Bismillahirrahmanirrahim
Soru-131:
Hıristiyan ve Yahudiler Ehl-i Kitap olmalarına rağmen
Kur'an-ı Kerim'de onların cennete girecekleri ve içlerinde
hak olanlar olabileceği var mıdır? Buradaki arkadaşlarımın
bazıları onlardan bazılarının cennete girebileceğini
söylemektedirler. Bu konuyu araştırmam istendi, ben buna
ehil olmadığım için size sormayı uygun buldum. selam ve
saygılarımla.
Cevap-131: Muhterem
kardeşim, sorunuzun cevabına geçmeden önce bir hususu
hatırlatmak isteriz. O da şudur ki herhangi bir konuda
Kur'an-ı Kerim'in nihai görüşünü öğrenebilmemiz için, o konu
hakkındaki bütün ayetleri dikkate almamız gerekir. Maalesef
bu noktaya dikkat etmeyenler bir çok konuda yanılmakta ve
şahsi görüşlerini Kur'an'a tahmil etmektedirler.
Aziz kardeşim, Kur'an asla
çelişkili bir kitap değildir. Bahsettiğiniz görüşü Kur'an'a
atfetmek, haşa o İlahi kitaba aynı konuda birbiriyle çelişen
iki farklı görüşü isnad etme anlamına gelir. Zira Kur'an
diğer ayetlerde, Allah katında İslam'dan başka hiçbir dinin
kabul olmayacağını açık bir şekilde belirmektedir. Örneğin
şöyle buyurmaktadır:
"Hiç
şüphesiz din, Allah katında İslam'dır. Kendilerine kitap
verilenler, ancak kendilerine ilim geldikten sonra,
aralarında 'kıskançlık ve hakka başkaldırma' yüzünden
ayrılığa düştüler. Kim Allah'ın ayetlerine küfrederse,
gerçekten Allah hesabı pek çabuk görendir."
(Al-i İmran, 19)
"Kim
İslam'dan başka bir din ararsa-benimserse, asla ondan kabul
edilmez. O ahirette de kayba uğrayanlardandır."
(Al-i İmran, 85)
Bu açık beyanla birlikte,
İslam dini ve önceki Peygamberden başka (hem de son) bir
peygamber geldikten sonra hala eski dininde direnen bir
kimsenin cennete girebileceği nasıl söylenebilir?!
Kaldı ki Kur'an'ın bir çok
ayetinde, Resulullah'ın (s.a.a) zamanında yaşayan Yahudiler
ve Hıristiyanlar, yeni gelen Peygambere (Hz. Muhammed'e) ve
onun getirdiği İslam dinine imam etmeğe davet edilmişlerdir.
Eğer Yahudi veya Hıristiyan olan bir kimse, kendi dininde
kaldığı zaman da kurtuluş ehli sayılsaydı, bu davetler abes
ve anlamsız olurdu.
Şimdi
gelelim sizin sorunuza, zannımızca bu soru Kur'an'daki bir
ayetin kasıtlı veya kasıtsız yanlış tefsir edilmesinden
kaynaklanmaktadır. O ayet şudur:
"Hiç
şüphesiz iman edenler, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiiler
(Nuh, İbrahim veya Yahya'ya iman edenlerden) kim Allah'a
iman eder ve salih amellerde bulunursa, artık onların Allah
katında ecirleri vardır. Ve onlar için korku yoktur. Onlar
mahzun da olmayacaklardır."
(Bakara, 62) Bu ayetin benzeri az bir farkla Maide Suresi
ayet 69'da da tekrarlanmıştır.
İşte bu
ayetin zahirine dayanarak bazıları Yahudiler, Hıristiyanlar
ve Sabiilerin de Allah'a ve ahiret gününe imam edip salih
amel işledikleri takdirde, kurtuluş ehli olacaklarını iddia
etmektedirler. Bu iddiaya iki şekilde cevap vermek mümkündür.
1- Eğer Ehl-i Kitap kendi
dinlerine kapsamlı ve gerçek bir iman edip bu kitapların
muhtevasına amel etmiş olsalar, Resulullah'a iman edip
Müslüman olmaları gerekirdi. Zira son peygamber olarak
İslam Peygamberi'nin geleceği ve onun özellikleri, onların
kitaplarında müjdelenmiştir. Aşağıdaki ayet de bu tefsiri
desteklemektedir:
"Ey
kitap ehli, Tevrat'ı ve İncil'i ve size Rabb'inizden
indirileni ayakta tutmadıkça (onlara amel etmedikçe, ki
bunlardan birisi de İslam Peygamber'ine iman etmeleridir),
hiçbir değeriniz olmaz..."
(Maide, 68)
2- Bu ayet İslam'ın ilk
yıllarında bazı Müslümanların aklına takılan bir sorunun
cevabıdır. O da şudur ki, onlar "İslam'dan başka bir din
Allah katında kabul edilmeyecek" buyruğunu öğrenince,
rahatsız olup üzüldüler. Zira onlar İslam öncesi Hıristiyan
veya Yahudi olan dede ve babalarının bütün amellerinin
boşuna gideceği zannına kapıldılar. İşte Allah-u Teala bu
ayeti indirerek, onların bu yanılgılarını düzeltti ve "Eğer
o Yahudi veya Hıristiyan yada Sabii olan atalarınız,
Allah'a ve ahirete inanıyor ve salih amel işliyorlardıysa,
kurtuluş ehlidirler. Boşuna üzülmeyin. Binaenaleyh Hz. İsa
zuhur etmeden önce, yaşayıp da Hz. Musa'ya iman edep salih
amel işleyen Yahudiler kurtuluş ehlidirler. Aynı şekilde
İslam Peygamber'i bu makama seçilmeden önce yaşayıp da Hz.
İsa'ya iman eden ve salih amel işleyen Hıristiyanlar cennet
ehlidirler.
Bu ayetin
tefsirinde nakledilen sebeb-i nüzul da bizim ayete
getirdiğiz bu tefsiri teyid etmektedir:
Taberi
kendi tefsirinde özetle şöyle yazıyor: "Selman-ı Farisi
İranda'yken, bir Hıristiyan rahiple tanışıp onun talimat ve
tebliğiyle Hıristiyanlığı kabul etti. Daha sonra onunla
birlikte Musul'daki bir ibadetkedeye çekilip ibadete koyuldu.
Bir gün Rahib Selman'ı hüzünlü buldu. Sebebini sorunca şöyle
dedi: Hayırların hepsi geçmiş insanlara nasip olmuş; zira
onlar Peygamberleri görüp istifade ediyorlardı, ama biz
bundan mahrumuz. Rahip Selman'ın cevabında şöyle dedi:
Yakında Arap kavminin arasında, Peygamberlerin en üstünü
zuhur edecektir. Ben ihtiyarım ve belki de onu göremem artık;
ama sen onu görebilirsin. Şunu da bil ki o peygamberin bazı
özellikleri vardır; mesela omzunda (nübüvvet mührü denen)
özel bir naşane (ben) vardır. O, sadaka yemez, ama hediyeyi
kabul eder. Selman ve Rahip bir gün Musul'a dönerken, yolda
meydana gelen tatsız bir olayın ardından Rahip'le
birbirlerini kaybettiler. Bu arada Beni Kelb kabilesinden
iki kişi, Selman ile karşılaşarak onu esir edip kendileriyle
birlikte Medine'ye götürdüler ve "Cüheyne" kabilesinden bir
kadına sattılar. Selman kadının diğer bir kölesiyle birlikte
sırasıyla onun koyunlarını otlatıyorlardı. Bir gün arkadaşı
Selman'a şöyle dedi:
Biliyor
musun, bugün birisi Medine'ye gelmiş ve Allah'ın peygamberi
olduğunu söylüyor?
Selman
arkadaşına "Ben dönünceye kadar burada beni bekle" deyip
Medine'ye gitti ve Resulullah'ın (s.a.a) toplantısına
katıldı. O sık sık Allah Resulü'nün etrafında dolaşarak,
Hazret'in gömleğinin açılması ve o arada Resulullah'ın
omzundaki nübüvvet alametini görmek için fırsat kolluyordu.
Bunu sezen Efendimiz (s.a.a) elbisesini araladı ve böylece
Selman istediği alameti ve ilk özelliği görmüş oldu. Daha
sonra önceden biriktirdiği parayla pazara gitti ve bir koyun
ve bir miktar ekmek tekrar Oraya geri döndü. "Resulullah,
bunlar nedir?" diye sorunca, Selman"Bunlar sadakadır" dedi.
Allah Resulü buyurdu: "Benim bunlara ihtiyacım yoktur;
bunları fakir Müslümanlara ver, yararlansınlar.
Selman
tekrar pazara gidip bir miktar et ve ekmek alarak geri döndü.
Allah Resulü yine "Bu nedir?" diye sorunca, bu sefer Selman
"Bu hediyedir" cevabını verdi. İşte o zaman Allah Resulü
otur buyurdu ve hem kendisi, hem de orada bulunan sahabenin
hepsi ondan yediler. Artık Selman beklediğini bulmuştu, zira
Rahib'in verdiği her üç alameti de Peygamber'de görmüştü.
Sohbet
esnasında Selman, arkadaşları ve bahsi geçen Rahip'ten söz
açtı ve onların namazı, orucu ve Allah Resulü'nün zuhurunu
nasıl beklediklerinden Resulullah'a bahsetti. Orada
bulunanlardan birisi "Onlar, cehennem ehlidir" deyince,
Selam çok rahatsız oldu. Zira o biliyordu ki eğer onlar
Allah Resulü'nü görmüş olsalardı, mutlaka ona iman ederlerdi.
İşte bu
olayın ardından, söz konusu ayet Resulullah'a indirilerek,
önceden gelen İlahi dinlere gerçek anlamda iman edip yaşayan,
ama İslam Peygamberi'ni görmeden ölen kimselere Allah-u
Teala mu'minlere vereceği sevap ve mükafatı verecektir.
Evet
gördüğünüz gibi hem Kur'an'daki diğer bir çok ayeti, hem de
bu sebeb-i nuzulü dikkate aldığımızda, hem yukarıda
bahsettiğimiz ayetin tefsiri açıklık kazanmış oluyor, hem de
sorudaki iddiayı ortaya atanların iddiasıyla herhangi bir
bağlantısının olmadığı anlaşılmış oluyor.