Bismillahirrahmanirrahim
RİYA
Riya kelimesi
"gösteriş"
demektir. Ayet ve hadislerden anlaşıldığı üzere,
"riya",
bir ameli Allah rızası için değil başka bir gayeyle, mesela
ona buna gösteriş olsun ve başkalarına iyi gözüksün diye
yapmaktır.
Riya konusu İslamî kaynaklarda,
sürekli şirk mevzusunun bir parçası ve bir kısmı olarak ele
alınıp bahsedilir.
Evet muvahhid bir insan şirkin
bütün kısımlarında kaçınmalıdır. O halde biz
"riya"
konusunu ele almadan şirkin kısımlarına kısaca değinmemiz
gerekir ki
"riya"nın
da hangi kısımdan olduğunu anlayabilelim.
ŞİRKİN ANLAMI
"Şirk"
ortak koşmak demektir. İslam'da en önemli mes'ele olan ve
dinin temelini oluşturan şey Allah'a inanmak, onu her şeyde
birlemek ve ona hiçbir şeyi ortak ve eş koşmamaktır ki buna
"Tevhid
İnancı"
denir. O halde şirk herhangi bir şeyi herhangi bir şeyde
Allah'a ortak koşmağa denir.
ŞİRKİN KISIMLARI
Şirkin kısımlarını bilmemiz için
tevhidin kısımlarını öğrenmemiz lazım. Yani tevhid inancını
taşımamız gereken yerlerde, eğer o inanca sahip olmaz ve o
konularda başkalarını da Allah'a eş ve ortak koşarsak muvahhid
olmaktan çıkar şirke düşmüş oluruz. Onun için burada tevhidin
kısımlarını açıklamaya çalışacağız ki bu vesile ile şirkin de
kısımları kendiliğinden açıklanmış olsun:
1- Vacip-ül Vücud Olmakta
Tevhid: Yani vücudu
her zaman gerekli olan, vücudunu başka bir şeyden olmayan ve
başka varlıklara vücut veren yegane varlık Allah-u Teala'dır.
Bu konuda başka her hangi bir varlığa da Allah'a tanıdığımız
özelliği tanır ve ona ortak koşarsak, müşrik oluruz.
2- Yaratıcılıkta Tevhid:
Yani kainatta
Allah'tan başka bir yaratıcının olmadığına inanmak. Eğer insan
bir başka yaratıcının da olduğuna inanırsa, bu şirktir.
3- Tekvini Rububiyyette
Tevhid: Yani
mahlukatı yarattıktan sonra da onları daima yöneten,
varlıklarını devam ettiren ve her şeylerini elinde tutan yine
Hak Teala'dır. Eğer biz de bazılarının dediği gibi,
"Allah
varlıkları yaratıktan sonra onları kendilerine bırakmıştır
veya âlemin idare ve tedbirini ve hayatlarını devam ettirmeyi
başka bazı varlıklara bırakmıştır."
dersek müşrik oluruz.
4- Teşrii Rububiyyette Tevhid:
"Yani insanlar için
müstakillen kanun koyma yetkisine sahip olan ve insanlara emir
ve nehiyleri bağlayıcı olması gereken yegane varlık Allah-u
Teala olmalıdır." inancına sahip olmak. Zira O, bizi yarattığı
ve bizi tedbir edip yönettiğine göre, bizlere neyin maslahat
olup olmadığını, neleri yapmamız ve neleri yapmamamız
gerektiğini herkesten daha iyi bilir. O halde yaşam
kurallarımızı ve emir ve nehiyleri ondan almamız gerekir. Eğer
başka birine müstakillen böyle bir yetkiyi tanırsak, şirke
düşmüş oluruz. Eğer biz mesela peygamberlere ve imamlara itaat
ediyorsak, bu da Allah'ın emri doğrultusunda olduğu içindir.
Yoksa caiz olmazdı.
5- Mabudiyyette Tevhid:
Yani Allah'tan başka, ilah olmaya ve ibadet edilmeğe layık
olan her hangi bir varlığın olmadığına inanmak.
"La
ilahe illallah"
cümlesinin anlamı da bundan ibarettir. Yani biz varlığı
kendinden olan, her şeyi yaratan, yaratıktan sonra onların
varlığını devam ettirip onları yöneten, onlara kanun koyma ve
emir ve nehiyde bulunma yetkisine sahip olan bir varlığa
inandıktan sonra, doğal olarak da ancak onun ma'bud olmaya ve
ibadet edilmeye layık olduğunu inanmamız gerekir. Başka
birisini ma'budiyete layık görmemiz şirktir.
6- İbâdette Tevhid:
Yani bilfiil insanın amelde sadece Allah'a ibadet etmesi.
Başka bir varlığa ibadette bulunmak veya onu Allah'ın
ibadetine ortak koşmak şirktir. Bu kısmın bir önceki kısımdan
farkı şudur ki, o kısım insanın itaat ve inancına aittir. Yani
Allah'tan başka bir varlığı mabud olamaya ve ibadet edilmeğe
layık görmemek; bu kısım ise insanın ameline aittir; yani
amelde Allah'tan başkasına ibadet etmemek. Kur'an-ı Kerim de
şirki bir günah olarak açıklarken veya şirki en büyük günah
olarak sayarken, işte bu kısım şirki kastetmektedir; yani
"ibadette
şirk". Sonradan da açıklayacağımız üzere
"riya"
da işte bu kısım şirkten sayılmaktadır.
7- Yardım Dilemede Tevhid:
Yani müstakil olarak
sadece Allah'tan yardım dilemek. Zira bütün güç ve
kuvvetlerin kaynağı O'dur; O istemeden hiçbir kimse hiçbir
şeye kadir değildir.
O halde her şeyde O'ndan yardım
dilemeliyiz. Eğer başka birileri bir şeylere güç yetiriyorsa,
bunun gücünü, becerisi Allah'tan almakta ve O'nun izniyle
yapmaktadırlar. O halde insan, peygamberlerden ve Allah'ın
velilerinden bir şey istediğinde veya onlardan meded umduğunda,
onları müstakil bilir ve "Bu güç ve kerametleri kendilerine
aittir." derse ve buna inanırsa şirke düşmüştür. Ama onlar
Allah'ın itaatkar, değerli ve sevgili kulları olduğu için
Allah-u Teala onlara bu lütufta bulunarak, bir takım
harikulade işleri yapabilme gücünü ve bir takım kerametler
gösterebilme imkan ve iznini onlara verdiği için onlara
tevessül edip onları Allah'ın katında aracı kılmak ve şefaatçi
kılmanın bir sakıncası yoktur.
8- Korkuda Tevhid:
Yani Allah'tan başka
kimseden korkmamak. Zira bütün güç ve kuvvetler O'na aittir;
O'nun izni olmadan, O'nun iradesi olmadan hiçbir şey ve hiçbir
kimse hiçbir şeye kadir değildir. Evet kamil ve gerçek bir
muvahhid sadece O'ndan korkar.
Şimdi mümkündür ki bir çoğumuzun
bir takım korkularımız ve çekincelerimiz olsun. Fakat bu
korkular kıritik durumlarda bizi imanımız ve inancımızdan
uzaklaştırmamalıdır. Yani bir yerde eğer ya dinimizi vermemiz
veya bir takım ilahi hükümleri çiğnememiz yada bir takım
zorluklara katlanmamız söz konusu olursa, o halde muvahhid
olan birisi hiçbir şeyi dini ve imanına tercih etmemelidir.
Yoksa şirke düşmüş olur.
9- Ümid Bağlamada Tevhid:
Yani her şeyde umudumuzu ona bağlamalı ve her şeyi ondan
beklemeliyiz. Eğer başka birisinden müstakil olarak bir
beklentimiz olur ve onu Allah'tan bağımsız olarak bir şeyleri
yapabilmeye veya bize bir hayır dokundurmaya kadir bilirsek,
bu şirktir. Zira önceden dediğimiz gibi âlemi tedbir eden ve
her şeyi elinde tutan ve müstakil olarak yegane etki sahibi
olan Hak Teala'dır. Fakat Allah'ın izin verdiği bir kimseye
ümid bağlamak ve ondan yardım, şefaat vb... ummak
sakıncasızdır.
10- Muhabbet ve Sevgide
Tevhid: Yani asaleten
Hak Teala'yı sevmek ve O'nu sevgiye layık bilmek. Zira bir
muvahhid bütün kemallerin ve güzelliklerin asaleten Allah'a
ait olduğuna ve başkalarının kemal ve güzelliklerinin de Hak
Teala'dan gelen bir feyiz olduğuna inanır. Öte yandan birisini
insan o zaman sever ki onda bir kemal üstünlük ve güzellik
görsün. Allah-u Teala da bütün kemal ve güzelliklerin kaynağı
olduğuna göre asaleten de onu sevmeli ve onu her şeye tercih
etmelidir.
Evet gerçek muvahhid, kalbi
Allah sevgisi ile dolup taşmalıdır. Başka bir şeyi de severse,
bu Allah sevgisi doğrultusunda olmalıdır. Yani Allah'ın
sevdiği ve sevmemizi emrettiği şeyleri sevmeliyiz. Eğer bir
şeye beslediğimiz sevgi, Allah sevgisine ters düşerse veya
Allah'ın sevdiği kimseleri sevmez, Allah'ın düşmanlarıyla dost
olursak, bu tevhitle bağdaşmaz ve bizi şirke götürür.
Evet buraya kadar tevhidin
kısımlarını ve neticede şirkin kısımlarını kısaca açıkladıktan
sonra asıl mevzuumuz olan
"riya"
konusuna dönmek istiyoruz.
RİYA VEYA GİZLİ ŞİRK
Buraya kadar saydığımız şirkler
iki kısma ayrılır:
a)- Açık Şirk
b)- Gizli Şirk
Yani bir kısım şirkler vardır
ki açıktır ve onların şirk olduğunu herkes anlar; mesela
putlara tapmak, başka bir varlığın, mesela bir insanın
karşısında secdeye kapanmak, bir başka varlığı âlemin
idaresinde Allah'a ortak koşmak gibi.
Fakat bazı şirkler vardır ki
zahiri şirk değildir. Ama iç yüzü şirktir. Yani mesela birisi
dış görünüşte namaz kılıyor, ama batında o namazı Allah rızası
için değil de gösteriş için desinlere kılıyor. İşte bu da bir
nevi şirktir. Sadece yapan kimse bunun farkındadır. Bazen
Allah korusun, ameli yapanın kendisi dahi bunun farkında
değildir. Allah için yaptığını zanneder, ama biraz derin
düşündüğünde başka amaçların da kalbinde yer ettiğini görür.
İşte bunların ismine "gizli şirk" denir.
Riya, gösteriş ve desinler için
yapılan bir amel, Allah katında kabul olmayacağı gibi insanı
Allah'tan uzaklaştırır ve yapılan iş büyük bir vebal olarak
insanın defterine işlenir. Zira insan bütün amellerini ibadet
ve itaatlerini sadece ve sadece Allah'ın rızası ve onun
emirlerini yerine getirmek ve ona itaat olsun diye yapmalıdır.
Yani ihlaslı bir niyetle yerine getirmelidir. Önceden de
dediğimiz gibi,
"riya",
ibadette şirkin bir parçasıdır ki ayet ve hadislere dayanarak
kötü ve ne kadar tehlikeli bir günah olduğunu ve riyanın
çeşitli kısımlarını, ihlaslı olmanın önemini ve riya
hastalığının tedavi yollarını kısaca açıklamaya çalışacağız
inşaallah.
Kur'an-ı Kerim'de bu mevzuya
muhtelif âyetlerde değinilmiştir ve riya edenlerin durumu
açıkça beyan edilmiş ve bir çok ayette de insanın dininde ve
ibadetinde ihlaslı olması gerektiği ve ihlassız âmelin kabul
edilmeyeceği vurgulanmıştır.
Nisa suresinin 142. ayetinde
riya ve gösterişi, münafıkların bir sıfatı olarak beyan etmiş
ve şöyle buyurmuştur:
"Münafıklar
(güya) Allah'ı aldatmağa çalışırlar; oysa O, onları aldatır (hilelerini
kendilerine çevirir). Onlar namaza kalktıklarında da üşene
üşene kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar..."
Bakara suresinin 264. ayetinde
ise şöyle buyurmaktadır:
"Ey
iman edenler, insanlara gösteriş için malını infak edip
Allah'a ve âhiret gününe inanmayan adam gibi, başa kalkmak ve
eziyet etmekle sadakalarınızı boşa çıkarmayın..."
Nisa suresinin 38. ayetinde ise
şöyle buyuruluyor:
"Mallarını
insanlara gösteriş için verenler ve Allah'a ve âhiret gününe
inanmayanlar (var ya, Şeytan onların arkadaşıdır); kimin
arkadaşı şeytan olursa, arkadaş bakımından hali çok yamandır."
Enfal suresinin 47. ayetinde ise
mu'minleri riyakarlar gibi olmaktan şöyle sakındırmaktadır:
"Yurtlarından
çalım satarak, insanlara gösteriş yaparak çıkan ve Allah
yolunda men edenler gibi olmayın. Allah onları bütün
yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır."
Maun suresinin 4, 5 ve
6.ayetlerinde riyakar ibâdet edenlerden şu şekilde söz ediyor:
"Şu namaz
kılanların vay haline! Onlar ki namazlarından gafildirler ve
ona ehemmiyet vermiyorlar. Onlar ibadetlerinde gösteriş
yaparlar."
Görüldüğü gibi Allah-u Teala bu
ayetlerde, gösteriş için yapılan amelleri ve ibadetleri (infak,
cihad, namaz gibi) şiddetle kınamakta ve bunu münafıkların
sıfatlarından saymaktadır.
Hadislere gelince, hadislerde de
bu konuda çok ağır ifadeler kullanılmıştır ve bu işin kötü
akıbeti gözler önüne serilmiştir.
Allah Resulün'den (s.a.a) şöyle
rivayet edilmiştir:
"Sizin
için en çok korktuğum şey, küçük şirktir."
Küçük şirk nedir? diye sorulunca
"riya"dır
buyurdu ve şöyle devam etti: Kıyamet günü Allah-u Teala
kullarının mükafatını verdiğinde, riya ehline şöyle buyurur:
"Gidin
mükafatlarınızı amelleri kendileri için yaptığınız kimselerden
alın."
Şerh-u Nehc-il Belağa (İbn-i
Ebil-Hadid), c.2, s.179
Ashaptan birisi diyor ki:
Resulü-i Ekrem'i (s.a.a) ağlarken gördüm
ve
"Ya
Resulullah, nedir seni ağlatan?" diye sordum. Buyurdu:
"Ben
ümmetim için şirke düşmelerinden korktum. Yanlış anlamayın
onlar puta güneşe veya aya tapmazlar. Onlar amelleriyle riya
ve gösteriş yaparlar."
Şerh-u Nehc-il Belağa (ibn-i Ebil-Hadid), c.2, s.179
Yine şöyle buyurmuştur:
"İçerisinde
zerre kadar gösteriş ve riya olan hiçbir ameli Allah-u Teala
kabul buyurmaz."
Bihar-ül Envar, c.72, s.304
Yine şu hadis, Resul-i Ekrem'den
(s.a.a) nakledilmiştir:
"Kıyamet
günü olduğunda riyakar insana şu şekilde hitap edilir: Ey
facir, ey hilekar, ey gösterişci, amelin boşa gitti, mükafatın
yok oldu. Git de mükafatını kendisi için amel ettiğin
kimselerden al."
Bihar-ül Envar, c.72, s.303
Allah Resulü'nün (s.a.a) şu
hadisi de dehşet vericidir; buyuruyor ki:
"Allah
katında en çok buğzedilen kimse, elbisesi amelinden iyi olan
kimsedir; elbisesi peygamberler elbisesi olduğu halde, ameli
zalimlerin ameli gibi olan kimse."
Kenz-ül Ummal, Hadis no: 7483
Şu hadisi daha da korkunç
buluyoruz; buyuruyor:
"Kıyamet
gününde azabı en şiddetli olan, o kimsedir ki (görünüşte)
insanlar onda hayır görür (onu hayır ehli ve iyi sanır);
halbuki onda bir hayır yoktur."
Kenz-ül
Ummal, Hadis no: 7485
İmam Bakır (a.s) ise şöyle
buyurmaktadır:
"Dış
görünüşü içinden daha iyi olan kimsenin amel terazisi hafif
olur."
Bihar-ül Envar,
c.78, s.173
İmam Sadık (a.s)'dan şöyle
rivayet edilmiştir:
"Kıyamet
günü namaz kılan birisini hesaba getirdiklerinde: Ya Rabbi,
senin için namaz kıldım."
dediğinde şu cevabı alır:
"Hayır,
sen "Filan adamın namazı ne güzeldir!" desinler diye namaz
kıldın:
"Götürün
şunu cehenneme..."
Bihar-ül Envar, c.72, s.301
RİYAKARLARIN ALAMETLERİ
Allah Resulü (s.a.a) riyakar
insanın alamet ve özelliklerini şöyle açıklıyor:
"Riyakar
insanın dört alameti vardır: Yanında birisi olduğunda Allah
için amel etmeğe rağbet edip istek ve ısrarla amele koyulur.
Fakat yalnız başına kaldığında tembelleşir ve halsiz olur. Her
işinde övülmesini çok sever; ismini iyi tanıtmaya
çalışır."
Tuhef-ul Ukul (Türkçe Tercümesi) s.45
Bazen insan ameli yaptığı zaman
Allah rızası için yapar, ama sonradan onu başkalarına anlatma
ve onların övgüsünü kazanmak istemesiyle yaptığı ameli boşa
çıkarır. Bu konuda da bir hadisi naklederek geçmek istiyoruz:
İmam Muhammed Bakır'dan (a.s)
şöyle rivayet edilmiştir:
"Ameli
korumak, onu yerine getirmekten daha zordur."
Ravi bunu duyunca: "Ameli korumak nasıl olur?" diye sordu.
İmam (a.s) şöyle buyurdu:
"Kişi
iyi bir amel işler; sadece ortağı olmayan Allah rızası için
infak eder. Bu amel ona gizli bir amel olarak yazılır (ve ona
göre sevabı hesaplanır). Sonra onu başkalarına anlatınca gizli
amel olmaktan çıkar aşikar amel olarak yazılır (ve sevabı
azalır). Sonra bir daha onu başkalarına anlatırsa, bu sefer
amelin o özelliği de silinir ve gösteriş için yapılan bir amel
olarak kayda geçer (ve ameli boşa çıkar; üstelik vebal olarak
yazılır)."
Hatırlatılması gereken bir nokta
da şudur ki, riyanın insana getirdiği uhrevi ziyanların ve
azapların yanısıra, bu dünyada da riyakar gösterişten umduğu
sonuca varamaz. Yani yaptığı işle insanlar indinde bir değer
ve haysiyet kazanma yerine daha da rüsva ve rezil olur ve hem
dünyasını kaybeder hem de ahiretini. Bunun aksine ihlas
gösteren ve amelini sadece Allah rızası için yapan kimse
yaptığı ameli saklasa dahi, Allah-u Teala onu bilahare
insanlara aşikar edip dünyada da o adama izzet verir ve her
kes yanında muhterem bir şahsiyete sahip olur.
İmam Sadık (a.s) bu konuda şöyle
buyuruyor:
"Bir
hayrı Allah Rızası için yapıp da onu gizli tutan kimsenin, o
hayrını Allah-u Teala bilahare zaman aşamasında açığa
çıkaracaktır. Ve bir kötülüğü saklamaya çalışan kimsenin de
Allah, sakladığı şeyi (mesela kötü ve gösteriş için olan şeyi)
bilahare aşikar edecektir."
El-Kafi, c . s.
Yine İmam (a.s) bir başka
hadisinde şöyle buyuruyor:
"Bir
insan, yaptığı az bir amelden Allah rızasını kastederse, Allah
istediğinden daha fazlasını onun için aşikar eder. Ama bir
insan vücudunu zahmete düşürür ve geceleri uykusuz kalır ve
çok amel yapar, ama bundan halkın beğenisini ve rızasını
kazanmayı umarsa Allah mutlaka onun yaptıklarını bunu duyan
kimselerin gözünde küçültür ve değersiz bir hale getirir.
El-Kafi, c., s.
BU BÜYÜK GÜNAHI İŞLEYENİN GÖREVİ
Allah korusun bir insan bu büyük
günaha ve hastalığa mübtela olursa, ilk vazifesi hemen tevbe
edip gerçek bir pişmanlık duygusuyla bir daha bunu
tekrarlamayacağına karar almalı ve ondan sonra ihlaslı bir
şekilde amellerini sadece Allah rızası için yerine getirmeli
ve riya karıştırdığı bütün farz amelleri de tekrar etmelidir.
Vakti geçmiş ise de kaza etmelidir. Mesela gösteriş için
kıldığı namazları hatta bir cüzünü dahi riyayla yaparsa,
mesela kunutunu gösteriş için uzatırsa ve.... o namazları
tekrar kaza etmelidir. Gösteriş için zekat vermiş, hacı
desinler diye Mekke'ye gitmişse ve bunun gibi bütün amellerini
mümkün olduğu takdirde tekrarlamalıdır. Allah-u Teala
cümlemizi bu büyük beladan muhafaza buyursun. Amin! |