Bismillahirrahmanirrahim
BÜYÜK GÜNAH VE ETKİLERİ
Soru-116:
Büyük günah ve insan üzerindeki
etkisi hakkında Ehl-i Beyt mektebi açısından bilgi verir
misiniz?
Cevap-116: Bu sorunun
cevabı -kelami boyutları da dikkate alınırsa- şöyledir:
Büyük
günahın etkisi konusunda şu görüşler söz konusudur:
1-
Hariciler: Hariciler günah-ı kebire (büyük günah) işleyen
kimseyi kafir olarak görür ve iman dairesinden çıkmış bir
kişinin cehennem ateşinde kalacağına inanırlar.
2- Mutezile:
Mutezile mensupları günah-ı kebireyi işleyen kimseyi müminle
kafir arasında görür ve bu kişinin ölmeden önce tövbe etmemesi
durumunda cehennem ateşinde kalıcı olduğuna inanırlar.
3- Mürcie:
Bu fırka insanın uhrevi kurtuluşunu sadece kalbi tasdik ve
dille ikrarda görüp ameli gerekli bilmemektedir. Mürcie görüşü
bazılarına göre, İslam ve Müslümanlar için en büyük tehlikeyi
oluşturmuştur. Çünkü Mürcie'ye ait bu görüş, insanları ve
özellikle genç nesli, davranışları yönünden tam bir
sorumsuzluğa çekmekte; cehennem azabının sadece kafirler için
vaat edildiğine, cehennem ateşinden kurtulmak için kalbi
tasdik veya dille ikrarın yeterli olduğuna inanmaktadır.
Ehl-i Beyt
İmamları şiddetle Mürcie’ye karşı çıkmış ve onların bu
fikirleriyle din adına mücadele etmenin gerekliliğini kendi
dostlarına açıkça bildirmişlerdir.
3- Şia ve
Ehl-i Sünnet: Bu iki mektebin fakih ve mütekellimlerinin çoğu
imanı kalbi tasdikle birlikte dille ikrar olarak görerek,
“amel”i imanı kemale ulaştıran bir etken olarak tanımlarlar.
Bu görüşe göre, insanı küfürden imana sevk eden, canına ve
malına saygı gösterilmesi gerektiği hükmünü sağlayan kalbi
tasdiktir. Bu tasdik dille ikrar edilmelidir. Sağır ve
dilsizler hususunda ve dille ikrarın mümkün olmadığı
durumlarda ise işaret yapılmalıdır. Ancak bu tasdik ve ikrar,
dini farizalar yerine getirilmediği takdirde cehennemden
kurtarıcı ve cennete sevk edici olmayacaktır.
Amel
İmanın Bir Parçası mıdır?
Konuyla
ilgili ayetler incelendiğinde amelin, imanın bir parçası
olmadığı, imanın dışında kaldığı sonucuna varmaktayız:
1- "Onlar
ki inandılar (iman) ve iyi işler yaptılar (amel)"
Burada iman
ve amel kelimeleri arasında atıfta bulunulması, yani "ve"
bağlacı ile birbirinden ayrılması, amelin imanın bir parçası
olduğu görüşüne aykırıdır.
2- "İnanarak
iyi işlerde bulunan..."
Burada "inanarak"
cümlesi, hal cümlesidir. Yani hayırlı işlerde bulunan ve aynı
zamanda mümin olan kimse kastedilmektedir. Bu ise salih amelle
imanın farklı anlamlar içerdiğini ortaya koyar.
3- "Eğer
müminlerden iki grup birbiriyle savaşırlarsa hemen aralarını
bulun. Eğer biri ötekine saldırırsa o saldırganlarla, Allah’ın
emrine itaat edinceye kadar savaşın..."
Allah (c.c),
bu ayette asi taifeye mümin nispetini vermektedir. Zahiri
anlamı şudur; onlara mümin denilmesi, onların baği, saldırgan
olduğu zamana aittir. Yani sadece geçmişteki durumları için
onlara mümin denilmemektedir.
4- "Ey
inananlar, Allah'tan korkun ve doğrularla beraber olun."
Allah (c.c)
bu ayette imanla vasıflananlara takvalı olmayı emretmektedir.
Bu ise imanla takvasızlığın bir arada bulunabileceğine delalet
eder. Aksi takdirde takva emri anlamsız ve kazanılmışı yeniden
kazanma anlamına gelirdi.
5- "...
Onlar o kimselerdir ki Allah kalplerine iman yazmış ve
mukadder etmiştir..."
Bu ayet
imanın merkezinin kalp olduğuna delalet eder. Başka bir ayette
şöyle buyuruyor:
"...İman
kalplerinize girmedi henüz ..."
Bu
ayetlerden anlaşılacağı ve icmanın teyit ettiği üzere amel,
imanın dışındadır ve imanın bir parçası değildir. Ulema, imanı
ibadetlerin doğruluğunun şartı olarak görürler ve sünnet de bu
görüşü teyit eder.
Elbette
kalbi tasdik, başlı başına insanın ahiretini kurtarmaya
yeterli değildir. Kalbi tasdik sadece insanı kafirler zümresi
dairesinden çıkarır, ama kurtaramaz; kurtuluşun başka şartları
da vardır ki kitap ve sünnette zikredilmiştir. Bu görüş,
insanın uhrevi kurtuluşunu sadece kalbi tasdik ve dille
ikrarda görüp ameli gerekli bilmeyen Mürcie fırkasının
görüşünü batıl bilmektedir. Mürcie görüşü bazılarına göre,
İslam ve Müslümanlar için en büyük tehlikeyi oluşturmuştur.
Çünkü Mürcie'ye ait bu görüş, insanları ve özellikle genç
nesli, davranışları yönünden tam bir sorumsuzluğa çekmekte;
cehennem azabının sadece kafirler için vaat edildiğine,
cehennem ateşinden kurtulmak için kalbi tasdik veya dille
ikrarın yeterli olduğuna inanmaktadır.
Şunu da
bilmek gerekir ki, Ehl-i Beyt imamlarından gelen bir çok hadis
gereği günah insanın kalbinde etki yapmakta, onda bir siyah
nokta meydana getirmektedir. İnsan tövbe etmediği taktirde
kalpte oluşan bu etki aynen bir tohum gibi kalpte etkisini
genişletmekte ve yeni günahlar da buna eklendikçe insanın
kalbi tamamen kararmaktadır. Eğer insanın kalbi tamamen
kararırsa artık onun için bir kurtuluş yolu kalmaz ve insanın
imanı yok olup gider. Yani imanı taşımak için insanda belli
bir derecede temizlik olmalıdır ve bu olmadığı taktirde
insanda ilk önce şüphe ve sonra Allah’ın ayetlerini ve
kıyameti yalanlama (neuzibillah) oluşabilir. İmansız bir insan
da artık ebedi olarak cehennemde kalır ve kıyamette şefaatten
mahrum olur.
Elbette
insan imanını koruyarak ve özellikle Ehl-i Beyt İmamlarının
velayetini taşıyarak bu dünyadan giderse, Ehl-i Beyt İmamların
şefaatiyle -Allah’ın izniyle- kurtuluşa erir.
|