Bismillahirrahmanirrahim
Soru-177:Hocam
Asr-i Saadet’te rivayetlerde yüz bini askin sahabe oldugu
nakledilmekte ve bunlardan hazreti ali ve yirmiye yakin
sahabeden baskasindan gelen rivayetleri Sunniler kabul
etmekte, Caferiler (siiler) kabul etmemektedirler simdi
durum böyle olunca , diyelim ki (anlasilmasi için)
Peygamber’in (asm) bir meseledeki, durumuna (savastaki bir
durumu yada çarsi içindeki bir alisveristeki durumu yada çöl
ortasinda kervan içerisindeki bir meselesini yada aile
içerisindeki tutumu vs vs vs) nasil ve neye dayanarak dinin,
Islam’in bir hücceti olarak nasil anlayabilecegiz; nereye
oturtabilecegiz? Öyle ya Peygamber’in (asm) bütün hayati
hazreti ali ve yirmi sahabenin yaninda geçmedi; bunu
herhalde siz de kabul edersiniz umarim...
Soru:
Hocam Asr-ı Saadet’te
rivayetlerde yüz bini aşkın sahabe olduğu nakledilmekte ve
bunlardan hazreti ali ve yirmiye yakın sahabeden başkasından
gelen rivayetleri Sünniler kabul etmekte, Caferiler (şiiler)
kabul etmemektedirler şimdi durum böyle olunca , diyelim ki
(anlaşılması için) Peygamber’in (asm)
bir meseledeki, durumuna (savaştaki bir durumu yada çarşı
içindeki bir alışverişteki durumu yada çöl ortasında kervan
içerisindeki bir meselesini yada aile içerisindeki tutumu vs
vs vs)
nasıl ve neye dayanarak dinin, İslam’ın bir hücceti olarak
nasıl anlayabileceğiz; nereye oturtabileceğiz? Öyle
ya Peygamber’in (asm)
bütün hayatı hazreti ali ve yirmi sahabenin yanında
geçmedi; bunu herhalde siz de
kabul edersiniz umarım. Biraz daha netleştirecek olursak
aile hukukuyla alakalı bir meseleye sadece hazreti
Aişe ve
Aişe’nin babası Ebu Bekir
ve Ebu
Hüreyre haberdar olduklarını bildiğimiz takdirde
nasıl bu hadiseyi çözeceğiz? Bu durumun ikinci bir numunesi
yada benzeri olmamış olması da akıldan uzak bir hadise de
değil, bu ve bunun gibi yüzlerce binlerce vakıalar varken
(Sünniler Aişe,
Ebubekir,
Ebu Hüreyre’den ve diğer
bütün sahabelerden gelen rivayetleri kabul ederler ,
Caferiler ise İmam-ı Ali, Selman-ı
Farisi, Ammar bin
Yasir,
Habbab bin ered, vb hepsi
yirmiyi bulmayan sahabeden rivayeti kabul edip, bunların
dışındakileri kabul etmiyorlar) nasıl istikameti
bulabileceğiz?
Cevap-177:
Muhterem kardeşim, önce şunu
söylememiz gerekir ki İlahi bir hükmün beyanı için illa da
onunla ilgili bir olayın yaşanması gerektiğini düşünmek
yanlıştır. Elbette bir çok hükmün, yaşanan bazı olayların
ardından beyan edildiği doğrudur. Ancak bunu genellemek
yanlıştır. Allah Resulü (s.a.a) Hak ile halk arasında
vasıtadır. Onun görevi, insanlar için gerekli olan çeşitli
hükümleri insanlara beyan etmektir. Tabi burada Ehlibeyt
mektebinin Ehl-i Sünnet’ten
farklı olarak şöyle bir görüşü vardır: Allah Resulü (s.a.a),
kendisine Allah tarafından bildirilen hükümlerin bir kısmını
o gün ihtiyaç olduğu için bizzat kendisi beyan etmiştir.
Ancak bir kısmını da kedisinden sonra ümmetin rehberi ve
mercii olacak kimseye, yani Hz.
Ali (a.s)’a ileride ihtiyaç oldukça beyan etmesi için
öğretmiş, beyan etmiştir ki başka kimseye böyle bir yetki
tanınmamıştır. Evet o, Resulullah’ın
ilim şehrinin kapısıdır. Ümmet’in dalaletten korunmaları
için sarılmalarını emrettiği Ehlibeyt’inin babasıdır. “Benim
ilmimin heybesidir” diye tanıttığı bir şahsiyettir. Yine bu
gerçeği vurgulayan ve Ehlibeyt kanalıyla nakledilen bir çok
hadis vardır. Örneğin Ehlibeyt İmamları
Hz. Ali’ye ait olan
cifr ve camia isimli iki
kitaptan bahsetmektedirler. Bu iki ismi taşıyan kitaplar
ya tek kitaptır iki ayrı ismi
taşıyan; yada iki tane ayrı kitaptır. Kısacası
Hz. Ali (a.s) bu kitap veya
kitaplarda Resulullah’ın
kendisine öğrettiği hadisleri ve hükümleri kendi eliyle
kaydetmiştir ki İmam Cafer-i Sadık’ın tabiriyle onda her
şeyin, hatta bir çiziğin dahi diyet hükmü yazılıdır. Kitaba
cifr denilmesinin sebebi şudur
ki, bu kelime keçi derisi demektir. Bu kitabın muhtevası da
böyle bir derinin üzerine yazıldığı için bu ismi almıştır.
Bu kitap veya kitaplar, Hz.
Ali’den sonra bir miras olarak sırasıyla Ehlibeyt imamlarına
ulaşmış ve İmamlar bir çok zaman bu kitabı kaynak göstererek
hüküm beyan etmişlerdir. Takipçileri ve talebeleri de
onlardan bunları istifade edip nakletmiş ve yaymışlardır.
Şimdi bu kısa
açıklamanın ardından sorunun cevabı da büyük ölçüde belli
olmuştur. Yani Şia’nın merci olarak kabul ettiği Ehlibeyt
İmamlarının başkalarının açıklama ve rivayetlerine bir
ihtiyaçları söz konusu değildir. Ama bunun anlamı bir
çoklarının iddiasının aksine, Şia’nın hiçbir
sahabinin söz ve rivayetlerine
itibar etmediği değildir. Şia’nın kaynaklarına vakıf olanlar
onlarca sahabiden de hadis
nakledildiğini görür. Ancak bunun iki istisnası vardır.
Birincisi, Şia, (Resulullah’tan
sonra sergiledikleri olumsuz davranışlarından dolayı)
şaibeli olarak gördüğü bazı sahabi
ve tabiininden nakledilen
hadislere, o hadislerin doğruluğunu destekleyen başka delil
ve karineler olmadığı takdirde itibar etmez. İkincisi ise
bir sahabinin şahsını kabul
ettiği halde, kendisine isnad
edilen hadis ve rivayet, Ehlibeyt’in naklettiği ile
çelişirse, burada da Ehlibeyt’inkini tercih eder. Zira Allah
Resulü onlara değil, bizzat Ehlibeyt’ine sarılmayı ve
onların kurtuluş gemisine binmemizi emretmiş ve Ehlibeyt’ini
ilim şehrinin kapısı olarak bizlere tanıtmıştır. Zira bir
çok konuda maalesef en çok itibar edilen bazı sahabe’nin
diline dahi nice yalanlar uydurulmuştur, onların
kendilerinin ruhu dahi haberdar olmadan!
Bu yüzden
Ehlibeyt’i ve sözlerini ve açıklamalarını kendine ana
referans olarak kabul eden Şia, hiçbir zaman hüküm açısından
tarih boyunca tıkanıklık yaşamamıştır. Ama Ehli Sünnet’te
durum farklıdır. Zira onlar bir taraftan kabul ettikleri
halifeler tarafından uzun yıllar (Ömer b.
Abdulaziz’in zamanına kadar)
hadis yazımı yasaklandığı için büyük ölçüde
Resulullah’ın hadislerinden
mahrum kaldıkları, diğer taraftan ise Ehlibeyt’in hadis ve
görüşlerine itibar etmedikleri için önemli sıkıntılara,
özellikle fıkhi konularda
düşmüşlerdir. İşte bu yüzden bir çok alimleri, bir çok
fıkhi konuda kıyas,
istihsan ve
mesalihi mürsele gibi
yollara baş vurma mecburiyetinde kamışlardır ki belki de
fetvalarında bu yollara en çok baş vuran İmam
Ebu Hanife
olmuştur. Zira nakledildiğine göre o, elinde ,
fıkhi konularda itibar
edebileceği ancak 17-18 hadis bulunduğunu söylemektedir.
Tabi bu konuların her biri, geniş bir şekilde işlenmesi
gereken konulardır. Ve hamd
olsun hepsine ayrıntılı bir şekilde delil ve
sened gösterebilecek durumdayız.
Fakat şu anda buna fırsat bulamadığımız için meselenin özünü
açıklamakla yetiniyoruz. Vesselam…