Bismillahirrahmanirrahim
Soru-01:
Allah-u Teala'yı tanıyabilmemiz için bizde
oluşması gereken şartlardan bahseder misiniz?
Cevap-01:
Bu şartlardan en önemlilerini şöyle sıralayabiliriz:
1. İnsandaki bilincin doruk
noktası olan Allah’ı tanımak ve Allah’a inanmak, ruhta özel
bir temizlik ve hazırlığın oluşmasına bağlıdır. Eğer bu
oluşmazsa insanın Allah’ı tanıması mümkün olmaz. Renkleri
görmek gözde özel bir yapının olmasına bağlı olduğu
-köpeklerin gözünde bu yapı olmadığı için renkleri
görmemekteler yani her şeyi siyah beyaz olarak görmekteler- ve
güzellikleri sezmek için insanda estetik duygusunun olması
gerektiği gibi Yüce Allah’ı da tanımak için ruhta özel bir
kabiliyetin oluşması gereklidir.
Başka bir ifadeyle tanıyıcı
olarak bizle, tüm güzellikleri kendisinde toplayan Allah-u
Teala arasında bir uyum olmalıdır. Aksi taktirde biz yapı
olarak böyle bir yüceliği anlamaktan mahrum oluruz. Sonsuz
merhamet, sonsuz ilim, sonsuz doğruluk, sonsuz ihsan, sonsuz
güzelliğin ve benzeri tüm güzel sıfatları kendisinde
bulunduran Yüce Allah’ı tanımak için her insan gerekli yetenek
ve donanıma doğal olarak sahip olmasına rağmen bazıları kendi
iradesini kötüye kullanarak bu kabiliyeti kaybedebilir ve o
zaman böyle bir kimsenin Allah’ı tanıması mümkün olmaz. Ve
böyle birisi için Yüce Allah’ı ispatlayan delilleri sıralamak
da bir fayda etmez.
Kur’an-i Kerim buyuruyor ki:
“Oysa onların kendi yaptıkları
kalplerini (benliklerini) kirletmiştir.”
Eğer insan -kötü olduğunu
bildiği halde- sürekli başkalarına zulüm ve haksızlık eder ve
kendisinde kibir ve bencillik sıfatının egemen olmasına sebep
olursa veya benzeri kötülüklerle kendi benliğini bozarsa,
böyle birinin tüm merhametlerin ve sonsuz güzelliklerin
taşıyıcısı olan Allah’ı tanıması ve ona boyun eğmesi mümkün
olmaz. Tüm varlığı zulüm, haksızlık kötülük ve çirkefliğe
özdeş olan bir kimse nasıl sonsuz adalet ve güzellik ve
merhamet olan Allah’a inanabilir ve O’na kul olabilir?
Allah’ı tanımak isteyen kimse
ilk önce, içten gelen doğruluk, ilim, iyilik, adalet,
fedakarlık, insanlara hizmet, cömertlik ve bunun gibi yüce
ilahi ve insani vasıfların çağrısına olumlu cevap vermeye
çalışmalı ve kendisiyle tanımak istediği Yüce Allah arasında
bir uyum oluşmasına çalışmalıdır. İşte bu Allah’ı tanımada
birinci adımı oluşturur.
2. İkinci önemli adım ise,
insanın en önemli özelliklerinden olan düşünme kabiliyetinden
yararlanmasıdır.
Özellikle kendi yaratılışımız ve
varlığımızın boyutları hakkında düşünmeliyiz. Hayatımızdaki
aşamalar bir insan olarak sonsuzluğa olan bağlılığımız,
özellikle varlığımızın sürekliliğine karşı ilgimiz ve bekaya
karşı olan aşk ve isteğimiz hakkında düşünmeliyiz.
Yapı ve yaratılış gereği su ve
yemeğe olan ihtiyaç bizde yerleştirilmişse, bunun anlamı
evrende suyun var olduğu değil midir? Aynı şekilde bekaya ve
sürekliliğe olan bağlılık da acaba insanın ölümle yok olamayan
bir varlık olduğunu göstermez mi?
Yine içimizden kaynaklanan
maneviyat, kutsallık, fizik ötesi güce inanç, gibi insani
duygu ve bilinçlerin hep uyduruk ve temelsiz olduklarını nasıl
söyleyebiliriz? Oysa tüm bu duygular her insanda su ve ekmeğe
olan ihtiyaç gibi en yerleşik, en sağlam duygulardandır.
Eğer her şeye egemen olan yüce
bir varlık (neuzibillah) yok ise neden her insan sıkıntı
anlarında ve tüm maddi sebeplerden ümidi kesildiğinde içten
gelen bir duyguyla sonsuz güç sahibi olan bir varlığa
sığınıyor ve onun gaybi yardımını umuyor?
Acaba her insanda var olan bu
sığınma duygusu en sadık duygulardan biri değil midir? Ve
insanın gayba bağlı olduğunu göstermiyor mu?
İnsanın hayatının her boyutunu
çevreleyen ve evrendeki tüm varlıklara egemen olan uyum,
harmoni, sağlamlık ve hesaplılık bu yaratıkların başı boşluk
içinde olduklarını ve bir üstün bilincin denetiminde
olmadıklarını reddetmek için yetmez mi?
Kör bazı tesadüfler etkisinde
tüm bu ihtişam ve düzenin meydana geldiğini ve devam ettiğini
söylemek gülünç bir söz değil midir?
Evet insan doğru şekilde
düşünürse, bu düşünme onu Allah’ı tanımaya doğru kılavuzluk
eder ve böyle bir kimse Allah’ı tanımada kendi başına en büyük
adımı atmış olur.
Soru:
Allah-u Teala'yı tanımak için bazı önemli delilleri
zikredebilir misiniz?
Cevap:
Önce şu noktayı hatırlatalım ki Allah’ın ispatı konusunda
onlarca felsefi delil ve metot mevcuttur ki İslam filozofları
tarafından kelam ve felsefe ile ilgili eserlerde açıklanmıştır.
Bu alanda inceleme yapmak için İbn-i Sina’nın Eş-Şifa ve
El-İşarat, Hace Nasiru’d-Din Tusi’nin Şerh-u Tecrid-il İtikat,
Molla Sedra’nın El-Esfar, Hadi Sebzevari’nin Şerh-i Manzume ve
Allame Tabatabai’nin Nihayetu’l-Hikme adlı eserlerine müracaat
edilebilir.
Bu kaynaklarda zikredilen en
önemli delillerden bazısını aşağıda açıklmaya çalışacağız:
1- Bu delillerden birisi Ehl-i
Beyt Mektebinin büyük filozofu Molla Sadra Şirazi’nin Hareketi
cevheri (Cevherde –tözde- hareket) nazariyesidir.
Açıklama: Zaman kavramı herkesçe
bilinen bir kavramdır. Genelde biz maddi varlıkları ve
hadiseleri zamanla tanımlarız; bir maddi varlık veya hadisenin
diğerinden önce veya sonra olduğunu söyleriz. Örneğin bin yıl
önce yaşamış olan bir şahısla yüz yıl önce yaşamış olan veya
şimdi yaşamakta olan bir başka şahsın arasındaki zaman farkını
göz ardı etmeyerek bin yıl önce yaşamış olanın zaman yönünden
diğer şahıslardan önce olduğunu söyleriz. Ve bu öncelik ve
sonralığın bir varsayım olmayıp gerçek bir sıfat olduğunu
kesin olarak biliriz. Şimdi soru şudur ki acaba maddi
varlıklarla ilgili bu öncelik ve sonralık ve belli bir süreçte
olma sıfatı neden ve nereden kaynaklanıyor?
Bazıları zaman kavaramı için
basit bir yorum sunmaya çalışırlar; onlara göre zaman kavaramı
yerin, güneşin etrafına dönmesinden kaynaklanır? Oysa bu
yeterli bir açıklama değildir; çünkü buna göre eğer yer,
güneşin etrafına dönmeyecek olursa maddi varlıklar için söz
konusu olan süreç ve birinin diğerinden öncelik ve sonralığı
diye bir özellik kalmayacaktır. Halbuki hiç şüphesiz maddi her
varlık belli bir süreçte var olmakta ve biri diğerinden
öncelik ve sonralık özelliğini taşımaktadır. Başka bir
ifadeyle yerin hareketi olsun olmasın maddi varlıklar zaman
sürecine tabidirler. Yerin, güneş etrafına dönmesi bu süreci
ölçmek için kullanılan bir birimden başka bir şey değildir.
İşte bu konu üzerinde iyice
düşündüğümüzde anlarız ki zaman kavramı maddi varlıkların
kendisinden kaynaklanan bir gerçektir. Yani gerçekte tüm maddi
varlıklar her an için bir oluşum içerisindedirler; yani her an
yok olup yeniden var olmaktadırlar; aynen bir elektrik akımı
sonucu lambanın yanması gibi. Nasıl lambanın yanar vaziyette
kalması için sürekli elektrik akımına ihtiyacı var ise, maddi
varlıklar da varlıklarını sürdürebilmeleri için her an yüksek
alemden gelen varlık feyzine ihtiyaç duymaktalar. İşte bu
sürekli oluşum sonucu biz, zaman kavramını maddi varlıklardan
ediniyoruz. Bu konu üzerinde düşünmek, bizlerin ve tüm maddi
varlıkların her an için yüksek alemden gelen feyizle
varlığımızı sürdürdüğümüz gerçeğine götürür.
|