Bismillahirrahmanirrahim
Soru-154: Eğer gerçekten
tesettür Kur'an açısından farz ise, neden diğer bir çok
hükümde olduğu gibi bu konuda da bunu yapmayanlara cezai
müeyyide zikredilmemiştir? Mesela cehennem vaadi verilmemiştir?
Cevap-154: Burada iki
mesele var:
a) Kur'an açısından tesettür
farz mı değil mi?
b) Farz ise neden, Kur'an'da
cezası belirtilmemiştir?
Tesettürün Kur'an açısından farz
olduğunda hiçbir tereddüt yoktur. Zira bu konuda açık bir
şekilde İlahi emir söz konusudur. Bu konuda iki ayet vardır ki
ikisinin de tabiri emir şeklindedir:
“Mümin kadınlara da söyle:
gözlerini (haramdan) çevirsinler; namus ve iffetlerini
korusunlar. Görünen kısımları müstesna olmak üzere,
ziynetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının
üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının
babaları, (kendi) oğulları, kocalarının oğulları, erkek
kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin
oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında
bululanlar (cariyeleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet
duymayan beyinsiz vb. tabi kimseler, yahut henüz kadınların
gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan
başkasına ziynetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları
ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri
üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden
Allah’a tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.” (Nur
suresinde 31)
“Ey peygamber! Hanımlarına,
kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle ki (bir ihtiyaç için
dışarı çıktıkları zaman) “cilbablarını” (dış örtülerini)
üstlerine alsınlar. Onların tanınmaması ve incitilmemesi için
en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.”
(Ahzab suresi: 59)
İşte görüldüğü gibi her iki
ayette de "Baş örtülerini göğüslerinin / yakalarının üzerine
kadar örtsünler" ve "Cilbablarını üzerlerine alsınlar."
Şeklinde iki açık emir söz konusudur. Usul-ül Fıkıh ilminde
bir kural var deniyor ki, Kur'an veya hadiste eğer açık bir
emir olursa aksi ispatlanmadıkça, o emir insana farziyeti
ifade eder. Yine eğer bir konuda açık bir nehiy söz konusu
olursa, aksi ispatlanmadıkça, o nehiy o konuda haramlığı ifade
eder. Tabi bunun geniş delilleri vardır ki yerinde işlenmiştir
ve burası onları açıklamanın yeri değildir. Demek ki bu kural
gereği, yine ayeti tefsir eden veya müstakillen Resulullah ve
Ehli Beyti tarafından beyan edilen hadislerce, tesettürün
farziyetinde hiçbir şüphe söz konusu değildir. Tabi ayetlerde
bahsi geçen "Hımar" ve "Cilbab"ın manaları hakkında bazıları
tarafından bazı aykırı manalar verilmeğe ve güya meseleyi bir
başörtüsü olma mecrasından çıkarmaya çalışmışlarsa da bunların
hiçbir tutarlı tarafı yoktur. Bilhassa bu kelimelerin şer'i
ıstılah açısından ne anlama geldiğini Kur'an'ın birinci
derecede muhatabı ve tefsircisi olan Resul ve Ehl-i Beyti'nin
açıklamaları ortada olduğu halde bir takım zayıf ve delilsiz
ihtimal ve varsayımlardan hareketle başka şeyler söyleme veya
uygulama cihetine gitmek, en hafif tabiriyle patavatsızlık ve
ihtiyatsızlık olur ki Allah cümlemizi yanılgılardan korusun.
Sorunun ikinci şıkkına gelince,
bu soru "Bir şey farz olursa, mutlaka Kur'an'da onun cezası
hakkında bir açıklama yapılması gerekir." varsayımından
hareketle sorulan bir sorudur. Bu yüzden bir kere bu
varsayımın doğru olmadığını söylemek durumundayız. Yani böyle
bir genelleme doğru değildir. Zira bir çok farz olan veya
haram olan hükümler vardır ki farziyeti Kur'an'da
zikredilmiştir, ama cezası zikredilmemiştir. Örneğin oruç
konusunun farziyeti açık bir şekilde Kur'an'da beyan
edilmiştir.
"Ey İman edenler Oruç size
yazıldı, sizden öncekilere yazıldığı gibi, takva sahibi
olasınız diye." (Bakara, 183)
"Ramazan ayı İnsanlar için
hidayet olan ve doğru yolu ve hak ile batılı birbirinden
ayıran apaçık belgeleri (kapsayan) Kur'an onda indirilmiştir.
Öyleyse sizden kim bu aya şahid olursa (vatanında onu idrak
ederse), onun orucunu tutsun…" (Bakara, 185)
Gördüğünüz gibi bu kadar açıktır.
Ancak bu açıklığıyla birlikte oruç tutmayanların cezası
hakkında Kur'an'da bir açıklama yoktur. Buna daha başka
örnekler de zikredilebilir ki biz şimdilik bununla yetiniyoruz.
Sözü fazla uzatmadan şunu
söylemeliyiz ki genelde bu düşünceler, şu yanlış kanaatten
kaynaklanmaktadır ki bir şey farz veya haram olacaksa veya
hükümler hakkındaki bütün açıklamalar ve ayrıntılar hepsi
Kur'an'da var olmalıdır; aksi takdirde İslam'ın hükmü veya
İslam'a mal edilecek bir açıklama sayılamaz. Oysa bunun ne
kadar yanlış ve yetersiz bir düşünce olduğunu, İslami
hükümlerden ve bunların özellikle detay ve ayrıntılarından
haberdar olan her kes bilir. Kur'an-ı Kerim'de genellikle
genel prensipler ve bazı konuların bir kısım ayrıntıları
zikredilmiştir. Geriye kalanlar gayri Kur'ani vahiyle
Resulullah'a açıklanmış ve bunların açıklama biçimi ve uygun
zamanı ve dili Resulullah'a ve onun ilim şehrinin kapıları
olan Ehlibeyt'ine bırakılmıştır. Bu teferruatın bir çoğuna bu
görüşü ileri süren bir çokları bile Kur'an'da olmamasına
rağmen amel etmektedirler. Örneğin namazın bir çok teferruatı
(rekatları, zamanları, namaz içinde yapılan fililer veya
söylenen zikirler vs.) bunları hiç birisi Kur'an'da mevcut
değildir. Peki Kur'an'da olmayana inanmayız diyenler nasıl ve
neye dayanarak bir namaz kılma şekli geliştirmişlerdir acaba?
Bu yüzden tesettürün
farziyetinde Kur'an açısından hiçbir problem yoktur. Cezasına
gelince evvela Allah'a ve Resulüne itaatsizliğin genel
cezalarının delilleri buna da şamildir. Saniyen Resulullah ve
Ehlibeyt'inin hadislerinde bu konuda onlarca hadis vardır ki
istendiği takdirde inşallah verebiliriz.
|