BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
NAMAZDA
ELLERİN KONUMU
Soru-107:
Muhterem kardeşim, aşağıdaki
soruma yanıt getirmenizi rica ediyorum: Caferiler
olarak namazı elleriniz açık kılıyorsunuz; bunun sebebi nedir?
Delilleriyle açıklarsanız memnun olurum..
Cevap-107:
Caferilerin namazda ellerini açarak namaz kılmaları bu konuda
Ehl-i Beyt kanalıyla nakledilen hadislerden dayanmaktadır.
Zira bu hadislerde namazda ellerin bağlanmasının sakıncalı
olduğu açık bir şekilde vurgulanmıştır. Biz bunlardan sadece
bir kaçını aktarmakla yetineceğiz:
1- Muhammed b. Müslim, İmam
Muhammed Bâkır (a.s) veya İmam Cafer-i Sadık'a (a.s) şöyle
sordu: "Kişi namazda sağ elini sol elinin üzerine koyabilir mi?"
Cevabında İmâm (a.s) "Hayır, bunu yapmamalıdır" buyurdu. (Vesâil-üş
Şia, C.4, Namazı Bozan Sebepler, Bab: 15, Hadis: 1)
2- Zürâre İmâm Muhammed
Bâkır'dan (a.s) şöyle nakletmektedir: "Namazını şevk ve huzur
içinde kıl ve ellerini bağlama; zira bu fiil tarzını Mecusiler
(büyüklerine karşı) yapmaktadırlar." (Aynı kaynak, Hadis:
2)
3- Şeyh Sadûk kendi senediyle
Hz. Emir-ül Mu'minin Ali'den (a.s) şöyle nakletmektedir: "Müslüman
bir kimse namazında Allah'ın huzurunda durduğu bir sırada
ellerini bağlayarak küfür ehli olan Mecusîlere benzememelidir."
(Aynı kaynak, Hadis: 7)
Zaten Ehl-i Sünnet'in de dört
mezhebinden hiç birisi el bağlamanın farz olduğuna, hatta
vacip olduğuna fetva vermemiştir. Hanefî, Şâfiî ve Hanbelî
mezheplerinde sünnet olduğu söylenirken, İmam Mâlik'e bu
konuda üç fetvâ isnad edilmiştir: a) Meşhur fetvası olan
ellerin namazda açılması ve bağlanmaması gerektiği b) Ellerin
göğüs ile göbek arasında bağlanması c) Mükellefin, bağlama
veya açma hususunda serbest olduğu. (Bu konuda Ehl-i Sünnet'in
şu kaynaklarına baş vurulabilir: (El-Mecmu', C.3, S.311,
El-Lübâb, C.1, S.71, El-Muğnî, C.1, S.473, El-Hidâye, C.1,
S.47, Şerh-u Feth-il Kadir,C.1, S.201, Neyl-ül Evtar, C.2,
S.203, Şerh-ul Hidaye,C.1, S.102, El-Mebsut, C.1, S.23-42)
Gördüğünüz gibi hiç bir imamları bunun farz olduğuna fetva
vermemiştir. Ama maalesef insanlarımızın çoğu bunları
bilmediği için birisinin eli açık namaz kıldığını görünce,
hemen "Bu da nasıl namaz kılmaktır? diye itiraz ediyorlar.
Hatta burada şunu söyleyebiliriz ki elleri açmak her halükarda
ihtiyata daha uygundur. Zira elleri açarak namaz kılmak bütün
imamların fetvasına göre yeterlidir ve insan vazifesini eda
etmiş olur. En fazlası bir sünneti kaçırmış olur; bu da ona
bir sorumluluk getirmez. Ancak elleri bağlamada bu ihtiyat söz
konusu değil; zira Ehl-i Beyt İmamlarının hepsi istisnasız ve
İmam Malik en meşhur fetvasında bunun caiz olmadığını
söylemektedirler. Şimdi bu görüş doğru olduğu takdirde,
insanın tedbir alabileceği mümkün olduğu halde, caiz olmayan
bir şeyi yaptığı ortaya çıkmış olur...
Yeri
gelmişken Ehl-i Sünnet'in, bu amelin (el bağlamanın) sünnet
olduğuna delil olarak gösterdikleri bazı rivayetleri de kısaca
ele almamız uygun olur. Onların bu konuda ileri sürdüğü
rivayetlerin en önemlilerinin üzerinde durmağa çalışacağız:
1- Sehl
b. Sa'd'ın Rivâyeti:
Buhârî Ebu Hâzim'den, o da Sehl b. Sa'd'dan şöyle nakletmiştir;
dedi ki: "İnsanlara, sağ ellerini sol dirseklerinin üzerine
koymaları emrediliyordu." Ebu Hâzim "Bana göre ravî bunu
Resulullah'a isnad etmek istemiştir" diye de kendi görüşünü
rivayetin altına eklemiştir. Buharî'nin hocası İsmail b. Ebi
Üveys ise Sehl b. Sa'd'a isnad etmeden "Bu emir Resulullah'a
isnad ediliyor" tespitinde bulunmuştur." (Feth-ül Bârî Fî
Şerh-i Sahih-il Buhârî (İbn-i Hacer), C.2, S.224, Es-Sünen-ül
Kübrâ (Beyhakî), C.2, S.28)
Bize göre
bu rivayete dayanarak Resulullah'ın böyle bir emirde
bulunduğunu iddia etmek doğru değildir. Zira eğer gerçekten
Allah'ın Resulü böyle bir şeyi emretseydi, o zaman "İnsanlara
böyle emrediliyordu" demenin bir anlamı yoktur. "Resulullah
böyle emrediyordu" denmesi gerekirdi. Bu da bu işin
Resulullah'tan sonra emir sahibi ve halife olan kimselerden
kaynaklandığını gösteriyor. Evet onlar güya böyle bir şeyin
namazda daha çok huşuya vesile olduğu içtihadında bulunarak
insanlara namazda böyle yapmalarını emrediyorlardı. İbn-i
Hacer'in de bu konuda yaptığı açıklama bunu gösteriyor. O
diyor ki: "Namazda böyle bir şekle bürünmenin (el bağlamanın)
hikmeti, bunun zelil bir sâile yakışan bir durum olduğudur.
Ayrıca bu, insanın boş şeylerle (saçı sakalıyla oynaması gibi)
meşgul olmasına engel olur ve huşuya daha yakın bir durumdur.
Buharî de bunu düşündüğü için ardından hemen "Huşu Bâbı" diye
bir bâb açmıştır.
Rivayetin altında İsmail'den nakledilen söz de bizce bu işin
Resulullah tarafından değil ondan sonraki emir sahiplerinden
kaynaklandığının karinesidir. Zira o diyor ki "Bu iş
Resulullah'a isnad ediliyor." Demek ki Sünnetten olduğu kesin
değildir. Sadece bir isnad söz konusudur; isnad edenin de kim
olduğu belli değildir. İsmai'lin bu açıklaması dikkate
alınırsa Sehl b. Sa'd'ın bu rivayetinin merfu' (senedi kopuk)
bir durumda olduğu görülür. Böyle bir rivayet de hiçbir zaman
başlı başına bir hüccet ve delil sayılmaz. İbn-i Hacer'in
açıklaması da bu yöndedir; O diyor ki: "Hadis ehlinin
ıstılahında bir râvînin "Şöyle isnad ediliyor" demesi o hadisi
merfu' (senedi kopuk) olarak Resulullah'tan naklettiğini
gösterir." (Feth-ül Bârî Fî Şerh-i Sahih-il Buhârî (İbn-i
Hacer), C.2, S.224, 1. dipnot)
İsmail'den önceki Ebu Hâzim'in dipnotuna gelince, gerçi o "Bana
göre, Sehl bunu Resulullah'a isnad ediyor" diyerek hadisi
merfu' olmaktan çıkarmağa çalışıyorsa da bizce bu yeterli
değildir. Zira "Bana göre.." demesi onun da elinde delil
olmadığı için bu konuda kesin konuşmadığını ve başkasından
duyduğunu göstermektedir.
2- Vâil
b. Hacer'in Rivâyeti:
Bu rivayet ise birkaç türlü
nakledilmiştir:
a)- Müslim
Vâil b. Hacer'den şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah'ı gördüm
ki namaza girdiğinde, ellerini kaldırarak tekbir getirdi,
sonra elbisesini üzerine sardı ve sağ elini sol elinin üzerine
koydu; rukûa gitmek istediğinde ise elini elbisesinden çıkardı
ve yukarı kaldırarak tekbir getirip öyle rükûa gitti..." (Sahih-i
Müslim, C.1, S.382, Namaz Kitabı, Bâb:5)
Evvela bu hadisin senedi zayıftır; zira senedinde "Hemmam"
isimli râvî var. Ricâl âlimlerinden İbn-i Ammâr, onun hakkında
"O itina edilmeyen bir râvîdir " demiştir. Yine Amr b. Şeybe,
Affân'dan şöyle nakleder: "Yahyâ b. Said Hemmâm'ın naklettiği
hadislerin çoğuna itiraz ediyordu." (Hüdes-Sârî, C.1,
S.449)
Saniyen, bu hadise delil olarak istinad etmek, bir fiile
istinad etmektir. Bu ise ancak yapılan fiilin gerekçesi belli
olursa doğru olur. Burada ise Allah Resulü'nün neden böyle
yaptığı belli değil. Zira hadisin zahirinden anlaşılan şu ki
Allah Resulü, elbisesinin etrafını toplayarak onunla göğsünü
kapatıp sağ elini sol elinin üzerine koydu. Şimdi bunu bir
sünnet olarak mı yaptı; yoksa böylece elbisesinin açılmamasını,
bu vesileyle de soğuktan korunmasını sağlamak için mi yaptı?
Bizce ikincisinin ihtimali daha büyüktür. En azından bu iki
ihtimalin ikisi de söz konusudur. Onun için fiilin kesin
nedeni belli olmadığı müddetçe bu rivayet delil olarak
gösterilemez. Aksi takdirde namazda elbisenin vücuda
sarılmasını da bir sünnet olarak görmemiz gerekir; çünkü
râvînin dediğine göre Resulullah namazda bunu da yapmıştır;
oysa kimse böyle bir şeyi iddia etmemiştir.
Kaldı ki Resulullah, Muhâcir ve Ensârdan oluşan Medine'deki
Müslümanlara, on yılı aşkın bir zaman zarfında sürekli namaz
kıldırmış ve bütün fiilleri onun gözünün önünde cereyan
etmiştir. Eğer böyle bir şey Resulullah'tan görülmüş olsaydı,
bu, yaygın, hatta mütevâtir bir şekilde ashap vasıtasıyla
çeşitli kanallardan nakledilir ve sadece Vâil b. Hacer'le
sınırlı kalmazdı; hem de böylesine müphem bir şekilde!!
Aynı konuda Vail'den birkaç rivayet daha nakledilmiştir ki
sırasıyla onların da üzerinde durmağa çalışalım:
Beyhakî kendi senediyle Musa b. Ümeyr'den, o da Alkame b.
Vâil'den, o da babası Vâil'den şöyle nakletmiştir: "Resulullah
namaza durduğunda sol elini sağ eliyle tutardı." Râvî diyor:
"Ben Alkame'nin de aynı şeyi yaptığını gördüm." (Sünen-i
Beyhakî, C.2, S.28)
Evvela, bu rivayetin de senedi zayıftır. Zira senedinde
Abdullah b. Cafer b. Necih vardır ki İbn-i Muin onun hakkında:
"Bir şey değil" demiştir. Nesâî ise onun hakkında: "O
terkedilmiş birisidir" tespitinde bulunmuştur. Veki'e onun
hadisi getirildiğinde sözü keser (dinlemezdi). Evet onun
zayıflığında ittifak edilmiştir." (Delail-üs Sıdk, C.1,
S.87)
Saniyen, Vâil'in birinci rivayeti hakkında dediğimiz burası
için de geçerlidir. Yani burada da bir fiile istinad söz
konusudur ve nedeni belli değildir. Sonra Resulullah'ın
sürekli bu işi yaptığı vaki olsaydı, meşhur olur ve bunlar hep
gözleri önünde cereyan eden onca sahabiden muhtelif
kanallardan nakledilirdi; ama öyle olmadığı ortadadır. Hatta
râvînin "Ben Alkame'nin de öyle yaptığını gördüm" demesi, onun
da böyle bir şeyden haberi olmadığını ve ilk defa Alkame'de
böyle bir şeye rastladığını gösteriyor.
Beyhakî başka bir senetle de bu rivayeti Vâil b. Hacer'den
nakletmiştir ki değindiğimiz sorunlar aynen orası için de
geçerlidir. Üstelik onun da senedi zayıftır. Çünkü senedinde
Abdullah b. Recâ'nın ismi geçmekte. Amr b. Aliyy-il Fellâs
onun hakkında şöyle demiştir: "Çok karıştırır ve hata yapardı.
Nakilleri hüccet ve delil sayılmaz." (Hüdes-Sârî, C.1,
S.437)
3- Abdullah b. Mes'ud: Beyhakî Abdullah'tan şöyle
nakletmiştir: "Ben namaz kılıyordum ve sol elimi sağ elimin
üzerine koymuştum. Bunu gören Resulullah (s.a.a), benim sağ
elimi sol elimin üzerine koydu." (Sünen-i Beyhakî, C.2,
S.28)
Bu
rivayetle ilgili olarak iki hususu belirtmekle yetineceğiz..
Evvela bu rivayetin senedi de zayıftır. Zira senedinde Heşîm
b. Beşir vardır ki uydurmacılıkla meşhurdur. (Hüdes-Sârî,
C.1, S.449)
Saniyen ilk iman edenlerden sayılan Abdullah b. Mes'ud gibi
alim sahabi, nasıl olmuştu da o güne kadar henüz namazın
sünnetlerinden bihaber kalmıştı?! Yani o güne kadar bir kere
olsun Allah Resulü'nün nasıl namaz kıldığını görmemiş miydi ki
böyle basit bir hataya düşmüş olsun? Sizin akıl mantığınız
böyle bir şeye ihtimal verebiliyor mu?!
Bu
konuda Sünnî kaynaklarda bir iki rivayet daha mevcuttur ki hem
sened hem de muhteva açısından bunlardan daha zayıf bir
durumda oldukları için, onları ele almaya lüzum kalmadığını
düşünerek bu kadarıyla yetiniyoruz.
Konuyla ilgili hatırlatılmasında fayda mülahaza ettiğimiz bir
husus da şudur ki, ister Ehl-i Sünnet, isterse Ehl-i Beyt
kaynaklarında bir çok hadisler nakledilmiştir ki onlarda Allah
Resulü'nün nasıl namaz kıldığı sahabe tarafından izah
edilmektedir. Gerçi bunların arasında bir takım farklılıklar
mevcuttur; ancak hepsinin ortak bir noktası Allah Resulü'nün
namazda elleri bağladığına dair her hangi bir açıklamanın
onların hiç birisinde yer almayışıdır. Bunu da bizce böyle bir
şeyin esasen söz konusu olmadığına bir karine olarak
zikredebiliriz.
Bir
diğer husus da şudur ki Ehl-i Sünnet kaynaklarında namazda
ellerini açan bir çok tabiînin de ismi geçmektedir ki, İbn-i
Zübeyr, İbn-i Sirin, İbn-i Müseyyib ve Said b. Cübeyr
bunlardan bir kaçıdır. (El-Müsannaf, C.1, S.428)
Son
bir hususu da aktarıp bu konuyu noktalamak istiyoruz. Yukarıda
aktardığımız hususlara dayanarak diyoruz ki bizce el bağlama
olayı, ya esasen asılsızdır; yada bazı Ehl-i Sünnet
alimlerinin de değindiği gibi bu bir sünnet değil, namazda
uzun zaman ayakta duranların istirahat etmesi için böyle
yapmaya verilen bir ruhsattır. Mesela İmam Evzâî bu konuda
mükellefin bağlama veya açma hususunda serbest olduğunu
söyledikten sonra şöyle demiştir: "Elleri birbirinin üzerine
koymalarına izin verilmeleri, onlara bir şefkat ve merhametten
dolayı idi. Zira onlar uzun uzun ayakta ibadete duruyorlardı;
öyle ki kan parmaklarının ucuna.iniyordu. Bu yüzden rahatlamak
için kendilerine "Ellerinizi birbirinin üzerine dayarsanız bir
sakıncası yoktur" denilmiştir." (El-Mebsût, C.1, S.23-42)
Şimdi bütün bu açıklamaların ardından Suriyeli bir Sünni
aliminin bu konudaki bir görüşünü aktarıp kararı sizin kendi
akıl vicdanınıza bırakacağım. Doktor Ali Sâlûs bu konuda her
iki tarafın fakihlerinin görüşlerini açıkladıktan sonra,
devamen şöyle diyor: "Namazda ellerin bağlanmasının haram ve
batıl edici veya sadece haram olduğunu söyleyenler, mezhebî
bir taassup taşıyan ve Müslümanlar arasında ayrılık ve
tefrikayı isteyen kimselerdir..." (İmamiye Şia'sının fıkhı
ve dört mezheple farklı yönleri, S.183)
Şimdi doktora ünvanı taşıyan bu zata sormak lazım: Siz neye
dayanarak böyle ağır bir ithamda bulunabiliyorsunuz?! Acaba
ellerindeki delillere dayanarak bu konuda böyle bir görüşe
varan kimseler hakkında siz ne hakla böyle bir yargıda
bulunabiliyorsunuz? Bu konuda hiçbir sağlam delile
dayanmadığınız halde her kes sizin gibi düşünmeğe ve onca
muhalif delili (özellikle Ehl-i Beyt gibi tertemiz bir
kaynaktan gelen delilleri) görmezden gelmeğe mecbur mudur?
Bunu en azından içtihadî bir durum olarak değerlendiremez
miydiniz? Yoksa İslam, içtihad hakkını sadece size ve
alimlerinize mi tanımıştır?! Siz, bu konuda takriben İmâmiyye
ile aynı düşünen İmam Mâlik için de aynı şeyi söyleyebilir
misiniz? Kaldı ki Ehl-i Sünnet'in bizzat kendi fakihleri
benzer bir çok konuda, bazen birbiriyle taban tabana zıt
fetvalar vermişlerdir. Şimdi biz onları mütaassıp ve tefrikacı
olarak mı değerlendirelim? Sonra, bu mantık doğru olursa,
burada mezhebi taassup ve tefrikacılıkla suçlanması gereken
birisi varsa o da hiçbir sağlam delil olmadığı ve ennihaye
bir sünnet söz konusu olduğu halde, namazda ellerin
bağlanmasında ısrarcı davranan ve buna karşı olanları, söz
konusu ağır ithamlarla damgalayan kimsedir, başkası değil!
Rabbim, doğruları olduğu gibi öğrenip onlara ittiba etme
cesaret ve samimiyetini hepimize nasip buyursun. Amin!
|