Bismillahirrahmanirrahim
Soru-111:
Bana Ehl-i Sünnet cemaatinden birkaç soru geldi ve
fazla bilgili olmadığımdan bunları yanıtlayamadım;
bana yardımcı olursanız çok sevinirim. 1)- Neden
Şiiler, Ehl-i Sünnet'ten 15 dakika sonra iftar
ediyor veya namaz kılıyor? 2)- Neden Şiiler
namazlarını üç vakitte kılıyor da bizim gibi beş
vakitte kılmıyorlar? Şimdiden Allah razı olsun
sizden. Vesselam.
Cevap-111:
Muhterem kardeşim, birinci sorunuzun cevabı
şöyledir: Ehl-i Beyt İmâmlarından elde bulunan
sahih hadislere göre akşam vaktinin ölçüsü,
güneşin batı ufuklarında gözden kayboluşu değildir.
Güneşin gözden kayboluşuyla birlikte, doğu
ufuklarındaki güneşin ışınlarının oluşturduğu
parıltı ve kızıllığın kaybolması da gerekir. Başka
bir ifadeyle, güneş batı tarafında olduğunda
ışınları karşı tarafa yansır ve doğu tarafının
yüksek yerlerinde örneğin yüksek dağların başında
güneş ışıklarından oluşan kızıllık gözükür; eğer
doğu tarafında yüksek bir dağ ve benzeri bir şey
olmasa bile güneş ışınlarının etkisi sonucu
doğunun gök ufuklarında bu kızıllık görülür. Güneş
yerin hareketi sonucu aşağı indikçe söz konusu
parıltı ve kızıllık da karşı taraftan yani doğudan
batıya doğru çekilir; güneş tam batınca bu
kızıllık insanın baş tarafından geçerek batıya
doğru kayar ve böyle olduğunda güneşin tam olarak
battığı anlaşılır; yani şer'i ölçülere göre akşam
olur. Oysaki Ehl-i Sünnet'te yaygın olan görüş şu
ki akşam namazının vakti güneşin gözlerden
kaybolmasıyla başlar. Hatta bazı Ehl-i Sünnet
alimleri batı tarafında bir dağ olur da güneş
dağın diğer tarafına geçme sonucu gözlerden
kaybolursa bunu akşamın olması için yeterli
bilmişlerdir. Ama Şia uleması arasında yaygın olan
görüş bunun aksinedir. Şia uleması, Ehl-i Beyt
İmâmlarından gelen sahih hadislere dayanarak akşam
namazının vaktinin yukarıda açıklandığı üzere
güneşin tam batışı, yani doğudaki kızıllığın
insanın başının üzerinden batıya geçmesiyle
gerçekleştiğine inanırlar. Şia'nın büyük
âlimlerinden Merhum Sahib-i Cevâhir bu görüşün Şia
uleması arasında fetva, amel ve nakil yönünden
mutlak şekilde meşhur olduğunu nakleder. (Cevahir'ul
Kelam, C.7, S.109)
Merhum Kuleynî
Furu-ül Kafi'de (C.1, S.77) ve Merhum Şeyh
Tusî Et-Tehzib'de (C.1, S.141) İmâm
Muhammed Bâkır'dan (Allah'ın selamı ona olsun)
şöyle nakleder: "Şu taraftaki, yani doğudaki
kızıllık yok olunca, güneş hem yerin doğusundan
hem de batısından batmıştır."
Yine Şeyh Hurr-i
Amuli Vesailu'ş-Şia'da (C.3, S.129)
Abdullah b. Vezzah'tan şöyle nakleder:
"Ben İmâm
Musa Kazım'a (Allah'ın selamı ona olsun) yazdım ki,
"Güneş gözden kayboluyor, akşam (karanlığı)
başlıyor; sonra akşam (karanlığı) çoğalıyor, güneş
de artık gözlerimizden kayboluyor, dağın başında
bir kızıllık beliriyor; bizim bulunduğumuz
bölgedeki müezzinler de ezan okuyorlar. Acaba
böyle olduğunda ben namazımı kılayım mı? Oruca
niyetli isem orucumu açayım mı? Yoksa dağın
başındaki kızıllığın gitmesini mi bekleyeyim? İmâm
Musa Kazım (Allah'ın selamı ona olsun) bana şöyle
yazdı: "Ben kızıllık gidinceye kadar senin
beklemeni ve dinin için daha ihtiyatlı olan şeyi
tutmanı (gerekli) görüyorum." Bu
hususta bir çok hadis vardır biz bu kadarıyla
yetindik. Şüphesiz bu hadisler Ehl-i Beyt'e uymayı
gerekli bilen her kes için hüccettir.
İkinci sorunuza
gelince, günlük beş namazın (sabah, öğle, ikindi,
akşam ve yatsı namazlarının) beş vakitte mi
kılınması farzdır? Yoksa öğle ve ikindiyi bir
arada ve akşam ve yatsıyı da bir arada olmak üzere
üç vakitte kılmak da mutlak surette caiz midir? Bu
hususta Şia ulamasıyla Ehl-i Sünnet âlimleri
arasında ihtilaf vardır. Şia uleması Kur'ân-i
Kerim, Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt
İmâmlarından gelen sahih hadislere dayanarak
namazların ayrı olarak beş vakitte kılınabileceği
gibi üç vakitte de kılınabileceğine fetva
vermişlerdir.
Şia ulemasının
delilini kısaca şöyle açıklayabiliriz: Allah-u
Teala Kur'ân-i Kerim'de şöyle buyuruyor: "Güneşin
batıya yönelmesinde, gecenin karanlığına kadar ve
sabah vakti namaz kıl..." (İsra:
78) Ehl-i Sünnet'in meşhur tefsircilerinden
Fahr-i Razi, bu âyetin tefsirinde şöyle diyor: "Eğer
âyetin orijinalinde bulunan "gasak" kelimesi,
karanlığın başlaması olarak tefsir edilirse, "gasak"
gün batışının başlangıcı olur; buna göre bu âyette
zikredilen vakitler üç vakittir: Öğle vakti, akşam
vakti ve fecr (sabah) vakti. Bu da öğle vaktinin,
öğle ve ikindi namazları için müşterek vakit
olmasını, gün batışının da akşam ve yatsı
namazları arasında müşterek vakit olmasını
gerektirir. Bu ise mutlak şekilde öğle ile
ikindiyi ve akşam ile yatsıyı bir arada kılmanın (cem
etmenin) caiz olması sonucunu doğurur." (Tefsir-i
Kebir, söz konusu ayetin tefsiri bölümü)
Namaz vakitlerinin
üç vakit olduğunu belirleyen bir âyet de şöyledir:
"Gündüzün iki ucunda (tarafında) ve gecenin
gündüze yakın zamanlarında namaz kıl..."
(Hud Suresi: 114)
Kurtubi kendi
tefsirinde şöyle der: "Te'vil (tefsir) ehli bu
âyetin farz namazlar hakkında nazil olduğu
hususunda tam bir görüş birliği içindeler. Mucahid
"Gündüzün iki ucunda" tabiri
hakkında şöyle demiştir: "Bir uç, sabah
namazının vaktidir ve diğer uç da öğle ve ikindi
namazlarının vaktidir." Bu görüşü İbn-i
Atiyye de benimsemiştir. Gecenin gündüze yakın
zamanlarından maksat ise akşam ve yatsı namazının
vaktidir."
Şeyh Saduk kendi
sahih senediyle İmâm Cafer Sâdık'tan (a.s) şöyle
nakleder:
"Şüphesiz Peygamber (s.a.a) öğle ve ikindi
namazlarını bir ezan ve iki kamet ile bir arada
cem etti (bir arada kıldı) Yine akşam ve yatsı
namazını yolculuk olmadan ve her hangi bir özür de
bulunmadan bir ezan ve iki kamet (yani her bir
namaza bir kamet) okuyarak bir arada kıldı."
Yine İlel'üş Şerayi'
kitabında İmâm Cafer Sâdık'tan (a.s) şöyle
nakleder: "Şüphesiz Resulullah (s.a.a)
ortada her hangi bir zaruret ve özür olmadan öğle
ve ikindi namazlarını bir arada kıldı. Ömer,
kavmin (Peygamber'in zamandaki insanların)
Peygamber'e karşı en cüretkarı idi; Peygamber'in
bu iki namazı bir arda kılması üzerine, "Namazda
bir yenilik mi olmuş?" diye sordu. Peygamber (s.a.a)
"Hayır, sadece ümmetime bir kolaylık ve genişlik
oluşturmak için böyle yaptım" dedi.
Bu hususta Ehl-i
Sünnet'in muteber kaynaklarında da bir çok hadis
vardır. Ama ne yazık ki Ehl-i Sünnet uleması fetva
verirken bu hadisleri görmezlikten gelmişlerdir;
belki de onlara göre sünneti kabul etmede ölçü,
ilk üç halifenin ve Emevilerin bir hadisi kabul
edip etmeyişleridir.
Örneğin Müslim kendi Sahih'inde İbn-i Abbas'tan
şöyle nakleder: "Resulullah (s.a.a)
Medine'de bulunduğunda her hangi bir korku ve
yağmur da olmadan öğle ve ikindi namazlarını ve
akşam ve yatsı namazlarını cem etmiştir (bir arada
kılmıştır.) İbn-i Abbas'a "Bununla ne yapmak
istedi?" diye sordular. İbn-i Abbas "Ümmetinin zor
durumda kalmamasını istedi" diye cevap verdi."
Nevevi de Müslim'in
şerhinde (C.1, S.246) şöyle diyor: "İmâmlardan
bazıları yolculuk olmadan da namazları cem etmenin
caiz olduğu görüşündeler."
|