1.
Said bin Cübeyr dedi ki : İbn-i Abbas dedi ki:
Resulullah (saa)’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Ey
Ali, ikimiz Allah’ın nurundan yaratıldık.”
(Sayfa:11)
2.
Resulullah
(saa) şöyle buyurdu: "Yıldızlar yeryüzündeki
insanların gark olmaması için bir güvencedir. Benim
Ehl-i Beyt'im de ümmetimin ihtilafa düşmemesinin
güvencesidir. Herhangi bir Arap kabilesi onlara
muhalefet ederse, İblis'in hizbinden olur"
(Sayfa: 21)
3.
Resulullah
(saa) şöyle buyurdu: "Al-i Muhammed'i tanımak
Cehennem’den kurtuluştur; Al-i Muhammed'i sevmek Sırat
Köprüsü’nden geçiştir; Al-i Muhammed'in velayetini
kabul etmek azaptan emanda olmaktır."
(Sayfa: 22)
4.
Resulullah
(saa) şöyle buyurdu: "Benim Ehl-i Beyt'imin aranızdaki
misali, Nuh'un gemisi gibidir, her kim gemiye binerse
kurtulur, binmeyen ise boğulur"
(Sayfa: 27)
5.
Resulullah
(saa) şöyle buyurdu: "Ehl-i Beyt'imin aranızdaki
misali, İsrailoğulları'nın Hitte kapısı gibidir. O
kapıdan geçen affedilir."
(Sayfa: 28)
6.
İbn-i Abbas’tan naklen, Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: “Ey Ali, ben ilmin şehriyim, sen ise onun
kapısısın. Şehre ancak kapıdan varılır. Bir kimse beni
sevdiğini söyleyip seni buğz ederse, beni sevmiyor ve
yalancıdır. Zira sen bendensin ve ben de sendenim,
senin etin etim, kanın kanım, ruhun ruhum, sırrıyetin
sırriyetim ve senin adaletin benim adaletimdir. Sana
itaat eden kişi ne saadetlidir ve sana karşı asi olan
kişi ise ne bedhahtır. Seni Veliyyül emr kabul eden
kazanır ve sana karşı çıkıp düşmanlık eden ise
kaybeder. Sana iltizam eden kişi muradına erecektir ve
seni terk eden kişi ise helak olacaktır. Senin ve
senden gelecek evlatlarından olan imamların misali Nuh
(as)’un gemisi gibidir. Her kim gemiye bindiyse
kurtuldu ve her kim muhalefet ettiyse helak oldu.
Sizin misaliniz de yıldızlar gibidir, bir yıldız
kaybolduğunda Kıyamet’e kadar onun yerine başka bir
yıldız (imam) doğacaktır.” (Sayfa: 28)
7.
Cabir bin Abdullah'tan naklen, Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: "Ey insanlar! aranızda öyle bir şey
bırakıyorum ki, ona sarıldığınız taktirde sapmazsınız;
o, Allah'ın kitabı ve soyum olan Ehl-i Beytim'dir."
(Sayfa: 30)
8.
Zeyd bin
Erkam’dan naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Sizin
aranızda öyle bir şey bırakıyorum ki, ona sarıldığınız
müddetçe sapmazsınız: Allah'ın kitabını, o Allah'ın
gökten yere uzanan bir ipidir ve soyum olan Ehl-i
Beyt'imi. Havuz başında bana dönünceye kadar onlar
birbirlerinden ayrılmazlar. Bakın benden sonra onlara
nasıl davranacaksınız." (Sayfa: 30)
-
Ebu Said-i Hudri'den
naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Kendimi,
çağrılıp icabet etmiş gibi görüyorum; ben sizin
aranızda iki paha biçilmez emanet bırakıyorum. Onlar
Allah'ın kitabı ve benim soyumdur. Allah'ın kitabı
gökle yer arasında çekilmiş olan bir iptir. Soyum da
benim Ehl-i Beyt'im’dir. Latif ve her şeyden
haberdar olan Allah bana onların Havz-u Kevser
başında tekrar bana dönünceye kadar birbirlerinden
ayrılmayacaklarını haber vermiştir. Bakın benden
sonra onlara nasıl davranacaksınız” (Sayfa: 31)
10.
Ebu Belec şöyle der: "Amr bin Meymun dedi ki;
ben İbn-i Abbas'ın yanında oturuyordum. Bu sırada
dokuz kişi geldi ve ona şöyle dediler: "Ya bizimle
gelirsin ya da meclisi boşaltır bizimle yalnız
konuşursun." İbn-i Abbas onlara: "Hayır ben sizinle
gelirim" dedi ve onlarla birlikte bizden uzaklaşıp,
biraz konuştular. O zamanlar henüz İbn-i Abbas'ın
gözleri kör olmamıştı. Onların konuşması bir süre
çekti ve biz onların ne konuştuklarını bilmiyorduk.
Ancak İbn-i Abbas onlardan ayrılıp bize dönünce
yakasını silkerek ufluyor ve şöyle konuşuyordu: "Onlar
öyle bir kişi aleyhinde konuşuyorlardı ki, o hiçbir
kimseye nasip olmayan ondan fazla fazilet sahibidir.
Onlar öyle bir kişinin aleyhinde konuşuyorlardı ki,
Resulullah (saa) onun hakkında: "Öyle bir kişiyi
göndereceğim ki, Allah onu hiçbir zaman mağlup etmez.
Allah ve Resulü'nü sever, Allah ve Resulü de onu
severler" buyurdu. O zaman herkes o kişinin kendisi
olmasını arzuladı. Ama Resulullah: "Ali nerededir?"
dedi. Bunun üzerine Ali geldi, fakat gözlerinin
ağrımasından dolayı göremez durumdaydı. Resulullah onu
böyle görünce, ağzının suyuyla Ali'nin gözüne sürdü ve
sancağı üç kere sallayarak ona verdi. Böylece Ali (Hayber
kalesini fethetti ve esirlerle birlikte sonradan Hz.
Resulullah'ın zevcelerinden olan) Safiye bint-i
Huyey'i de alarak geri döndü.
Yine Hz. Resulullah (Mekke'de okunmak üzere) Tevbe
Sûresi'ni falanla (Ebu Bekir'le) gönderdi sonra da
Ali'yi onun peşinden göndererek ondan almasını emretti.
Ali de Tevbe Sûresi'ni ondan aldı. Hz. Resulullah bu
konuda şöyle buyurdu: "Bu sûreyi ancak benden olan ve
benim de ondan olduğum bir kimse götürebilir."
Yine
Hz. Resulullah (s.a.a) (İnzar ayeti indiği zaman)
kendi amca çocuklarına: "Hanginiz dünyada ve ahirette
benim yardımcım olmaya hazırsınız?" buyurdu. Bu sırada
Ali de onunla beraber oturmaktaydı. Onların hepsi bunu
reddettiler ve yalnızca Ali: "Ben dünya ve ahirette
senin yardımcınım" dedi. Hz. Resulullah da ona: "Sen
dünya ve ahirette benim Velimsin" dedi.
Yine
Ali, Hatice'den sonra ilk iman eden şahıstır.
Yine
Hz. Resulullah (s.a.a) abasını alıp Hz. Ali, Fatime,
Hasan ve Hüseyin'in üzerine atarak: "Ey Ehl-i Beyt'im
Allah sizden her türlü günahı giderip tertemiz kılmak
ister" buyurmuştur.
Yine Ali, Hz. Peygamber (s.a.a)'ın elbisesini giyerek,
müşriklerin kendini taşladığı bir durumda onun
yatağında yatarak kendi canını feda eden bir kimsedir."
Yine
İbn-i Abbas devam ederek şöyle dedi: "Hz. Resulullah (s.a.a)
"Tebük" savaşına gittiğinde insanlar da Hazret'le
birlikte hareket ettiler. Ali Hazret'e: "Ben de
sizinle beraber gelmek istiyorum" dedi. Hz. Resulullah
(s.a.a): "Hayır" dedi. Bunun üzerine Ali ağladı. Bunu
gören Hz. Resulullah ona: "Mevki açısından bana oranla
Harun'un Musa'ya olan mevkisine sahip olmak istemiyor
musun? Ancak benden sonra peygamber olmayacaktır. Seni
kendi yerime halife kılmadan gitmem doğru olmaz"
buyurdu.
Yine Hz. Resulullah (s.a.a) ona: "Sen benden sonra her
mü'min erkek ve kadının velisisin" buyurmuştur.
Yine İbn-i Abbas şöyle
dedi: "Hz. Resulullah (s.a.a) bütün ashabın evlerinden
mescide açılan kapıları kapattırdı yalnız Ali’nin
kapısını açık bıraktı. Yine Hz. Resulullah (s.a.a)
onun hakkında: "Ben kimin mevlası isem Ali de onun
mevlasıdır." buyurmuştur. (Sayfa: 34)
11.
Resulullah (saa) Vedâ Haccı'ndan döndüklerinde
Gadir-i Hum denilen yerde şöyle buyurmuştur: "Kendimi
çağrılıp icabet etmiş gibi hissediyorum. Ben sizin
aranızda iki paha biçilmez emanet bırakıyorum. Onların
biri diğerinden daha büyüktür. Allah'ın kitabını ve
soyumu. Bakın benden sonra onlara nasıl
davranacaksınız. Çünkü onlar, havuz (Havz-i Kevser)
başında bana dönünceye kadar birbirlerinden
ayrılmayacaklardır." Sonra da şöyle devam eder: "Allah
benim mevlamdır. Ben de her mü'minin mevlasıyım."
Sonra da Ali'nin elinden tutarak: "Ben kimin mevlası
isem, bu Ali de onun mevlasıdır. Allah'ım! Ona dost
olana dost ol ve ona düşman olana düşman ol...." (Sayfa:
36)
12.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Onlardan (Ehl-i
Beyt’imden) öne geçmeyin ki, helâk olursunuz; geri de
kalmayın yine helâk olursunuz. Ve onlara bir şey
öğretmeye kalkışmayın ki, onlar sizden daha
bilgilidirler.” (Sayfa: 37)
13.
"İnsanlardan
öyleleri var ki Allah rızası uğrunda canlarını
satarlar” (Bakara Süresi 189. ayet)
Hz. Ali'nin Hz.
Resulullah'ın yatağında yattığı gecede Hak Teala
Cebrail ile Mikail'e; "Ben sizin ikinizi kardeş kıldım
ve birinizin ömrünü diğerinden daha uzun yaptım,
hanginiz kendi ömrünü arkadaşına bağışlamaya hazırdır"
diye vahyeder. Fakat onların her ikisi de yaşamayı
tercih eder ve ömrünü arkadaşına bağışlamaz.Bunun
üzerine, Hak Teala onlara: "Neden siz Ali gibi
olamadınız! Ben onunla resulüm Muhammed'i kardeş
kıldım. Ali onun yaşamasını sağlamak için kendi canını
ona feda ederek onun yatağında yatmıştır. Öyleyse inin
yere ve onu düşmanlarından koruyun"diye vahyeder.
Cebrail ile Mikail yere inerler ve Cebrail Hazret'in
baş tarafında Mikail de ayak tarafında yer alır ve
Cebrail Hazret'e seslenerek: "Ne mutlu sana, ne mutlu
sana ey Ali bin Ebu Talib! Allah seninle
meleklerine iftihar ediyor" der. İşte bu sırada Allah
Teala: "İnsanlardan öyleleri var ki Allah rızası
uğrunda canlarını satarlar”
ayetini indirdi.
(Sayfa:
38)
14.
Hz. Fatma (sa) buyurdu ki: Resulullah (saa)
vefat ettiği hastalığı esnasında yanında bulunanlara
şöyle buyurdu: "Ey insanlar, ani bir şekilde ruhumu
teslim eder, aranızdan ayrılırım, mazuretiniz olmasın
diye size bir daha hatırlatıyorum: Aranızda iki halife
bırakıyorum. Biri Rabbimin kitabı, öbürü de Ehl-i
Beyt’imdir." Daha sonra Ali'yi elinden tutarak şöyle
buyurdu: "Ali Kur'an'ladır, Kur'an da Ali'yledir,
ikisi Kevser Havuzu’nun başına varana dek birbirinden
asla ayrılmazlar, bunlara karşı nasıl davranacağınızı
sizlere soracağım." (Sayfa: 40)
15.
İmam Ali’den naklen Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: “Ali'yi ancak mümin sever ve kendisini ancak
münafık buğz eder.” (Sayfa: 48)
16.
İmam Ali’den naklen, Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: “...Ey Ali, her kim sana karşı savaşırsa bana
karşı savaşmıştır. Seni buğz eden, beni buğz etmiştir.
Seni söven de beni sövmüştür. Çünkü sen benden nefsim
gibisin. Senin ruhun ruhumdan ve tıynetin
tıynetimdendir. Şanı Yüce olan Allah, seni ve beni
nurundan yarattı. İkimizi seçip beni peygamberliğe ve
seni de imamlığa tercih etti. Ey Ali, senin imamlığını
inkar eden benim peygamberliğimi inkar etmiş olur. Ey
Ali, sen benim vasim, varisim, çocuklarımın babası ve
kızımın kocasısın. Senin emrin emrim ve senin
nehyettiğin benim nehyettiğimdir. Beni peygamberlik
ile gönderip, beni yaratılmışların en hayırlısı kılan
Allah’a yemin olsun ki, sen yaratılmışların üzerine
Allah’ın hüccetisin. Sen Allah’ın sırrına onun
güvendiği ve yarattıkları üzerine onun halifesisin.”
(Sayfa: 53)
17.
İmran bin Husâyn dedi ki: "Resulullah (s.a.a)
bir grup savaşçı gönderdi ve başlarına Ali bin Ebu
Talibi verdi. Ali, elde edilen ganimetinin humusundan
(beşte birinden) kendine bir cariye seçti. Bunu,
maiyetindekilerin bazıları hazmedemedi; onlardan dört
kişi anlaşıp Peygamber'e şikayet etmeyi
kararlaştırdılar. Döndüklerinde biri Peygamber'in
yanına yaklaşıp: "Ey Resulullah! Görüyor musun? Ali
böyle-böyle yaptı" dedi. Peygamber onu duymazlıktan
geldi. Bu sefer ikincisi yaklaşıp aynı sözleri
tekrarladı. Hazret yine duymazlıktan geldi. Üçüncü ve
dördüncü kişi de aynı şeyi tekrarlayınca, Resulullah (s.a.a)'ın
kızdığı yüzünden belli olurcasına onlara dönerek: "Ali'den
ne istiyorsunuz?! Ali'den ne istiyorsunuz?! Ali'den ne
istiyorsunuz?! Ali benden, ben de Ali'denim. O benden
sonra her müminin velisidir" buyurdu.
(Sayfa: 53)
18.
Resulullah
(saa) şöyle buyurdu: "Ali bendendir, ben de Ali'denim,
kendi yerime ancak ben veya Ali eda edebilir" (Sayfa:
54)
19.
Ümmü Seleme'den naklen, Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: "Ali hakladır, hak da Ali'yledir, ikisi
Kıyamet Günü’nde havuz başına varana dek birbirinden
asla ayrılmazlar"
(Sayfa: 55)
20.
Cabir bin Abdullah el-Ansari dedi ki:
Resulullah (saa)’ın İmam Ali hakkında buyurduğu
birtakım özellikler duydum ki, onlardan bir tanesi bir
şahısta olsaydı, ona fazilet ve şeref olarak
yeterliydi. Onun bu buyruğu: “Ben kimin mevlası isem
Ali de onun mevlasıdır.”
Bu buyruğu: “Ali benden Harun’un Musa’ya olan
konumundadır.”
Bu buyruğu: “Ali benden, ben de ondanım.”
Bu buyruğu: “Ali benden, nefsim gibidir. Ona olan
itaat bana itaattir,
ona karşı asi olmak bana
karşı asi olmaktır.”
Bu buyruğu: “Ali’nin savaşı Allah’ın savaşıdır.
Ali’nin barışı Allah’ın
barışıdır.”
Bu buyruğu: “Ali’nin dostu Allah’ın dostudur. Ali’nin
düşmanı Allah’ın
düşmanıdır.”
Bu buyruğu: “Ali, Allah’ın yaratıklarına olan
hüccetidir.”
Bu buyruğu: “Ali’yi sevmek iman, onu buğz etmek
küfürdür.”
Bu buyruğu: “Ali’nin tarafı Allah’ın tarafıdır,
Ali’nin düşmanlarının tarafı da
Şeytan’ın tarafıdır.”
Bu buyruğu: “Ali hakladır, hak da Ali’yledir. İkisi
birbirinden ayrılmazlar.”
Bu buyruğu: “Ali Cennet ve Cehennem’in
bölüştürücüsüdür.”
Bu buyruğu: “Ali’den ayrılan benden ayrılmıştır,
benden ayrılan da Allah’tan
ayrılmıştır.”
Bu buyruğu: “Ali’nin şiası (yandaşları) Kıyamet
Günü’nde kurtulmuş olanlardır.” (Sayfa: 55
-56)
21.
“Önde
geçenler, öne geçmişlerdir” (Vakia Süresi 10. Ayet)
İbn-i Abbas dedi
ki: “Bu ümmetin önde gideni Ali bin Ebi Talib’dir.”
(Sayfa:
60)
22.
Hz. Ali
şöyle buyurdu: "İsteseydim yalnız Fatiha'nın
tefsirinden yetmiş deve yükü kitap yazardım"
(Sayfa: 64)
23.
Hz. Ali: “Perde kaldırılırsa yakinim (bilincim)
artmaz benim.” (Sayfa:65)
24.
Hz. Ali şöyle buyurdu: "Sorun benden beni
yitirmeden, bana gök yollarını sorunuz, onları yeryüzü
yollarından daha iyi tanırım" (Sayfa: 66)
25.
Hz. Ali
şöyle buyurdu: "Bil ki tüm
semavi kitapların esrarı Kur'an'da toplanmıştır,
Kur'an'ın tüm esrarı Fatiha'dadır, Fatiha'nın tüm
esrarı Besmelededir, Besmelenin tüm esrarı 'B'
harfindedir, 'B' harfinin tüm esrarı da onun altındaki
noktadadır." Daha sonra şöyle buyurdu: " 'B' harfinin
altındaki nokta benim." (Sayfa: 69)
26.
Hz. Ali şöyle buyurdu: "Gayb sırlarından bana
sorunuz, mürsel peygamber-lerin tüm ilimlerine varisim
ben" (Sayfa: 69)
27.
Hz. Ali şöyle buyurdu: “Konuşan Kur’an benim.”
(Sayfa 69)
28.
El-Kelbi’den naklen, Abdullah bin Abbas şöyle demiştir:
“Resulullah (saa)’ın ilmi Allah’tandır. Benim ilmim
Ali’dendir. Benim ve tüm sahabenin ilmi, Ali’nin ilmi
yanında ancak yedi denizden bir damla kadardır.” (Sayfa:
70)
29.
Resulullah (saa) Hz. Ali'nin kolundan tutarak
şöyle buyurmuştur: "Bu sadıkların imamı, kafirlerin
katilidir. Ona yardımcı olana yardım olunur, ondan
yardımı esirgeyenden yardım esirgenir." (Sayfa: 72)
30.
Ali bin Musa el-Rida (as)’dan, babası ve
dedelerinden, Hz.Ali 'den naklen, Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: "Ey Ali, ben ilmin kentiyim, sen de
kapısısın, her kim kente, kapıdan değil de başka bir
yerden geçtiğini söylerse yalancıdır" (Sayfa: 72)
31.
Ebu Said Bahteri’den şöyle rivayet etmektedir:
“Hz. Ali (a.s)’ı Kufe minberinde gördüm. Peygamber (s.a.a)’in
yün elbisesini giymiş, sarığını takmış, kılıcına
dayanmıştı. Sonra minbere oturup şöyle buyurdu:
“Beni kaybetmeden önce bana sorunuz. Şüphesiz şu
göğsüm ilimle doludur. Şu içim ilim yatağıdır. Bu
Peygamber (s.a.a)’in (ağzıma sürdüğü) tükürüktür.
Peygamber (s.a.a) bana böylece ilmin tanelerini
yedirdi. Allah-u Teala’ya and olsun ki oturup Tevrat
ehline Tevrat’la, İncil ehline de İncil’le hüküm
verecek olsam ve Allah-u Teala da o iki kitabı
konuşturacak olsa şöyle derler: “Ali sizlere bizimle
hak üzere hüküm verdi. Siz kitabı okuyorsunuz, hâla
akıl etmeyecek misiniz?” (Sayfa: 74)
32.
İbn-i Abbas’dan naklen Hz. Ali (a.s)’nin
minberde şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: “Beni
kaybetmeden bana Allah’ın kitabından sorun. Her ayetin
nerede indiğini, dağda mı, yumuşak toprakta mı
indiğini herkesten iyi bilirim. Bana fitneleri sorun,
her fitnenin ne zaman kopacağını ve onda
öldürülecekleri bilirim.” (Sayfa: 74)
33.
Abdullah bin Mes’ud dedi ki: “Kur’ân yedi harf
üzere inmiştir. Her harfin bir zahiri, bir de batını
vardır. Zahir ve batın ilmi ise Hz. Ali (a.s)’ın
nezdindedir.” (Sayfa: 74)
34.
Hz. Hüseyin (as) buyurdu ki: “Biz her şeyi
apaçık bir imamda saymışız” (Yasin Süresi: 12)
ayeti indiğinde Resulullah (saa)’a sordular ki: Ey
Resullullah, Kuran’ da geçen bu imam Tevrat, İncil,
Zebur veya Kuran mıdır? Resulullah (saa): Hayır, dedi.
O anda babam (Hz. Ali) Resulullah (saa)’ın huzuruna
geldi. Bunun üzerine Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
İşte, Allah’ın her şeyin ilmini içinde saydığı imam
şudur. (Sayfa: 77)
35.
Ammar bin Yasir hazretleri dedi ki: “Müminlerin
Emiri Hz. Ali (as) ile beraber giderken, karıncalarla
dolu bir vadiye vardık. Ben ona: Ey Müminlerin Emiri,
Allah’ın yarattıklarından bu karıncaların sayısını,
aralarında kaç erkek ve kaç dişi mevcut olduğunu bilen
birini bilir misin? diye sordum. Hz. Ali şöyle cevap
buyurdu: Evet, ben bir kişiyi tanırım ki bu
karıncaların sayısını, aralarında kaç erkek ve kaç
dişi olduklarını bilir. Ben dedim ki: O kişi kimdir?
Buyurdu ki: Ey Ammar, Yasin süresindeki (12.Ayet)
“Biz, her şeyi apaçık bir imamda saymışız” ayetini
okumadın mı? Dedim ki: Evet ey Mevlam. Bunun üzerine
Müminlerin Emiri şöyle buyurdu: İşte o apaçık İmam
benim. (Karıncaların sayısını, içlerinde kaç erkek ve
kaç dişi olduklarını ben bilirim)” (Sayfa: 77)
36.
Ebu Zer dedi ki: “Ali aleyhisselam ile
yürürken karıncalarla dolu bir vadiye vardık. Allahu
ekber, tenzih ederim bunların sayısını bilene, dedim.
Bana dedi ki: Öyle deme, bunları yaratanı de. Ben
Allah’ın izniyle bunların sayısını, aralarında kaç
erkek ve kaç dişi olduklarını bilirim” (Sayfa: 77)
37.
Hz. Cafer es-Sadık (as) şöyle buyurdu: “Biz,
her şeyi apaçık bir imamda saymışız” ayeti Emir’ül
Müminin Hz. Ali (as) hakkında inmiştir. (Sayfa: 77)
38.
Ümmü Seleme'den naklen, Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: "Allah her peygambere bir Vasi tayin etti,
Ali de soyumda, Ehli Beytimde ve ümmetimde benden
sonra vasimdir" (Sayfa: 79)
39.
Ebu Büreyda ve babasından naklen, Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: "Her Peygamberin bir vasisi ve varisi
olur, benim vasim ve varisim de Ali'dir" (Sayfa:
79)
40.
İmam Cafer es-Sadık, babası ve dedelerinden
naklen, Resulullah (saa) İmam Ali’ye hitaben şöyle
buyurdu: "Ey Ali, ben peygamberlerin sonuncusu
olmasaydım, sen peygamberliğime ortak olurdun. Sen
peygamber değilsin, ama peygamberin vasisi ve
varisisin. Sen vasilerin üstadı ve takva sahiplerinin
imamısın" (Sayfa: 80)
41.
Asbağ bin Nebate dedi ki: Emir’ül Müminin bir
hutbesinde şöyle buyurdu: “Ey insanlar,
yaratılmışların imamı ve yaratılmışların en
hayırlısının vasisi benim. Ben tahir ve hadi olan
zürriyetin babasıyım. Resulullah (saa)’ın kardeşi,
vasisi, safiysi ve habibi benim. Müminlerin Emiri,
elleri ve ayakları temiz olanların önderi ve vasilerin
seyyidi benim. Bana karşı savaşmak, Allah’a karşı
savaşmaktır. Bana karşı barış içinde olan, Allah’a
karşı barış içindedir. Bana itaat etmek Allah’a itaat
etmektir. Benim velayetim, Allah’ı velayetidir. Bana
tabi olanlar Allah’ın evliyalarıdır ve bana yardımcı
olanlar Allah’a yardımcı olanlardır.” (Sayfa: 81)
42.
İmam Cafer-i Sadık, babası ve dedelerinden
naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ey Ümmü
Seleme, kendin duy ve söyleyeceklerime şahid ol. Bu
Ali, dünyada ve ahirette kardeşimdir, kendisi dünyada
sancağımı taşıdığı gibi yarın Kıyamet gününde de
Liva-i hamdi taşıyacaktır. Bu Ali, vasim, bana lazım
olacak şeyleri yerine getirecek ve münafıkları
Cennet’teki Kevser Havuzu’mun kenarından kovacak
olandır. Ey Ümmü Seleme, bu Ali müslümanların seyyidi,
takva sahiplerinin imamı, elleri ve ayakları temiz
olanların önderidir. Kendisi ahdi bozanlara, adaletten
sapıp zulmedenlere ve dinden çıkanlara karşı savaşıp
onları öldürendir.” Ümmü Seleme dedi ki: “Ey
Resulullah, ahdi bozanlar kimlerdir?” Resulullah
buyurdu ki: “Onlar, Ali’ye Medine’de beyat edip,
Basra’da beyati bozanlardır.” Ümmü Seleme dedi ki: “Ey
Resulullah, adaletten sapıp zulmedenler kimlerdir?”
Resullah buyurdu ki: “Onlar Ebu Süfyan’ın oğlu (Muaviye)
ve Şam’daki yardımcılarıdır.” Ümmü Seleme dedi ki: “Ey
Resulullah, dinden çıkanlar kimlerdir?” Resulullah
buyurdu ki: “Onlar, Nehrivan ashabıdır (Haricilerdir)”
(Sayfa: 81)
43.
“Senden
önceki peygamberlere sor” (Zuhruf Süresi 45. Ayet)
İbn-i Abdül Birr
dedi ki: Resulullah (saa) isra gecesinde miraca
çıktığında Allahu Teala onunla birlikte peygamberleri
bir araya topladı ve şöyle buyurdu: “Ey Muhammed,
‘Senden önceki peygamberlere sor,’ ne üzere
gönderildiniz?” Peygamber efendimiz onlara sorunca
onlar dediler ki: “Biz, Lâ ilâhe illallâh şahadeti,
senin peygamberliğinin ikrarı ve Ali bin Ebi Talib’in
velayeti üzerine gönderildik.” (Sayfa: 82)
44.
İmam Cafer-i Sadık, babası ve dedelerinden,
İmam Ali’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
“Fatıma kalbimin sürurudur. Oğulları ise ilmimin
semeresidir. Kocası da gözlerimin nurudur. Evladından
olan imamlar da, Rabbimin emanı ve gökten yere uzanmış
Allah'ın ipidir. Her kim onlara tutunursa kurtulur ve
her kim muhalefet ederse aşağılara düşüp helak olur.”
(Sayfa: 82)
45.
Hz. Ali, Cabir bin Abdullah el-Ansari ve
Mücahit'ten naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
"Ben ilmin kentiyim, Ali de kapısıdır, her kim ilim
isterse kapıya gelsin" (Sayfa: 82)
46.
İbn-i Ömer dedi ki: Resulullah (saa)’a sordular
ki: Mirac gecesinde Allah seninle kimin lugatı ile
muhatap oldu? Resulullah buyurdu ki: Allah, Ali bin
Ebi Talib’in lugatı ile bana muhatap oldu ve bana
ilham edip ona sordum ki: Ey Rab, sen mi bana muhatap
oluyorsun yoksa Ali mi? Allah bana buyurdu ki: Ey
Ahmed, ben eşyalar gibi bir şey değilim, insanlar ile
kıyas edilemem ve eşyalar ile vasıflanamam. Seni
nurumdan yarattım ve senin nurundan Ali’yi yarattım.
Kalbinin içine baktım, kalbinde Ali bin Ebi Talib’den
daha sevgili olanı görmedim ve böylece kalbin mütmain
olsun diye onun lugatı ile sana muhatap oldum. (Sayfa:
83)
47.
Ebi Said el-Hudri’den naklen, Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: Kıyamet Günü olduğunda Allahu Teala
bana ve Ali’ye şöyle buyuracak: Sizi buğz edenlerinizi
Cehennem’e, sevenlerinizi de Cennet’e geçirin. Bu da
onun şu buyruğudur: “Siz ikiniz, atın Cehennem’e
her inatçı kafiri” (Kaf Süresi 24. Ayet),
maksat peygamberliğimde kafir olup, Ali'nin itaatinde
inatlık edendir. (Sayfa: 85)
48.
İmam Ali’den naklen, Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: “Ey Ali, sen benim vasimsin. Senin savaşın
benim savaşımdır, senin barışın da benim barışımdır.
Sen imamsın ve aynı zamanda onbir imamın babasısın,
onlar masum ve temiz olanlardır. Dünyayı adalet ve hak
ile dolduracak olan Mehdi de onlardadır. Onları buğz
edenlerin vay haline olsun. Ey Ali, bir kişi seni ve
evladını Allah ile severse, Allah o kişiyi sizlerle
beraber haşr edecektir. Sizler de benimle yüksek
derecede olacaksınız. Ey Ali sen Cennet ve Cehennem’i
bölensin. Seni sevenleri Cennet’e ve seni buğz
edenleri de Cehennem’e geçireceksin.” (Sayfa: 85)
49.
Resulullah
(saa) şöyle buyurdu: "Kıyamet Günü’nde Ali bin Ebi
Talib, Cennet’in yüksekliklerinde olan Firdevs
Dağı’nın üzerinde bulunacak, o dağın üstünde Alemlerin
Rabbinin arşı ve altında kol kol akan Cennet’in içine
akan nehirler vardır, kendisi nurdan bir kürsüye
oturup elinde tesnim (içecek) olacak, onun ve Ehl-i
Beyt’inin velayetini kabul etmeyenler, Sırat’ın
üstünden geçemeyecek. Ali o gün, sevenlerini Cennet’e,
buğz edenlerini de Cehennem’e geçirecektir"
(Sayfa: 86)
50.
Şafii Mezhebinin imamı Şafii diyor ki:
“Ali’nin sevgisi kalkandır,
Cehennem ve Cennet’i bölendir,
Mustafa’nın gerçek vasisidir,
İnsanların ve cinlerin imamıdır.” (Sayfa: 86)
51.
İmam Cafer’üs-Sadık babalarından, Ali bin Ebi
Talib'ten naklen Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Ey
Ali, sen benden Şit'in Adem'e olan mertebesinde,
Sam'ın Nuh'a olan mertebesinde, İshak'ın İbrahim'e
olan mertebesin-de Ki Allah’ın buyurduğu gibi:
'İbrahim de bunu oğullarına vasiyyet etti ve Yakup
da' (Bakara-132), Harun'un Musa'ya olan
mertebesinde ve Şem'un'un İsa'ya olan mertebesindesin,
sen de benim vasim ve varisimsin. Sen onlardan daha
kıdemli, daha bilgili ve daha anlayışlısın, kalbin
onların kalplerinden daha şecaatlidir, sen onlardan
daha cömertsin. Sen ümmetimin imamı ve Cennet ve
Cehennem’in taksimcisisin. Senin sevginle müminler,
kafirler ve münafıklar ayırt edilir." (Sayfa: 86)
52.
Resulullah saa şöyle buyurdu:
"Allah’ım, ben de kardeşim
Musa'nın söylediğini söylüyorum:
'Allah’ım bana Ehlimden bir vezir kıl, kardeşim Ali'yi,
onunla arkamı kuvvetlendir, onu işime ortak kıl, seni
bol bol tesbih edelim, seni çok analım, şüphesiz sen
bizi görmektesin' " (Sayfa: 87)
53.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Ali'nin
kapısından başka mescide açılan tüm kapıları kapatmaya
emrolundum, aranızda konuşanlar oldu, Allah’a yemin
olsun ki ben kendimden ne açtım, ne de kapattım, ben
ancak emrolunduğum şeyi yerine getirdim" (Sayfa:
87)
54.
İbn-i Ömer, Huzeyfe, Sa'd bin Ebu Vakkas, Berra
bin Azib ve İbn-i Abbas'tan nakledilen bir hadiste
şöyle yazıyor: "Bir gün Hz. Resulullah mescide gelerek:
"Allah Musa'ya vahyedip: "Benim için temiz bir
mescit yap ve onda ancak sen ve kardeşin Harun
yaşayabilirsiniz" buyurdu. Allah Tela bana da
temiz bir mescit yapmamı ve onda ancak ben ve kardeşim
Ali'nin yaşayabileceğini emretmiştir" buyurdu." (Sayfa:
87)
55.
Zeyd bin
Erkam, İbn-i Abbas, Cabir bin Abdullah ve Cabir bin
Semra'dan naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Ali'nin
kapısı müstesna, mescide açılan tüm kapıları kapatınız"
(Sayfa: 88)
56.
Ayşe’den
naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Ali'nin
yüzüne bakmak ibadettir"
(Sayfa: 90)
57.
“Seni
yardımı ve müminlerle destekleyen odur”(Enfal Süresi
62. Ayet)
Resulullah
(saa) şöyle buyurdu: “Arş’a şöyle yazılmıştır: Lâ
ilâhe illallâh, tekim ve ortağım
yoktur. Muhammed kulum
ve elçimdir, onu Ali ile teyid ettim” (Sayfa: 94)
58.
Hz. Ali, Amru İbn-i Ved'e karşı savaşmak için
karşı çıktığında ve bütün müslümanlar ona karşı aciz
kaldıklarında Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "İman'ın
hepsi, Şirk'in hepsine indi" (Sayfa: 94)
59.
Abdullah bin Mesud; “Allah müminlere kifayet
etti” (Ahzap Süresi -25) ayetini şöyle
okurdu: “Allah müminlere Ali ile kifayet etti”
(Sayfa: 95)
60.
“Ve
aralarında bir müezzin (münadi), Allah’ın laneti
yalancıların üzerine olsun diye bağırır. (Araf Süresi
44. Ayet)
el-Hakim
el-Haskani senedinde Muhammed bin Hanefi’den, o da
babası Hz. Ali şöyle buyurdu: “Ve aralarında bir
müezzin (münadi), Allah’ın laneti yalancıların
üzerine olsun diye bağırır” ayetindeki müezzin (münadi)
benim. (Sayfa: 101)
61.
el-Hakim el-Haskani senedinde Ebi Salih’ten, o
da İbn-i Abbas’ tan, Hz.Ali (as) şöyle buyurdu: “Benim
Allah’ın kitabında insanların bilmediği isimlerim
vardır. Onlardan biri şudur: ‘Ve aralarında bir
müezzin (münadi), Allah’ın laneti yalancıların
üzerine olsun diye bağırır.’ Onlar velayetimde
yalanlama yapanlar ve hakkımı hafife alanlardır.” (Sayfa:
101)
62.
“Aralarında perde vardır, Araf’ın üzerinde onları
yüzlerinden tanıyan adamlar vardır.”
(Araf Süresi 46. Ayet)
el-Menakıb
senedinde Zadan’dan, o da Selman-ı Farisi’den, dedi ki:
“Resulullah’ın, Hz. Ali’ye on kereden fazla şöyle
buyurduğunu duydum: Ey Ali, sen ve senden sonraki
vasiler Cennet ve Cehennem arasındaki Araf’sınız.
Cennet’e, sizi tanıyıp, sizin de kendisini tanıdığı
kimseden başka kimse geçmeyecek. Cehennem’e de sizi
inkar eden ve sizin de kendisini inkar ettiği kimseden
başka geçmeyecektir.” (Sayfa: 102)
63.
el-Hakim senedinde Asbağ bin Nebate’den, dedi
ki: Hz. Ali’nin yanındaydım, İbn’ il Keva onun yanına
geldi ve ona bu ayeti “Araf üzerinde onları
yüzlerinden tanıyan adamlar vardır.” (Araf Süresi
46.Ayet) hakkında sordu. Hz. Ali ona şöyle buyurdu:
Ey İbn’ il Keva, Kıyamet Günü’nde Cennet ve Cehennem
arasında duracaklar biziz. Bizi seveni yüzünden
tanıyıp onu Cennet’e geçireceğiz, bizi buğzedeni de
yüzünden tanıyacağız ve Cehennem’e geçecek. (Sayfa:
102)
64.
Fudayl bin Yaser’ den, İmam Bakır (as) şöyle
buyurdu: “De ki, benimle sizin aranızda tanık
olarak Allah ve yanında kitabın ilmi bulunan yeter.”
(Rad Süresi 43) ayeti Hz.Ali (as) hakkında indi.
Kendisi, bu ümmetin alimidir. (Sayfa: 102)
65.
İmam Musa bin Cafer (as)’den, Zeyd bin Ali’den,
Muhammed bin Hanefi’den, Selman-ı Farisi’ den, Ebu
Said el-Hudri’den, dediler ki: “De ki, benimle
sizin aranızda tanık olarak Allah ve yanında kitabın
ilmi bulunan yeter” ayeti Hz.Ali hakkında indi.
(Sayfa: 103)
66.
İbn-i Abbas dedi ki: “De ki, benimle sizin
aranızda tanık olarak Allah ve yanında kitabın ilmi
bulunan yeter.” O, Ali (as)’dir. Çünkü kendisi
tefsirde, tevilde, nesih ve mensuhta alimdir. (Sayfa:
104)
67.
Muhammed bin Hanefi dedi ki: “Babam Hz.Ali’nin
yanında ilk ve son kitabın ilmi vardır.” (Sayfa:
104)
68.
“Yakın
akrabalarını korkut” (Şuara 214)
ayeti nazil olduğunda Resulullah (saa) akrabalarını
yemeğe davet etti. Yemeklerini yedikten sonra ayağa
kalkarak şöyle buyurdular: “Ey Abdulmuttalip oğulları!
Allah Teala, beni bütün halka genel olarak ve size de
özel olarak peygamber göndermiş ve bana “yakın
akrabalarını korkut” emrini vermiştir. Ben de sizi
dile hafif gelen ama terazide ağır olan iki söze davet
ediyorum. Eğer onları kabul ederseniz Arap ve gayri
Araba hakim olursunuz ve bütün ümmetler sizin emriniz
altında olurlar; onlarla cennete girer ve onlarla
cehennem ateşinden kurtulursunuz. O iki söz;
‘Allah’tan gayri bir mabudun olmadığına ve benim de
onun elçisi olduğuna şehadet getirmektir.’ Her kim bu
konuda benim davetimi icabet eder ve bu risaleti
gerçekleştirmemde bana yardımcı olursa benim kardeşim,
vasim, vezirim, varisim ve benden sonra halifem
olacaktır.”
mecliste hazır
bulunanlardan, on yaşında olan Hz. Ali (a.s)’dan başka
hiç kimse cevap vermedi. Resulullah (s.a.a) bu sözü üç
kez tekrarladı. Her üç defasında da Hz. Ali’den başka
O’nun davetini kabul eden olmadı. Bunun üzerine
Resulullah (s.a.a) orada hazır olan cemaata şöyle
buyurdular: “Bu (Ali), sizin aranızda benim kardeşim,
vasim ve halifemdir.” (Sayfa: 105)
69.
Hz. Ali
şöyle buyurdu: "Bu ümmet yetmiş üç fırkaya bölündü,
yetmiş ikisi ateşin içinde ve biri -Ki Allah
haklarında şöyle buyurmuş 'Yarattıklarımızdan hakka
hidayet eden ve adaleti yerine getiren bir ümmet
vardır' (Araf 181. Ayet)- onlar ben ve benim
tabilerim (yandaşlarım)' dir, Cennet’teyiz."
(Sayfa: 109)
70.
“Ant
olsun ki nimetlerden sorulacaksınız” (Tekasür Süresi
8.Ayet) Bu
ayet için İmam Cafer es-Sadık şöyle buyurdu:
“Nimetler, Emirül Müminin Ali bin Ebi Talib’ in
velayetidir.” (Sayfa: 111)
71.
“Ant
olsun ki nimetlerden sorulacaksınız” (Tekasür Süresi
8.Ayet) Bu
ayet için İmam Muhammed’il Bâkır şöyle buyurdu:
“Vallahi ne yemeden ne içmeden, velakin velayetimizden
(Sorulacaksınız)” (Sayfa: 111)
72.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Kıyamet Günü
olunca, kul bir adım atmadan dört şeyden
sorgulanacaktır. Ömrünü nasıl tükettiğinden, bedenini
nerede eksilttiğinden, malını nereden kazanıp nerede
harcadığından ve biz Ehl-i Beyt'in sevgisinden." (Sayfa:
113)
73.
Abdullah bin Cabir şöyle diyor: "Allah'a,
Resulü'ne ve emir sahiplerine itaat etmenin vacip
olduğunu bildiren ayet indiği gün Peygamber'e sordum:
"Allah ve Resulü'nü tanıyoruz. Ama emir sahiplerinin
kimler olduğunu bilmiyoruz. Onlar kimlerdir?"
Hazret şöyle
buyurdular: Onlar benim halifelerimdir. Onların ilki
Ali bin Ebu Talib, sonra Hasan, sonra Hüseyin, sonra
Ali bin Hüseyin, sonra da Tevrat'ta Bakır diye anılan
Muhammed bin Ali'dir. Ey Cabir! Sen onu göreceksin.
Gördüğünde benim selamımı ona iletirsin. Ondan sonra
Cafer bin Muhammed Es-Sadık, sonra Musa bin Cafer,
sonra Ali bin Musa, sonra Muhammed bin Ali, sonra Ali
bin Muhammed, sonra Hasan bin Ali ve en sonuncusu
Allah'ın yeryüzündeki hücceti ve kulları arasındaki
saklantısı olan, benim isim ve künyemi taşıyan Hasan
bin Ali'nin oğludur. (Sayfa: 114)
74.
“Bilmediklerinizi Zikir Ehli’ne sorunuz” (Nahl Süresi
43.ayet – Enbiya Süresi 7.ayet)
Cabir el-Cufi dedi ki:
“Bilmediklerinizi Zikir Ehli’ ne sorunuz” ayeti
indiğinde Hz. Ali
şöyle buyurdu: Zikir Ehli biziz. (Sayfa: 119)
75.
İmam Cafer-i Sadık, babası ve dedelerinden,
İmam Ali’den naklen, Resulullah (saa) bir grup
ashabına şöyle buyurdu: “Allah-u Teala, kardeşim
Ali’ye sayılmayacak kadar çok faziletler vermiştir.
Kim onun faziletlerinden birini, ona ikrar ettiği
halde zikrederse, Allah-u Teala onun geçmişte ve son
zamanda işlediği günahlarını bağışlar. Kim onun
faziletlerinden birini yazarsa, melekler sürekli
olarak o yazıdan bir eser kaldıkça ona mağfiret
dilerler. Kim onun faziletlerinden birini dinlerse,
Allah Teala, onun işitmek yoluyla işlediği günahlarını
bağışlar. Kim onun faziletlerini içeren bir kitaba
bakarsa, Allah Teala, onun bakmak yoluyla işlediği
günahlarını affeder. Ali bin Ebi Talib’e bakmak ibadet
ve onu zikretmek ibadettir, bir kulun imanı ancak onun
velayetini kabul edip ve onun düşmanlarından
uzaklaşırsa kabul olur”
(Sayfa: 121)
76.
Semmak bin Harp’ten, Said bin Cübeyr’den dedi
ki: İbn-i Abbas’a dedim ki: İnsanların Ali hakkındaki
ihtilafını soracaktım sana. Dedi ki: Ey Cübeyr oğlu,
bana tek bir gecede üç bin fazileti olan bir şahıs
hakkında soruyorsun ve o kurbet gecesinde Bedir’deki
Kalib adlı kuyuda iken Rabbinin yanından üç bin melek
ona selam verdi. Sen bana Resulullah (saa)’ın vasisi,
havuzunun sahibi, mahşerde bayrağının sahibi hakkında
soruyorsun. Abdullah bin Abbas’ın nefsi elinde olana
and olsun ki, dünyanın denizleri mürekkep olsa,
ağaçları kalem olsa, halkı da katip olsalar Ali bin
Ebi Talib’in fazilet ve özelliklerini sayıp
yazamazlardı. (Sayfa: 122)
77.
Ali bin Hüseyin’den, babası ve dedesi İmam
Ali’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
Sizlerin bana itaat etmenizi Allah farz kıldı ve
sizlerin bana karşı asi olmanızı nehyetti. Ben de
sizlerin benden sonra Ali'ye itaat etmenizi farz
kılıp, ona asi olmanızı sizlere nehyediyorum. Ali
benim vasim ve varisimdir. Kendisi bendendir, ben de
ondanım. Onu sevmek imandir ve onu buğz etmek ise
küfürdür. Ali'yi seven beni sevmiştir ve onu buğz
eden ise beni buğz etmiştir. Ben kimin mevlası ise
Ali de onun mevlasıdır, ben de her kadın, erkek
müslümanın mevlasıyım. Ben ve Ali bu ümmetin
babalarıyız. (Sayfa: 123)
78.
İmam Cafer-i Sadık, babası ve dedelerinden,
İmam Ali’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
“Ey Ali, sen benim kardeşim, varisim ve vasimsin.
Seni seven beni sevmiştir ve seni buğz eden beni
buğz etmiştir. Ey Ali, ben ve sen bu ümmetin
babalarıyız. Ey Ali, ben ve sen ve evladından olan
imamlar dünyada seyyid ve ahirette melikleriz. Her
kim bizleri tanırsa Allah'ı tanımıştır ve her kim
bizleri inkar ederse Allah'ı inkar etmiştir.” (Sayfa:
123)
79.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ey Ali, sen
benim kardeşim, safiyim, vasim, vezirim ve eminimsin.
Sen benden Harun’un Musa’ya olan menzilesindesin,
ancak şu farkla ki, benden sonra peygamber yoktur.
Her kim seni sevip ölürse, Allah o kişiye iman ve
eman ile hatmedecektir. Her kim seni buğz edip
ölürse, o kişiye İslam’dan bir nasip olmayacaktır.”
(Sayfa:124-125)
80.
Ebu Zer’den o da İmam Ali’den naklen
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Cebrail inip bana
dedi ki: Ey Muhammed, Allah; Ali'yi ve sevenlerini
sevmeni emretti.” (Sayfa: 125)
81.
İbn-i Abbas’tan naklen Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: “Ya Ali! Halk arasındaki misalin,
Kur’ân’daki “Kulhuvallahu ehed” suresine benzer; kim
onu bir defa okursa, adeta Kur’ân’ın üçte birini
okumuştur; kim onu iki defa okursa, adeta Kur’ân’ın
üçte ikisini okumuştur; kim onu üç defa okursa,
adeta Kur’ân’nın hepsini okumuştur. Ya Ali, sen de
böylesin! Kim seni kalbiyle severse, imanın üçte
birini elde etmiştir; kim kalbi ve diliyle seni
severse imanın üçte ikisini elde etmiştir; kim seni
kalbi, dili ve eliyle severse imanın hepsini elde
etmiştir. Beni hak olarak peygamber gönderen Allah’a
ant olsun ki, eğer yeryüzünün ehli, gök ehli gibi
seni sevmiş olsaydı, Allah onlardan bir kişiyi bile
ateşle azap etmezdi.” (Sayfa: 125)
82.
Abdullah bin Abbas dedi ki: “Allah’ın
kitabında Ali hakkında indiği kadar hiç kimse
hakkında (ayet) inmemiştir.” (Sayfa: 125)
83.
Asbağ bin Nebate’den Hz..Ali (as) şöyle
buyurdu: “Kuran dört çeyrek indi: Bir çeyrek bizim
hakkımızda, bir çeyrek düşmanlarımız hakkında, bir
çeyrek sünen ve örnekler, bir çeyrek de farzlar ve
hükümler hakkında inmiştir.” (Sayfa 126)
84.
İbn-i Abbas’tan naklen, Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: “Ey Ali, sen havuzumun ve sancağımın
sahibisin ve sen benim kalbimin sevgilisisin. Sen
benim vasim, ilmimin varisi ve tüm peygamberlerin
ilim yerisin. Sen Allah'ın yeryüzündeki güvendiği ve
insanlar üzerinde onun hüccetisin. Sen imanın rüknü
ve İslamın direğisin. Sen, zifri karanlığın
aydınlığı ve hidayetin nurusun. Sen aşikar, belli
olan yol ve dosdoğru olan sıratsın. Sen elleri ve
ayakları temiz olan insanların önderi ve müminlerin
melikisin. Ben kimin mevlası isem sen de onun
mevlasısın. Ben ise her erkek ve kadın müminlerin
mevlasıyım. Seni ancak temiz doğumlu bir kişi sever
ve ancak kötü doğumlu olan kişi buğz eder. Miraç’ta
Allah beni katına aldığında bana şöyle bildirdi: Ey
Muhammed, Ali'ye benden selam söyle ve bildir ki,
kendisi evliyamın imamı ve bana itaat edenlerin
nurudur. Ona bu keramet kutlu olsun. (Sayfa: 133)
85.
Hz. Ali Hendek gününde Amru bin Vedd’i
öldürdüğünde Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:
“Ali’nin Hendek günündeki darbesi, ümmetimin Kıyamet
Günü’ne dek bütün amellerinden daha üstündür.” (Sayfa
137)
86.
“Allah müminlere kifayet etti” (Ahzap Süresi 25.
Ayet)
Ebu Naim el-Hafız
senedinde, Abdullah bin Mesud dedi ki: Hz.Ali
Hendek gününde Amru bin Ved’i öldürdüğünde Allahu
Teala şu ayeti indirdi: “Allah müminlere Ali ile
kifayet etti.”
(Sayfa: 137)
87.
Celaleddin es-Suyuti rivayet eder ki: Bu ayet:
“Allah müminlere Ali ile kifayet etti”
Abdullah bin Mesud’un mushafındandır. (Elimizdeki
Kuran’da “Ali ile” (Bi Ali) sözcükleri
bulunmamaktadır). (Sayfa: 137)
88.
İmam Hasan el-Askeri, babası, dedelerinden
naklen, Resulullah (saa) İmamı Ali’ye şöyle buyurdu:
“Ey Hasan’ın babası Güneş’e hitap et, o sana cevap
verecektir. Müminlerin Emiri şöyle hitap etti: Selam
olsun sana ey Allah'ın itaatkar kulu. Güneş şöyle
cevap verdi: Selam senin üzerine de olsun ey
Müminlerin Emiri, takva sahibi olan insanların imamı
ve elleri ve ayakları temiz olanların önderi.” (Sayfa:
140)
89.
Menakıb sahibi Ebi Cafer el-Bakır’dan, Cabir
bin Abdullah’tan nakleder ki: Güneş, İmam Ali'ye
yedi kere hitap etti. (Sayfa: 141)
90.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Kim benim
gibi yaşayıp, benim gibi ölmeyi ve bana Allah'ın
va'dettiği ebedi Cennet'e gitmeyi istiyorsa, Ali ve
ondan sonraki zürriyetini kendine veli edinsin.
Çünkü hiçbir zaman onlar sizi hidayet kapısından
çıkarıp dalalet kapısına yöneltmezler." (Sayfa:
149-150)
91.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Kim, benim
hayatımla yaşamayı, benim ölümümle ölmeyi ve
Rabb’imin bana vadettiği Huld cennetine girmeyi
arzuluyorsa, benden sonra Ali’yi, ondan sonra da
zürreyitini sevmelidir. Çünkü onlar, sizi hidayet
kapısından çıkarmaz ve sapıklık kapısına da
sokmazlar.” (Sayfa: 150)
92.
Hz. Ali şöyle buyurdu: "Ben Cehennem’in
taksimcisiyim, Kıyamet Günü’nde Cehennem’e bu senin,
bu da benim diyeceğim" (Sayfa: 162)
93.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ey insanlar,
fazilet, şeref ve menzilet Allah Resulü’nün ve
zürriyetinin velâyetini kabul etmektedir. Öyleyse,
batıl yollar sizi kapıp almasın.”
(Sayfa: 169)
94.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Müjde olsun
ey Ali, hayatın ve ölümün benimle beraberdir”
(Sayfa:
179)
95.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ey Fatıma,
müjde olsun ki mehdi sendendir”
(Sayfa:
179)
96.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Sırat’a en
sabit olanınız Ehli Beyt’imi en aşırı seveninizdir.”
(Sayfa:
179)
97.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Allahım,
Ali’yi koruyanı sen koru, ona ikramda bulunana sen
de ikramda bulun, onu hor göreni sen de hor gör.”
(Sayfa:
179)
98.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Allahım ben
onları (Hasan ve Hüseyin) seviyorum, sen de sev.
Onlara buğz edene sen de buğzet.”
(Sayfa:
179)
99.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ey Allahım,
ondan (Ali’den) sıcak ve soğuğu gider.”
(Sayfa:
179)
100.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ey Ali, razı
olmaz mısın ki ben senin kardeşinim, sen de benim
kardeşimsin.”
(Sayfa:
179)
101.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Fatıma’yı
Ali ile evlendirmemi Allah bana emretti.”
(Sayfa:
179)
102.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Allah,
Fatıma’nın gazabına gazaplanır, razı olmasına razı
olur.” (Sayfa:
179)
103.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Allah,
meleklerine karşı her gün Ali’yle övünür.”
(Sayfa:
179)
104.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ey Ali,
Allah senin rızana rıza, gazabına da gazap gösterir.”
(Sayfa:
179)
105.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Hasan ve
Hüseyin Cennet gençlerinin sultanlarıdır.”
(Sayfa:
179)
106.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ali benden,
ben de Ali'denim, kendisi tüm müminlerin Veli'sidir”
(Sayfa: 179)
107.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Fatıma
benden bir parçadır, onu gazaplandıran beni
gazaplandırır.”
(Sayfa:
179)
108.
Ebu Zer el-Gaffari’den naklen, Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: “Ben peygamberlerin sonuncusuyum,
sen de ey Ali vasilerin sonuncususun.”
(Sayfa:
179)
109.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ben hikmet
eviyim, Ali de kapısıdır.”
(Sayfa:
179)
110.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ben ilmin
kentiyim, Ali de kapısıdır.”
(Sayfa:
179)
111.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ben Adem
oğullarının efendisiyim, Ali de Arapların
efendisidir.”
(Sayfa:
179)
112.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ben ve Ali,
Allah’ın yaratıklarına olan hüccetiyiz.”
(Sayfa:
179)
113.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ben ve Ali,
aynı ağaçtanız, insanlar ise çeşitli
ağaçlardandırlar.”
(Sayfa:
179)
114.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Sırrımın sahibi Ali
bin Ebi Talib'tir"
(Sayfa: 180)
115.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ali’ye
düşmanlık edene Allah düşmanlık etsin” (Sayfa:
180)
116.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ben-i Haşim,
arapların ve yaratılmışların en hayırlısıdır.” (Sayfa:
180)
117.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Benim dinimi
ilk değiştiren Ben-i Ümeyye’den bir şahıstır.”
(Sayfa: 180)
118.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Cefa ve baği
Şam’dadır.” (Sayfa: 180)
119.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ali'yi
sevmek ateşten (Cehennemden) kurtuluştur, Ali'yi
sevmek ateşin odunu yediği gibi günahları yer,
Ali'yi sevmek nifaktan kurtuluştur.” (Sayfa: 180)
120.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Mümin
sahifesinin ünvanı Ali'ye olan sevgisidir.”
(Sayfa:180)
121.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Ali ve şiası
(yandaşları) Kıyamet gününde kurtulmuş olanlardır"
(Sayfa: 180)
122.
Resulullah (saa) Hz. Ali'ye hitaben şöyle buyurdu:
"Müslümanlar'ın efendisi, muttakilerin (çekinenlerin)
imamı hoş geldin."
(Sayfa: 181)
123.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Her kim halifelik
için Ali ile savaşırsa onu öldürünüz.” (Sayfa: 181)
124.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Ali'ye sövmeyiniz,
zira Ali, Allah’ın zatına sürülmüştür"
(Sayfa:
181)
125.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ben-i
Ümeyye’nin vay haline, Ben-i Ümeyye’nin vay haline,
Ben-i Ümeyye’nin vay haline!” (Sayfa: 181)
126.
Resulullah (saa) Hz. Ali’ye hitaben şöyle
buyurmuştur: “Benden sonra ümmetime ihtilâf
ettikleri hususları açıklayacak olan sensin.” (Sayfa:
182)
127.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ey Ali, seni
ancak mümin sever ve sana ancak münafık buğz eder.”
(Sayfa: 182)
128.
Resulullah’ın hanımı Ümmü Seleme'den naklen,
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Ali Kur'an’ladır,
Kur'an da Ali'yledir, ikisi havuz başına varana
dek birbirinden ayrılmazlar" (Sayfa: 185)
129.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Biz Ehl-i
Beyt'i ancak mü'min ve muttaki olan sever; ve bize
ancak münafık ve şaki olan kin besler."
(Sayfa: 192)
130.
Hz. Ali şöyle buyurdu: "En büyük Sıddık
benim, Ebu Bekir iman edip Müslüman olmadan önce
iman edip Müslüman oldum"
(Sayfa: 202)
131.
İmam Aliyyür Rıda’dan, Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: “Ey Ali, sen Cennet’e ilk girecek olansın
ve hesapsız Cennet’e geçeceksin.”
(Sayfa: 203)
132.
İbn-i Abbas’tan naklen, Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: “Ali benden, başımın gövdemdeki
menzilesi gibidir” (Sayfa: 204)
133.
Bir kişi Ebu Zer hazretlerinin yanına gelir,
Ebu Zer ise o anda mescidin içinde oturuyordu. İmam
Ali de Ebu Zer’in önünde namaz kılıyordu. O kişi Ebu
Zer hazretlerine dedi ki: “Ey Ebu Zer, sana en
sevgili olan kişiden haber edecek misin ki, Allah’a
yemin olsun ki sana en sevgili olan insanın
Resulullah’a da en sevgili olduğunu biliyorum. Ebu
Zer şöyle buyurdu : Evet öyledir, nefsim, kudret
elinde olan Allah’a yemin olsun ki, bana en sevgili
olan zamanında Resulullah (saa)’a en sevgili olanı
idi ki, kendisi şu şeyhtir. Eliyle İmam Ali (as)’ye
işaret etti. (Sayfa: 204)
134.
İbn-i Abbas dedi ki: Allah’a ant olsun ki,
Resulullah (saa)’ın şöyle buyurduğunu duydum: "Ali'ye
söven bana sövmüştür, bana söven de Allah’a
sövmüştür, Allah’ı söven kişiyi, Allah onu burnu
üzere ateşe dökecektir" (Sayfa: 205)
135.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Bana itaat
eden Allah'a itaat etmiş olur, bana isyan eden ise
Allah'a isyan etmiş olur. Ali'ye itaat eden ise bana
itaat etmiş olur, ona isyan eden ise bana isyan
etmiş olur." (Sayfa: 205)
136.
Ebu Bekir'den naklen, Resulullah (saa) şöyle
buyurdu:"Ali'den izni olmayan hiç kimse Sırat'tan
geçemeyecektir." (Sayfa: 207)
137.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Vasim,
varisim, borcumu ödeyen ve vad ettiğimi yerine
getiren Ali bin Ebi Talib’dir.”
(Sayfa: 208)
138.
Ömer bin el-Hattap dedi ki: “Şüphesiz Ali bin
Ebu Talib’e üç özellik verilmiştir. Eğer onlardan
birisi bana verilmiş olsaydı, benim için kırmızı
tüylü hayvanlardan daha hayırlıydı; o özellikler
şunlardır:
-Peygamber (s.a.a), onu kendi kızıyla evlendirdi.
-Peygamber (s.a.a), O’nun kapısı
dışındaki mescide açılan bütün kapıları
kapattı ve O Resulullah ile birlikte mescitte oturdu
ve Peygambere mescitte helal olan her şey O’na da
helal oldu.
- Peygamber (s.a.a) Hayber gününde, İslam
bayrağını O’na verdi.” (Sayfa: 210)
139.
Mutlib
bin Abdullah bin Hantab’tan naklen, Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: “Size kardeşim ve amcamın oğlu
Ali'yi sevmenizi tavsiye ederim. Onu müminden
başkası sevmez, münafıktan başkası da ona buğz etmez.”
(Sayfa: 213)
140.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Kim azminden dolayı
Nuh'a, ilminden dolayı Adem'e, hilminden dolayı
İbrahim'e, zekasından dolayı Musa'ya ve zühdünden
dolayı İsa'ya bakmak isterse, Ali bin Ebu Talib'e
baksın." (Sayfa:
214)
141.
Selman-ı
Farisi, Resulullah (saa)'a: Senin vasin kimdir, diye
sordu. Resulullah (saa) ona şöyle buyurdu: Ey Selman,
kardeşim Musa’nın vasisi kimdi? Selman dedi ki: Yuşa
bin Nun idi. O zaman Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
"Vasim, varisim, borcumu ödeyen ve vadettiklerimi
yerine getiren Ali'dir"
(Sayfa: 231)
142.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Benden sonra
fitneler zuhur edecektir. O zamanı gördüğünüzde Ali
bin Ebi Talib’i iltizam ediniz. Çünkü kendisi doğru
ve yanlışı birbirinden ayırt edendir.”
(Sayfa: 233)
143.
Ebu
Eyyub el-Ansari, Ammar bin Yasir ve Hz. Ali'den
naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Ali'nin
müslümanlar üzerindeki hakkı, bir babanın oğlu
üzerindeki hakkı gibidir" (Sayfa: 234)
144.
“Biz
seni onlardan alıp götürsek de yine onlardan intikam
alırız”
(Zuhruf Süresi 41.Ayet )
Bu
ayet indiği zaman Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
“Bu ayet Ali bin Ebi Talib hakkında indi. Kendisi
benden sonra ahdi bozanlardan, adaletten sapıp
zulmedenlerden ve dinden çıkanlardan intikam
alacaktır.” (Sayfa: 235)
145.
Ebu Zer’den naklen, Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: “Ali ilmimin kapısı ve risaletimi benden
sonra ümmetime açıklayacak olandır. Onu sevmek iman,
onu buğz etmek nifaktır. Ona bakmak huzur ve refah
getirir, ona yakınlık ibadettir.”
(Sayfa: 235)
146.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ali bin Ebi
Talib din kapısıdır. Her kim o kapıdan içeri
geçerse mümin ve her kim o kapıdan dışarı çıkarsa
kafir olur.” (Sayfa:
236-237)
147.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Bana iman
edip beni doğrulayana Ali bin Ebi Talib'in
velayetini tavsiye ederim. Kim onu veli edinirse
beni veli edinmiş olur, beni veli edinen de Allah’ı
veli edinmiş olur, onu seven beni sevmiştir, beni
seven de Allah’ı sevmiştir, onu buğzeden beni
buğzetmiştir, beni buğzeden de Allah’ı buğzetmiştir"
(Sayfa: 237)
148.
Hüzeyfe'den naklen Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: "İnsanlar, Ali bin Ebi Talib'in ne zamandan
beri 'Emir'ül Müminin' olarak adlandırıldığını
bilselerdi, onun faziletlerini inkar etmezlerdi:
Adem, ruh ve ceset arasındayken, Allah o zaman hazır
bulunanlara şöyle buyurmuştu: Rabbinize inandınız mı?
Hazır olanlar (Ruh alemi): Evet inandık (Kalü bela)
dediler. Allah da onlara şöyle buyurdu : Ben
Rabbinizim, Muhammed peygamberiniz, Ali de
Emir’inizdir" (Sayfa: 238)
149.
Abdullah bin Abbas dedi ki: “Sen ancak ve
ancak bir uyarıcı korkutucusun ve her kavmin bir
hidayete eriştiricisi vardır” (Rad Süresi 7. Ayet)
ayeti indiği zaman,
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Uyarıcı-Korkutucu
benim, Hidayete Eriştiren de Ali'dir, ey Ali,
hidayete varmak isteyenler, ancak seninle
hidayeti bulurlar" (Sayfa: 238)
150.
“Durdurun onları, onlar sorguya çekileceklerdir” (Saffat
Süresi 24. Ayet)
Resulullah (saa) bu ayet için şöyle buyurdu:
“Onlar, Ali bin Ebi Talib’in velayetinden sorguya
çekileceklerdir” (Sayfa: 238)
151.
İbn-i Abbas’tan naklen, Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: “Adem, tövbesinin kabul edilmesi için
Rabbinden bazı kelimeler telakki ettiğinde,
Muhammed, Ali, Fatma, Hasan ve Hüseyin hakkı için
tövbesinin kabul edilmesini dilemişti.”
(Sayfa: 238-239)
152.
Sahabi Berai bin Azib’ten, dedi ki: “Ey
peygamber, sana indirileni tebliğ et...” (Maide: 67)
maksat Ali'nin faziletlerinden tebliğ et,
ayeti Gadir-i Hum’da indi. Resulullah (saa)
hutbesinde şöyle buyurdu: “Ben kimin mevlası isem
Ali de onun mevlasıdır.”
Bunun üzerine Ömer bin Hattab dedi ki: Sana kutlu
olsun, sana kutlu olsun ey
Ali, bu gün benim ve kadın ve erkek tüm müminlerin
mevlası oldun. (Sayfa:
239)
153.
Abdullah bin Selem dedi ki: Resulullah (saa)’a
Allahın bu buyruğunu “De ki, benimle sizin
aranızda tanık olarak Allah ve yanında kitabın ilmi
bulunan yeter.” (Ra’d Süresi 43.Ayet) hakkında
sordum, buyurdu ki: Ali bin Ebi Talib’dir. (Sayfa:
239)
154.
İmam Ali’den naklen Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: “Allah biz Ehli Beyt’ ten zahir ve batin
her tür çirkinlikten (günahtan) temizledi ve
arındırdı.” (Sayfa: 244)
155.
İmam
Ali’ den, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Her kim
Urvet’ul Vuska (sağlam bir kulp)ya tutunmak
istiyorsa Ali ve Ehli Beyt’inin sevgisine tutunsun.
(Sayfa: 245)
156.
İbn-i
Mesud’tan naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
“Ali Muhammed’i bir gün sevmek bir yıllık ibadetten
daha hayırlıdır ve her kim onları severse Cennet’e
gider.”(Sayfa: 245)
157.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Her kim
rahmet ile yürüyüp, rahmet ile sabahlamayı severse,
zürriyetimin en faziletli zürriyet olduğunu ve
vasimin (Ali'nin) en faziletli vasi olduğunu hiçbir
zaman kalbiyyen şüphe etmesin.”
(Sayfa: 245)
158.
Cabir’den naklen, Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: “Biz Ehl-i Beyt’in meveddetini iltizam
ediniz. Her kim Allah’tan sakınıp, bizlere bağlanır
ve bizleri severse, Cennet’te bizimle beraber
olacaktır. Muhammed’in nefsi onun kudret elinde olan
Allah’a yemin olsun ki, bir kulun ameli ancak bizim
hakkımızı bilirse kabul görür.” (Sayfa: 246)
159.
Ata dedi ki: “Aişe’ye İmam Ali'yi sordular.
Dedi ki: O, insanların en hayırlısıdır. Bundan ancak
kafir olan şüphe eder.” (Sayfa: 246)
160.
Hüzeyfe’den naklen, Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: “Ali insanların en hayırlısıdır. Bunu kabul
etmeyen kafir olur.” (Sayfa: 246)
161.
İmam Ali’den naklen, Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: “Ey Ali, sen insanların en hayırlısısın,
bunda kim şüpheye düşerse kafir olur.” (Sayfa:
246)
162.
İmam Ali’den naklen, Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: “Ali'yi buğz etmek küfürdür, Ben-i Haşim’i
buğz etmek nifaktır.” (Sayfa: 246)
163.
Cabir bin Abdullah el-Ansari'den naklen,
Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
"Ali insanların en
hayırlısıdır, bundan şüphe eden kafir olur"
(Sayfa: 247)
164.
Ebu
Talib’ in kızı Ümmü Hani’ den, Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: “Allah’ın yanında en faziletli
insanlar, Ali ve Zürriyetinin yaratılmışların en
hayırlısı olduklarından şüphe etmeden mezarlarında
yatanlardır.”
(Sayfa: 247)
165.
Salim dedi ki: “Cabir’e: Bana Ali hakkında
bahset, dedim. Dedi ki: O Cennet şahıslarındandır.
Ona yine sordum: Ali'yi buğz edenin hakkında ne
dersin? Dedi ki: Onu ancak kafir olan buğz eder.”
(Sayfa: 247)
166.
Ayşe dedi ki: “Resulullah bana ahdetti ki,
Ali’ye karşı çıkan kafirdir ve Cehennem’dedir. Ona
dediler ki: O zaman sen niye ona karşı çıktın? Dedi
ki: Cemel gününde unutmuştum, Basra’ya gittiğimde
hatırladım, Allah’a istiğfar ediyorum.” (Sayfa:
247)
167.
Cabir bin Abdullah el-Ansari dedi ki: “Her
kim Ali hakkında şüphe ederse kafirdir. Biz
münafıklamızı ancak Ali'ye olan buğzlarından dolayı
tanırdık.” (Sayfa: 247)
168.
Enes dedi ki: “Resulullah’la beraberken Ali
geldi. O anda Resulullah şöyle buyurdu: ‘Bu, Kıyamet
Günü’nde Allah'ın ümmetime olan hüccetidir.’” (Sayfa:
248)
169.
Hasan bin Ali ve İmam Ali’den naklen,
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Arşın altında
Levh-i Mahfuz’da ‘Emir’ül Müminin Ali bin Ebi Talib’
yazılmıştır.” (Sayfa: 248)
170.
İmam Ali’den naklen, Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: “Ey Ali, sen zimmetimi beraat edensin. Sen
ümmetim üzerine benim halifemsin.” (Sayfa: 248)
171.
Hz.Ali'den naklen, Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: "Allahu Teala her peygambere bir Vasi kıldı:
Şit'i Adem'in vasisi kıldı, Yuşa'yı Musa'nın vasisi
kıldı, Şem'un'u İsa'nın vasisi kıldı, benim vasim de
Ali'dir. Benim vasim, vasilerin en hayırlısıdır, ben
dua edenim, Ali de aydınlatandır." (Sayfa: 248)
172.
Ebu Hüreyra dedi ki: “Resulullah Gadir-i Hum
gününde Ali’nin elinden tutup: ‘Ben kimin mevlası
isem Ali onun mevlasıdır. Ey Allahım, bunu kabul
edip ona yardımcı olana sen de yardımcı ol. Ona
düşman olana sen de düşman ol. Ona nusret verene sen
de nusret ver ve onu hor göreni sen de hor gör’
buyurmuş olduğu Zilhicce Ayının on sekizinde oruç
tutan, altmış ay oruç tutmuş gibidir.”
(Sayfa:
249)
173.
Ömer’den naklen, Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: “Deniz mürekkep olsa, ağaçlar kalem olsa,
insanlar katip olsa, cinler de hesap etseler Ali'nin
faziletlerini sayamazlardı.” (Sayfa: 249-250)
174.
Alkame bin Kays ve Esved bin Berid’den,
dediler ki: “Ebu Eyub’il Ansari’ye varıp ona dedik
ki: Ey Ebu Eyyub, şanı yüce olan Allah, Peygamberin
devesini yöneltip senin evinin önünde durmasıyla
seni kerametli kıldı. Resulullah da senin evinde
kalıp, seni çok faziletlerle yüceltti. Biz haber
aldık ki, sen Ali aleyhisselam ile La ilahe illalah
ehline karşı savaşmışsın. Ebu Eyyub bize dedi ki:
Allah'a yemin ederim ki, şimdi sizlerin bulunduğunuz
bu evimde Resulullah (saa) mevcut idi. Benden ve
Resulullah’tan başka, Resulullah’ın hizmetçisi Enes
bin Malik ve Resulullah’ın sağında İmam Ali vardı.
Bizler içerdeyken kapı vuruldu. Resulullah (saa)
buyurdu ki: Ey Enes, kapıyı aç bak kim geldi. Enes
kapıyı açıp Ammar’ın geldiğini söyledi. Resulullah (saa)
buyurdu ki: Tayyib, mutayyib olan Ammar’a kapıyı aç
içeri gelsin. Enes kapıyı açıp, Ammar içeri
Resulullah’ın yanına geldi. Resulullah (saa) Ammar’a
hitaben şöyle buyurdu: Ey Ammar, ümmetimin içinde
felaketler ortaya çıkacak ve kılıçlar araya geçecek.
Ümmetim birbirini vurup öldürecek, işte o durumu
görürsen sağımda duranı (İmam Ali’yi) takip et.
İnsanların hepsi bir vadiye geçse, Ali ise başka bir
vadiye geçse, Ali'nin geçtiği vadiye geç ve
insanları bırak. Ey Ammar, Ali seni hiçbir zaman
hidayetten çıkarmaz ve seni hiçbir zaman sapıklığa
sürüklemez. Ey Ammar, Ali'ye itaat bana itaattir,
bana itaat ise Allah'a itaat etmektir.” (Sayfa:
250)
175.
Enes’ten naklen, Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: “Allah beni Peygamberlerin içinden seçip
beni tercih etti. Aynı zamanda bana hayırlılardan
bir vasi seçti, o amcamın oğludur. Onunla beni
kuvvetlendirdi. Tıpkı Musa’yı kardeşi Harun ile
kuvvetlendirdiği gibi. Kendisi benim halifem ve
vezirimdir. Benden sonra peygamber olsaydı Ali
peygamber olurdu, fakat benden sonra peygamberlik
yoktur.” (Sayfa: 250-251)
176.
Ömer bin Hattab dedi ki: “Resulullah (saa)
ashabı arasında kardeşlik kurduğunda şöyle buyurdu:
Bu Ali, dünyada ve ahirette kardeşimdir. Ehlim
içinde halifem ve ümmetim üzerine vasim ve ilmimin
varisidir. Kendisi borcumu ödeyendir. Onun malı
benim malımdır, ona yaramak bana yaramaktır, ona
zarar vermek bana zarar vermektir. Her kim onu
severse beni sever ve her kim onu buğz ederse beni
buğz etmiştir.” (Sayfa: 251)
177.
İbn-i Abbas’tan naklen, Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: “Ali'yi sevmek ateşin odunu yediği
gibi günahları yer.” (Sayfa: 251)
178.
İbn-i Abbas’tan naklen, Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: “Ali'yi sevmek ateşten (Cehennem’den)
kurtuluştur.” (Sayfa: 251)
179.
“Ey
iman edenler, hepiniz barışa girin”
(Bakara Süresi 208. Ayet)
Bu ayet hakkında
İmam Muhammed’il Bâkır şöyle buyurdu: “Ali'nin
velayeti
ve sonraki
vasilerdir.” (Sayfa: 251)
180.
Ebu Musa
el-Hamidi’den naklen, Resulullah (saa) bir gün Ebu
Bekir, Osman ve İmam Ali ile beraber otururken şöyle
buyurdu: "Ey Ebu Bekir, bu gördüğün Ali, benim gökte
ve yeryüzünde vezirimdir, senden razı olduğu halde
Allah’a kavuşmak istiyorsan Ali'nin senden razı
olmasına bak, zira Ali'nin rızası Allah’ın rızasıdır,
Ali'nin gazabı da Allah’ın gazabıdır"
(Sayfa:
251)
181.
Cabir’den naklen, Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: “Yer ve gök yaratılmadan bin yıl önce
Cennet’in kapısına şöyle yazılmıştı: La ilahe
illallah, Muhammed Resulullah, Ali Resulullah’ın
kardeşidir.” (Sayfa:
251)
182.
Ebu Rafi dedi ki: “Uhud gününde bir münadi (melek)
şöyle nida etti: Zülfikar’dan başka kılıç yok,
Ali’den başka fatih yoktur.” (Sayfa:
251)
183.
Ömer bin Hattab’tan naklen, Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: “İnsanlar Ali bin Ebi Talib’in
sevgisinde birleşselerdi Allah Cehennem’i yaratmazdı.”
(Sayfa: 251)
184.
İbn-i Abbas’tan naklen, Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: “İnsanlar Ali bin Ebi Talib’in
sevgisinde birleşselerdi Allah Cehennem’i yaratmazdı.”
(Sayfa: 252)
185.
İmam Ali’den naklen Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: “Ey Ali, bir kul Allah’a karşı Nuh’un
kavmi içinde kaldığı gibi ibadet etse, Uhut dağı
kadar altını olup onu Allah’ın yolunda harcasa, ömrü
uzun olup bin kere yayan hac etmeğe ömrü yetse ve
sonra Safa ve Merve arasında mazlum olarak öldürülse
ve bütün bunlara rağmen senin velayetin altında
değilse o kişi hiçbir zaman ne cennete girecek, ne
de cennetin kokusunu koklayacaktır.” (Sayfa: 252)
186.
Muhammed bin Hanefi’den, Cabir’den naklen
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Allahu Teala Ali'yi
müslümanları Cennet’e götüren olarak kıldı. Onunla
Cennet’e giderler ve onunla Cehennem’e giderler ve
onunla azab görürler.” Dedik ki: “Ey Resulullah, bu
nasıl mümkündür?” Buyurdu ki: “Onun sevgisiyle
Cennet’e gidilir ve onun buğzuyla Cehennem’e gidilir
ve azab olunur.” (Sayfa: 252)
187.
Ebu Rafi'den, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
"Ali'nin hakkını tanımayan üç kişiden biridir: Ya
zina kadının oğlu, veya temiz olmadığı halde hamile
kalan annenin oğlu veyahut da o kişi münafık bir
kimsedir" (Sayfa: 252)
188.
Abdullah bin Ömer dedi ki: Selman-ı Farisî
yanımızdan geçiyordu. Aramızdan biri ona dedi ki: Şu
gelene sorsanız, peygamberden sonra aramızda olan
Ebu Bekir ve Ömer’den daha faziletli olan adamın kim
olduğunu sizlere bildirirdi. Hazır olanlar Selman’a
sordular. Selman bize dedi ki: İsteseydim, sizlere
peygamberden sonra ümmetin ve aranızda oturan Ebu
Bekir ve Ömer’den daha faziletli olan adamın kim
olduğunu bildirirdim. Selman yoluna devam edince
arkasından gelip ona dediler ki: Ey Ebu Abdullah, o
adamın kim olduğunu bize söyleseydin. Bunun üzerine
Selman şöyle buyurdu: Resulullah (saa)’a hastalığı
şiddetli olduğu vakitte yanına geçip ona sordum ki:
Ey Resulullah, vasiyet ettin mi? Resulullah bana
buyurdu ki: Ey Selman, vasi olanların kim
olduklarını biliyor musun? Ben dedim ki: Allah ve
Resulü daha iyi bilirler. Bunun üzerine Resulullah
bana şöyle buyurdu: Adem’in vasisi Şit idi, nitekim
kendisi Adem’den sonra en faziletli olanı idi.
Nuh’un vasisi Sam idi, çünkü Nuh’tan sonra geri
kalanların içinde en faziletlisi kendisi idi.
Musa’nın vasisi Yuşa idi. Yuşa Musa’nın terk
ettiklerinin en faziletlisi idi.
İsa’nın vasisi Şemun bin Ferhiya idi. Şemun İsa’nın
terk ettiklerinin en faziletlisi idi.
Ben de Ali’yi vasi
kıldım, kendisi terk ettiklerimin en faziletlisidir.
(Sayfa: 253)
189.
Cabir bin Abdullah’tan naklen, Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: “Ey Ali, bir kul Allah’a hakkıyla
ibadet ettiği halde, senin ve Ehl-i Beyt’inin
insanların en faziletlileri olduğunuzdan şüpheye
düşerse, o kişi Cehennem’in içinde olacaktır.” (Sayfa:
253)
190.
Selman’dan naklen Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: “Ümmetimin en alimi Ali bin Ebi Talib’dir.”
(Sayfa: 254)
191.
İbn-i Abbas’tan naklen, Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: “İlim on kısma bölündü. 9 kısmı
Ali'ye verildi. Öbür kısmı da insanlara verildi.
Ali, o kısmı da insanlardan daha iyi bilir. (Sayfa:
254)
192.
Cabir’den naklen, Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: “Bu ümmetin uyarıcısı benim. Hidayete
erişitiricisi de Ali’dir.” (Sayfa: 254)
193.
Ömer bin Hattap ve İbn-i Ömer'den naklen,
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Şayet yer ve gök
ehlinin imanı terazinin bir tarafına konsa, Ali'nin
imanı da terazinin öbür tarafına konsa, şüphesiz
Ali'nin imanı daha ağır basardı" (Sayfa: 254)
194.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Her kim
Allah'ın gazabını söndürmek ve amelinin Allah'ın
yanında kabul edilmesini istiyorsa Ali bin Ebi
Talib’i sevsin. Çünkü onun sevgisi imanı arttırır,
onun sevgisi ateşin kurşunları erittiği gibi
kötülükleri eritir.”
(Sayfa: 255)
195.
Hz. Fatıma buyurdu ki: Babam(Resulullah)
Ali'ye bakıp şöyle buyurdu: “Bu ve şiası (yandaşları)
Cennet’tedir.” (Sayfa: 257)
196.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Benden sonra on
iki halife gelecek. hepsi de Ben-i Haşim’dendir.
(Sayfa: 258)
197.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ben
peygamberlerin seyyidiyim, Ali de vasilerin
seyyididir. Benden sonra vasilerim 12 dir, birincisi
Ali, sonuncuları el-Kaim Mehdi’dir.” (Sayfa: 258)
198.
Şafii
mezhebinin imamı İbn-i İdris şöyle demiştir: "Ey
Resulullah'ın Ehl-i Beyt'i! Sizi sevmek farzdır.
Allah bunu Kur'an'da nazil etmiştir. Sizin şanınızın
büyüklüğü için bu kadarı yeter ki, kim size salavat
getirmezse, onun namazı yoktur."
(Sayfa: 259)
199.
Ayşe’den naklen, Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: “Ali'yi zikretmek ibadettir.” (Sayfa:
262)
200.
Selman’dan naklen, Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: “Ey Selman, her kim kızım Fatıma’yı
severse Cennet’te benimle beraber olacaktır. Her kim
onu buğz ederse Cehennem’de olacaktır. Ey Selman,
Fatıma’yı sevmek, o seven kişiye yüz durakta faydalı
olur. O duraklardan bazıları şunlardır: Mezarda,
terazide, Sırat Köprüsü’nde ve Hesap Günü’nde. Kızım
Fatıma, kimden razı olursa, ben de o kişiden razı
olacağım. Benim ondan razı olduğum kişiden de Allah
da razı olacaktır. Kızım kime öfkelenirse ben de o
kişiye öfkeleneceğim, benim ondan öfkelendiğim kişi
Allah’ın öfkesine maruz olacaktır. Ey Selman, kızıma
ve kocası Ali'ye zulmedenlerin vay haline olsun.
Kızımın zürriyetine ve onların şialarına
zulmedenlerin vay haline olsun.” (Sayfa: 263)
201.
Selman’dan naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
“Bir kul beni sevdiği sevgi ile Ehl-i Beyt’imi de
severse ancak iman sahibi olabilir.”
(Sayfa: 272)
202.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Biz Ehl-i
Beyt'in sevgisine sarılın. Çünkü Allah'ın huzuruna
bizi severek çıkan kimse, bizim şefaatimizle
Cennet’e gider. Nefsimin elinde olduğu Allah'a yemin
ederim ki, bizim hakkımızı tanımadıktan sonra hiçbir
kulun ameli kendine bir fayda sağlamayacaktır." (Sayfa:
272)
203.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ey Ali, ben
Kuran’ın tenzili için savaştığım gibi sen de
Kuran’ın tevili için savaşacaksın.”
(Sayfa:
283)
204.
İbn-i Abbas'tan naklen, Resulullah (saa)
şöyle buyurdu: "Ali, mağfiret kapısıdır, her kim
içine geçerse mümin, her kim içinden çıkarsa
kafirdir." (Sayfa: 284)
205.
İmam-ı Ali’yyür Rıda, babası ve dedelerinden
naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Ey Ali, sen
Cennet ve Cehennem’in taksimcisisin, Kıyamet
Günü’nde Cehennem’e bu senin, bu da benim diyeceksin."
(Sayfa: 285)
206.
Adullah bin Abbas dedi ki: “Ali hakkında 300
ayet indi.” (Sayfa: 286)
207.
İbn-i
Abbas ve Mücahit dediler ki: Ali’nin dört dirhemi
vardı, birini gece birini gündüz, birini gizli,
birini de açık olarak nafaka verdi. Sonra şu ayeti
şerife indi: “Mallarını gece, gündüz, gizli ve
açıkta harcayanlar yok mu, onların ödülleri Rableri
yanındadır, onlara hiçbir korku yoktur, onlar mahzun
da olmazlar” (Bakara Süresi 274. Ayet) (Sayfa:
290)
208.
“İman
edip de salih ameller işleyenler yaratılmışların en
hayırlısıdır.”
(Beyyine Süresi 7. Ayet) ayeti indiğinde
Resulullah (saa) Hz. Ali (as)’ye hitaben şöyle
buyurdu: “Onlar sen ve senin yandaşlarındır ey Ali.
Kıyamet Günü’nde razı olmuş ve rıza görmüş olarak
geleceksiniz, senin düşmanların ise gazap ve suç
yüklü olarak gelecekler.” (Sayfa: 301)
209.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Bir kişi, Beyt-ül
Haram'da Rükun ile Makam arasında devamlı namaz
kılıp oruç tutsa dahi, Âl-i Muhammed'e kin duyduğu
taktirde mutlaka Cehennem’e gidecektir."
(Sayfa: 305)
210.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Kim benim
hayatımı yaşayıp, benim ölümüm gibi ölmeyi istiyor
ve Rabbimin diktiği Cennet’te mesken edinmeyi arzu
ediyorsa, benden sonra kendine veli olarak Ali'yi
seçsin, ona sadık kalanlara sadık kalsın. Benden
sonra Ehl-i Beyt'ime uysun, onları kendine örnek
alsın. Çünkü onlar benim soyumdurlar, benim
tıynetimden yaratılmışlar ve benim ilim ve
kavrayışımı kazanmışlardır. Ümmetimden onların
faziletini yalanlayanlara, onlarla bağımı kesenlere
yazıklar olsun. Allah onlara şefaatimi nasip etmesin."
(Sayfa: 313)
211.
Resulullah (saa) şöyle buyurdu:
"Ey Ansar halkı, ona
tutunduğunuz müddetçe benden sonra asla
sapmayacağınız bir şeyi sizlere tavsiye edeyim mi? "Dediler
ki: "Evet ey Resulullah" Bunun üzerine Resulullah (saa)
onlara hitaben şöyle buyurdu: "Bu, Ali'dir, beni
sevdiğiniz gibi onu seviniz ve bana ikramda
bulunduğunuz gibi ona ikramda bulununuz. Size
söylediklerimi Cebrail vasıtasıyla Allah bana
emretti." (Sayfa: 313)
212.
Hutbet'ül
Beyan Li Emir'il Müminine Ali Bin Ebi Talib
Tarikat
uleması ve hakikat şeyhlerince, sahih nakledilen ve
keşfi sarih ile tespit olmuştur ki, Emir’ül Müminin
Ali aleyhisselam Küfe’de mimbere çıktı ve Hutbet’ül
Beyan ismiyle bilinen şu hutbeyi beyan etti:
“Gökleri ve
yeri yaratan, yeryüzünü yayıp döşeyip, semayı ona
tavan yapan, dağları yüceltip arza direk yapan,
pınarları var edip fışkırtan, rüzgarları estiren,
felaketleri emreden ve istediği zaman kaldıran,
gökleri yıldızlarla süsleyen, felekleri tedbir ve
teshir eden, onları paylaştırıp menziller takdir
eden, bulutları yaratıp yerden yere sevk eden,
yıldızlara ışık veren, cisimleri ölçüsü ile
evsafiyle halkeden, dehri dürüp dertop edip
bulandıran, hadiseleri getiren ve götüren, rızıkları
tekeffül eden ve tedbir eden ve ölüleri dirilten
Allaha hamd ederim. Nimetlerine ve nimetlerinin
bolluğuna ve o nimetlerin devamlılığına hamd ederim.
Ortağı olmayan Allah’ın birliğine tanıklık ederim,
öyle bir tanıklık ki tanıklık edeni selamete götürür
ve azabtan emin kılar. Ve yine tanıklık ederim ki
Muhammed (saa) onun resulü ve resullerin sonuncusu,
keremlisi, en faziletlisi ve kainatın efendisidir.
Hak olan davetinin fatihi ve yayıcısıdır. Allah o
yüce zatı öyle bir ümmete gönderdi ki, onların
şairleri putlara övgü yazarlardı. İşte o ümmete öyle
nasihat etti ve hidayet kapıların açtı ki sancakları
yükseldi ve mimberleri aydınlandı. Kuran mucizesi
ile Şeytan’ı ve saltanatını perişan etti. Arabın en
azgınlarının ve kafirlerinin burnunu yere sürttü.
Onun davası ilk ziyaretçisi ile hak oldu. Onun temiz
şeriatı ile şereflenen ebediyen şereflenir. Allah’ın
salat ve selamı Resulüne ve onun mübarek ağacına
(soyuna) olsun.
Ey
insanlar, olan oldu ve olacak olan olmaktadır.
Önümüzde öyle bir zaman var ki; iş başına namertler
geçecek, idareyi kadınlar ele alacak, arzu ve
istekler artacak, reyler çoğalacak, müşküller
büyüyecek, şikayetler artacak, davaların ve
sorunların ardı ve arkası kesilmeyecek, yer
depremlerle sarsılacak, farzlar yerine
getirilmeyecek, emanet gizlenecek, hiyanet ortaya
çıkacak, iddialar çoğalacak, eşkıya galip gelecek,
sefihler öne çıkacak, salihler geride kalacak, Kuran
sınırlanmaya ve saptırılmaya çalışılacak, Ay’ın
menzilleri kızaracak, fetret zirveye çıkacak, Hicret
altılanınca çökük burunlular ortaya çıkacak, önüne
geleni yakıp yıkacaklar, silip süpürecekler.
Keysan’a gelecekler, Horasan’ı tahrik edecekler,
kaleleri yıkacaklar, kan dökerek Irak’ı
fethedecekler... Âh...âh, tekrar âh, âh onlara, her
bulduğunu yiyip bitiren geniş ağızlara...”
İmam Ali bundan sonra, bir sağına ve bir soluna
baktı ve derin bir nefes aldı. “Hayır... hiç çare
yok, bunlar mutlaka olacak” buyurdu ve bir müddet
huşu ve sakinlik içinde kaldı.
Bu
esnada Süveyd bin Nevfel el-Hilali yanına gitti ve
“Ey Emir’ül Müminin, sen bunlar olurken orada
mıydın, gözünle mi gördün, nereden biliyorsun?”
deyince Emir’ül Müminin ona döndü, baktı ve gazapla
şunları söyledi: “Keşki anan seni doğurmamış
olsaydı, ey korkak, ey habis ve ey yalancı!
Kahrolası ve yok olası seni” ve tekrar söze başladı:
“Ben
sırların sırrıyım, ben nurların ağacıyım, ben
göklerin deliliyim, ben tesbih edenlerin enisiyim,
ben Cebrail'in dostuyum, ben Mikail'in arkadaşıyım,
ben meliklerin kumandanıyım, ben feleklerin
semendeliyim, ben safilerin kabıyım, ben elvahın
muhafızıyım, ben karanlığın kutbuyum, ben Beyt-i
Mamur’um, ben bulutların yağmuruyum, ben Gaypların
nuruyum, ben hüccetlerin feleğiyim, ben hüccetlerin
hüccetiyim, ben yaratılmışların doğru yola sevk
edicisiyim, ben hakikatların muhakkıkıyım, ben
tevilin açıklayanıyım, ben İncil’in müfessiriyim,
ben Âli Abâ’nın beşincisiyim, ben yol göstericilerin
rehberiyim, ben koruyucuların koruyucusuyum, ben
Araf’ın ricaliyim, ben İbrahim’in sırrıyım, ben
Kelim’in (Musa’nın) yılanıyım (asasıyım), ben
evliyaların velisiyim, ben peygamberlerin
varisiyim, ben Gafur’un hicabıyım, ben celilin en
seçkiniyim, ben İncil’in ilya'sıyım, ben şedidül
kuvayım. Ben Hamd Bayrağı’nın taşıyıcısıyım, ben
Mahşer’in imamıyım, ben Kevser'in sakisiyim, ben
Cennetlerin taksim edicisiyim, ben ateşten
uzaklaştıranım, ben dinin aribeyiyim, ben
çekinenlerin imamıyım, ben Muhtar (Muhammed)’ın
varisiyim, ben yardımcıların yardımcısıyım, ben
kafirlerin yok edicisiyim, ben imamların
babasıyım, ben (Hayber) kapıyı sökenim, ben
Ahzab'ı dağıtanım, ben kıymetli cevherim, ben ilim
kentinin kapısıyım, ben beyyinatın müfessiriyim, ben
müşküllerin halledicisiyim, ben Nun vel kalemim, ben
karanlıkların kandiliyim. Meta Suali benim. ben Hel
Eta süresinde övülenim, ben en-Nebeil Azim (Büyük
olan Haber)’im, ben Sırat’ıl Müstakim (Doğru olan
yol)’im, ben sedeflerin incisiyim, ben Kaf dağıyım,
ben harflerin sırrıyım, ben zamanı kısaltanım, ben
sarsılmayan dağım, ben ilmin zirvesiyim, ben
Gaypların anahtarıyım, ben kalplerin kandiliyim,
ben ruhların nuruyum, ben eşbahın nuruyum, ben önüne
geçilmeyen süvariyim, ben kınından sıyrılan kılıcım,
ben katledilen şehidim, ben Kuran’ı toplayanım, ben
Beyanın binasıyım, ben Resülüllah'ın kardeşiyim,
ben Betül Fatıma'nın kocasıyım. ben İslam'ın
direğiyim, ben putları kıranım, ben en iyi işiten
kulak sahibiyim, ben Cinnin katiliyim. ben
müminlerin salihiyim, ben felaha erenlerin imamıyım,
ben kerem ve seha sahiplerinin imamıyım, ben
nübüvvet esrarının hazinesiyim, ben öncekilerin
haberlerini bilenim, ben sonrakilerin haberlerini
verenim, ben kutupların kutbuyum, ben sevgililerin
sevgilisiyim, ben zamanın beşiğiyim, ben zamanın
İsa'sıyım, vallahi ben Allah'ın yüzüyüm, vallahi ben
Allah'ın arslanıyım, ben Arapların seyyidiyim, ben
hüzünleri giderenim, ben hakkında Le feta illa Ali
denilenim, Resülullah'ın senin benim yanımdaki
misalin Musanın Harun'u gibidir, dediği kimse benim.
ben Allah'ın galip aslanıyım, ben Ebu Talib’in oğlu
Ali’yim”
Bu
esnada soruyu soran şahıs bir feryat ile bağırdı ve
düşerek yerinde öldü.
İmam Ali
devamla şöyle buyurdu: “Rüzgarları yaratan,
ümmetleri tasarruf eden Allah’a hamd eder, İsm-i
Azam ve Nur-u Akdem olan Muhammed ve âline salatu ve
selam ederim.” Sonra şöyle buyurdu: “Bana göklerin
yollarını sorunuz, ben onları yeryüzü yollarından
daha iyi bilirim. Beni kaybetmeden önce sorunuz.
Göğsüm ilahi ilimle denizler gibi coşup taştı, bana
istediğinizi sorunuz”
İlimde derinleşenler, hakimler, evliyalar ve asfiya
yanına yaklaştılar, bastığı yerleri öptüler ve
İsm-i Azam bahşı için söze devam etmesini
istediler. Yüce zat sözüne şöyle devam etti:
“Sancak-ı Muhammedinin ve Devlet-i Ahmedinin kılıcı
ile ve hali ile Mehdi kaim zuhur edecek, yeryüzünü
yaşanacak hale getirecek, farzı ve sünneti
diriltecek” dedikten sonra şöyle devam etti: “Ey
şanımdan mahcup ve halimden gafil olan! Acaibat
havatırımın asarıdır, garaib zamairimin esrarıdı.
Zira ben hicabı yırttım, acaibatı izhar ettim.
Kapıyı getirdim, doğruyu söyledim. Gaypların
hazinelerini açtım, kalplerin esrarını çözdüm,
maarifin letaifini derledim. Letaifin irfan
rumuzlarını vazettim. Söylediğim bu sözlerin kulpuna
ve yapışanlara ne mutlu! Zuhurunu haber verdiğim o
imamın arkasında namaz kılanlara müjdeler olsun.
Çünkü o Kitab-ı Mastur’un ve Rakkı Menşur’un
manalarına vakıftır. Beyt-i Mamur’a ve Bahr-i
Mescur’a girer çıkar” dedikten sonra şu şiiri okudu:
“İşte ben öncekilerin ilmine haiz oldum,
Ve ben sonrakilerin ilmini gizledim.
Bütün Gayp sırlarının kaşifiyim.
Geçmiş ve gelecek hepsi bende,
Ben her küçük ve büyüğün emiriyim.
İlmim bütün alemlere ihata etmiştir”
Sonra buyurdu ki: “Şayet isteseydim, Fatiha’nın
tefsirinden yetmiş deve yükü kitap yazardım.”
(Sayfa: 404-405-406)
213.
Rifaa bin Musa, mezkur ayetle ilgili olarak,
Hz. İmam Sadık aleyhi’s-selâm’ın şöyle buyurduğunu
rivayet eder: “Hz. Kaim Mehdi aleyhi's-selâm’ın
kıyam ettiği zamanda yeryüzünde Allah’ın birliğine
(La ilahe illellah) ve Hz. Resulullah’ın O’nun
Peygamberi olduğuna (Muhammed’un Resulullah) şehadet
getirme sesinin yükselmediği hiç bir bölge
kalmayacaktır.” (Sayfa: 421)
214.
“Onlar ki, eğer onlara yeryüzünde egemenlik verirsek
namazı dosdoğru kılarlar, zekat verirler, marufu
emreder ve münkerden sakındırırlar. İşlerin sonu
Allah’a aittir.” (Hac Süresi 41. Ayet)
Ebu’l
Carud, Hz. İmam Muhammed Bâkır aleyhi’s-selâm’ın
şöyle buyurduğunu söyler: “Bu ayet Hz. Mehdi
aleyhi’s-selâm ve ashabı hakkında nazil olmuştur.
Allah Teala onları yerin doğu ve batısına egemen
kılacak, onların eliyle dini aşikâr edecektir. O,
zuhur edince, artık zulüm ve sapıklıktan eser
kalmayacaktır.” (Sayfa: 425)
215.
“Ve
onun arkasında baki kalacak bir kelime bıraktık da
belki onlar geriye dönerler”
(Zuhruf Suresi 28.) ayeti hakkında, Sabit-i
Somali, Ali bin Hüseyin’den, o babasından, o da Ali
bin Ebu Talib aleyhi’s-selâm’dan rivayet eder ki,
şöyle buyurmuştur: “Bu ayet, bizim hakkımızda nazil
olmuştur. Allah İmameti Kıyamet’e kadar Hüseyin’in
zürriyetinde karar kılmıştır. Bizden olan Gaybette
bulunacak İmam’ın iki gaybeti vardır. Birisi
diğerinden daha uzun olacaktır. Onun İmametine
sadece yakini güçlü olan ve marifeti sahih olanlar
bağlı kalacaklardır.”
Sonra buyurdu ki: “Allah (c.c)’ın velisi, Resulullah
ve sonraki İmamların vasisi olan onikinci İmam’ın
gaybeti çok uzun sürecektir. Ey Ebu Halid! Onun
gaybetinde onun İmametine inananlar ve onun zuhurunu
bekleyenler, bütün zamanların ehlinden daha
efdaldirler. Çünkü yüce Allah onlara öyle akıl, zeka
ve marifet vermiş ki gaybet, onların yanında
müşahede gibidir. Allah, o zamanda olanları tıpkı
Resulullah yanında kılıçla savaşan mücahitler gibi
karar kılmıştır. Onlar gerçek ihlas sahipleri, bizim
sadık Şiilerimiz ve Allah (c.c)’in dinine gizli ve
açık olarak davet edenlerdirler.” Yine buyurdu ki:
“En üstün amellerden biri de Mehdi’nin zuhurunu
beklemektir.” (Sayfa:427)
216.
“Eğer kâfirlerle mü’minler birbirinden
ayrılmış olsalar onlardan kâfir olanları acı bir
azapla azaplandırırız.” (Fetih 25. Ayet) Ayeti
ile ilgili olarak İmam Cafer-i Sadık aleyhi’s-selâm
buyurdu ki: “Doğrusu kâfirlerin ve münafıkların
sulbünde Allah’ın mü’min emanetleri vardır. Allah’ın
o emanetleri onlardan ayrılmadıkça Kaim’imiz zuhur
etmeyecektir. O, emanetler ayrılınca zuhur edecek,
kâfirleri ve münafıkları öldürecektir.” (Sayfa:
428)
217.
İmam
Ali’ den, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Her kim
kurtuluş gemisine binmeyi, sağlam olan kulpa ve
Allah’ın sağlam olan ipine tutunmayı severse Ali’ yi
veli edinsin, onun düşmanıyla düşman olsun ve onun
evlatlarından olan Hidayet imamlarına uysun. Onlar
benim halifelerim, vasilerim, benden sonra Allah’ın
yaratıklarına olan hüccetleridir. Onlar ümmetimin
üstatları, takvalıları ve Cennet’e götürenlerdir.
Onların tarafı benim tarafımdır, benim tarafım da
Allah’ın tarafıdır. Onların düşmanlarının tarafı da
Şeytan’ın tarafıdır.”
(Sayfa: 445)
218.
Hz. Ali’den naklen, Resulullah (saa) şöyle
buyurdu: “Hüseyin’in evlatlarından biri ümmetimde
kıyam etmedikçe dünya yok olmaz. O, yeryüzü zulümle
dolduğu gibi, onu adaletle dolduracaktır.” (Sayfa:
445)
219.
İbn-i
Abbas’tan, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Ben,
Ali, Hasan, Hüseyin ve Hüseyin’in evladından dokuz (imam)
hepimiz temiz ve masumuz.”
(Sayfa: 445)
220.
Hasan bin Halid’den, İmam Ali bin Musa
er-Rıza aleyhi’s-selâm şöyle buyurdu: “Benim
evlatlarımın dördüncüsü, cariyelerin en üstününün
oğludur. Allah onun vesilesiyle yeryüzünü bütün
zulüm ve haksızlıklardan temizleyecektir. Halkın
doğumunda tereddüt ettiği gaybet sahibi odur. O,
zuhur ettiğinde yeryüzü Rabbinin nuru ile
aydınlanacak. Halkın arasında adalet ölçüsünü
kuracak. Böylece hiç kimse başkasına zulmetmeyecek.
Yeryüzü ona itaat edecek ve onun gölgesi olmayacak.”
Ona şöyle
soruldu: “Ey Allah resulünün oğlu! Siz Ehl-i
Beyt’ten olan Kaim
kimdir?”
Buyurdu ki:
“Benim evlatlarımdan dördüncüsü. Cariyelerin en
üstününün oğludur. Allah, onun vesilesiyle yeryüzünü
her türlü kaksızlıktan temizleyecek ve her türlü
zulümden pâk kılacaktır. Halkın, veladetinde
tereddüt edeceği odur. Zuhurundan önce gaybete
çekilecek olan odur. O zuhur ettiğinde yeryüzü
Rabbinin nuruyla aydınlanacak ve halkın içinde
adalet ölçüsünü kuracak. Böylece hiç kimse başkasına
zulmetmeyecek. Yeryüzü ona itaat edecek ve onun
gölgesi olmayacaktır. Gökten bir münadi onun adına
nida edecek ve yeryüzündeki bütün halk ona doğru
yapılan şu çağrıyı işitecek: “Bilin ki, Allah’ın
hücceti Beytullah’ın yanında zuhur etti, ona tabi
olun. Şüphesiz hak onunladır ve ondadır.” Ve bu
konuda Allah’ın ayeti şöyle geçer: “Eğer istersek
onlara gökten bir ayet nazil ederiz de hepsinin
boynu onun karşısında eğilir”(Şuara Süresi 4. Ayet)
“Yakın bir mekandan bir münadi, o gün nida eder
ve onlar da o hak sesi
duyarlar.
İşte o zuhur günüdür.” Yani oğlum Kaim Mehdi’nin
zuhuru.” (Sayfa:
448)
221.
Abdurrahman bin Kesir dedi ki: İmam Cafer-i
Sadık (as)’a Allah’ın bu buyruğu: “Onlar
birbirlerine neyi soruyorlar, o büyük haberi mi,
onda ihtilafa düşmüşlerdir.” (Nebe Süresi 1,2 ve 3.
Ayetler) Ve bu buyruğu: “Velayet hak olan
Allaha mahsustur.” (Kehf Süresi 44. Ayet)
hakkında sordum. Buyurdu ki: Emir’ül Müminin Hz. Ali
(as)’nin velayetidir. Kendisi şöyle diyordu:
Allah’ın benden daha büyük bir haberi ve daha
büyük bir ayeti yoktur.” (Sayfa: 495)
222.
Hz. Ali şöyle buyurdu: “Ben hidayete
eriştiren ve hidayete eren kişiyim, ben miskinlerin
ve yetimlerin babasıyım, ben dulların kocasıyım, ben
her zayıfın iltica yeriyim, ben her korkanın eman
yeriyim, ben müminlerin cennetteki önderiyim, ben
sapasağlam olan Allah’ın ipiyim, ben kopmak bilmeyen
kulpayım, ben takva kelimesiyim, ben Allah’ın
gözüyum, ben Allah’ın doğru konuşan diliyim, ben
hakkında: “Nefsin: Yazıklar olsun bana, Allah’ın
tarafına nasıl kusurda bulundum”
(Zümer 56.ayet)
diyeceği
kimseyim, ben Allah’ın kulları üzerine rahmet ve
mağfiret ile uzanmış olan Allah’ın eliyim, ben o
kapıyım ki, kim beni ve hakkımı hakkıyla tanırsa
şüphesiz olarak Rabbini tanımış olur. Nitekim ben,
onun peygamberinin yeryüzündeki vasisi ve kulları
üzerine olan hüccetiyim. Bu sıfatlarımı ancak
Allah’a ve Resulüne karşı çıkanlar inkar ederler.”
(Sayfa: 495)
223.
Yasir bin Hammad, İmam Ali el-Rıda'dan,
babaları ve dedelerinden naklen, Resulullah (saa)
Hz. Ali'ye hitaben şöyle buyurdu: "Ey Ali, sen
Allah’ın hüccetisin, sen Allah’ın kapısısın, sen
Allah’a götüren yolsun, Nebe'ül Azim (Büyük olan
haber), Sırat-ı Müstakim (Doğru olan yol) ve Mesel-i
Ala (En yüce örnek) sensin. Sen müslümanların imamı
ve Müminlerin Emiri'sin. Sen vasilerin en hayırlısı
ve Sıddık (doğrulayıcı)' ların üstadısın. Ey Ali,
sen en yüce faruk ve en büyük sıddıksın. Senin
fırkan benim fırkamdır, benim fırkam da Allah’ın
fırkasıdır, senin düşmanlarının fırkası da Şeytanın
fırkasıdır" (Sayfa:
495-496)
Vesallallâhu alâ
Seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed.
|