Bismillahirrahmanirrahim
Soru-172:
Değerli hocam,
mektebimizin insanın hür iradeyle yaratıldığı düşüncesini
biliyoruz. Ancak bu açıdan baktığımızda Kur’an-ı Kerim’in bazı
ayetlerini anlamakta güçlük çekiyoruz. Yani o ayetlerin zahiri
sanki bu düşünceyle bağdaşmıyor gibi gözüküyor. Örneğin şu
ayetler:“De ki: ‘Ey mülkün sahibi Allah’ım, dilediğine mülkü
verirsin, ve dilediğinden mülkü çekip alırsın; dilediğini aziz
kılar, dilediğini alçaltırsın; hayır senin elindedir.
Gerçekten sen her şeye kadirsin.” (Al-i İmran, 26)“Gerçekten
Allah’a ve Resulü’ne karşı baş kaldıranlar, kendilerinden
öncekilerin alçaltılması gibi alçaltılmışlardır..” (Mücadele,
5) “Rabbim, …onunla dilediğini saptırır, dilediğini
hidayete erdirirsin.” (A’raf, 155)Allah, onların (kafirlerin)
kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerinin üzerinde
de perdeler vardır. Ve büyük azap onlar içindir.” (Bakara,
7) Bunları ve benzer diğer bir çok ayeti insanın hür
iradesiyle çelişmeyecek şekilde nasıl tefsir etmeliyiz?
Cevap-172: Muhterem
kardeşim, Kur’an-ı Kerim, Allah’ın bu alemdeki ilk tecellisi
olan Peygamber’den (Allah’ın salat ve salamı ona ve
Ehlibeyt’ine olsun) sonra en büyük tecellisidir. Zahiri güzel
ve içeriği çok derindir. Onun değerinde bir nimet insanlara
verilmiş değildir. Onun her ayeti güzellik, aydınlık ve
yücelik hazinesidir. İmam Zeynelabidin
(a.s) buyurmuştur ki “Kur’an’ın ayetleri hazinelerdir; insan
her bir hazineyi açınca onun içinde neler olduğuna bakmalıdır.”
Kur’an-i Kerim’de hakkınca
düşünmek ve onun nuruyla aydınlanmak gerekir. Elbette bunun
bazı koşulları vardır; bunlardan biri de ruhi temizliğe
kavuşmaktır. Yoksa Kur’an üzerinde doğru şekilde düşünmek ve
onun yüce gerçeklerini anlamak ruhlarını kirleten insanlara
mümkün olmaz. Ruhi temizlikten maksat en azından bilerek hakkı
çiğnememek ve kendi bildiği çerçevede kötülük, yalan, zulüm,
haksızlık, vb. her insanın ilahi fıtrat gereği bildiği
kötülüklerden uzak durmaya çalışması ve içten gelen doğruluk
ve hakka boyun eğme eğilimine uymasıdır. İkinci önemli şart da
Hz. Muhammed’in ve Ehlibeyt’ın,
Kur’an-ı Kerim’in açıklayıcısı olduklarını bilmek ve Kur’an’ı
anlamak için onların nurlu açıklamalarına ve sözlerine
başvurmaktır.
Ancak sorunuza gelince, şunu
bilmeniz gerekir ki Allah’ın isteği iradesi başıboş ve
gelişigüzel bir istek değil, birinin imanlı ve birinin kafir
olmasını istemesi adalet ve ilim ve hak üzere olan bir
iradedir. Başka bir ifadeyle bu yaratılış düzeninden daha
güzel ve mükemmelini düşünmek imkansızdır. Çünkü onu her
eksiklikten uzak olan ve tüm güzel sıfatları taşıyan Yüce
Allah yaratmış ve yönetmektedir. Yüce Allah sonsuz merhamet,
ilim, hikmet ve adalet sahibidir. Rahmeti en geniş ve sürekli
olandır Allah geniş ve sonsuz rahmeti gereği bir insanın küfür
ve inkardan kurtulması için rahmetini ve hidayetini açık olan
tüm pencerelerden ona gönderir ve onu kurtarmaya çalışır;
ancak bir insan rahmetin kendisine ulaşması için tüm kanal ve
pencereleri kapatınca muhakkak bu insan bu alemdeki adalet
üzere cereyan eden ve kötülerle iyilerin bir ve eşit
olmamasını gerektiren hak ve adalet düzeni gereği -ki bu düzen
ilahi iradeye dayalıdır- ilahi rahmetten mahrum kalır; sonuçta
hak üzere işleyen ilahi irade gereği inkarcı olur.
Kısacası ilahi irade ve istek başıboş ve keyfi bir istek
değildir; her şeyi kuşatan ilahi bilgi, ilahi hikmet, ilahi
adalet ve sonsuz ilahi rahmet gibi ilahi isim ve sıfatlar
çerçevesinde işini görmektedir. Allah, birini kafir kılıyorsa
bu, onun kendisine verilen kabiliyetleri kötüye kullanarak tüm
rahmet zeminlerini kaybetmesi neticesinde gerçekleşir
Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de
bir ayette kendi iradesinin işleme çerçevelerinden bazılarına
işaret etmiştir. Örneğin buyuruyor ki:
“Allah bir gruba verdiği nimeti
onlar kendilerinde olan durumu değiştirmedikçe asla
değiştirmez.” (Enfal 53)
“Allah bir kavmin durumunu onlar
kendi durumlarını değiştirmedikçe değiştirmez.” (Ra’d
11) Yine buyuruyor ki, “Biz Peygamber göndermedikçe kimseyi
azaplandırmayız.” (İsra:
15)
Yine örneğin sizin naklettiğiniz
Mücadele Suresi’nin 5. ayetinin devamında şöyle buyuruyor: “O
gün Allah onların hepsini diriltecek ve yaptıkları işlerden
onları haberdar kılacaktır. Allah bunları saymış, oysa onlar
bunu unutmuşlardır Allah her şeyi gözetleyendir.”
Bu ayetten iyice anlaşılıyor ki
kıyamette onlara verilen azap kendi yaptıklarının sonucundan
başka bir şey değildir.
Yine kalplerin mühürlenmesinin
hak düzen çerçevesinde gerçekleştiği gerçeği şu ayetten açıkça
anlaşılmaktadır: “Allah gökleri ve yeri hak üzere ve her insan
kendilerine zulüm edilmeden yaptığının karşılığını bulsun diye
yaratmıştır.
“Heva ve hevesini (bozuk
isteklerini) kendine tanrı edinen ve Allah’ın bilerek
saptırdığı ve kulağını ve kalbini mühürlediği ve gözlerinin
üzerine perde çektiği kimseyi görmedin mi? Onu Allah’tan başka
hidayet etmeye kimin gücü yeter Acaba öğüt almıyor musunuz?” (Casiye
22-23)
Böylece Kur’an ayetleri, alemde
yürürlükte olan hak düzenin özellikle insan ile ilgili hak
nizamın nasıl işlediğinin açıklamaktadırlar. Bu ayetler
üzerinde düşünmek bizim için şu noktanın açıklık kazanmasına
vesile olur ki: Bu alem başsız değildir; birinin inkara sevk
olması ve birinin küfür ve inkardan kurtulabilmesi hepsi tam
bir hesap çerçevesinde gerçekleşir.
Yukarıda
Casiye suresinden naklettiğimiz ayetlerde açıklandığı
üzere, yer ve gök nizamına bakıp evrenin bunca ihtişamlı bir
düzen ve en ince hesaplar üzerine çalıştığını görüyorsak, şunu
bilmemiz gerekir ki aynı şey insan hakkındaki durumlar için de
söz konusudur. Yani her şey hesaplıdır. Ancak bu arada insan
hür bir iradeye sahip olan bir varlık olduğu için onun irade
ve ihtiyarı da bu alemdeki etkenlerden biri kılınmıştır;
özellikle bu iradesi kendisi hakkında etkilidir; ancak bu
etkinin de bir takım ölçüleri vardır yani belli bir adalet
nizamına tabidir. Başıboş değildir. Bu nizam çerçevesinde
iyilik yolunu seçen bir kimse ile, haksızlık ve zulüm yolunu
seçen insanlar aynı karşılığı bekleyemezler. Başka bir
ifadeyle şu nokta da anlaşılıyor ki, bir insanın inkarcı
olması veya imanlı olması da bu alemde gerçekleşen en önemli
vakıalardan biri olduğuna göre başı boş ve hesapsız değildir;
çok ince ve çok yönlü bir hesaba bağlıdır. Bu hesap mutlak
adalet ve hikmet ve rahmet gibi ilahi sıfatlar çerçevesindedir.
Allah bu adalet düzenini koymuş ve yönetmektedir. Buna göre
birisi eğer bilerek kötü iş yapar ve hakkı çiğnerse ve
kendinde bencillik, kibir vb. kötü huyları geliştirirse, o
insan imanlı olmak için Allah’ın verdiği imkan ve yetenekleri
kendi iradesiyle kaybedebilir ve artık bu alemi adalet üzere
yöneten ilahi irade gereği küfre ve inkara sapabilir. Bu konu
ile ilgili olarak açıklanması gereken diğer bir çok nokta
vardır, ancak şimdilik bu kadarıyla yetiniyoruz.
|