Bismillahirrahmanirrahim
Soru-17:
Duha
suresinde "... Seni dalalette bulup da hidayet etmedi mi?"
ayeti Allah Resulü'nün (s.a.a) masumiyetiyle çelişmiyor mu?
Bunu masumiyetle çelişmeyecek şekilde nasıl açıklayabiliriz?
Cevap-17: Bu ayet
Allah Resulü'nün nübüvvet öncesi hayatıyla ilgilidir.
Ayetlerde Allah-u Teala Resulü'ne bahşettiği nimetlerden
bahsetmektedir. Ezcümle yukarıdaki ayette de bir nimetten
söz edilmektedir. Sorunun cevabını anlamamız için "Dall" (dalalet)
kelimesinin Arapça'da hangi manalara geldiğini öğrenmemiz
gerekir. Bu kelime yaygın olarak Arapça'da üç manada
kullanılmaktadır.
1-
Hidayetten yoksun olma,
2-Kaybolma,
3-Meçhul
ve tanınmaz durumda bulunma.
Bu ayette
bu manaların hangisi kastedilirse edilsin, vereceğimiz
izahat dikkate alındığında, hiçbirisi Allah Resulü'nün
masumiyetiyle çelişir bir durum oluşturmaz. Şimdi bunları
açıklamaya geçelim:
Birinci manada,
hidayetten yoksun olma, iki türlü düşünülebilir:
a) Hidayet, rüşd ve kemalin
zıddı olan, küfür, şirk ve fısk gibi sıfatları içinde
bulundurma.
b)
Hidayetin bazı merhalelerine ve bir takım kemal sıfatlarına
sahip olmamakla birlikte, kafir, müşrik veya fasık da
olmamak. Mükellef olmayan bir çocuğun durumu gibi.
Birinci
durum Allah Resulü hakkında asla düşünülemez ve ayet-i
kerimede de böyle bir anlam asla kastedilmemiştir. Ama
ikinci durum açısından, Resulullah da diğer insanlar gibi
asaleten ve bizzat ilk başta hidayet ve kemallerin en
azından bir kısmından yoksundu. Bütün kemaller ve onlara
ulaşma imkanlarını sağlayan, Allah-u Teala'dır. İşte bu
açıdan bakıldığında Allah Resulü'nün ilk durumu, bu anlama
dalalet ve hidayetten yoksunluk durumu idi. Böyle
düşünüldüğünde ise ayetin bu tür bir dalaleti ve o
dalaletten hidayete erişmesini kastetmesinin, masumiyetle
hiçbir çelişkisi yoktur. Yani burada masumiyetle bağdaşmayan
şirk, küfür ve günah değil, sadece ilk etapta bir takım
kemallerden ve bazı hidayet merhalelerinden yoksunluk söz
konusudur.
Aynı mana
bir başka ayette de beyan edilmiştir. Şura suresinin 52.
Ayetinde buyuruyor ki: "Böylece sana da biz kendi
emrimizden bir ruh (Kur'an) vahyettik. Sen kitap nedir, iman
nedir bilmiyordun. Ancak biz onu bir nur kıldık; onunla
kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz..."
Yani ilk etapta Allah Resulü
de bir takım imani hakikatlerden ve hidayet vesilelerinden,
ezcümle kitabın (Kur'an'ın muhtevasından) haberdar değildi.
Bütün bu nimetleri zaman aşamasında ilahi talim ve
terbiyeyle sahiplenmiş oldu.
İkinci mana (kaybolma)
da yine Allah Resulü hakkında söylenebilir. Zira tarih
kitapları, Allah Resulü'nün çocukluğunda, bir ara
kaybolduğunu ve Cebrail (a.s) vasıtasıyla ailesine ve velisi
olan dedesi Abdülmuttalib'e kavuşturulduğunu
nakletmektedirler. Bu manayı dikkate aldığımızda, ayetin
meali şöyle olur:
"Seni yetim bulup da
sığındırmadı mı? * Kaybolmuş olrak bulup da yolu sana
göstermedi mi (ailene kavuşturmadı mı)?" Bu mananın da
masumiyetle bir alakasının olmadığı açıktır.
Üçüncü manaya gelince,
bu manayı dikkate alarak söz konusu ayeti şöyle
açıklayabiliriz: "Ey Resul'üm, seni Rabbin insanlar arasında
tanınmaz, bilinmez ve meçhul birisi olarak bulup da,
insanları sana hidayet etmedi mi-yöneltmedi mi? Gerçekten de
Resulullah çocukluğunda anne babasını kaybetmiş, kimsenin
tanımadığı fakir ve yetim bir çocukken, İlahi inayetler
sayesinde zaman geçtikçe insanların güven, ilgi ve
sevgilerini kazanıp gönüllerini birer birer fethetti ve ünü,
şöhreti bütün aleme yayıldı. Bu anlama göre ayetin birinci
kısmı, yani "dall" (mechullük-tanınmazlık), Resulullah'la,
ikinci kısmı, yani "heda" (hidayet-yönelme) ise insanlarla
ilgilidir. Bu tefsir Ehl-i Beyt imamlarının sekizincisi İmam
Rıza'dan (a.s) nakledilmiştir. Böylece bu mananın da
masumiyetle bir alakasının olmadığı ortadadır. |