Bismillahirrahmanirrahim
Soru-176:
Muhterem hocam, İbn-i Teymiyye, bir
kitabında Hz. Ali’in hicret gecesi Resulullah’ın yatağına
yatması olayını kastederek bunun bir fazilet olmadığını öne
sürerek, zira diyor, Hz. Ali o gece kendisine bir şey
olmayacağını iki yoldan biliyordu:
1- Bunu
Peygamber’in kendisinden duymuştu. Zira Peygamber (s.a.a) o
gece Ali’ye şöyle demişti: “Ya Ali bu gece benim yatağımda
yatman icap ediyor. Onlar sana hiçbir şey edemeyeceklerdir.
2- Peygamber
(s.a.a), yanındaki emanetlerin sahiplerine iade edilmesini,
alacaklıların alacaklarının ödenmesini Ali’nin üzerine
bırakmıştı; dolayısıyla o da bundan kendisine bir şey
olmayacağını anlamıştı. Yoksa Peygamber bu işi ona değil,
başka birisine bırakırdı.
Bu eleştiriyi
nasıl yanıtlayabiliriz acaba?
Cevap-176:
İbn-i
Teymiye’nin bu sözlerine ayrıntılı bir cevap vermeden
önce, kısa bir cevap vermek istiyoruz:
Bize göre
İbn-i Teymiye
bir fazileti inkar etmek isterken, farkında olmadan daha üstün
bir fazileti ispat etmiştir. Zira Ali’nin, Peygamber’in sözüne
olan imanı, ya normal olan bir
iman idi veyahut da çok kuvvetli bir iman idi. Eğer imanı,
normal bir iman idiyse, demek ki öldürüleceğine ihtimal
verdiği halde buna rıza göstermiştir; sağ ve salim kalacağını
bilerek değil. Çünkü normal bir iman insana
yakin getirmez; normal bir imana
sahip olan kişiler için (ki Ali (a.s) yüzde yüz bunlardan
değildir) Peygamber’in sözünden yakin
hasıl olmaz; zahirde kabul etseler de kalpleri hiçbir zaman
tam olarak mutmain olmaz. Yok eğer, imanı, fevkalade kuvvetli
bir iman idi de Peygamber’in sözünden, kendisine bir şey
olmayacağına yakin etmiştiyse, o
zaman Ali için daha üstün bir fazilet ispat etmiş olur. Çünkü
kişinin imanı, Peygamber’den duyduğu şeye apaydın gün gibi
yakin edecek bir derecede olursa,
böyle bir iman hiçbir şeyle mukayese edilmez. Böyle bir imana
sahip olmanın neticesi olarak Peygamber ona: “Benim yatağımda
yat; düşmanların saldırısından sana hiçbir zarar gelmez”
dediği zaman her hangi bir şüphe ve vesveseye kapılmadan
mutmain bir kalp ile gidip onun yerinde yatıyor. Böylece
İbn-i Teymiye
“Ali kendisine hiç bir şey olmayacağını biliyordu; sadık ve
musaddak olan Peygamber bunu ona
haber vermişti” derken farkında olmadan Ali için imanın en
üstün derecesinden ibaret olan bu en büyük fazileti ispat
etmiş bulunuyor.
Arıntılı
Cevap:
Şimdi gelelim
onun ortaya attığı delillerine. İbn-i
Teymiye’nin birinci delilinin
cevabında diyoruz ki: “Bir kere ‘Sana hiçbir şey olmayacaktır,
kötü bir durumla karşılaşmayacaksın’ cümlesini büyük
tarihçilerden bir kısmı nakletmemiştir.
Sadece İbn-i Esir
(ölümü H. 630) ve Taberi
(ölümü H.310) mezkur cümleyi nakletmiştir. Zannımız o ki
onların bu konudaki kaynağı İbn-i
Hişam
Sire’sidir.
Çünkü konuyu aynen onun gibi anlatmışlardır. Hatta bu konudaki
cümleleri de İbn-i
Hişam’ın cümlelerinin aynısıdır.
Üstelik Şia
alimleri, hadiseyi bu şekilde nakletmemişlerdir. Şeyh Muhammed
b. Hasan et-Tusi, (Ölümü: 460)
“El-Emali” adındaki kitabında
hicret hadisesini geniş bir şekilde anlatmıştır. Mezkur
cümleyi de az bir değişiklikle nakletmiştir. Fakat hadisenin
şekli Ehl-i Sünnet
kitaplarındakinden farklıdır. Şeyh Tusi,
açıkça naklediyor ki: “Ali (a.s), “Leylet-ül
Mebit”ten sonraki iki gecede, gece
yarıları Hind. b.
Ebi Hale ile beraber,
Resulullah’ın huzuruna vardı. O
iki geceden birinde Peygamber (s.a.a) Ali’ye şöyle buyurdu: “Ya
Ali bu andan itibaren onlar sana bir şey yapamayacaklar.”
Bu cümle
İbn-i Hişam,
Taberi ve İbn-i
Esir’in naklettiği cümlenin takriben aynısıdır. Ne var ki Şeyh
Tusi’nin nakline göre Peygamber
(s.a.a) bu cümleyi ikinci veya üçüncü gece buyurmuştur,
birinci gece değil.
Bir de bu konuda
bizim için en iyi delil, Hz.
Ali’nin kendi sözüdür. Ali (a.s) açıkça bu işini, hakikat
uğruna yaptığı bir fedakarlık olarak nitelendiriyor. Nitekim
tercümesini aktaracağımız şiirlerinde Hz.
Ali (a.s) bu hakikati açıkça ortaya koymaktadır. Bu şiirler,
“El-Füsul’ül-Mühimme”
ve diğer bir çok kaynakta naklolunmuştur.
O şiirden üç
beytin tercümesi özetle şöyle: “Ben kendi canımı tehlikeye
atarak yer yüzüne ayak basanların en iyisini, Muhammed’i
kurtardım. Müşrikler onu öldürmek için bir plan
hazırlamışlardı; fakat Allah-u Zülcelal
onu, onların bu iğrenç hilesinden korumayı irade etmiştir. Ben
her an düşmanın saldırmasını beklediğim, ölüm ve esareti göz
önüne aldığım bir halde onun yatağında sabahladım.”
Hz. Ali’nin
bizzat kendisi her şeyi böyle açıkça beyan ettikten sonra
artık İbn-i
Hişam’ın sözünü -ki yanlış olduğuna dair bir çok
delilimiz vardır- kabul etmenin hiçbir anlamı kalmaz.
İbn-i
Hişam, İbn-i
İshak’ın “Sire”sini
özetlediğine göre, bu yanlışlık, büyük bir ihtimalle özetleme
sırasında vücuda gelmiştir. İbn-i
Hişam, hadiseleri özetle nakletmek
istediğine göre sadece o cümleyi nakletmiştir. Cümlenin ne
zaman denildiği onun için önemli olmadığı için de zamanını
beyan etmemiştir. Sözümüzün diğer bir delili de hem
Ehl-i sünnet hem de Şia
alimlerinden bir çoğunun naklettiği meşhur bir hadistir; hadis
şöyledir:
“Allah-u
Teala “Leylet-ül
Mebit”te Cebrail ve
Mikail’e hitaben: “Ben sizin
ikinizden birisi için ölümü, diğeri için hayatı mukadder
edersem, hanginiz gönüllü olarak ölümü seçer, hayatı ötekisine
bırakırsınız?” diye sordu. Hiç biri gönüllü olarak ölümü kabul
etmeyince, Allah-u Teala: “Şu anda
Ali, kendisi için ölümü, Peygamber için de hayatı seçmiştir”
buyurdu ve daha sonra onlara yeryüzüne inip Ali’yi korumayı
üstlenmelerini emretti.”
İbn-i
Teymiye’nin ikinci deliline
gelince… biz zannediyoruz ki, hicret hadisesinin devamı açıkça
anlatılırsa bu meselede hallolacaktır.
Hicret
Hadisesinin Devamı:
Peygamber’in
(s.a.a) müşriklerin elinden kurtulmasının ilk aşamaları,
başarıyla gerçekleşti. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) gece yarısı,
Sevr mağarasına sığınarak onların planlarını suya düşürdü.
Peygamber (s.a.a) en korkunç ve tehlikeli anlarda bile çok
sakin ve mutmain idi.
Allah Resulü
(s.a.a) üç gün mağarada kaldı. Bu üç gün içerisinde Şeyh
Tusi’nin nakline göre
Hz. Ali ve
Hind b. Ebi Hale,
tarihçilerin bir çoğunun nakline göre de
Ebu Bekir’in oğlu Abdullah ve çobanı Amir b.
Fuheyre,
Resulullah’ın huzuruna varıyorlardı.
İbn-i Esir şöyle
yazıyor kitabında: “Ebu Bekir’in
oğlu, gündüz Kureyş’ten
duyduklarını geceleyin Resulullah’a
ve babasına iletiyordu. Çobanı da koyunları mağaranın
yakınlarına getiriyor, koyunların sütünden onlara veriyordu.
Geceleyin
Mekke’ye dönerken de Abdullah ayak izlerinin kaybolması için
sürünün önünde yürüyordu.”
Şeyh
Tusi El-Emali
kitabında şöyle yazıyor: “Leylet-ül
Mebit”ten (Hz.
Ali’nin Resulullah’ın yatağına
yattığı ilk geceden) sonraki gecelerin birinde Ali ve
Hind b. Ebi
Hale, Peygamber’in yanına gittikleri bir sırada Allah Resulü
(s.a.a) Hz. Ali’ye iki deve
hazırlamasını emretti. Ebu Bekir:
“Ben önceden ikimiz için de deve hazırlamışım” dedi.
Resulullah (s.a.a): “Ancak
develerin parasını alırsan, bu teklifi kabul ederim” buyurdu.
Sonra Ali’ye develerin parasını ona ödemesini emretti.
Resul-i Ekrem o
gece Ali’ye bir de şunu buyurdu: “Yarın
Mescid-ül Haram’da yüksek
bir sesle ilan et ki: “Kimin Muhammed’in yanında bir emaneti
veya bir alacağı varsa, gelsin alsın.” Daha sonra
Fatımalar (yani kızı
Hz. Fatıma,
Hz. Ali’nin annesi
Esed kızı
Fatıma ve Zübeyr’in kızı
Fatıma) hakkında bazı tavsiyelerde
bulunarak, onların ve Beni Haşim’den
gönüllü olanların hicret etmeleri için gerekli hazırlıkları
yapmasını buyurdu.
İşte bu sırada
İbn-i
Teymiye’nin kendine delil olarak aldığı “Onlar bundan
böyle, sana hiçbir şey yapamazlar” sözünü buyurdu.
Gördüğünüz gibi
Allah Resulü (s.a.a), Leylet-ül
Mebi’ten sonraki gecelerde,
kendisi mağaradan çıkmaya hazırlandığı sırada bu cümleyi
buyurmuştur.
Halebi,
kendi Siyer kitabında, “Ali’nin Sevr mağarasında Peygamber’in
huzuruna vardığı gecelerden birinde Ali’ye buyurduğu sözlerden
biri de emanetlerin sahiplerine verilmesi ve borçların
ödenmesine dair idi “ dedikten sonra, Ed-Dürrül
Mensur kitabının yazarı Suyuti’den
naklen “Ali hicret gecesinden sonra da Peygamber ile
görüşüyordu” diye eklemiştir.
Sözün kısası,
Merhum Şeyh Tusi’nin muteber
senetlerle emanetlerin sahiplerine verilmesi emrinin,
Leylet-ül
Mebit’ten sonraki gecelerde sadır
olduğunu ortaya koyan naklinden ve
Halebinin, Suyuti’nin bunu
destekler mahiyetteki sözlerinden sonra, bu sahih rivayeti
görmezlikten gelip boşu boşuna ve bir takım ihtimallerle
insanların zihnini bulandırmanın bir alemi olmadığını
düşünüyoruz.
Zahirlerinden “Resulullah’ın
Hz. Ali’ye yaptığı bütün
tavsiyelerin Leylet-ül
Mebit gecesinde yapıldığı izlenimi
çıkan Sünni rivayetlere gelince, bunu şöyle yorumlayabiliriz:
“Bu tavsiyelerin edildiği zaman zarfı, o yazarları
ilgilendirmediğinden dolayı onlar, sözlerin söylendiği zaman
zarfına değinmeden sadece sözlerin kendisini nakletmişlerdir.
|