KEVSER YAYINCILIK                                                                 

  Ana Sayfa / Makaleler /                                                                             Makaleler

Bugün :  

  Sık Kullanılanlara Ekle                                                                                                                                                                                                                                          Başlangıç Sayfası Yapın
 

Aşkın Velayeti, Imam Rıza (a.s.)

 

Bismillahirrahmanirrahim

 

RİYA

 

Riya kelimesi "gösteriş" demektir. Ayet ve hadislerden anlaşıldığı üzere, "riya", bir ameli Allah rızası için değil başka bir gayeyle, mesela ona buna gösteriş olsun ve başkalarına iyi gözüksün diye yapmaktır. 

Riya konusu İslamî kaynaklarda, sürekli şirk mevzusunun bir parçası ve bir kısmı olarak ele alınıp bahsedilir.

Evet muvahhid bir insan şirkin bütün kısımlarında kaçınmalıdır. O halde biz "riya" konusunu ele almadan şirkin kısımlarına kısaca değinmemiz gerekir ki "riya"nın da hangi kısımdan olduğunu anlayabilelim.

 

ŞİRKİN ANLAMI

 

 "Şirk" ortak koşmak demektir. İslam'da en önemli mes'ele olan ve dinin temelini oluşturan şey Allah'a inanmak, onu her şeyde birlemek ve ona hiçbir şeyi ortak ve eş koşmamaktır ki buna "Tevhid İnancı" denir. O halde şirk herhangi bir şeyi herhangi bir şeyde Allah'a ortak koşmağa denir.

 

ŞİRKİN KISIMLARI

 

Şirkin kısımlarını bilmemiz için tevhidin kısımlarını öğrenmemiz lazım. Yani tevhid inancını taşımamız gereken yerlerde, eğer o inanca sahip olmaz ve o konularda başkalarını da Allah'a eş ve ortak koşarsak muvahhid olmaktan çıkar şirke düşmüş oluruz. Onun için burada tevhidin kısımlarını açıklamaya çalışacağız ki bu vesile ile şirkin de kısımları kendiliğinden açıklanmış olsun:

 

1- Vacip-ül Vücud Olmakta Tevhid: Yani vücudu her zaman gerekli olan, vücudunu başka bir şeyden olmayan ve başka varlıklara vücut veren yegane varlık Allah-u Teala'dır. Bu konuda başka her hangi bir varlığa da Allah'a tanıdığımız özelliği tanır ve ona ortak koşarsak, müşrik oluruz.

 

2- Yaratıcılıkta Tevhid: Yani kainatta Allah'tan başka bir yaratıcının olmadığına inanmak. Eğer insan bir başka yaratıcının da olduğuna inanırsa, bu şirktir.

 

3- Tekvini Rububiyyette Tevhid: Yani mahlukatı yarattıktan sonra da onları daima yöneten, varlıklarını devam ettiren ve her şeylerini elinde tutan yine Hak Teala'dır.  Eğer biz de bazılarının dediği gibi, "Allah varlıkları yaratıktan sonra onları kendilerine bırakmıştır veya âlemin idare ve tedbirini ve hayatlarını devam ettirmeyi başka bazı varlıklara bırakmıştır." dersek müşrik oluruz.

 

4- Teşrii Rububiyyette Tevhid:  "Yani insanlar için müstakillen kanun koyma yetkisine sahip olan ve insanlara emir ve nehiyleri bağlayıcı olması gereken yegane varlık Allah-u Teala olmalıdır." inancına sahip olmak. Zira O, bizi yarattığı ve bizi tedbir edip yönettiğine göre, bizlere neyin maslahat olup olmadığını, neleri yapmamız ve neleri yapmamamız gerektiğini herkesten daha iyi bilir. O halde yaşam kurallarımızı ve emir ve nehiyleri ondan almamız gerekir. Eğer  başka birine müstakillen böyle bir yetkiyi tanırsak, şirke düşmüş oluruz. Eğer biz mesela peygamberlere ve imamlara itaat ediyorsak, bu da Allah'ın emri doğrultusunda olduğu içindir.  Yoksa caiz olmazdı.

 

5- Mabudiyyette Tevhid: Yani Allah'tan başka, ilah olmaya ve ibadet edilmeğe layık olan her hangi bir varlığın olmadığına inanmak. "La ilahe illallah" cümlesinin anlamı da bundan ibarettir.  Yani biz varlığı kendinden olan, her şeyi  yaratan, yaratıktan sonra onların varlığını devam ettirip onları yöneten, onlara kanun koyma ve emir ve nehiyde bulunma yetkisine sahip olan bir varlığa inandıktan sonra, doğal olarak da ancak onun ma'bud olmaya ve ibadet edilmeye layık olduğunu inanmamız gerekir. Başka birisini ma'budiyete layık görmemiz şirktir.

 

6- İbâdette Tevhid: Yani bilfiil insanın amelde sadece Allah'a ibadet etmesi. Başka bir varlığa ibadette bulunmak veya onu Allah'ın ibadetine ortak koşmak şirktir. Bu kısmın bir önceki kısımdan farkı şudur ki, o kısım insanın itaat ve inancına aittir. Yani Allah'tan başka bir varlığı mabud olamaya ve ibadet edilmeğe layık görmemek; bu kısım ise insanın ameline aittir; yani amelde Allah'tan başkasına ibadet etmemek. Kur'an-ı Kerim de şirki bir günah olarak açıklarken veya şirki en büyük günah olarak sayarken, işte bu kısım şirki kastetmektedir; yani "ibadette şirk". Sonradan da açıklayacağımız üzere "riya" da işte bu kısım şirkten sayılmaktadır.

 

7- Yardım Dilemede Tevhid: Yani müstakil olarak sadece  Allah'tan yardım dilemek. Zira bütün güç ve kuvvetlerin kaynağı O'dur; O istemeden hiçbir kimse hiçbir şeye kadir değildir.

O halde her şeyde O'ndan yardım dilemeliyiz. Eğer başka birileri bir şeylere güç yetiriyorsa, bunun gücünü, becerisi Allah'tan almakta ve O'nun izniyle yapmaktadırlar.  O halde insan, peygamberlerden ve Allah'ın velilerinden bir şey istediğinde veya onlardan meded umduğunda, onları müstakil bilir ve "Bu güç ve kerametleri kendilerine aittir." derse ve buna inanırsa şirke düşmüştür.  Ama onlar Allah'ın itaatkar, değerli ve sevgili kulları olduğu için Allah-u Teala  onlara bu lütufta bulunarak, bir takım harikulade  işleri yapabilme gücünü ve bir takım kerametler gösterebilme imkan ve iznini onlara verdiği için onlara tevessül edip onları Allah'ın katında aracı kılmak ve şefaatçi kılmanın bir sakıncası yoktur.

 

8- Korkuda Tevhid: Yani Allah'tan başka kimseden korkmamak. Zira bütün güç ve kuvvetler O'na aittir; O'nun izni olmadan, O'nun iradesi olmadan hiçbir şey ve hiçbir kimse hiçbir şeye kadir değildir.  Evet kamil ve gerçek bir muvahhid sadece O'ndan korkar.

Şimdi mümkündür ki bir çoğumuzun bir takım korkularımız ve çekincelerimiz olsun. Fakat bu korkular kıritik durumlarda bizi imanımız ve inancımızdan uzaklaştırmamalıdır. Yani bir yerde eğer ya dinimizi vermemiz veya bir takım ilahi hükümleri çiğnememiz yada bir takım zorluklara katlanmamız söz konusu olursa, o halde muvahhid olan birisi hiçbir şeyi dini ve imanına tercih etmemelidir. Yoksa şirke düşmüş olur.

 

9- Ümid Bağlamada Tevhid: Yani her şeyde umudumuzu ona bağlamalı ve her şeyi ondan beklemeliyiz. Eğer başka birisinden müstakil olarak bir beklentimiz olur ve onu Allah'tan bağımsız olarak bir şeyleri yapabilmeye veya bize bir hayır dokundurmaya kadir bilirsek, bu şirktir. Zira önceden dediğimiz gibi âlemi tedbir eden ve her şeyi elinde tutan ve müstakil olarak yegane etki sahibi olan Hak Teala'dır. Fakat Allah'ın izin verdiği bir kimseye ümid bağlamak ve ondan yardım, şefaat vb... ummak sakıncasızdır.

 

10- Muhabbet ve Sevgide Tevhid: Yani asaleten Hak Teala'yı sevmek ve O'nu sevgiye layık bilmek. Zira bir muvahhid bütün kemallerin ve güzelliklerin asaleten Allah'a ait olduğuna ve başkalarının kemal ve güzelliklerinin de Hak Teala'dan gelen bir feyiz olduğuna inanır. Öte yandan birisini insan o zaman sever ki onda bir kemal üstünlük ve güzellik görsün.  Allah-u Teala da bütün kemal ve güzelliklerin kaynağı olduğuna göre asaleten de onu sevmeli ve onu her şeye tercih etmelidir.

Evet gerçek muvahhid, kalbi Allah sevgisi ile dolup taşmalıdır. Başka bir şeyi de severse, bu Allah sevgisi doğrultusunda olmalıdır. Yani Allah'ın sevdiği ve sevmemizi emrettiği şeyleri sevmeliyiz. Eğer bir şeye beslediğimiz sevgi, Allah sevgisine ters düşerse veya Allah'ın sevdiği kimseleri sevmez, Allah'ın düşmanlarıyla dost olursak, bu tevhitle bağdaşmaz ve bizi şirke götürür.

Evet buraya kadar tevhidin kısımlarını ve neticede şirkin kısımlarını kısaca açıkladıktan sonra asıl mevzuumuz olan "riya" konusuna dönmek istiyoruz.

 

 

RİYA VEYA GİZLİ ŞİRK

 

Buraya kadar saydığımız şirkler iki kısma ayrılır:

a)- Açık Şirk

b)- Gizli Şirk

   Yani bir kısım şirkler vardır ki açıktır ve onların şirk olduğunu herkes anlar; mesela putlara tapmak, başka bir varlığın, mesela bir insanın karşısında secdeye kapanmak, bir başka varlığı âlemin idaresinde Allah'a ortak koşmak gibi.

Fakat bazı şirkler vardır ki zahiri şirk değildir. Ama iç yüzü şirktir. Yani mesela birisi dış görünüşte namaz kılıyor, ama batında o namazı Allah rızası için değil de gösteriş için desinlere kılıyor. İşte bu da bir nevi şirktir. Sadece yapan kimse bunun farkındadır. Bazen Allah korusun, ameli yapanın kendisi dahi bunun farkında değildir. Allah için yaptığını zanneder, ama biraz derin düşündüğünde başka amaçların da kalbinde yer ettiğini görür. İşte bunların ismine "gizli şirk" denir.

Riya, gösteriş ve desinler için yapılan bir amel, Allah katında kabul olmayacağı gibi insanı Allah'tan uzaklaştırır ve yapılan iş büyük bir vebal olarak insanın defterine işlenir. Zira insan bütün amellerini ibadet ve itaatlerini sadece ve sadece Allah'ın rızası ve onun emirlerini yerine getirmek ve ona itaat olsun diye yapmalıdır. Yani ihlaslı bir niyetle yerine getirmelidir. Önceden de dediğimiz gibi, "riya", ibadette şirkin bir parçasıdır ki ayet ve hadislere dayanarak kötü ve ne kadar tehlikeli bir günah olduğunu ve riyanın çeşitli kısımlarını, ihlaslı olmanın önemini ve riya hastalığının tedavi yollarını kısaca açıklamaya çalışacağız inşaallah.

Kur'an-ı Kerim'de bu mevzuya muhtelif âyetlerde değinilmiştir ve riya edenlerin durumu açıkça beyan edilmiş ve bir çok ayette de insanın dininde ve ibadetinde ihlaslı olması gerektiği ve ihlassız âmelin kabul edilmeyeceği vurgulanmıştır.

 

Nisa suresinin 142. ayetinde riya ve gösterişi, münafıkların bir sıfatı olarak beyan etmiş ve şöyle buyurmuştur: "Münafıklar (güya) Allah'ı aldatmağa çalışırlar; oysa O, onları aldatır (hilelerini kendilerine çevirir). Onlar namaza kalktıklarında da üşene üşene kalkarlar.  İnsanlara gösteriş yaparlar..."

 

Bakara suresinin 264. ayetinde ise şöyle buyurmaktadır:  "Ey iman edenler, insanlara gösteriş için malını infak edip Allah'a ve âhiret gününe inanmayan adam gibi, başa kalkmak ve eziyet etmekle sadakalarınızı boşa çıkarmayın..."

 

Nisa suresinin 38. ayetinde ise şöyle buyuruluyor: "Mallarını insanlara gösteriş için verenler ve Allah'a ve âhiret gününe inanmayanlar (var ya, Şeytan onların arkadaşıdır); kimin arkadaşı şeytan olursa, arkadaş bakımından hali çok yamandır."

Enfal suresinin 47. ayetinde ise mu'minleri riyakarlar gibi olmaktan şöyle sakındırmaktadır: "Yurtlarından çalım satarak, insanlara gösteriş yaparak çıkan ve Allah yolunda men edenler gibi olmayın. Allah onları bütün yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır."

 

Maun suresinin 4, 5 ve 6.ayetlerinde riyakar ibâdet edenlerden şu şekilde söz ediyor:  "Şu namaz kılanların vay haline! Onlar ki namazlarından gafildirler ve ona ehemmiyet vermiyorlar. Onlar ibadetlerinde gösteriş yaparlar."

Görüldüğü gibi Allah-u Teala bu ayetlerde, gösteriş için yapılan amelleri ve ibadetleri (infak, cihad, namaz gibi) şiddetle kınamakta ve bunu münafıkların sıfatlarından saymaktadır.

 

Hadislere gelince, hadislerde de bu konuda çok ağır ifadeler kullanılmıştır ve bu işin kötü akıbeti gözler önüne serilmiştir.

 

Allah Resulün'den (s.a.a) şöyle rivayet edilmiştir: "Sizin için en çok korktuğum şey, küçük şirktir." Küçük şirk nedir? diye sorulunca "riya"dır buyurdu ve şöyle devam etti: Kıyamet günü Allah-u Teala kullarının mükafatını verdiğinde, riya ehline şöyle buyurur: "Gidin mükafatlarınızı amelleri kendileri için yaptığınız kimselerden alın."

                                                            Şerh-u Nehc-il Belağa (İbn-i Ebil-Hadid), c.2, s.179

 

Ashaptan birisi diyor ki: Resulü-i Ekrem'i (s.a.a) ağlarken gördüm ve "Ya Resulullah, nedir seni ağlatan?" diye sordum. Buyurdu: "Ben ümmetim için şirke düşmelerinden korktum. Yanlış anlamayın onlar puta güneşe veya aya tapmazlar. Onlar amelleriyle riya ve gösteriş yaparlar."       

                                                            Şerh-u Nehc-il Belağa (ibn-i Ebil-Hadid), c.2, s.179

 

Yine şöyle buyurmuştur: "İçerisinde zerre kadar gösteriş ve riya olan hiçbir ameli Allah-u Teala kabul buyurmaz."                     

                                                                                                    Bihar-ül Envar, c.72, s.304             

 

Yine şu hadis, Resul-i Ekrem'den (s.a.a) nakledilmiştir: "Kıyamet günü olduğunda riyakar insana şu şekilde hitap edilir: Ey facir, ey hilekar, ey gösterişci, amelin boşa gitti, mükafatın yok oldu. Git de mükafatını kendisi için amel ettiğin kimselerden al."

                                                                                                    Bihar-ül Envar, c.72, s.303

 

Allah Resulü'nün (s.a.a) şu hadisi de dehşet vericidir; buyuruyor ki: "Allah katında en çok buğzedilen kimse, elbisesi amelinden iyi olan kimsedir; elbisesi peygamberler elbisesi olduğu halde, ameli zalimlerin ameli gibi olan kimse."                 

                                                                                           Kenz-ül Ummal, Hadis no: 7483

 

Şu hadisi daha da korkunç buluyoruz; buyuruyor: "Kıyamet gününde azabı en şiddetli olan, o kimsedir ki (görünüşte) insanlar onda hayır görür (onu hayır ehli ve iyi sanır); halbuki onda bir hayır yoktur."                       

                                                                                           Kenz-ül Ummal, Hadis no: 7485

 

İmam Bakır (a.s) ise şöyle buyurmaktadır: "Dış görünüşü içinden daha iyi olan kimsenin amel terazisi hafif olur."

                                                                                                    Bihar-ül Envar, c.78, s.173

 

İmam Sadık (a.s)'dan şöyle rivayet edilmiştir: "Kıyamet günü namaz kılan birisini hesaba getirdiklerinde: Ya Rabbi, senin için namaz kıldım." dediğinde şu cevabı alır: "Hayır, sen "Filan adamın namazı ne güzeldir!" desinler diye namaz kıldın: "Götürün şunu cehenneme..."

                                                                                                    Bihar-ül Envar, c.72, s.301

        

 

RİYAKARLARIN ALAMETLERİ

  

Allah Resulü (s.a.a) riyakar insanın alamet ve özelliklerini şöyle açıklıyor:

"Riyakar insanın dört alameti vardır: Yanında birisi olduğunda Allah için amel etmeğe rağbet edip istek ve ısrarla amele koyulur. Fakat yalnız başına kaldığında tembelleşir ve halsiz olur. Her işinde övülmesini çok sever; ismini iyi tanıtmaya çalışır."     

                                                                                 Tuhef-ul Ukul (Türkçe Tercümesi) s.45

 

Bazen insan ameli yaptığı zaman Allah rızası için yapar, ama sonradan onu başkalarına anlatma ve onların övgüsünü kazanmak istemesiyle yaptığı ameli  boşa çıkarır. Bu konuda da bir hadisi naklederek geçmek istiyoruz:

 

İmam Muhammed Bakır'dan (a.s) şöyle rivayet edilmiştir: "Ameli korumak, onu yerine getirmekten daha zordur." Ravi bunu duyunca: "Ameli korumak nasıl olur?" diye sordu. İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Kişi iyi bir amel işler; sadece ortağı olmayan Allah rızası için infak eder. Bu amel ona gizli bir amel olarak yazılır (ve ona göre sevabı hesaplanır). Sonra onu başkalarına anlatınca gizli amel olmaktan çıkar aşikar amel olarak yazılır (ve sevabı azalır). Sonra bir daha onu başkalarına anlatırsa, bu sefer amelin o özelliği de silinir ve gösteriş için yapılan bir amel olarak kayda geçer (ve ameli boşa çıkar; üstelik vebal olarak yazılır)."

 

Hatırlatılması gereken bir nokta da şudur ki, riyanın insana getirdiği uhrevi ziyanların ve azapların yanısıra, bu dünyada da  riyakar gösterişten umduğu sonuca varamaz. Yani yaptığı işle insanlar indinde bir değer ve haysiyet kazanma yerine daha da rüsva  ve rezil olur ve hem dünyasını kaybeder hem de ahiretini. Bunun aksine ihlas gösteren ve amelini sadece Allah rızası için yapan kimse yaptığı ameli saklasa dahi, Allah-u Teala onu bilahare insanlara aşikar edip dünyada da o adama izzet verir ve her kes yanında muhterem bir şahsiyete sahip olur.

 

İmam Sadık (a.s) bu konuda şöyle buyuruyor: "Bir hayrı Allah Rızası için yapıp da onu gizli tutan kimsenin, o hayrını Allah-u Teala bilahare zaman aşamasında açığa çıkaracaktır. Ve bir kötülüğü saklamaya çalışan kimsenin de Allah, sakladığı şeyi (mesela kötü ve gösteriş için olan şeyi) bilahare aşikar edecektir."  

                                                                                                                         El-Kafi, c .  s.

 

Yine İmam (a.s) bir başka hadisinde şöyle buyuruyor: "Bir insan, yaptığı az bir amelden Allah rızasını kastederse, Allah istediğinden daha fazlasını onun için aşikar eder. Ama bir insan vücudunu zahmete düşürür ve geceleri uykusuz kalır ve çok amel yapar, ama bundan halkın beğenisini ve rızasını kazanmayı umarsa Allah mutlaka onun yaptıklarını bunu duyan kimselerin gözünde küçültür ve değersiz bir hale getirir. 

                                                                                                                          El-Kafi, c., s.

 

BU BÜYÜK GÜNAHI İŞLEYENİN GÖREVİ

 

Allah korusun bir insan bu büyük günaha ve hastalığa mübtela olursa, ilk vazifesi hemen tevbe edip gerçek bir pişmanlık duygusuyla bir daha bunu tekrarlamayacağına karar almalı ve ondan sonra ihlaslı bir şekilde amellerini sadece Allah rızası için yerine getirmeli ve riya karıştırdığı bütün farz amelleri de tekrar etmelidir. Vakti geçmiş ise de kaza etmelidir. Mesela gösteriş için kıldığı namazları hatta bir cüzünü dahi riyayla yaparsa, mesela kunutunu gösteriş için uzatırsa  ve.... o namazları tekrar kaza etmelidir. Gösteriş için zekat vermiş, hacı desinler diye Mekke'ye gitmişse ve bunun gibi bütün amellerini mümkün olduğu takdirde tekrarlamalıdır. Allah-u Teala cümlemizi bu büyük beladan muhafaza buyursun. Amin!

 

Go to top of page  Ana Sayfa | Kitap Listesi | Kıble Dergisi | Makaleler | Kadin ve Aile | Cocuklar Îçin | Soru Ve Cevap | Yazarlarımız | Îletişim için |

  Kur`an | Hadisler | Dualar | Şiirler | Ses ve Video | Programlar | Linkler  |  

Copyright© 2000 Kevser Yayinlari Internet Hizmetleri. Tüm Haklari Saklidir Ayrintili bilgi almak için veya bize her konuda yazmak için, paragonxx@yahoo.de 'e mesaj yollayiniz. WWW.KEVSERNET.COM