KEVSER YAYINCILIK

  Ana Sayfa / Soru ve Cevaplar                                                                                                           Soru ve Cevaplar

Bugün :  

  Sık Kullanılanlara Ekle                                                                                                                                                                                                                                                         Başlangıç Sayfası Yapın
 

Bismillahirrahmanirrahim

 

 

Soru-137: Muhterem hocam, irfandan bahsediyorsunuz ve bu konuda kitaplar yayınlıyorsunuz. Tabii ki gayeniz insanların okuyup irfanî bir yola girmesi; ne yazık ki şu ana dek bizler okuyucular olarak irfanî meseleleri tam olarak anlayamadık. Sizler de kitaplardan para kazanmak için yazmadınız pekala. İrfan nasıl yaşanır? İrfan kitaplardaki gibi midir; yoksa birkaç alim riyazata çekilerek mi yaşar? İkinci olarak ta eğer avam dediğimiz insanlar için irfan söz konusu değilse ki değil, pratik gösteriyor ki irfanı avam anlamıyor ve uygulamıyor. Öyleyse ne diye kırk hadisi ve benzerlerini yayımlıyorsunuz?

 

Cevap-137: Muhterem  kardeşim, evvela şunu söylemeliyim ki bizler Müslümanlar olarak İslam'ın neyini doğru dürüst öğrendik ki bir tek irfanımız kaldı? Kaç kişimiz itikadi konuları gerçekten hem kendisini, hem de başkasını tam olarak ikna edebilecek şekilde öğrendik? Kaç kişimiz ahkam konusunda (ki hemen her gün karşılaştığımız meselelerdir) doğru düzgün bir bilgiye sahibiz? Namaz, oruç, zekat, humus, muamelat  vs. Kaç kişimiz yayınlanan ilmihallerden birsini baştan sona dikkatlice okumuşuz? Rabbim ihmallerimizden dolayı bizi affetsin.

İrfan konusuna gelince, "İrfân" sözcüğü lügatte aynı kökten türeyen "marifet" sözcüğü gibi, tanımak-bilmek, anlamına gelmektedir. Istılahta ise duygu ve tecrübe yahut akıl ve nakil yoluyla değil,  bâtınî şuhûd ve buluşla elde edilen özel bir bilgi ve marifet kastedilmiş, daha sonra o müşâhede ve mükâşefelerden bahseden ilme "irfân" denmiştir. Bu şuhûd ve keşifler bir takım amelî riyâzet ve nefis terbiyesini gerektirdiği için ameli üsluplara ve seyr u sulûk âdâbına da "amelî" takısını ekleyerek "ameli irfân"  denmektedir. Nitekim mükâşefe ve şuhûdlardan bahseden ilme de "Nazari irfân" denmektedir.

Evet "nazari irfan"da bahsedilen çoğu konular, özel bir eğitim süreci gerektiren, bir takım ön bilgi ve merhalelerin ardından, ciddi ve zeki insanların, dalında uzman hocalardan istifadeyle öğrenilebilir. O aşamaları kat etmeden, hele hele bilen birisinin  eliyle değil, sırf bazı duyumları dikkate alarak veya sadece bazı irfani eserleri okuyarak öğrenmeğe çalışmak son derece tehlikeli bir şeydir. Bu, bütün irfani konular için söz konusu olmasa da en azından bir kısmı için bu kesin böyledir. Tabi bunun da teorik bir bilgiden öteye geçip insanın bütün vücuduyla onu algılaması, bulması, idrak etmesi bir takım şer'i riyazet ve nefis tezkiyelerinin ardından gerçekleşebilir.

Ancak irfan-ı ameliyi (riyazet, nefis tezkiyesi, seyr u sulûk adabını) öğrenip amel etmek herkes için mümkün olabilir. Tabii bütün bunlar, şer'î ölçüler dahilinde gerçekleşmelidir. Şer'î olmayan riyazet ve seyr u sûluklar (ki maalesef, özellikle Ehl-i Beyt mektebinden uzak çevrelerde az da değildir) kesinlikle Rahmani değil, şeytanidir ve insanı manevi açıdan ilerletmesi mümkün değil ve insana vebalden başka bir şey de kazandırmaz. Bu konuda samimi olan kardeşlerimiz için ilk merhalede Türkçe'de yayınlanan Üstad Emini'nin "Kendini Yetiştirmek" isimli eserini tavsiye edebiliriz. Kaldı ki takva ve seyr u sulûkun ilk ve en önemli merhalesi, insanın şer'i vazifelerini, yani Rabbimizin farz veya haram kıldığı şeyleri eksiksiz öğrenip onlara amel etmektir. Bu konuda dikkat ve gayret göstermeyenlerin, kendilerini mükaşefe ve müşahedelere götürecek irfani bir seyr u sulûka heveslenmeleri, hevesten öteye hiçbir zaman geçmez, geçemez.

Evet bu açıklamadan sonra, herhalde diğer sorunuz da cevabını bulmuş olacaktır. Evvela genellikle bizim yayınladığımız eserler daha çok amelî irfanla ilgilidir. Saniyen çoğunluğun bunlara amel etmemesini gerekçe göstererek bunların yayınlanmasını anlamsız göstermenin mantığını anlamış değiliz. Aziz kardeşim, bize düşen vazifemizi ifa etmektir. Bunların ne kadarına amel edilip edilmemesi bizi aşan bir durumdur. Bir kişi bile bu eserlerden yararlanarak Rabbine yakınlaşır ve ona kul olmaya çalışırsa, biz hedefimize ulaşmışız demektir. Önemli olan kemiyet değil, keyfiyettir. Bu mantığa göre Allah-u Teala bu dini de boşuna göndermiştir. Çünkü bütün zamanlarda, çoğunluğun hakkıyla bu dine sahip çıkmadığını, ona amel etmediğini görüyoruz. Bu konuda söylenecek söz çoktur, ama şimdilik bu kadarıyla yetiniyoruz.

Rabbim hepimize kendi rızası doğrultusunda hareket edip hakkıyla ona kul olmaya çalışanlardan eylesin. Amin!

 

 

 

 

Go to top of page  Ana Sayfa | Kitap Listesi | Kıble Dergisi | Makaleler | Kadin ve Aile | Cocuklar Îçin | Soru Ve Cevap | Yazarlarımız | Îletişim için |

  Kur`an | Hadisler | Dualar | Şiirler | Ses ve Video | Programlar | Linkler  |  

Copyright© 2000 Kevser Yayinlari Internet Hizmetleri. Tüm Haklari Saklidir Ayrintili bilgi almak için veya bize her konuda yazmak için, paragonxx@yahoo.de 'e mesaj yollayiniz. WWW.KEVSERNET.COM