınmasını Resulullah'a kabul ettirmeye çalıştıklarını gösteriyor.

 Bu açıklamalara ters düşen bazı zayıf rivayetler veya yorumlar varsa da onlara itibar edilmemesi gerekir; aksi takdirde zikrettiğimiz mahzurlarla karşılaşmamız kaçınılmazdır. Eğer bu konuda Resulullah'a her hangi bir mesuliyet yüklemeğe kalkışır ve güya esir alınması veya esirler karşılığında fidye alınması Resulullah'ın aldığı bir karardı; ama kararında (haşa) hatalıydı dersek, o zaman söz konusu kınama ve azap istihkakı Müslümanlardan hiç birisine yönelik olmamalıdır. Zira Müslümanlar üzerine düşen şer'i vazifelerini (Resulullah'a itaat vazifesini) yerine getirmişlerdir. Aslında onlar bu itaatten dolayı medhhedilmeyi hak etmişlerdi, kınanma ve tehdidi değil!

Sonra bu konuda Ehl-i sünnet kaynaklarında nakledilen bazı rivayetlerde alışık bir sahneyle karşılaşıyoruz. Bu kaynaklardan "Muvafıkat-ı Ömer" diye bir unvanla sık-sık karşılaşmak, mümkün. Güya birçok konuda (ki bunların sayısını İbn-i Hazm ve Suyutî gibi bazı alimler yirminin üzerine çıkmışlardır) Resulullah (s.a.a) ve 2. Halife Ömer tartışmış veya görüş ayrılığına düşmüşler; ancak sonradan Allah-u Teala Peygamber'ine değil de Ömer'e muvafık olarak ayet indirmiş(!). Bedir'de alınan esirler konusunda da benzer sahneyle karşılaşıyoruz. Bazı rivayetlere göre esirlerin öldürülmesini savunan tek kişi Ömer'di ve bu görüşünü Resulullah'a sorunca Allah Resulü bundan rahatsız olup, Ebu Bekir'in görüşüne (ki fidye alınmasını teklif ediyordu) meyletti. Ertesi gün Ömer Resulullah'ın yanına geldiğinde onu Ebu Bekir ile birlikte ağladığını görünce, sebebini sordu; Resulullah (s.a.a) da güya şöyle buyurdu: "Ömer'in görüşüne muhalefet ettiğimiz için az daha büyük bir azaba çarptırılacaktık! Eğer azap inseydi Hattab oğlundan başka kimse kurtulamayacaktı...! (4) Zira vahiy Peygamber'in değil Ömer'in görüşüne muvafık olarak inmişti. Bütün bunları görünce, insanın "Madem bu kadar görüşleri isabetli çıkıyordu ve Allah-u Teala çoğu zaman Peygamber'ine değil de ona muvafık vahiy indiriyorduysa, o zaman onu Peygamber seçseydi daha isabetli olmaz mıydı?!" diyesi geliyor içinden.

Kısacası bu ayetlerin muhtevasını ve buraya kadar zikrettiğimiz nükteleri dikkate aldığımızda, yine Allah Resulü'nün içtihad yapmadığını ve vahiyle yönlendirildiğini ancak bu vahiylerin bir kısmının Kur'ânî ve bir kısmının da gayri Kur'ânî olduğunu anlıyoruz. (5)

 

KAYNAKLAR:

1-El-Mizan Tefsiri, C.10, S.136.

2- Tarih-i Taberi, C.1, S.169, Sire-i Halebiye, C.2, S.190, Sahih-i Müslim, C.5, S.156, El-Kamil (İbn-i Esir), C.2, S.136, Kenz-ül Ummal, C.5, S.265, Hayat-üs Sahâbe, C.2,  S.42, Esbâb-ün Nüzûl, S.137, Ed-Dürr-ül Mensur, C.3, S.201-203, El-Mizân, C.10, S.134.

3- Tarih-ül Hamis, C.1, S.393, Feth-ül Bâri, Tirmizî, Nesâî, İbn-i Habbân, Müsdedrek-i Hâkim'den naklen, El-Musannaf (Abdurrazzak), C.5, S.210, Tarih-i İbn-i Kesir, C.3, S.298, Tabâkât-ı İbn-i Sa'd, C.2, S.14...

4- Yukarıdaki kaynaklar ve Tarih-i Hamis, C.1, S.393, El-Mûstasfâ (Gazâlî), C.2, S.356.

5- Bu bölümde en çok değerli muhakkik ve büyük alim üstad Cafer Murtaza Âmili'nin "Es-Sahih-u Min-es Siret-in Nebeviyye" kitabından istifade ettik; isteyenler bu kitaba, C.3, S.242'den itibaren müracaat edebilirler. Yine Merhum Allâme Tabatabai'nin El-Mizan Tefsirinden azami ölçüde yararlandık. Allah hepsinden razı olsun.

 

 
Site içi Arama


 

 

 

 

Go to top of page  Ana Sayfa | Kitap Listesi | Kıble Dergisi | Makaleler | Kadin ve Aile | Cocuklar Îçin | Soru Ve Cevap | Yazarlarımız |
Kur`an | Hadisler | Dualar | Şiirler | Ses ve Video | Programlar | Linkler  |  Îletişim için |

Copyright© 2000 Kevser Yayinlari Internet Hizmetleri. Tüm Haklari Saklidir Ayrintili bilgi almak için veya bize her konuda yazmak için, paragonxx@yahoo.de  'e mesaj yollayiniz. WWW.KEVSERNET.COM