Kâbe'yi ilk kez inşa eden kişinin Hz.
İbrahim (a.s) olduğu tevatür düzeyinde kesin bir tarihsel
olgudur. O dönemde bölgede İbrahim'in oğlu İsmail ile
Yemen'den gelen kabilelerden olan Curhum kabilesi
ya-şıyordu. İbrahim Kâbe'yi yaklaşık olarak dörtgen
şeklinde inşa etmişti. Dört yöne bakan köşeleri, esen
şiddetli rüzgarların etkisini kırıyor, za-rar vermesini
engelliyordu.
Kâbe, Amaliklerin yeniledikleri güne
kadar İbrahim'in inşa ettiği şekilde kaldı. Sonra Curhum
kabilesi (veya tam tersine önce Curhum ve daha sonra
Amalikler) Emir-ül Mü'minin'den gelen rivayette
belirtildiği gibi yeniden onu inşa ettiler.
Kâbe'nin yönetimi, hicretten önce
ikinci yüzyılda Peygamberimizin atalarından biri olan
Kusay b. Kilab'ın eline geçince, onu yıkıp ye-niden sağlam
bir şekilde inşa etti. Devm (bir çeşit hurma ağacına
benzer) ve hurma ağacı kerestesinden bir tavan yaptı.
Yanına da Dar-un Nedve'yi inşa etti. Yönetim işlerini ve
ileri gelenlerle istişare etmeyi burada yürütüyordu. Sonra
Kâbe duvarlarının baktığı yönleri Kureyş oymakları
arasında bölüştürdü. Onlar da evlerini Kâbe'nin
etrafındaki tavaf alanının çevresinde yaptılar. Evlerinin
kapılarını Kâbe'ye açılacak şeklide planladılar.
Peygamberimizin peygamber olarak
gönderilişinden beş yıl önce bir sel sonucu Kâbe yıkıldı.
Kabileler Kâbe'yi yeniden inşa etmek için iş bölümü
yaptılar. Duvarlarını yapan usta Yunanlı (Rum) Yakum'du.
Mısırlı bir marangoz da ona yardım ediyordu. Sıra Hacer-ül
Esved'in yerleştirilmesine gelince, onu yerine koyma
onuruna kimin erişeceği hususunda aralarında tartışma
çıktı. Sonunda Hz. Muhammed'in (s.a.a) hakemliğine
başvurmaya karar verdiler. Peygamberimiz (s.a.a) o sırada
otuz beş yaşındaydı. Kureyşliler onu akıllı, ileri görüşlü,
doğru biri o-larak biliyorlardı. Hz. Muhammed bir aba
istedi. Hacer-ül Esved'i örtünün üzerine koydu. Sonra her
kabilenin temsilcisinin örtünün bir ta-rafından tutup
kaldırmasını istedi. Taşın konulacağı doğu tarafındaki
yere kadar yükselttiklerinde, Hz. Muhammed (s.a.a) taşı
tutup yerine yerleştirdi.
Yapılan harcamalar onlara ağır
gelmeye başladığında, yapıyı bugünkü hali üzere bıraktılar.
Böylece Kâbe'nin bazı bölümleri yapı dışında kaldı. Binayı
küçülttüklerinden Hacer-ül Esved tarafındaki Hicr-i İsmail
dışarıda bırakılmış oldu.
Kâbe, Yezid b. Muaviye döneminde
Abdullah b. Zübeyr'in Hicaz'a egemen olduğu zamana kadar
bu şekilde kaldı. Yezid'in Mekke'deki kumandanlarından
Husayn, İbn-i Zübeyr'le savaştı. Kâbe mancınık atı-şından
isabet aldı. Daha sonra yıkıldı, örtüsü ve bazı ahşap
bölmeleri yandı. Sonra Yezid ölünce kuşatma kaldırıldı.
İbn-i Zübeyr Kâbe'yi yı-kıp yeniden inşa etmek istedi. Bu
amaçla Yemen'den arıtılmış kireç ge-tirildi. Duvarları
onunla yapıldı. Hicr-i İsmail Kâbe'nin içine dahil e-dildi.
Kapının yere bitişik olması sağlandı. Karşı duvarda bir
kapı daha açıldı. İnsanlar birinden girip diğerinden
çıksınlar diye. Yüksekliği yir-mi yedi zira (yaklaşık on
üç buçuk metre) olarak öngörüldü. Bina tamamlanınca,
Kâbe'nin içine ve dışına misk ve esans sürüldü. Üzeri
ha-lis ipek kumaşla örtüldü. Kâbe'nin onarımı Hicri 64
yılının recep ayının 17'sinde tamamlandı.
Sonra Abdulmelik b. Mervan halife
oldu. Komutanlarından Hac-cac b. Yusuf'u İbn-i Zübeyr'le
savaşmak üzere görevlendirdi. Nihayet İbn-i Zübeyr yenildi
ve öldürüldü. Haccac Kâbe'ye girdi ve İbn-i Zü-beyr'in
yaptığı değişiklikleri Mervan'a duyurdu. Mervan Kâbe'yi
eski haline döndürmesini emretti. Bunun üzerine Haccac
Kâbe'nin kuzey tarafını altı zira ve bir karış kadar yıktı.
Bu duvarı Kureyş'in attığı temel
üzerinde yeniden inşa etti. Doğuya bakan kapıyı yerden
biraz yüksekçe olmasını sağladı, ötekini kapat-tı sonra
kalan diğer taşları yerlere döşedi.
960 tarihinde Osmanlı Sultanlarından
Sultan Süleyman tahta gelince, Kâbe'nin çatısını
değiştirdi. 1021 tarihinde tahta geçen Sultan Ahmet, 1039
Tarihinde meydana gelen büyük selin yıktığı kuzey, doğu ve
batı duvarlarını onardı. Sonra Osmanlı Sultanlarından 4.
Murad za-manında bir kez daha onarıldı. Kâbe o günden
günümüze, yâni hicri-kameri bin üç yüz yetmiş beş veya
Hicri-Şemsi bin üç yüz otuz sekiz tarihine kadar herhangi
bir onarım geçirmemiştir.
Kâbe'nin Şekli:
Kâbe yaklaşık olarak dörtgen
şeklindedir. Sert mavi taştan yapılmıştır. Yüksekliği on
altı metredir. Peygamberimiz (s.a.a) zamanında
yüksekliğinin bundan daha az olduğunu Fetih günü
Peygamberimiz (s.a.a) Ali'yi omuzlarına çıkarıp Ali'nin de
Kâbe'nin üzerindeki putları aşağı indirip kırdığına dair
rivayet edilen hadisten anlıyoruz.
İçinde su oluğu bulunan ve tam
karşısında yer alan kenarın uzunluğu on metre ve on
cm.'dir. Kapının yer aldığı ve karşısında bulunan kenarın
uzunluğu ise on iki metredir. Kapı yerden iki metre
yüksekliktedir. İçeriye giren için kapının solunda yer
alan rükünde Hacer-ül Esved yer alır. Onun tavaf yerinden
yüksekliği bir buçuk metredir. Ha-cer-ül Esved ağır,
düzgün olmayan yumurta şeklinde bir taştır. Rengi
kırmızıya çalan siyahtır. Üzerinde kızıl noktalar, sarı
kıvrımlar yer alır. Bunlar taşta meydana gelen
çatlamaların sonradan kaynaması sonucu oluşmuşlardır. Çapı
yaklaşık olarak otuz santimetredir.
Kâbe köşeleri, eski zamanlardan beri
"rükün" olarak adlandırılır. Örneğin kuzey köşesine "Rükn-ül
Iraki", batı köşesine "Rükn-üş Şa-mi", güney köşesine "Rükn-ül
Yemani", Hacer-ül Esved'in bulunduğu doğu köşesine de "Rükn-ül
Esved" denir. Kapı ile Rükn-ül Esved arasındaki mesafeye "mültezem"
denir. Bu adı almasının nedeni tavaf e-den kimsenin
devamlı burada dua ve dilekte bulunmasındandır. Kuzey
taraftaki duvarın üzerideki su oluğuna Mizab-ur Rahmet
(rahmet oluğu) denir. Bu oluğu Haccac b. Yusuf yapmıştır.
954 tarihinde sultan Süleyman gümüş bir olukla değiştirmiş,
1021 tarihinde sultan Ahmet mavi çini nakışlı ve altın
yaldızlı bir gümüş olukla değiştirmiştir. Sonra
Osmanoğullarından sultan Abdulmecid 1273 tarihinde altın
bir oluk göndermiştir. Yerine konulan bu oluk hala orada
bulunmaktadır.
Oluğun tam karşısında yay şeklinde "Hatim"
adı verilen bir duvar yer alır. Bu yay şeklinde bir
yapıdır. İki ucu Kâbe'nin kuzey ve batı kö-şelerine bakar.
Onlardan uzaklıkları 203 cm. kadardır. Bu yapının
yüksekliği bir metredir. Kalınlığı bir buçuk metredir. İç
tarafından nakışlı mermer kullanılmıştır. İçeriden bu yay
şeklindeki duvarın ortasında Kâbe'nin bir tarafının
ortasına kadarki mesafe 844 cm.'dir.
Bu "Hatim" adlı duvarla Kâbe'nin
duvarının arasındaki boşluğa Hicr-i İsmail denir.
İbrahim'in ilk kez inşa ettiği zamanlarda bunun yaklaşık
olarak üç metrelik kısmı Kâbe'nin içindeydi. Geri kalan
kısmı ise, Hâcer ve oğlunun koyunlarının barınağıydı.
Denilir ki, Hâcer ve İsmail burada gömülüdürler.
Kâbe'nin içinde yapılan değişiklikler,
onarımlar, Kâbe'ye ilişkin kurallar ve protokoller bizi
pek ilgilendirmemektedir. Dolayısıyla bun-ların detayına
girme gereğini duymuyoruz.
Kâbe'nin Örtüsü:
Daha önce Bakara suresinin tefsiri
çerçevesinde, Hacer ve İsmail'in kıssası ve Mekke
toprağına konaklamaları ile ilgili olarak aktardığımız
rivayetlerde, Kâbe'nin inşasının tamamlanışından sonra
Hâcer'in Kâbe'nin kapısına bir perde astığı ifade
edilmişti.
Kâbe'nin tümünü örten perdeye gelince,
söylendiğine göre: İlk kez Kâbe'ye örtü giydiren kişi,
Yemen Tubbalarından Ebu Bekir Es'ad'dır. Bu zat Kâbe'yi
gümüş sırmalı bir perdeyle örtmüştü. Ondan sonra yönetime
gelenler onun bu uygulamasını sürdürdüler. Daha sonra
insanlar değişik kumaşlardan üretilmiş perdelerle örtmeye
devam ettiler. Böylece üzeri kat kat perdelerle örtülür
oldu. Bu perdelerden biri çürü-düğünde hemen üzerine
yenisi konulurdu. Bu durum Kusay zamanına kadar sürdü.
Kusay Kâbe'nin örtüsü için Araplardan yılda bir kez olmak
üzere yardım topladı. Bu gelenek onun oğulları tarafından
da sürdürüldü. Ebu Rebia b. Muğire bir yıl, diğer Kureyş
kabileleri de bir yıl örtüyü değiştirirlerdi.
Peygamber Efendimiz (s.a.a) Kâbe'yi
Yemen kumaşıyla örtmüştü. Abbasi Halifelerinden
el-Mehdi'nin zamanına kadar bu şekilde kaldı. Halife Hac
için Mekke'ye geldiğinde, Kâbe bakıcıları perdelerin
Kâbe-'nin yüzünde birikmiş olmasından şikayet ettiler.
Bunların ağırlık yapıp Kâbe'yi yıkmasından korktuklarını
belirttiler. Bunun üzerine Halife bu örtülerin
kaldırılmasını, yerine her yıl bir tek örtü serilmesini
emretti. Bu gelenek günümüze kadar devam etti. Kâbe'nin
bir de iç örtüsü vardır. İlk kez Kâbe'ye içeriden perde
örten kişi Abbas b. Abdulmutta-lib'in annesidir. Oğlu
Abbas ile ilgili olarak bir adakta bulunduğu için bu
perdeyi Kâbe'nin iç duvarlarına örtmüştü.
Kâbe'nin Konumu:
Kâbe toplumlarca kutsal ve saygın
olarak bilinirdi. Hintliler Kâbe'ye saygı gösterirlerdi ve
kendilerince üçüncü uknum olarak kabul edilen "sifa"nın
ruhunun, eşiyle birlikte Hicazı ziyaret ettiği sırada
Ha-cer-ül Esved'e hulul ettiğini söylerlerdi.
Fars ve Keldani Sabiileri onu yedi
büyük evden biri kabul ederlerdi.
Bir de, eski ve uzun süre ayakta kalmış olması dolayısıyla
Zühal'in evi olduğuna inanılırdı.
Farslar da Kâbe'ye saygı
gösterirlerdi. Hürmüz'ün ruhunun ona hu-lul ettiğine
inanırlardı. Bazen Hac için gittikleri de olurdu.
Yahudiler ona saygı gösterir,
İbrahim'in dini üzere orada Allah'a ibadet ederlerdi.
İçinde resimler ve heykeller bulunurdu. Bunlar arasında
ellerinde fal okları bulunan İbrahim ve İsmail'in
resimleri de yer a-lırdı. Bakire Meryem'in ve Mesih'in
resmi de yapılmıştı. Bu da Yahudiler gibi Hıristiyanların
da ona saygı gösterdiklerinin tanığıdır.
Araplar da Kâbe'ye büyük bir saygı
gösterirlerdi. Onu Allah'ın evi kabul ederlerdi. Her
taraftan gelip ona hac ziyaretinde bulunurlardı. Kâbe'nin
İbrahim tarafından yapıldığını söylüyorlardı. Hac,
İbrahim'in Araplar arasında tevarüs eden dininin bir
kuralıydı.
Kâbe'nin Yönetimi:
Kâbe'nin yönetimi İsmail'in elindeydi.
Ondan sonra bu görev oğullarına geçti. Sonra Curhum
kabilesi onlara karşı üstünlük sağlayıp Kâbe'nin
yönetimini ele geçirdiler. Ardından Kerker oğullarından
bir taife olan Amalikler, Curhum kabilesiyle bir dizi
savaşa girişip Kâbe'ye sahip oldular. Amalikler Mekke'nin
aşağı kısmına konaklamışlardı. Curhumlular da yukarı
kısmına yerleşmişlerdi. İçlerinde melikleri de vardı.
Sonra talih Curhumlulardan yana döndü;
Amalikleri yenilgiye uğratıp Kâbe'nin yönetimini ele
geçirdiler. Böylece yaklaşık olarak üç yüz yıl yönetim
onların elinde kaldı. Hz. İbrahim'in yapısına eklemede
bulundular, duvarlarını yükselttiler.
İsmail oğulları güçlenip çoğalınca,
artık belli bir caydırıcı kuvvete kavuşunca, Mekke onlara
dar gelmeye başladı. Bunun üzerine Cur-humlularla
savaştılar, onları yenilgiye uğratıp Mekke'den çıkardılar.
O sırada İsmail oğullarının başında Amr b. Luhay
bulunuyordu. Kendisi Huzaa kabilesinin büyüğüydü.
Mekke'nin yönetimini ele geçirip Kâbe'nin işlerini kendi
uhdesinde topladı. Kâbe'nin üzerine putları koyup
insanları onlara tapmaya çağıran ilk kişi odur. Kâbe'nin
üzerine koyduğu ilk put "Hubel"dir. Onu Şam'dan getirmiş,
Kâbe'nin damına koy-muştu. Ardından başka putlar da
getirmişti. Böylece putların sayısı art-mış ve Araplar
arasında puta tapıcılık yayılmış ve tek ilaha kulluğu esas
alan Hanif dini yok olmuştu.
Curhum kabilesinden Şahne b. Halef
konuyla ilgili olarak Amr b. Luhay'a hitaben şöyle der:
"Ey Amr, ilahlar icad ettin sen.
Çeşit çeşit Mekke'de, evin çevresine
putlar diktin.
Oysa Kâbe'nin bir tane Rabbi vardı,
ebedi...
Ama sen, insanlar içinde, onun birçok
Rabbinin olmasını sağladın.
Yakında bileceksiniz ki, Allah kısa
süre sonra, sizin dışınızda evi için bir koruyucu
seçecektir."
Kâbe'nin yönetimi Halil el-Huzai
zamanına kadar Huzaa oğullarının elindeydi. Halil
kendisinden sonra yönetimi kızına verdi. Kızı da Kusay b.
Kilab'ın karısıydı. Kâbe kapısını açıp kapatmayı Huza
oğullarından Ebu Gabşan el-Huzai adlı birine verdi. Ebu
Gabşan bu görevi, bir deve ve bir fıçı şarap karşılığında
Kusay b. Kilab'a sattı. Bu olay A-raplar arasında bir
darb-ı mesel olmuştur: "Ebu Gabşan'ın alış verişinden daha
zararlı..." diye.
Böylece yönetim Kureyş'e geçti. Kusay
Kâbe'nin yapısını yeniledi. Daha önce buna değinmiştik.
Durum, Peygamberimizin (s.a.a) Mekke-'yi fethetmesine
kadar bu şekilde devam etti. Resulullah (s.a.a) Kâbe'ye
girdi, duvarlardaki resim ve kabartmaların silinmesini,
içindeki put-ların kırılmasını emretti. Üzerinde
İbrahim'in iki ayağının izi bulunan taş, yâni Makam-ı
İbrahim, o sırada Kâbe'nin yakınlarındaki koruma altında
bir şeyin içindeydi. Sonra bugün bilinen yere gömüldü.
Burası dört sütun üzerinde duran bir kubbedir. Tavaf
edenler namaz kılmak a-macıyla buraya yönelirler.
Kâbe'yle ilgili haberler ve onunla
bağlantılı dinsel uygulamalar çok ve uzundur. Biz hac ve
Kâbe ayetleri üzerinde düşünen bir araştır-macı için
yeterli olan bu kısmını sunmakla yetindik.
Yüce Allah'ın bereketli kıldığı ve
hidayet olarak öngördüğü Kâbe'-nin bir özelliği de, hiçbir
İslami grubun onun konumunu tartışma konusu yapmamış
olmasıdır.
|